Kuran Müslümanlığı Hakkında Bilgiler

Said Nursi Gerçekleri - Nurcuların ibretlik zihniyeti!

said nursi

Said Nursi kimdir?

Bediüzzaman (Zamanın benzersizi) lakaplı Said Nursi, 1878'de Bitlis'in Hizan ilçesinin Nurs köyünde, yedi çocuklu bir ailenin dördüncü çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası yörede sûfî olarak tanınan Mirza, annesi Nûriye Hanım’dır. İlk öğrenimine kendi köyünde ağabeyi Abdullah’ın yanında başladı ve çevredeki medreselerde eğitimine devam etti. Dönemin medreselerinde on beş yılda okunan 100’ü aşkın kitabı üç ay içinde mütalaa ettiğini (okuduğunu) bizzat kendisi kaydeder (Külliyât, s. 834). Doğubayazıt’ta Şeyh Muhammed Celâlî’nin ders halkasına girerek 1892 yılında henüz on dört yaşında iken icâzet aldı. İcâzet aldıktan sonra tekrar Bitlis’e dönen Said Nursi burada kısa bir müddet Şeyh Emin Efendi’nin derslerine devam etti. Ardından Siirt’te Molla Fethullah Efendi ile görüşmeye gitti. Fethullah Efendi’nin yaptığı imtihanda soruların hepsini doğru cevaplandırdığı, bu arada Harîrî’nin el-Maķāmât’ından verilen metni bir defa okuduktan sonra ezberden tekrarladığı, bunun üzerine hâfızası ve zekâsı ile ün salan diğer bir Maķāmât yazarı Bedîüzzaman el-Hemedânî’ye atfen kendisine Bedîüzzaman lakabının verildiği nakledilir (Emirdağ Lâhikası, s. 76).

Bir aylık çalışma sonucunda hazırlanan bu yazının amacı, dinini öğrenmek isteyen müslümanları Kurana davet etmek ve evliya olarak tanıtılan kişilere körü körüne inanmayıp sözlerini akıl mantık ayet süzgecinden geçirmeye davet etmektir. İlmi çalışmalarımız neye niçin inandığımızı sorgulamak ve bidatlardan hurafelerden kurtulmak için rehber niteliğindedir.

Said Nursinin yazdığı risalei nur isimli kitaptan alıntılar yaparak iddialara cevap vereceğiz. Dili Osmanlı Türkçesi olduğu için ve yazı çok uzun olmasın diye günümüz Türkçesiyle sadeleştirilmiş halini yazdık. Altına da 3 tane kaynak gösterdik: Kaynak 1: Envar neşriyat, Kaynak 2: Yeniasya neşriyat, Kaynak 3: Söz basım yayın kaynaklarıyla nurculuk gerçekleri sizlerle.

BÖLÜM 1: RİSALE-İ NUR KUTSAL KİTAPTIR İDDİASI

Bu bölümde Risale-i Nur'un sadece bir alimin hayat hikayesi veya dini görüşleri olmadığını, aslında Risalenin Kuran gibi kutsal olduğunu, Kuranın geldiği yerden geldiğini, Türklere indiği için dili Türkçe olduğunu, yazdırıldığını yani Said Nursi'nin kendi kitabını son kutsal kitap ilan etmesini ve kendisini de son nebi ilan etmesini göreceğiz. Bu iddialara akıl mantık ayetler ile cevaplar vereceğiz.

#Risalei Nur Bana Yazdırıldı

İddia: Bu gelen mukaddime lüzumundan fazla izah edilmekle beraber, bir derece uzun olması ihtiyarsız olmuştur. Demek ihtiyaç var ki öyle yazdırıldı. Belki de bir kısım insanlar bu uzunu kısa görürler. [1]

Cevap: Bana yazdırıldı diyenler ilham geldi öyle yazdım diyor gibi görünse de aslında peygamberimizin Cebrail meleğinden vahiy alması gibi yazdırıldığını ima ederler. Bana yazdırıldı diyen sufilere baktığımızda hepsi de yeni bir kutsal kitap uydurmuştur. Örneğin Mevlana diye bilinen Celaleddin Rumi de mesnevinin tanrı vahyi olduğunu söylemiş (Bak: Mevlana Gerçekleri), en büyük şeyh dedikleri İbni arabi ise fususul hikem kitabını rüyasında peygamberden aldığını söylemiştir. (Bak: İbni Arabi gerçekleri) Said Nursi de bana yazdırıldı dedikten sonra "Risale Kuranın geldiği yerden geldi" diyerek sahte peygamberlik iddiasında bulunmuştur.

#Risalei Nur Kuranın Geldiği Yerden Geldi

İddia: Risale-i nurlar, ne doğunun kültüründen ve ilminden, ne de batının felsefe ve fen ilimlerinden alınmış bir mal veya onlardan alınmış bir nur değildir. Risalei nur, gökten inmiş Kuranın doğunun ve batının üstündeki yüksek dereceli arştaki yerinden alınmıştır. Hem mesela ''yekâdu zeytuhâ yudîu ve lev lem temseshu nâr : Ateş onun yağına deymese de nerdeyse kendi kendine ışık verir. (Nur suresi 35) cümlesi gizli manayla diyor ki: 13 ve 14. yüzyılda gökten gelen lambalar ateş dokunmadan parlar. Onun zamanı yakındır. Yani, 1280 tarihine yakındır. İşte bu cümle elektriğin gelenek dışı keyfiyet olduğunu üstü kapalı şekilde beyan eder. Aynen bu şekilde manevi bir elektrik olan risale-i nur da gayet yüksek ve derin bir ilimdir, zorlu ilim tahsili ve ders çalışmaya ve başka hocalardan ilim öğrenmeye ve ders verenin ağzından istifade etmeye muhtaç olmadan herkes derecesine göre yüksek ilimleri anlama mantığı zahmet ateşine gerek kalmadan anlayabilir. kendi kendine istifade eder, gerçeği araştıran bir alim olabilir. Hem işaret eder ki risale-i nurları hazırlayan/yazan bile ateşsiz yanar. Öğrenim için yorulma ve ders çalışma zorluğuna muhtaç kalmadan kendi kendine nurlanır, âlim olur. [2]

Cevap: Bir insan kendi yazdığı kitabın Allahtan geldiğini iddia ediyorsa hem yeni bir Kutsal kitap geldiği iddiasına girmiştir hem de kendisini peygamber ilan etmiştir. Nitekim kitap verilen peygamberlere NEBİ denmektedir, bu kitabı duyururken RESUL olmuşlardır. Yani Said Nursi Risalenin Kuranın geldiği yerden geldiğini söylemesiyle sahte peygamberlik iddiasında bulunmuş ve şu ayetlerin muhatabı olmuştur.

Artık veyl olsun o kimselere ki elleriyle kitap yazarlar ve onu az bir bedele satmak için ''Bu Allah katından geldi'' derler. Artık veyl olsun onlara ve elleriyle yazdıkları şeylere, veyl olsun kazandıklarına. (2/Bakara suresi 79)

Allaha yalanla iftira eden ve kendisine birşey vahyedilmediği halde "bana da vahiy geldi" diyenden daha zalim kimdir? Ve kimdir daha zalim "Allahın indirdiği şeyin benzerini ben de indireceğim" diyenden. O zalimleri ölüm baygınlığında bir görseydin. Melekler ellerini açmış "çıkarın canınızı, bugün size alçaltıcı bir azap cezası vardır, Çünkü siz Allaha karşı hak olmayan şeyler söylüyordunuz ve onun ayetlerine karşı kibirli tavır sergiliyordunuz. (6/Enam 93)


Bir insanın "öyle bir kitapla geldim ki aslında ben yazmadım bana yazdırıldı, Kuranın geldiği yerden geldi" demesi onun sahte peygamberlik iddiasında bulunduğunu anlamaya yeterlidir. Lakin "öyle demek istememiştir" diyenler için bir örnek daha vereceğiz. Risale Türklere indiği için dili Türkçeymiş, bazen arapça geliyormuş.

#Risalei Nur Türkçe İndi

İddia: Biz resulleri kendi kavimlerinin lisanı ile gönderdik ki beyan etsinler. (İbrahim suresi 4) cümlesi cifr hesabına göre ve baştaki ayetin işaret ettiği ipucuna göre resullük ve nebilik her yüzyılda varislik noktasında yerine geçip yöneten ve vekilleri bulunması kurana bir işaretle, varis olma vazivesi yapan risale-i nur fertlerini özel bir iltifat ile dahil ederek, Kuran dili olan arapça olmayıp Türkçe olmasını uygun görüyor. [3]

İddia: "Şu fıkra, Arabî geldiği için Arabî yazıldı. Hem şu fıkra-i Arabiye, Allahu ekber zikrinde otuz üç mertebe-i tefekkürden bir mertebeye işarettir." [4]

Cevap: Bana yazdırıldı diyen Said Nursi, neden arapça yazdırılmadı da Türkçe yazdırıldı sorusunun cevabını vermek için 14:4 ayetini göstermiş ve her kavme kendi diliyle kitap iner diyerek Risalenin Türklere indiği için Türkçe olduğunu ima etmiştir. Her yüz yılda peygamber varisi alimler gelir inancından yola çıkarak kendisini peygamber varisi ulema ilan etmekle kalmamış, işi abartarak yazdığı kitabın Kuranın geldiği yerden yani levhi mahfuzdan geldiğini söylemiş, bana uzun yazdırıldı diyerek sorumluluğu vahiy meleğine atmış, dilinin Türkçe olmasının sebebini de yaşadığı kavmin Türkler olmasına bağlamıştır.

#Risalei Nur Ayetlerin Ayetleridir

İddia: O tevafuk remzeder ki, "Bu asırda Resâili'n-Nur denilen otuz üç adet Söz ve otuz üç adet Mektup ve otuz bir adet Lem'alar, bu zamanda, Kitab-ı Mübîndeki âyetlerin âyetleridir. Yani, hakaikinin alâmetleridir ve hak ve hakikat olduğunun burhanlarıdır. Ve o âyetlerdeki hakaik-ı imaniyenin gayet kuvvetli hüccetleridir. [5]

Cevap: Said nursi, kendi yazdıklarını "Kuran ayetlerinin ayetleri" olarak tanıtarak yine müslümanları Kurandan koparıp kendi kitabına bağlamaya çalışmıştır. Ayetlerin ayetleri demek, bunu okuyanın başka birşey okumasına gerek kalmaz demektir. Aynı oyunu sufi Mevlana da mesnevi için yapmış ve önsözde "Mesnevi dinin asıllarının asıllarıdır" diyerek müslümanları mesneviden başka birşey okumamaya çağırmıştır. Tüm bu ayetlerin ayetleridir, asılların asıllarıdır iddialarının sebebi müslümanları Allahın kitabından uzaklaştırmak içindir.

#Nurcular Cenneti Garantiledi

İddia: Kardeşlerim! Bu günlerde nur talebelerine biri bana ait iki tane mesele hatırlatıldı. Önemi sebebiyle yazıyorum. 1.mesele: Birinci Şua'da iki üç ayetin işaretine göre risale-i nur'un sadakatli talebeleri imanla kabire girecekler ve cennet ehli olacaklar diye kutsal bir müjde ve kuvvetli bir iyi haber bulunduğu gösterildi. [6]

İddia: Demek ehemmiyet onun fevkalâde büyüklüğünden değil, belki musibetin fevkalâde dehşetine ve tahribatına karşı mücahedesi cüz'î ve az olduğu halde gayet büyük öyle bir ehemmiyet kesb etmiş ki, bu âyette işaret ve beşaret-i Kur'âniyede ifade eder ki, "Risale-i Nur dairesi içine girenler tehlikede olan imanlarını kurtarıyorlar ve imanla kabre giriyorlar ve Cennete gidecekler" diye müjde veriyorlar. Evet, bazı vakit olur ki, bir nefer gördüğü hizmet için bir müşirin fevkine çıkar, binler derece kıymet alır. [7]

Cevap: Said Nursi, insanları kendi fırkasına çekebilmek için cennet garantisi vermektedir, bir nevi cennetten arsa satmıştır. Kuran'da ise Müminlerin cenneti garantiledim düşüncesine kapılmaması gerektiği yazmaktadır.

Ve onlar ki, dîn gününü tasdik ederler. Ve Onlar, Rab’lerinin azabından korkarlar. Şüphesiz ki Rablerinin azabı emin olunmayandır.(Mearic suresi 26-28 ) Yanlarını yataklarından uzaklaşıp, Rablerine korku ve ümit ile dua ederler ve rızıklandırdığımız şeylerden infak ederler. (Secde Suresi 16)


Din adamlarının "kendinize gelin Allahın ipi olan Kuran'a sarılın" demesi lazımken "bize gelin bizim fırkamız cennetlik" demesi Allah ile kandırma örneğidir. Şimdi Allah ile kandıran diğer şarlatanların sözlerini görelim:

"Ey insanlar! Şüphesiz ki Allah'ın vaadi haktır. Öyleyse dünya hayatı sizi sakın aldatmasın, aldatıcılar da sizi Allah ile aldatmasınlar." (Fatır Suresi 5)


2 ocak 2015 yılında mevlid kandilinde konuşan, Uşşaki cemaatinin şeyhi Fatih Nurullah da ''Elimi öpenler cennete girecek'' diyerek kendisini ve ona uyanları cennetlik ilan etmiştir: ''İcazet aldıktan sonra, fazla el öptürme meraklısı değildim, böyle öpenden çekiyodum çekiliyorum falan. Bir gün bir maneviyat, bir uçaktan iniyorum. Millet beni karşılıyor elimi öpmek istiyor. Ben çekiyorum çekiyorum. Diyorlar ki: ''Niye çekiyorsun elini? Elini öpenler cennete girecek.''İkisini birden uzatıyorum, 30-40 elim olsa ümmeti muhammed'e uzatıyorum işte var mı diyeceğiniz? (Uşşaki cemaati şeyhi Fatih Nurullah - Nurani TV, 2 ocak 2015)

Diğer örnek ise üveysilik fırkasına mensup muharrem karabay'ın kendi fırkasını cennetlik ilan etmesidir: "Daha başlarda bir gün Cuma namazında ruhumu ahirette seyrettim. Ne muhteşemdi. Ben buradan ruhumu seyrediyordum. Kısa bir yolculuk sonunda mahşer yerinde Peygamber Efendimizin elinde Nurdan Sancağı bembeyaz ve dalgalanmaktaydı. Daha sonra Müslümanların altına girdikleri Hamd Sancağı gösterildi (yere paralel, altı hep aynı yaşta insan dolu) Ne muhteşemdi ne muhteşem. Bana gösterilen yönde “La İlahe İllallah Muhammed’in Resulullah” yazıyordu. Üveyslerin Hamd Sancağı altında yerleri en ön saflardaydı. Bu benim ilk tecellimdi. Yaşatan Rabbime hamd, O’nun sevdiklerine ezelden kıyamete kadar Salât-ı Selâm olsun. [Muharrem Karabay- Aşk-ı Üveysi kitabı 1, Sayfa 95, Ufuk matbaa İstanbul, Ağustos 2015]

Müslüman olmaya karar veren bir gayri müslim düşünün. Her bir fırka "biz cennetliğiz bize gel" diyor. Bu adam müslüman olmaktan vaz geçip karman çorman dine girmeyi red edecektir. Oysaki sadece Kuran'a uyulsa din kolay olacak ve hak din yaşanacaktır. Fırkalar yüzünden gayri müslimler islam'dan uzaklaşmaktadır. Yaşanmış örnek şöyledir:

"Bana uzak doğu ülkelerinden olan Japonya'nın Tokyo ve oseka şehirlerinde oturan müslümanlar tarafından bir mektup gönderildi. Mektup özetle şu konudan bahsediyor: ''İslam nedir, mezhep ne demektir? İslam diniyle şereflenen birisinin 4 mezhepten birisine veya başka bir mezhebe girmesi yani; maliki, hanefi, şafii veya hanbeli olması gerekir mi gerekmez mi? Çünkü burada büyük bir ihtilaf ve vahim bir münakaşa başladı. Japon fikir adamlarına bir kaç aydın islam dinine girmek ve iman ile müşerref olma isteklerini Tokyo'da bulunan müslüman cemiyetine açtılar. Hindistanlı müslüman bir gurup, kendilerinin ümmetin kandili olan Ebu Hanife'nin mezhebini seçmelerini, Endonezyalı bir gurup ise şafii mezhebinden olmaları gerektiğini söylediler. Japonlar bu sözleri işitince çok şaşırdılar, onların bu tutumlarına hayret ettiler. Mezhep sorunu onların müslüman olma yolunu tıkadı. (Kaynak: İslam'da Mezhep - Muhammed b. Sultan el-Masumi- önsöz, insanlar yayınları, tercüme: Mustafa dönmez, 2010 eylül)


#Kabirde Sorgu Meleklerine Risale Okuyacağız

İddia: Sarf ve nahiv (Dil bilgisi ve kelimelerin cümle içindeki kullanımı) ilmini okuyan bir medrese öğrencisinin ölüp kabirde münker ve nekir isimli sorgu meleklerinin ''Rabbin kimdir?'' sorularına karşı kendini medresede zannedip nahiv ilmiyle cevap vererek ''kimdir sorusuna cevap senin rabbindir. Zor bir meseleyi bana sorun, bu sorunuz çok kolay'' diyerek hem o melekleri hem hazır ruhları hem o olayı gözlemleyen oradaki keşif ehli evliyaları güldürdü ve ilahi rahmeti tebessüm ettirdi. Azaptan kurtulduğu gibi Risalei Nur'un bir şehit kahramanı olan merhum Hâfız Ali, hapiste Meyve Risalesini büyük bir aşkla yazıp okurken vefat edip kabirde meleklerin sorularına mahkemeye çıktığında meyve hakikatleriyle cevap verdiği gibi ben ve risalei nur talebeleri de o sorulara karşı risalei nur'un parlak ve kuvvetli delilleriyle gelecekte hakikaten, şimdi ise manen cevap verip onları onaylama, beğenme ve tebrik edecekler Allah'ın izniyle. [8]

Cevap: Ölenlerin kabirde risale ile cevap verip melekleri güldürdüğü Allahın tebessüm ettiği iddiasına mı yanalım, meyve risalesi yazan adamın meleklere meyveleri anlatmasına mı yanalım, bu olayları görmüş gibi anlatmasına mı yanalım. Her cümlesi ayrı bir hezeyan, ayrı bir kendi kitabını kutsamak.

Eğer kabirde bir cevap verilecekse bu cevabın ayetlerle verilmesi gerekmez miydi? Melekler ne yapsın said nursinin yazdığı şeyleri? Allah Teala diyor ki: ‘’Şüphesiz ki o (Kuran) senin için ve kavmin için zikirdir ve ileride ondan sorulacaksınız’’ (Zuhruf Suresi 44)

#Risalei Nur Şeriat Kitabıdır

İddia: Risalei nur, hem şeriat, hem dua, hem hikmet, hem ibadet, hem emir ve davet, hem zikir, hem fikir, hem hakikat, hem tasavvuf, hem mantık, hem kelam bilgisi, hem ilahiyat bilgisi, hem sanata özendirme, hem belagat (güzel konuşma sanatı), hem de vahdaniyeti (Allahın birliğini) ispat kitabıdır. Risalei nur, karşıtlarını etkisiz hale getirir ve susturur. [9]

Cevap: Kendi kitabının levhi mahfuzdan geldiğini söyleyen birisi daha sonra neler söylerdi? Kendi yazdığı kitaba Kuranın özelliklerini verirdi. Said Nursi de böyle yapmıştır, Risale için saydığı özelliklerin Kuranın özelliği olduğunu görüyoruz.

Zira son şeriat kitabı Kuranı kerimdir, kıyamete kadar sürecek hükümleri öğreniriz.
Dua kitabı da Kurandır ve peygamber dualarını öğreniriz.
İbadet kitabı da Kurandır ve ayetler okuyup namaz kılarız.
Emir kitabı da Kurandır, emir ve yasakları, günah ve sevapları öğreniriz.
Davet kitabı da Kurandır, taklidi iman yaşayanları ve kitap ehlini ayetlerle tevhid dinine davet ederiz.
Zikir de Kurandır sürekli okunur, kıssalar hatırlatılır.
Fikir de Kurandır her okuduğumuzda yeni şeyler öğreniriz.
Hakikat de Kurandır kimsenin bilemeyeceği şeyleri gerçek olarak anlatır.
Belagat de Kurandır dönemin şairleri hayran kalmıştır... gibi her kutsal vasfı kendi kitabı risalei nur için söylemiştir.

Günümüzde bir adam çıksa ve bunları söylese ne tepki verirdik? Her müslüman gibi "Son nebi Hz. Muhammed'dir, Kuran son kutsal kitaptır, şeriat kitabı Kurandır. Kuranın geldiği yerden yani levhi mahfuzdan kitap gelmiş olması onu son kutsal kitap yapar, kitap inen kişi de peygamber olur. Bu iddia sahibi sahte peygamberdir, kendi yazdıklarını kutsamaktadır" derdik. İşte aynı eleştirileri o dönemin alimleri de yapmıştır fakat eleştirenleri önlemek için bize ilişenler çarpılır diyerek kendisini ve müritlerini koruma altına almaya çalışmıştır. Tıpkı hurafeci sufilerin eleştirileri önlemek için "evliya adamı çarpar, evliyalara laf eden kuduz köpek gibidir, biz evliyanın tırnak kiri bile olamayız" demesi gibi Said Nursi de kendisine yapılan eleştirileri önlemek için göz korkutucu şeyler söylemiştir.

BÖLÜM 2: ELETİRENLERİ ÖNLEME ÇABASI

Bu bölümde Risaleyi Kuran ile yarıştırdıktan sonra sahabeleri olan nurcuları koruma altına almak için ve eleştirileri önlemek için "bize ilişenler çarpılır, tokat yer, anarşizme hizmet eder" gibi göz korkutma ifadelerini göreceğiz.

Bize sataşanlar tokat yer

İddia: Nasıl ki Isparta'nın eğirdir ilçesinde musa'nın asasına el koyup mahkemeye veren adam iki sene hapis cazesı alarak tokat yedi. Hüsrev'e öfkeyle bir ay ceza veren hakim'in istifaya mecbur kalması ve fena şekilde oradan ayrılması ile bir nevi tokat yemesi gibi aynı şekilde burada size ek olarak gönderdiğimiz pusula'da yazılan tokatlar kesinlikle gösteriyor ki biz (nurcular) bir himaye/koruma ve lutuf altındayız. Bize ilişenler/sataşanlar ahirette şiddetli tokat yiyecekler, dünyada bile cezaları çabuk verilir. Hem bu sefer, bize hücum ettikleri için kış çok öfkeli geldi, şiddetli soğuk ve fırtına ile hava kızgınlığını gösterdi. Hucumların/eleştirilerin durmasıyla ve nurcuların rahatlamasıyla bu kara kış ortamı nevruz zamanı gibi güzelleşti. O tebessüm/gülümseme devamında menevi bir müjde ve teselli veriyor görüşündeyiz. [10]

Cevap: Nurculara sataşanlar dünyada belasını bulmuş ahirette de tokat yiyeceklermiş, eleştirenler yüzünden kış sert geçmiş.. Ateistler Kuranı eleştirince kış sert geçmiyor da halk risaleyi eleştirince neden kış sert geçiyormuş? Anlaşılan o ki Said Nursi müritlerin daha fazla müslümanı Kurandan uzaklaştırıp Risale okutabilmesi ve faaliyetlerine rahatça devam edebilmesi için göz korkutma çabasına girmiştir.

Nurculuğu eleştirenler anarşizme hizmet eder!

İddia: Risalei nur, sosyal yapıya bakıldığı zaman siyasi anarşilikten kurtulmak ve büyük tehlikelerden kurtulmak için beş esas lazım ve zorunludur. 1- Merhamet, 2-Hürmet, 3- Emniyet/Güvenlik 4- Haram ve helalleri bilip haramlardan kaçınmak, 5- Serserilik/başına buyrukluğu bırakıp itaat etmelidir. İşte risale-i nur, sosyal yapıya bakıldığı zaman bu beş maddeyi temin eder. Hem asayiş/düzenin temel taşını tespit ve temin eder. Risale-i Nur'a ilişenler/sataşanlar kesinlikle bilsinler ki onların sataşması anarşi/kargaşa hizmetidir, vatana millete ve asayişe/düzene düşmanlıktır. [11]

Cevap: Bir kitap yazsanız ve ona Kuranın özelliklerini verseniz ne olurdu? Halk sizin sahte peygamberlik iddiasında bulunduğunuzu söylerdi ve tövbeye davet ederdi. Peki siz ne yapardınız? Bu sahte peygamberlik iddianızdan vaz mı geçerdiniz yoksa "bize ilişenler anarşizmi destekliyor, vatana millete düşmanlık ediyor" deyip karşı tarafı suçlu gösterip mağdur edebiyatı mı yapardınız? Bu kadarına da pes dedirten mağdur edebiyatını Said Nursi'nin yaptığını görüyoruz.

BÖLÜM 3: AYETLER BENDEN BAHSEDİYOR İDDİASI

Bu bölümde kendi kitabını Kuranla yarıştırmakla kalmayan Said Nursinin ayetler benden bahsediyor, Kuranda nurculuğa işaret ediliyor dediği iddiaları göreceğiz.

#Risale Allahın İpidir İddiası

İddia: ..ve yu’min billâhi fe kadistemseke bil urvetil vuskâ.. (Bakara 256) Anlamı: ..Allah'a iman ederse o zaman kopmayacak sağlam bir kulpa tutunmuştur. Allâhu velîyyullezîne âmenû.. (Bakara 257) Anlamı: Allah iman edenlerin dostudur. Bu iki kutsal cümlede kuvvetli manevi ilişki ile birlikte, cifir ve ebced hesabıyla (arap harflerine sayı değeri verip bu sayıları toplayarak) birincisi Risale-i Nur ismine ikincisi onun ortaya çıkmasına ve gelişmesine ve parlak zaferine manevi bakımdan ve cifir hesabına göre tam uygun bir belirtidir. Risale-i Nur bu asırda bu tarihte tutunacak sağlam kulptur. Yani çok sağlam kopmaz bir zincir ve Allah'ın ipidir. Ona elini atan yapışan kurtulur diye işaretle haber verir. [12]

Cevap: Her müslüman bilir ki kıyamete kadar Allahın ipi Kuranı kerimdir ve başka kitaplar Allahın ipi olamaz. Said Nursi ise kendi kitabını Allahın ipi ilan etmek için ayetleri kullanmıştır. Bu çağda sağlam kulptur demesi de birşey değiştirmez çünkü yazdığı kitaplar halen okunmaktadır, ölüp gitmiş olmasına rağmen müslümanları Kurandan uzak tutmaya devam etmektedir.

Hep birden sımsıkı Allah'ın ipine (Kurana) sarılın ve ayrılığa düşmeyin. Allah'ın üzerinizdeki nimetini de hatırlayın ki, siz birbirinize düşman iken, kalplerinizi kaynaştırdı da Onun nimeti sayesinde kardeş oluverdiniz. Siz ateşten bir çukurun kenarındaydınız, O sizi oraya düşmekten kurtardı. Doğru yola erişmeniz için Allah size âyetlerini işte böyle açıklıyor. (3/Âli İmrân Suresi 103)


Kuran Risalei Nura işaret ediyor

İddia: Nisa Suresi 174.ayet bu zamana dahi hitap eder. Çünkü tamam ''Mubin'' hariç kalsa 1360 küsür eder. Eğer ''Kad caekum'' den sonraki olsa ''burhan'' ve ''Nur'' kelimelerindeki tenvinler nun sayılsa 1310 eder. Demek bu asra da hitap eder. Hem ''Kad cae kum burhanun'' cümlesi yalnız 4 farkla furkan adedine tevafukla sarihan baktığı gibi o kudsi burhanı ilahinin İlâhînin bu zamanda parlak ve kuvvetli bir bürhanı olan resaili’n-nur’a dahi ikinci cümlesi olan ''Enzalna ileykum nuran mubin'' (size apaçık bir nur indirdik) adedi, iki tenvin vakıfta iki elif sayılmak cihetiyle beş yüz doksan sekiz ederek aynen tam tamına resaili’n-nur’a ve risaletü’n-nur adedine tevafuk ile o semavî bürhan-ı kudsînin yerde bir bürhanı, resaili’n-nur olduğunu remzen haber veriyor. [13]

Cevap: Kuranda "Ey insanlar! Şüphesiz size Rabbinizden bir burhan geldi. Ve size apaçık bir nur indirdik." (4/Nisa 174) ayetini gören said nursi, harflerin ebced değerini hesaplayarak kendi kitabına verdiği isimlerin ebced değerini bulmuş, sayı tutsun diye Risale-i Nur olan kitabın ismini Resailin nur yapmıştır. Harflerin sayıca toplamının tutması için de elif harfini iki kere saymıştır. Bu durum kendi yolunu kutsamanın bir üst boyutudur, kutsal kitabımız Kuranı kötü emellerine alet etmektir.

Abdest ayeti benden bahsediyor

İddia: ''fe teyemmemu saiden: toprakla teyemmüm edin'' cümlesinin manasında ikinci belirtinin birinci noktasında sin harfi sad harfinin altına gizlenmiştir. Bu yüzden sad olarak görünmektedir. Bunun iki sebebi var. Birinci sebep: Said, tıpkı toprak gibi alçak gönüllü ve benliğini terk etmiş, mutlak tevazu halinde olması şarttır çünkü Risale-i nuru (kibirle) bulandırıpta tesirini azaltmasın. İkinci sebep: Şimdiki bataklık ve manevi hastalığa düşme sebebi, ilerleme fikrinden meydana gelmesi bakımından onların hatalarını gösterir. Yükseliş ve ilerleyiş, müslümanlar için ancak islamiyette ve imanlı olmakta olduğuna işaret eder. [14]

Cevap: Maide 6.ayetteki su yoksa toprakla teyemmün edin cümlesindeki saiden kelimesini gören Said Nursi, "bu ayette benim adım geçiyor toprak gibi tevazulu olmalıyım ki risalenin etkisi azalmasın" diyerek yeni bir hezeyana imza atmıştır.

Tahrim 8 ayeti nurculardan bahsediyor

İddia: Tahrim 8.ayetin genel anlamındaki tabakalardan bir tabaka işaretle bu asra bile bakıyor. Ayetteki ''Ey rabbimiz! Nurumuzu tamamla'' cümlesinde her anlamda kuvvetli bir munasebet var. Hem cifir hesabıyla 1326 ediyor, o tarihteki özgürlük dönüşümünden ortaya çıkan fırtına (kargaşa) zamanında herşeyi sarsan o fırtınaların ve savaşların karanlığından kurtulmak için ışık arayan müminler için de Risalei nur talebeleri az bir zaman sonra ortaya çıktıklarından dolayı, bu ayetin çok fertleri bu asırda bir manada onlar olduğuna alamettir. ''Bizi bağışla'' cümlesi 1360 yılına bakıyor. Demek ki bundan 5-6 yıl sonra tövbe etme dönemidir. Resailin nur talebeleri o zamanda istiğfar etme görevini yapacağına işaretle bir imadır. [15]

Cevap: Tahrim suresi 8.ayette ahirette söylenecek sözlerden bahsedilir. Said nursi ise nur kelimesi geçen bir ayet görünce hemen kendine işaret ettiğini söylemektedir. Ayetlerde geçen kelimelerin rakamsal toplamıyla kendi döneminin tarihini bularak ''Bu ayet nurculara işaret ediyor, savaş karanlığından risalei nur kurtaracak, 5 sene sonra bulduğum tarihte tövbe edilecek'' diyerek kafasından senaryolar düzmektedir.

Enam 22 ayet benden bahsediyor

İddia: Enam 122.ayetin işareti derindir. Çünkü hem güçlü bir manevi bağlantı ile hem de harflere verilen sayıların toplanmasıyla bulunan tarih, çok bireyler için özel bir şekilde Risaletü nur ve yazarına bakıyor. Şöyle ki: ''Meyten: ölü'' kelimesi tenvin (sonu "en, in, ün" ile biten kelime) nun sayılması sebebiyle 500 eder. Saidun nursi adedi olan beş yüze denk geldiği için işaretle diyor ki: ''Saidun nursi bile ölü hükmünde idi. Risaletun nur ile canlandı, onunla hayat buldu.'' [16]

Cevap: Ayette ''Ölü iken dirilttiğimiz ve kendisine, insanlar arasında yürüyeceği bir nur verdiğimiz kimsenin durumu, hiç, karanlıklar içinde kalmış, bir türlü ondan çıkamamış kimsenin durumu gibi olur mu? İşte kâfirlere, işlemekte oldukları çirkinlikler böyle süslü gösterilmiştir.'' (Enam suresi 22) yazmaktadır. Said nursi ise her zamanki gibi nur kelimesi geçen ayetin kendine işaret etiğini söylemiştir. 500 sayısını tutturmak için ise ''Said nursi'' olan ismini ''Saidun nursi'' olarak değiştirmiş, ''Risalei nur'' olan kitabın ismini de ''Risaletun nur'' olarak değiştirmiştir.

BÖLÜM 4: YÜCE GÖNÜLLÜ MÜBAREK BİR İNSANIM

Bu bölümde Said Nursi'nin müritlerine gaz vermek için ne kadar yüce gönüllü olduğunu anlatmasını göreceğiz.

Cehenneme gitmeyi kabul ederim

İddia: Bu hizmete, yani ehl-i imanı dalâlet-i mutlakadan kurtarmaya, lüzum olsa, dünyevî hayat gibi, uhrevî hayatımı da feda etmek bir saadet bilirim. Binler dostlarım ve kardeşlerimin cennete girmeleri için cehennemi kabul ederim. [17] Sıddık-ı Ekber (ra) demiştir ki: "Cehennemde vücudum kadar büyüsün ki, ehl-i imâna yer kalmasın." [18]

Cevap: Müslümanları dalaletten kurtarmak için dünyamı feda ettiğim gibi de ahireti de feda ederim, gerekirse cehenneme gitmeyi kabul ederim diyerek müritlerin "ne yüce bir insan, hayatını bize adamış, bizim için cehenneme gitmeye bile razı" demesini sağlamıştır. Örnek olarak da Hz. Ebubekir'e isnad edilen "Cehennemde vücudum büyüsün tâ ehli imana yer kalmasın." [Şemseddin Sivasi, Cihar-ı Yar-ı Güzin, s. 25] uydurma hadisini delil almıştır. Halbuki sahabeler Kuran müslümanıdır ve cehennemden sakınma ayetlerini okumuşlardır, duygusal mesaj vermek için bile olsa oraya girmeyi kendilerine reva görmezler. Peygamberimiz de insanların müslüman olmasını çok isteyip kendini heder ettiği halde (26:3) siz cennete gidin gerekirse ben cehenneme giderim dememiştir. Din büyükleri peygamberlerdir, Kuranda güzel örnek olarak peygamberler anlatılmıştır.

İddia: Sonra, ben cemiyetin iman selâmeti yolunda âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yalnız yirmi beş milyon Türk cemiyetinin değil, yüzlerce milyon bütün İslâm cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ân'ımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa, Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin imanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmaya razıyım. Çünkü vücudum yanarken, gönlüm gül gülistan olur." [19]

Cevap: Ne yüce gönüllü adam dedirtme çabasına devam eden Said Nursi, Kuran cemaatsiz kalırsa cenneti de istemem diyerek sanki Kuran çok umurundaymış gibi algı yapmıştır, yukarıdaki cümlelerde görüldüğü üzere Kuranı sadece kendi kitabını kutsamak için kullanmaktadır. Lakin halkın sevgisini kazanabilmesi için Kuranı övmesi de gerekmektedir. "Millet imanını kurtarsın cehenneme gitmeye razıyım, vücudum yansa da gönlüm gül bahçesi gibi olur" diyerek yine yüce gönüllü imajı çizmeye çalışmıştır ve duygusal manipülasyon yapmıştır. Halbuki dünyadaki zindan hayatına bile dayanamamış intihar etmeyi düşünmüştür.

İddia: "Beni, nefsini kurtarmayı düşünen hodgâm bir adam mı zannediyorlar? Ben, cemiyetin imanını kurtarmak yolunda dünyamı da feda ettim, âhiretimi de. Seksen küsur senelik bütün hayatımda dünya zevki namına birşey bilmiyorum. Bütün ömrüm harp meydanlarında, esaret zindanlarında, yahut memleket hapishanelerinde, memleket mahkemelerinde geçti. Çekmediğim cefa, görmediğim eza kalmadı. Divan-ı harplerde bir câni gibi muamele gördüm; bir serseri gibi memleket memleket sürgüne yollandım. Memleket zindanlarında aylarca ihtilâttan men edildim. Defalarca zehirlendim. Türlü türlü hakaretlere mâruz kaldım. Zaman oldu ki, hayattan bin defa ziyade ölümü tercih ettim. Eğer dinim intihardan beni men etmeseydi, belki bugün Said topraklar altında çürümüş gitmişti. [20]

Cevap: Yaptığı faaliyetlerin sürgün ve hapisle cezalandırılması karşısında intihar etmeyi düşünen Said Nursi, islam dini intihar etmeyi haram kıldığı için canıma kıymadım demiş, bu sözüyle "sizin için cehenneme giderim, vücudum yansa bile gönlüm gül bahçesi olur" sözü ile çelişmiştir. Daha dünyadaki sıkıntılara dayanamayıp intihar etmeyi düşünen adam ahirette cehenneme gitmeyi kabul etmekten bahsetmektedir.

Ayrıca bu faaliyetleri sadece müslümanları Kurandan koparıp Risalei nur okutarak nurcu yapma faaliyeti değildi, Zulümle abad olanın ahiri berbad olur sözünün vücut bulmuş hali olan ABD gibi bir ülkeyle iletişim halinde olmayı ve kendi ülkesini Amerikaya şikayet etmeyi de içeriyordu.

BÖLÜM 5: Amerika Sevgisi

İddia: Ve dinde lâübali kısmını dahi cidden îkaz edip "Aman, çabuk hakikat-i İslâmiyeye yapışınız!" ihtar ediyoruz ki, vatan ve millet ve onların hayatı ve saadeti, hakaik-i Kur'âniyeye dayanmak ve bütün âlem-i İslâmı arkasında ihtiyat kuvveti yapmak ve uhuvvet-i İslâmiye ile dört yüz milyon kardeşi bulmak ve Amerika gibi din lehinde ciddî çalışan muazzam bir devleti kendine hakikî dost yapmak, iman ve İslâmiyetle olabilir. Biz bütün Nurcular ve Kur'ân hizmetkârları onlara hem haber veriyoruz, hem İslâmiyete hizmette muvaffakiyetlerine dua ediyoruz. Hem de rica ediyoruz ki, bu memleketin bir ehemmiyetli mahsulü ve vatanda ve şimdi âlem-i İslâmda pek büyük fâidesi ve hizmeti bulunan Risale-i Nur'u müsaderelerden kurtarıp neşrine hizmet etsinler. Bu vatandaki dindarları kendine taraftar etsinler. Ve selâmeti bulsunlar. [21]

Cevap: Bu cümlelere sorulması gerekenler: Amerika ne zaman din lehine çalışmıştır, ABD'nin İslam dinine hizmeti görülmüş şey midir? Nurcular ABD'ye hangi haberleri vermiştir? Bunlar bir yana ABD neden Risale neşriyatı yapıp dağıtsın? ABD bir kitap basıp dağıtacaksa rahiplerin Papanın kitabını dağıtır çünkü Hristiyan bir kavimdir. Eğer topluca müslüman olacak olsalar ingilizce Kuran meali dağıtırlar, neden Risale dağıtsınlar? Günümüzde kendi ülkesinin avrupaya şikayet eden muhalefet partileri görüyoruz, Said Nursi de Risalenin yasaklanmasını ABD'ye şikayet edip basım yayın talebi rica ettiğini söylemiştir.

BÖLÜM 6: Uydurma Hadislere İman Ediyor

Nurcuların Kuran müslümanlığını sapıklık olarak görmesi ve müritlerine "hadis okuyun mezhep okuyun" demeleri Said Nursi'nin uydurma hadislere iman etmesi sebebiyledir. Bu bölümde kendi kitabını Kuran ile yarıştıran Said Nursinin daha Kurana zıt hadisleri bile ayırt edemeyecek kadar İslamdan habersiz olduğunu göreceğiz.

Peygamber çocuğa beddua etti

İddia: Altıncı çocuk: Resul-i Ekrem as namaz kılarken, hırçın bir çocuk namazını kat' edip geçtiğinden, Resul-i Ekrem as "Allah'ım, onun izini yerden kes." demiş. Ondan sonra çocuk daha yürümemiş, öyle kalmış, hırçınlığının cezasını bulmuş. [22]

Uydurma Hadis: Said bin Gazvan hac dönüşü Tebük'e gelmişti. Bir de ne görsün. Yere oturtulmuş sakat bir adam duruyor. Yanına yaklaştı, niçin bu hâle düştüğünü sordu. Sakat adam şöyle dedi: "Sana bir hadis haber vereceğim, fakat ben sağ oldukça benden duyduğunu kimseye söylemeyeceksin. Hâdise şöyle: "Resulullah Tebük'e geldiğinde bir hurma ağacının önüne inmişti. 'Şu ağaç bizim kıblemizdir.' buyurdu. Ve hurma ağacına dönerek namaza durdu. Ben daha o zaman çocuktum. Koşarak geldim. Sütre olarak duran hurma ağacı ile onun arasından geçtim. Bunun üzerine Resulullah: 'O bizim namazımızı kesti, Allah da onun ayağını kessin.' dedi. O günden bugüne kadar ayağa kalkamaz oldum.” (Ebû Dâvud, Salât: 110, Beyhaki: sünenül kübra 2/275, Ahmed bin hanbel 4/64)

Cevap: "Size kendi içinizden öyle bir Resul geldi ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona ağır gelir. O size çok düşkün, mü'minlere karşı şefkatlidir merhametlidir. (9/Tevbe Suresi 128)

Peygamberimiz ne yaptığını bilmeyen aklı ermez bir çocuğa beddua edip sakat bırakacak kadar acımasız birisi değildir. Çocuklara karşı çok şefkatli birisidir ve torunları omuzuna çıkarken onları atmayıp namazına devam etmiştir. Said Nursi ise sünnilik sufilik gibi etkilerle büyüdüğü için hadis kitaplarına sorgusuz iman etmiştir. Halbuki rivayet kitapları içerisinde doğruyu da yanlışı da barındıran karışık kitaplardır. (Bak: Hadislere bakışımız nasıl olmalı)

Meleklerin 40 bin kafası var

İddia: Hadiste delalet ettiği üzere bazı melekelerin kırk bin tane kafası var. Her başında 40bin tane dil var. Demekki seksen bin tane gözü var. Her dilde kırk bin tespihat var. Evet, madem ki melekler alemi şahitliğin çeşidine göre tayin diliyor, ruhlar aleminde o çeşidin tespihatını temsil diyorlar. Elbette böyle olması lazımdır çünkü yer küre bir mahluktur, cenabı hakkı tespih ediyor. Değil kırk bin belki de yüzbinlerce baş hükmünde türü var. Her yeni, yüzbinlerce dil hükmünde ferdi/üyesi var. İşte bunun gibi, demekki yerküre tayin edilen meleğin kırkbin belkide yüzbinlerce başı olmalı ve her başında yüzbinlerce dil olmalı. İşte bu göreve dayanarak Azrail meleği her kişiye yönelik bir yüzü ve bakan gözü vardır. Musa peygamberin ölüm meleğine tokat atması asıl niteliğine gerçek şekline (tokat atarak) onurunu kırmak ve kabul etmemek değil, belki risalet vazifesinin devamı ve kalıcılığını arzu ettiği için kendi eceline özen gösteren ve hizmete engel olmak isteyen bir göze tokat vurmuştur. Dipnot: Hatta memleketimizde gayet cesur bir adam sarhoş iken azraili görmüş ve demiş ki: ''Beni yatağımda yakaladın.'' Kalkmış ve atına binip eline kılıcını alarak azraile meydan okumuş. Mertçe at üstünde vefat etmiş. [23]

Uydurma Hadis: "Melekül Mevt (Azrail) Musa Aleyhisselama ruhunu kabzetmek için gönderilmiş. Hz. Musa'ya geldiği zaman, Ona tokat vurmuş, bir gözü çıkmış. Azrail Aleyhisselam Rabbine dönmüş, demiş ki: "Beni öyle bir kula gönderdin ki, ölümü istemiyor." Cenabı Hak tekrar ona gözünü iade etmiş." (Ravi: Ebu Hureyre , Sahihi Buhari, 2/113 ve 4/191; Sahihi Müslim 4/1843)

Cevap: Meleklerin 40.000 tane kafası yoktur. İnsanlar, cinler, hayvanlar gibi 1 tane kafası vardır. İnsanlar ve cinlerden farklı olarak kanatları vardır ve Rütbesine göre kanat sayıları değişmektedir.

Hamd bütünüyle o Allah'a aittir ki, gökleri ve yeri yoktan yaratmıştır. Melekleri de ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler yapmıştır. O, yarattığı şeyi dilediği gibi arttırır. Zira Allah'ın herşeye gücü yeter. (35/Fâtır Suresi 1)


Ayrıca Hz. Musa'nın ölüm meleğine tokat atıp geri göndermesi de uydurma hadistir. Allahın görevli bir meleği geldiği zaman vazifesini yapmadan gitmez, bir tokatla geri dönmez. Hz. Musayı övmek isteyenler tarafından uydurulan azraile tokat atma hurafesi şu ayete zıttır: "Çünkü Allah, hiç kimseyi eceli geldiği zaman ertelemez. Allah yaptıklarınızdan haberdardır." (63/Münâfikûn Suresi 11)

Hz. Aliye Sayfa Verildi

İddia: Hazreti Cebrail, nebimizin huzuruna peygamberlikle alakalı şeyleri getirip Hz. Ali'ye ismi azamın yazılı olduğu sayfayı Ali'nin kucağına düşürdü. Ali diyor ki: Ben cebrail'in şahsını gök kuşağı suretinde gördüm. Sesini duydum sayfayı aldım, bu isimleri içinde buldum.'' diyerek ismi azam'dan bahsetmiş, bazı olaylardan bahsedip nimeti naklederek diyor ki: ''Ezelden kıyamete kadar yaşanacak mühim gizli bilgiler bize şahitlik derecesinde açılmış, kim ne isterse sorsun, sözümüzden şüphe edenler zelil olur.'' [24]

Cevap: Hz. Aliye sayfa verilmesi Şiilerin uydurmasıdır. Said Nursi, Şii kaynaklardaki uydurma hadisleri de kaynak olarak almıştır.

BÖLÜM 7: Taklidi İman Yaşıyor

Cuma namazı bana farz değil

İddia: Bana itiraz edenler, gizli ayıplarımı bilmiyorlar. Yalnız zahirî bazı hatalarımı bahane edip ve yanlış olarak Risale-i Nur'u benim malım zannedip Risale-i Nur'un nurlarına perde çekmek, intişarına rekabet etmek için derler: "Said Cuma cemaatine gelmiyor, sakal bırakmıyor" gibi tenkitleri var. Elcevap: Ben, çok kusurları kabul ile beraber derim: Bu iki meselede büyük mâzeretlerim var. Evvelâ: Ben Şâfiîyim. Şâfiî Mezhebinde Cumanın bir şartı, kırk adam imam arkasında Fatiha okumaktır. Daha başka şartlar da var. Onun için burada bana Cuma farz değil. Ben, mezheb-i Âzamîyi takliden, bazan sünnet olarak kılıyordum. [25]

Cevap: Müslümanlar dinini Kurandan öğrendiği zaman "Ey iman edenler! Cuma günü namaz için çağrı yapıldığı zaman, hemen Allah’ın zikrine koşun ve alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır." (Cuma Suresi 9) ayetini görürler ve cemaate katılarak cuma namazına dahil olurlar. Şafiyim diyerek 40 kişi olmasını bekleyenler ise sayılara takılı kalmıştır, 39 kişi olsa ne olacaktır?

Sakalı farz sanıyor

İddia: Sakal meselesi ise: Bu bir sünnettir, hocalara mahsus değil. Bu millette yüzde doksan sakalsız olanların içinde küçükten beri sakalsız bulundum. Bu yirmi senedir bana resmî hücumlarda bazı arkadaşlarımın sakallarını kestirmeleriyle, benim sakal bırakmadığım, bir hikmet, bir inayet-i İlâhiye olduğunu ispat etti. Eğer sakal olsaydı, tıraş edilseydi, Risale-i Nur'a büyük bir zarardı. Çünkü ölecektim, dayanamayacaktım. Bazı âlimler "Sakalı tıraş etmek caiz değildir" demişler. Muradları, ''sakalı bıraktıktan sonra tıraş etmek haramdır'' demektir. Yoksa hiç bırakmayan, bir sünneti terk etmiş olur. [26]

Cevap: Sakal uzattıktan sonra kesmek haramdır diye bir hüküm İslamda yoktur, kişisel tercih olarak bırakılabilir veya kaşıntı yapıyorsa kesilebilir, kişisel bir konudur ve dini hükmü yoktur. Din adamları ise eften püften konularda fıkıh hükümleri üretip dini zorlaştırmayı severler, zorlaştırdıkları hükümleri ise mezheplere ayırıp bu mezhepleri kolaylık olarak sunarlar. Önce dinde gereksiz hükümler ortaya atarlar sonra bunlardan dilediğini seçebilecekleri mezhepler oluşturup bu mezhepleri müslüman olmanın gereği sayarlar. Dinin sahibi olan Allah cc ise "Hoşunuza gitmeyecek şeyleri sorup durmayın" (5:101) diyerek Kuranın fıkıh konusunda yeterli olduğuna dikkat çekmiştir.

BÖLÜM 8: Ruhbanlık Yapıyor

İddia: Hususan din derslerini kaldırıp Ezân-ı Muhammedî’yi(asm) kaldırmak gibi dehşetli hücumlara karşı, a‘zamî fedâkârlık ve a‘zamî sebat ve metânet ve her şeyden istiğnâ etmek lüzûmu karşısında, ben bir sünnet-i seniye olan evlenmek âdetini terk ettim ki, tâ çok haramlara girmeyeyim ve çok vâcibleri ve farzları yapabileyim. Bir sünnet yüzünden yüz günaha girilmez. [27]

Cevap: Dini yaşamak için evlenmemek Hristiyan ruhbanları taklit etmektir. Peygamberimiz dini en güzel yaşayan kişi olmasına rağmen evlenmiştir, Evlenirsem İslamı yayamam ibadet edemem diye düşünmemiştir. Bu konu helal olan birşeyi kendine haram etmek kapsamına girer ve rabbimiz şöyle buyurur: "Ey iman edenler! Allahın size helal kıldığı tayyibatı (temiz ve güzel şeyleri) haram kılmayın ve aşırı gitmeyin. Şüphesiz Allah aşırılık yapanları sevmez." (5/Mâide Suresi 87)

Peygamberimizin Kurana uygun rivayeti de şöyledir: “Nikâh benim sünnetimdir. Kim benim sünnetime uygun davranmazsa benden değildir. Evlenin ve çoğalın. Çünkü ben kıyamet günü diğer ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla iftihar edeceğim.” (İbn Mace: Nikah 1)

BÖLÜM 9: Ölülere Yalvarıyor

İddia: Özellikle, Allah adamı Hz. Abdülkadir, Gavs-i Âzam, "ol" der "olur" dairesinin kutbu, cihanın geleceğinin haberini vermiş, her ne görmüş ise münasip bir beyanla söylemiştir. [28]

İddia: Ben 8-9 yaşlarımdayken bölgemizde ve çevresindeki halk Nakşi tarikatına mensuptu. Orada meşhur yardım istenen hazine ünüyle tanınmış bir zattan yardım isterken ben akrabalarıma ve bütün halka muhalefet ederek "Ey yardıma yetişen Geylani" derdim. Çocukluğumdan beri elimden bir ceviz gibi önemsiz birşey kaybolsa ''Ey tarikat büyüğü, sana bir fatiha, sen benim bu şeyimi buldur'' derdim. Acayip ve yemin ediyorum ki bin kere bu şekilde hz. şeyh (Abdulkadir Geylani) manevi yardımı ve duasıyla imdadıma yetişti. Onun için tüm hayatımda genellikle Fatiha ve zikirleri ne kadar okuduysam, Resulümüz'den sonra tarikat büyüğü Geylani'ye hediye ediliyordu. Ben üç dört sebeple Nakşi (tarikatına mensup) iken Kadiri (tarikatındaki) ahlak ve muhabbeti bende iradem dışında ortaya çıkıyordu. Fakat tarikatla meşkul olmama ilim tahsilim engel oluyordu. [29]

Cevap: İslam dininin temel ilkelerinden birisi de Allahtan başkasına el açıp yalvarmamaktır. Onlarca ayette tevhid akidesi anlatılmış ve duanın Allaha yapılması gerektiği anlatılmıştır. (Bak: Tevessül etmek caiz midir) Cevizi kaybolsa Geylani'den yardım isteyen Said Nursi, tarikatların etkisinde kalmıştır. Nakşibendi tarikatı, Kadiri tarikatı gibi tarikatların müritlerinden Geylaniye yalvarmayı öğrenmiştir. Eşyasını bulduran ise Geylani değil cinler olmuştur çünkü kafir cinler ölülerin yardıma geldiğini zannedelim diye duamıza icabet edip şirkimizi artırmaya çalışırlar. Bu şirkten kurtulmanın tek yolu dinimizi tarikatlardan değil Kuranı kerimden öğrenmektir. hiçbir ayette ölülere yalvarmak tavsiye edilmez ve ruhlara yalvaranların hesap gününde pişman olacağı anlatılır.

BÖLÜM 10: Eşyalarla Konuşuyor

İddia: Hem ihtimal var ki, mübarek soba, benim teessüratımı (üzüntümü) ve tazarruatımı (yakarışlarımı) dinleyen tek ve menfaatli arkadaşım bana haber veriyor ki: "Bu zindan ve hapishaneden gideceksin, bana ihtiyaç kalmadı." [30]

Cevap: Hapiste çektiği yalnızlıktan ötürü eşyalarla konuşmaya başlayan Said Nursi, sobanın "üzülme buradan çıkacaksın" dediğine inanarak kendini teselli etmiştir.

Sonuç: Müslümanlara Bediuzzaman (Zamanın örneksizi) olarak tanıtılan Said Nursinin iddialarına baktık ve Kuranla kendi kitabını yarıştırdığını, müslümanları Kurandan uzaklaştırıp risale okumaya davet ettiğini, Bana yazdırıldı diyen sufiler gibi yeni kutsal kitap uydurduğunu gördük. Ve bir kez daha anladık ki bize evliya olarak tanıtılan kişilerin ortak noktası müslümanları Kurandan uzak tutup kendi kitabına bağlamak, Kuransız müslümanlık dayatmak. Ne mutlu müslümanım diyene, ne mutlu sünnilik, şiilik, sufilik gibi bidatları bırakıp Kuran müslümanı olana.

KAYNAKLAR

[1] (Kaynak 1: Risale-i Nur Külliyatından, Şualar, sayfa 99, Envar Neşriyat, 1995 İstanbul; Kaynak 2: Risale-i Nur Külliyatından, Şualar - yedinci şua - ayetül kübra, sayfa 171, Yeniasya Neşriyat, Temmuz 2013 İstanbul, 7.baskı; Kaynak 3: Risale-i Nur, Şualar, yedinci şua, mühim bir ihtar ve ifade-i meram, sayfa 140, Söz Basım Yayın)
[2] (Kaynak 1: Risale-i Nur Külliyatından, Sikke-i Tasdik-i Gaybi, Sayfa 74, Envar Neşriyat, 1995 İstanbul; Kaynak 2: Risale-i Nur Külliyatından, Sikke-i Tasdîk-i Gaybî - Birinci şua, Sayfa 116 - YeniAsyaNeşriyat, Şubat 2013 İstanbul, 6.baskı; Kaynak 3: Risale-i Nur, Sikke-i Tasdîk-i Gaybî, Birinci şua, sayfa 98 ve Şualar, Birinci şua, sayfa 843, SözBasımYayın)
[3] (Kaynak 1: Risale-i Nur Külliyatından, Şualar, Sayfa 725, Envar Neşriyat, 1995 İstanbul; Kaynak 2: Risale-i Nur Külliyatından, Şualar - 1.şua, sayfa 1120, Yeni Asya Neşriyat, Temmuz 2013 İstanbul, 7.baskı; Kaynak 3: Risale-i Nur, Şualar - Birinci Şua, İkinci sual, Yirmi Dokuzuncu Âyetin sehvine dair tafsilat-Dördüncü Ayeti, sayfa 884, Söz Basım Yayın)
[4] (Kaynak 1: Risale-i Nur Külliyatından, Sözler, Sayfa 474, Envar Neşriyat, 1995 İstanbul; Kaynak 2: Risale-i Nur Külliyatından, Sözler - 26.söz, sayfa 771, Yeni Asya Neşriyat, Mart 2013 İstanbul, 10.baskı; Kaynak 3: Risale-i Nur, Sözler - yirmi altıncı söz, Kader risalesi - Hatime - Beşinci fıkra, sayfa 639, Söz Basım Yayın)
[5] (Kaynak 1: Risale-i Nur Külliyatından, Şualar, Sayfa 709, Envar Neşriyat, 1995 İstanbul; Kaynak 2: Risale-i Nur Külliyatından, Şualar - 1.şua, sayfa 1099, Yeni Asya Neşriyat, Temmuz 2013 İstanbul, 7.baskı; Kaynak 3: Risale-i Nur, Şualar - Birinci Şua - İkinci Sual, 22.ayet ve ayetler, sayfa 865, Söz Basım Yayın)
[6] (Kaynak 1: Risale-i Nur Külliyatından, Kastamonu Lahikası, sayfa 18, Envar Neşriyat, 1995 İstanbul; Kaynak 2: Risale-i Nur Külliyatından, Kastamonu Lâhikası, Sayfa 37, Yeni Asya Neşriyat, Nisan 2013 İstanbul, 6.baskı; Kaynak 3: Risale-i Nur, Kastamonu Lahikası - 13.mektup, sayfa 36, Söz Basım Yayın)
[7] (Kaynak 1: Risale-i Nur Külliyatından, Şualar, sayfa 698, Envar Neşriyat, 1995 İstanbul; Kaynak 2: Risale-i Nur külliyatından, Şualar - 1.şua, sayfa 1083, Yeniasya Neşriyat, Temmuz 2013 İstanbul, 7.baskı; Kaynak 3: Şualar, Birinci şua-İkinci sual-altıncı ayet, sayfa 852, Söz Basım Yayın)
[8] (Kaynak 1: Risale-i Nur Külliyatından, Şualar, sayfa 259, Envar Neşriyat, 1995 İstanbul; Kaynak 2: Risale-i Nur Külliyatından - Şualar, 11.şua-meyve risalesi, sayfa 417, Yeniasya Neşriyat, Temmuz 2013 İstanbul, 7.baskı; Kaynak 3: Risale-i Nur, Şualar- 11.şua, Meyve risalesi - 11.mesele, sayfa 339 ve Asa-yı Musa - birinci kısım, meyve risalesi - 11.mesele, sayfa 102, Söz Basım Yayın)
[9] (Kaynak 1: Risale-i Nur Külliyatından, Emirdağ Lahikası, sayfa 98, Envar Neşriyat, 1995 İstanbul; Kaynak 2: Risale-i Nur Külliyatından, Emirdağ Lahikası 1, sayfa 180, Yeniasya Neşriyat, Aralık 2013 İstanbul, 7.baskı; Kaynak 3: Risale-i Nur, Emirdağ Lahikası 1 - 60.mektup, sayfa 136, Söz Basım Yayın)
[10] (Kaynak 1: Risale-i Nur Külliyatından, Emirdag Lahiksı, sayfa 288, Envar Neşriyat, 1995 İstanbul; Kaynak 2: Risale-i Nur Külliyatından, Emirdağ Lâhikası 1, Sayfa 494, Yeniasya Neşriyat, Aralık 2013 İstanbul, 7.baskı; Kaynak 3: Risale-i nur, Emirdağ Lahikası 1 - 221.mektup, Söz Basım Yayın)
[11] (Kaynak 1: Risale-i Nur Külliyatından, Kastamonu Lahikası, sayfa 241, Envar Neşriyat, 1995 İstanbul; Kaynak 2: Risale-i Nur Külliyatından - Kastamonu Lahikası - Tahlil, Sayfa 346-347, Yeni Asya Neşriyat, Nisan 2013 İstanbul, 6.baskı; Kaynak 3: Risale-i Nur, Kastamonu Lahikası - 155.mektup, sayfa 296, Söz Basım Yayın)
[12] (Kaynak 1: Risale-i Nur Külliyatından, Şualar, sayfa 272, Envar Neşriyat, 1995 İstanbul; Kaynak 2: Risale-i Nur Külliyatından, Şualar - 11.Şua - Meyve Risalesi, sayfa 435, Yeni Asya Neşriyat, Temmuz 2013 İstanbul, 7.baskı; Kaynak 3: Risale-i Nur: Şualar, sayfa:231 - Sözler Yayınevi İstanbul 1992)
[13] (Kaynak: Risale-i Nur Külliyatından, Şualar-birinci şua, sayfa 1090, Yeniasya Neşriyat, Temmuz 2013 İstanbul, 7.baskı)
[14] (Kaynak: Risale-i Nur külliyatından, Kastamonu Lahikası, sayfa 37, Yeniasya Neşriat, Nisan 2013 İstanbul, 6.baskı)
[15] (Kaynak: Risale-i Nur Külliyatından, Şualar - Birinci şua, sayfa 1093-1094, Yeniasya Neşriyat, Temmuz 2013 İstanbul, 7.baskı)
[16] (Kaynak: Risale-i Nur Külliyatından, Şualar - birinci şua, sayfa 1078, Yeniasya Neşriyat, Temmuz 2013 İstanbul, 7.baskı)
[17] (Kaynak 1: Risale-i Nur Külliyatından, Emirdağ Lahikası, sayfa 13, Envar Neşriyat, 1995 İstanbul; Kaynak 2: Risale-i Nur Külliyatından, Emirdağ Lahikası I, sayfa 43, Yeniasya Neşriyat, Aralık 2013 İstanbul, 7.baskı; Kaynak 3: Emirdağ Lahikası II, 4 ve 32. mektup, sayfa 36, Söz Basım Yayın)
[18] (Kaynak 1: Risale-i Nur Külliyatından, Sözler, sayfa 757, Envar Neşriyat, 1995 İstanbul) (Kaynak 2: Risale-i Nur Külliyatından, Sözler - Konferans, sayfa 1230, Yeniasya Neşriyat, Mart 2013 İstanbul, 10.baskı) (Kaynak 3: Risale-i Nur, Sözler - Konferans, sayfa 1022, Söz Basım Yayın)
[19] (Kaynak 1: Said Nursi, Tarihçe-i Hayat, sayfa 630, Envar Neşriyat, 1995 İstanbul; Kaynak 2: Said Nursi, Tarihçe-i Hayat - Isparta Hayatı, sayfa 962, Yeniasya Neşriyat, Ağustos 2013 İstanbul, 7.baskı; Kaynak 3: Risale-i Nur, Tarihçe-i Hayat, Isparta Hayatı - Tahliller, sayfa 785, Söz Basım Yayın)
[20] (Kaynak 1: Said Nursi, Tarihçe-i Hayat, sayfa 629, Envar Neşriyat, 1995 İstanbul) (Kaynak 2: Risale-i Nur Külliyatından, Tarihçe-i Hayat - Isparta Hayatı, sayfa 960-961, Yeniasya Neşriyat, Ağustos 2013 İstanbul, 7.baskı) (Kaynak 3: Tarihçe-i Hayat - Isparta Hayatı - Tahliller, sayfa 784, Söz Basım Yayın)
[21] (Kaynak 1: Risale-i Nur Külliyatından, Emirdağ Lahikası, sayfa 209, Envar Neşriyat, 1995 İstanbul; Kaynak 2: Risale-i Nur Külliyatından, Emirdağ Lahikası II, sayfa 816, Yeniasya Neşriyat, Aralık 2013 İstanbul, 7.baskı; Kaynak 3: Emirdağ Lahikası II, 130.Mektup, sayfa 596, Söz Basım Yayın)
[22] (Kaynak 1: Risale-i Nur Külliyatından, Mektubat - 19.mektup, sayfa 142, Envar Neşriyat, 1995 İstanbul; Kaynak 2: Risale-i Nur Külliyatından, Mektubat, 19.mektup, sayfa 243-244, Yeniasya Neşriyat, Temmuz 2013 İstanbul, 9.baskı; Kaynak 3: Risale-i Nur, Mektubat, 19.Mektup/13.işaret/8.misal, sayfa 208, Söz Basım Yayın)
[23] (Kaynak 1: Risale-i Nur Külliyatından, Mektubat- 28.mektup, 353, Envar Neşriyat, 1995 İstanbul; Kaynak 3: Risale-i Nur Külliyatından, Mektubat, 28.mektup, sayfa 589-590, Yeniasya Neşriyat, Temmuz 2013 İstanbul, 9.baskı; Kaynak 2: Risale-i Nur, Mektubat, 28.Mektup - 2.mesele olan 2.risale, sayfa 491, Söz Basım Yayın)
[24] (Kaynak 1: Risale-i Nur Külliyatından, Sikke-i Tasdik-i Gaybi - 18.lema, Sayfa 230, Yeniasya Neşriyat, Şubat 2013 İstanbul, 6.baskı; Kaynak 2: Kaynaklı-İndeksli Risale-i Nur Külliyatı, Sikke-i Tasdik-i Gaybi - On Sekizinci Lem'a, cilt 2, sayfa 2078-2079, Yeni Asya Yayınları, İstanbul 1995)
[25] (Kaynak 1: Risale-i Nur Külliyatından, Emirdağ Lahikası, sayfa 48, Envar Neşriyat, 1995 İstanbul) (Kaynak 2: Risale-i Nur Külliyatından, Emirdağ Lahikası I, sayfa 98, Yeniasya Neşriyat, Aralık 2013 İstanbul, 7.baskı) (Kaynak 3: Risale-i Nur, Emirdağ Lahikası I, 24. mektup, sayfa 75, Söz Basım Yayın)
[26] (Kaynak 1: Risale-i Nur Külliyatından, Emirdağ Lahikası, sayfa 49, Envar Neşriyat, 1995 İstanbul; Kaynak 2: Risale-i Nur Külliyatından, Emirdağ Lahikası I, sayfa 99,Yeniasya Neşriyat, Aralık 2013 İstanbul, 7.baskı; Kaynak 2: Risale-i Nur, Emirdağ Lahikası I, 24. mektup, sayfa 75, Söz Basım Yayın)
[27] (Kaynak: Risale-i Nur, Hanımlar Rehberi, sayfa 21, Altınbaşak Neşriyat)
[28] (Kaynak: Risale-i Nur, Barla Lahikası, 194.mektup - üçüncü kısım, sayfa 326, Söz Basım Yayın)
[29] (Kaynak 1: Risale-i Nur Külliyatından, Sikke-i Tasdik-i Gaybi, Sayfa 143, Envar Neşriyat, 1995 İstanbul; Kaynak 2: Risale-i Nur Külliyatından, Sikke-i Tasdîk-i Gaybî, 8.lema, sayfa 251, Yeni Asya Neşriyat, Şubat 2013 İstanbul, 6.baskı; Kaynak 3: Risale-i Nur, Sikke-i Tasdik-i Gaybi - Sekizinci lema, sayfa 208, Söz Basım Yayın)
[30] (Kaynak 1: Risale-i Nur Külliyatından, Şualar - 14.şua, sayfa 493, Envar Neşriyat, 1995 İstanbul) (Kaynak 2: Risale-i Nur Külliyatından, Şualar, 14.şua, sayfa 779, Yeniasya Neşriyat, Temmuz 2013 İstanbul, 7.baskı) (Kaynak 3: Şualar, 14.şua-16.mektup/Gençlik rehberinin haşiyesi, sayfa 613, Söz Basım Yayın)

5 yorum:

  1. Allah sizden razı olsun, keşke tüm Müslümanlar sadece Kuran’a yönelerek asıl cevabın orada olduğunu anlasa.

    YanıtlaSil
  2. Yazınızı okudum tam bir tasavvuf düşmanısınız.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tasavvuf islam düşmanı olduğu için tasavvuf düşmanı olmak normaldir.

      Sil
  3. Gerçekten dinsiz biri olsaydı ömrü hapislerde geçermiydi. Allah aşkına bu dünyada islam davasından başka ne olabilir ki bu kadar sürgüne işkenceye dayansın.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Efendim bu mantığa göre Romada Aziz Pavlus'u idam ettiler (Kafasını kestiler), Aziz Petrus'u çarmıha gerdiler (Baş aşağı ters şekilde), Erken dönem Hristiyanları Kolezyumlarda aslanlara yem ettiler ama onlar yine de davalarından vazgeçmedi.O zaman İsa'nın tanrılığını mı kabul edelim ?! Hristiyanlığı mı kabul edelim?!

      Mahatma Gandhi yıllarca işkence gördü, hapis yattı. Hindu mu olalım?!

      Tüm bunlar davadaki samimiyete delildir, davanın doğruluğuna değil.

      Sil

Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Gmail hesabınızla veya Anonim olarak yorum yapabilirsiniz.