Kuran müslümanlığı hakkında bilgiler

Şefaat hak mıdır? İslamda şefaatin yeri nedir?

İslamda şefaat
Şefaat hak mıdır, peygamberimiz şefat edecek mi, şefaat ya resulullah demekte sakınca var mı gibi sorulara cevaplar vereceğiz. Halk arasında şefaat denilince akıllara peygambere tespih ile salavat çekmek, peygamber şefaat etsin diye sünnet namaz kılmak, peygambere "şefaat ya resulullah" diye yalvarmak gelmektedir. Peki bu inançlar doğru mudur ve kaynağı nedir? İnancını Kurana göre şekillendirmek isteyenler için güzel bir yazı hazırladık.

Şefaat ne demek?

Şefaatin kelime anlamı aracılık demektir. Aracılık anlamında kullanıldığı ayet şöyledir:

"Kim güzel bir işte şefaat (aracılık) ederse ona ondan bir pay vardır. Kim de kötü bir işte şefaat ederse ona da ondan bir yük vardır. Allah her şeyi görüp gözetleyendir." (4/Nisa 85)


Güzel bir işe aracılık eden ondan sevap kazanır, kötü bir işe aracılık eden de ondan günah kazanır diyen ayette aracılık anlamında şefaat kelimesi kullanılmıştır. Örneğin bir cami yapımına tuğla yardımı yapmak güzel bir işe aracılık etmektir ve cami yaptırma sevabı alınır. Başka örnek ise bir hocaya gidip "hocam senin ağzın dualıdır, benim için Allaha dua et de işlerim yoluna girsin" demek de insandan şefaat istemektir.

Kimden şefaat istenebilir?

Burada dikkat edilmesi gereken şudur: İnsandan şefaat istemek hayatta ise caizdir, öldüğü zaman caiz olmaz. İstediğimiz şefaat ise "ahirette beni Allahın elinden kurtar" şeklinde değil, "benim için Allaha dua et" şeklinde olabilir. Ölüden şefaat istemek ise şirk olur. Çünkü ölüm hali uyku haliyle aynıdır, rüya görürken dünyadan habersiz olduğumuz gibi ölünce de dünyadan habersiz oluruz, bize seslenen kişileri duymayız. Bununla ilgili Kurana uygun hadis şöyledir;

“Kıyamet günü sahabilerimden bir takım insanlar sağından ve solundan yakalanırlar da ben ''onlar benim sahabelerim (bırakın onları)'' derim. Bana ''sen onlardan ayrıldığından beri onlar ökçeleri üzerinde geri dönmekte devam etmiş mürtedlerdir (dinden dönenlerdir)'' denilir. Ben de Allahın salih kulu meryem oğlu isa'nın dediği gibi derim: "..Bana emrettiğinden başkasını onlara söylemedim. Benim de rabbim sizin de rabbiniz olan Allah’a kul olun (dedim). İçlerinde kaldığım müddetçe üzerlerinde tanıktım ama beni vefat ettirdiğin zaman onları gözetleyen sen oldun. Sen her şeye şahit olansın. Eğer onlara azap edersen şüphesiz onlar senin kullarındır, eğer onları bağışlarsan şüphesiz sen üstün olan ve hikmetli hüküm verensin.’’ (Maide 117-118) [Buhari: 60/Kitabul Enbiya, Bab 50, No 117, Cilt 7, Sayfa 3262, Ötüken Neşriyat, 1987 İstanbul]


İçinde ayet geçen bu hadiste, "Yaşarken ne yaptığınızdan haberim vardı, kabir alemine geçince dünya ile bağım koptu, bana yalvaranları kıyamet günü öğreneceğim, ben de isa peygamber gibi konuşacağım" deniyor. Yani diriden şefaat istemek caiz, ölüden şefaat istemek şirk olmaktadır. Ölüye yalvarmanın şirk olduğuna dair delilimiz şudur:

“Allahtan başkasına yalvarandan daha sapık kimdir? Ona kıyamet gününe kadar kimse icabet etmez. Onlar bunların duasından habersizdir. (46/Ahkaf 5)

“Onları çağırsanız sizin duanızı işitmezler, velev ki işitseler bile cevap veremezler. Kıyamet günü sizin (kendilerine yalvarıp) şirk koşmanızı da inkar edecekler. (Bu bilgiyi) Herşeyden haberdar olan gibi sana haber veremezler. (35/Fatır 14)


Her ne kadar bu ayetler "putlardan bahsediliyor, peygamber şehit mertebesindedir, şehitler de diri hükmündedir, diri ise bizi işitebilir ve ona yalvarabiliriz" diyerek red edilse bile hakikat böyle değildir. Hakikat şudur ki Kuranda bahsedilen "min dunillahi: Allahın astında" ifadeleri taştan yontulmuş putlardan değil, eskiden yaşamış salih kulların heykellerinden bahseder. Yani Mekkeli müşrikler taşa tapan ahmaklar değildi, taşın temsil ettiği kişiyi Allah ile aralarına koyuyorlardı. Bu hakikat bilinmediği için put deyince insanların aklına helvadan yapılmış veya taştan yontulmuş anlamsız şekiller gelmektedir. Halbuki o şekillerin her biri bir evliyayı / Allah dostunu temsil etmekteydi.

Ayrıca bilinmesi gereken diğer önemli konu, Allahtan başkasına dua etmenin ona ibadet etmek olduğudur. Dua bir ibadet olduğu için ruhlara el açıp yalvarınca ona ibadet etmiş olunur. Bu kişi ister peygamberin ruhu olsun, ister türbesi olan bir veli olsun, ister bir şehit olsun hiç kimsenin ruhuna yalvarmak caiz değildir. Kuranda sadece Allaha yalvarmak / dua etmek gerektiği şöyle bildirilir:

"Ve rabbiniz dedi ki: Bana yalvarın ki size icabet edeyim. Şüphesiz ki bana ibadet etmekten kibirlenenler aşağılanmış olarak cehenneme dahil olacaklar." [40/ Mumin 60]


Bana yalvarın, bana ibadet etmekten büyüklenenler cehennemlik olacak diyen bu ayeti kerimede duanın ibadet olduğu açıklanmıştır. Bana yalvarın diyen rabbimiz dururken başkasına yalvarmak müslümana yakışmaz. Müslüman Allaha teslim olandır, Allahı ilah edinendir.

Ayrıca ruhlardan medet ummak mekkeli müşriklerden kalma bir inançtır. Mekkeli müşrikler "yetiş ya lat, şefaat ya uzza" diyerek eskiden yaşamış salih kullardan yardım isterlerdi. İşte bu davranışları günümüzde tasavvuf ismiyle karşımıza çıkmakta, tasavvufçular "şehitler diridir, yetiş ya geylani, şefaat ya resulullah" diyerek ruhçuluk belasını devam ettirmektedir. Ayrıca sadece mekkeli müşrikler değil Hristiyanlar da "isa diridir, şefaat ya isa" diyerek ruhçuluk yaparlar. Yüce Allah ise şöyle buyurur;

"Yoksa onlar Allah'tan başkasını şefaatçiler mi ediniyorlar? De ki: "Onlar hiçbir şeye güç yetiremezler ve akıl erdiremezlerse de mi?" De ki: "Bütün şefaat Allah'ındır. Göklerin ve yerin hükümranlığı O'nundur. Sonra O'na döndürüleceksiniz." (39/ Zumer suresi 43-44)


Yoksa Allahtan başka şefaatçiler mi ediniyorlar diyerek "şefaat ya filanca" diyenleri kınayan rabbimiz, bizi kendisinden başkasına yönlendirmemekte, yardım ve şefaati her zaman kendisinden istememiz gerektiğini vurgulamaktadır. Çünkü rabbimiz / sahibimiz / efendimiz yüce Allahtır. Başkasından medet ummak ise başkasına tapmak olacaktır. Halk arasında "Geylaniden de isteriz, türbedeki zattan da isteriz, peygamberden de isteriz, Allahtan da isteriz ne var bunda" diyen cahil kalmış kişiler bulunmaktadır. Böylece farkına varmadan hem kulları hem Allahı ilah edİnmiş ve çok tanrılı dine geçmiş olurlar.

Şefaatçi edinerek kula kulluk etmeye günümüzde tarikatlarda rastlamaktayız. Örneğin menzil cemaati şeyhinden şefaat sözü aldığını ve cenneti garantilediğini söyleyen bir tasavvufçunun sözleri bu konuyu daha iyi kavramamızı sağlayacaktır. Ramazan ayında tv programında şöyle konuşmuştur "Cennet'e girme sebebim olacaklar var. Bizi sevenler var. Yüzüne baktığım anda cenneti gördüğüm insanlar var. Onlardan söz aldım dünyada, "Bu kulun sırattan geçemiyorsa bende geçmem" diye naz edecek orada. Allahta "madem senin hatırın var, haydi oda geçsin" diyecek." [Uğur Işılak, Hilal Tv - Anahtar programı, 09.06.2012]

Her cümlesi Kurana zıt olan bu cümlelerde şefaatçi edinerek kula kulluk etmenin canlı örneğini görmekteyiz. Bu konuya nokta atışıyla cevap veren ayet şudur:

"Allah'ın yanısıra kendilerine zararı ve yararı dokunmayan şeylere (evliya ruhlarına) kulluk ediyorlar ve "Bunlar Allah katında bizim şefaatçilerimizdir." diyorlar. Deki: "Siz Allah'a göklerde ve yerede bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz? O sizin şirk koştuklarınızdan subhandır, yücedir." [Yunus Suresi 18]


Yunus 18.ayette "bu kişi bizim şefaatçimizdir, bizim cennet anahtarımızdır" diyenler eleştirilmiş ve Allah şirk koştuğunuz şeylerden munezzehtir diyerek şefaat sözü almanın şirk olduğu vurgulanmıştır. Bir insanı Allah dostu ilan ederek ondan şefaat sözü almak tam anlamıyla mekkeli müşriklerin dinidir. Mekkeli müşrikler hem Allaha inanıyorlar hem cehenneme gitmekten korkuyorlar hem de hacca gelenlere su dağıtarak sevap kazanmaya çalışıyorlardı. Görünüşte çok dindarlardı ancak bir inançları onları müşrik yapmaya yetiyordu. O da evliyalardan şefaat sözü almak, ruhlara yalvarmak, aracı edinmek. İşte bu davranışları sebebiyle bütün amelleri boşa gidiyor ve cehennemlik oluyorlardı. (Bak: Müşriklerin özellikleri)

Peygamberimiz şefaat edecek mi?

Buraya kadar anlatılanlardan, yaşayan insanlardan ahiret için şefaat sözü almamak gerektiğini ve ölmüş insanlardan şefaat dilenmemek gerektiğini öğrendik. Yani "peygamber şefaat edecek" diyerek ondan medet ummak, tıpkı mekkeli müşrikler ve Hristiyanlar gibi davranmaktır. Peki peygamberimiz şefaat edecek mi?

Şefaatle ilgili ayetlere baktığımız zaman, Allahın dilediği ve razı olduğu kişilere meleklerin şefaat edileceği yazmaktadır:

"Göklerde nice melekler vardır ki onların şefaati fayda etmez, ancak Allah'ın izin vermesinden sonra dilediği kişiler ve razı olduğu kişiler hariçtir." (53/Necm Suresi 26)

(Allah) onların önlerinde ve arkalarında olanı bilir, (Allahın) razı olduğundan başkasına şefaat edemezler, (Allahın) haşyetinden titrerler. (21/ Enbiya 28)

O gün şefaat fayda etmez, Rahmanın kendisine izin verdiği ve sözünden razı olduğu kişiye hariç. (20/ Taha 109)


Allahın izin verdiği ve razı olduğu kişiler ise şirk koşmamış ve küçük günahlarla ölmüş olanlardır. Bu konuyla ilgili ayette büyük günahlardan kaçınmış olanların küçük günahlarının affedileceği haber verilmiştir.

"Size yasaklanan büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin kusurlarınızı örteriz ve sizi değerli bir yere (cennete) sokarız." (4:31)


İşte meleklerin şefaati bu ayet ile daha iyi anlaşılmaktadır. Tıpkı dünyada ağzı dualı bir hocadan yardım istemek gibi, ağzı dualı melekler de küçük günahı olan mü'minlerin bağışlanması için dua edecek, böylece şefaat etmiş olacaklardır, Allahu alem.

Yüce Allahın sadece küçük günahları bağışalayacağına dair diğer delil şudur: "Onlar ki küçükler hariç günahın büyüğünden ve aşırılıktan kaçınırlar. Şüphesiz rabbinin mağfireti (bu kişilere) geniştir. O sizi daha iyi bilir; yerden inşa edince de anne karnındaki cenin halinizi de. Öyleyse kendinizi temize çıkarmayın, O sakınanları iyi bilir." (53/ Necm Suresi 32)

Büyük günahların şefaat ile bağışlanması ise 4:31 ve 53:32 ayetlere ters görünmektedir. Peygamberimizin büyük günahı olanlara şefaat edeceğiyle ilgili rivayetler Kurana zıttır. Peygamberimiz "Ya rabbi, bu kişi zina etmiş ama affediver, bu kişi faiz yemiş ama affediver, masum cana kıymış affediver" diyerek suçlulara arka çıkmaz. Peygamberimiz sadece "Ya rabbi, bu kişi küçük hatalar yapmış, faiz yememiş, zina etmemiş, helal kazanmış, malından zekat vermiş, bunun küçük günahlarını affediver" diyebilir.

Kurana zıt hadis: Şefaatim, ümmetimden büyük günah işleyenleredir. (Tirmizi, 38 Kıyamet, Bab 11, No 2435)


Yüce Allah "küçük günahla gelenlere affım geniş" dedikten sonra hiç kimse "büyük günahları peygamber affettirecek" diyemez. Peygamberler de tıpkı melekler gibi küçük günahı olanlara aracılık edebilir. Çünkü büyük günahlar ile dünyadan ayrılanların sevap terazisi hafif kalacak ve cehennemlik olacaklardır.

"O gün tartı haktır. Kimin (sevap) tartıları ağır basarsa, işte kurtulanlar onlardır. Kimin tartıları hafif kalırsa, bunlar da ayetlerimize zulmettiklerinden dolayı kendilerini hüsrana uğratanlardır." (7/Araf Suresi 8-9)

"Kim bir kötülük işler de günahı kendisini kuşatırsa (terazide günahlar ağır gelirse), onlar ateşin halkıdırlar, orada devamlı kalacaklardır."
(2:81) "

(Ey Resulüm) Hakkında azap kesinleşmiş olanı, ateştekini sen mi kurtaracaksın?" (39:19)


İşte bu ayetler gösteriyor ki günahı ağır gelenler yani büyük günah işlemiş ve tövbe etmemiş, günahları hafifleytecek sevaplar işlemeden ahirete göçmüş kişiler cehennemlik olmaktadır. Cehennemlik olanlar için "orada devamlı kalacaklardır" ifadesiyle çıkış olmadığı da açıklanır. Bu konuda da "kafirler çıkamayacak, müslümanlar yanıp çıkacak" diyenler vardır. Halbuki müslümanların yanıp çıkacağı hiçbir ayette geçmediği gibi oradan çıkış olmadığı her seferinde hatırlatılır. (Bak: Cehennemden çıkış)

Allahın rahmeti gereğince sevaplara x10 katı, günahlara x1 dengi ile karşılık verildiği düşünüldüğünde bir insanın günahlarının terazide ağırlık yapması için büyük çaba harcamış olması gerekmektedir.

"Kim (Allah huzuruna) iyilikle gelirse ona getirdiğinin on katı vardır. Kim de kötülükle gelirse o sadece getirdiğinin dengiyle cezalandırılır. Onlar haksızlığa uğratılmazlar." (6/Enam Suresi 160)


1 iyilik 10 iyilik olarak amel defterimize yazılıyor ise günahların ağır gelmesi için kişinin şirk, küfür, katl, zina, dedikodu, kumar, fitne fesat, haram yeme, faiz yeme, kötü işlere aracılık etme, günaha davet etme gibi şeylerle ömrünü geçirmiş olması gerekir. Böyle kişilere ise ne melekler ne de peygamberimiz şefaat etmez. Çünkü yüce Allah "dilediğim ve razı olduğum kişiye şefaat fayda sağlar" buyurmuştur. Allahın razı olduğu kişiler ise küçük günahla gelenlerdir.

Peygambere salavat çekmek sevap mıdır?

Peygambere tespih ile veya zikirmatik ile salavat çekme kampanyaları düzenleyip, "salavat çekmezseniz dularınız göğe yükselmez, salavat çekmezseniz peygamber sizi tanıyamaz ve şefaat edemez" diyerek sürekli "Allahumme salli ala seyyidina muhammed" dememizi isteyenler vardır. Bu şekilde bir tespihat yöntemi Kuranda bahsedilmez. Ayetlerde hep "rabbini zikret, Allahı tespih et" tarzında emirler yer alır. Örneğin;

"Yedi gökler, yeryüzü ve içindeki kişiler onu (Allahı) tespih ederler. Onu hamd ile tespih etmeyen hiç birşey yoktur ve lakin onların tespihlerini siz anlayamazsınız / fıkhedemezsiniz. Şüphesiz O yumuşak davranandır, bağışlayandır. (İsra Suresi 44)

Artık rabbini hamd ile tespih et ve secde edenlerden ol. (Hicr Suresi 98)

Gecenin bir kısmında ve secdelerin ardından artık Allahı tespih et." (Kaf Suresi 40)

Sabah ve akşam rabbinin ismini zikret. Gecenin bir kısmında ona secde et ve geceleyin Allahı uzunca tespih et. (İnsan suresi 25-26)


Allahı tespih et ayetleri dururken sürekli peygamberi tespih etmek uygun değildir. Tespihatta şunlar okunabilir;
*Subhanallahi ve bi hamdihi.
*La havle vela quvvete illa billahil aliyyul azim.
*La ilahe illallahu vahdehu la şerikeleh. Lehul mulku ve lehul hamdu ve huve ala külli şey in qadiyr.

Peygamberimize selam vermek ise onun adı geçince söylenmelidir. Peygamberimize isnad edilen bir hadiste de "Asıl cimri yanında adım geçtiği halde bana salâvat okumayandır." [Tirmizi: Dua 101 (3546)] denmiştir. Ayrıca bütün peygamberlere selam veren şu ayet de hem tespihatta hem dua sonunda okunabilir:

"Subhane rabbike rabbil izzeti amma yesifun. Ve selamun alel murselin. Velhamdu lillahi rabbil alemin." [37/ Saffat 180-182] Anlamı: Üstünlüğün sahibi olan rabbin, niteledikleri şeylerden münezzehtir. Selam bütün elçilerin üzerine olsun. Alemlerin rabbi olan Allah’a hamd olsun.


Peygamberler arasında ayrım yapmayın (2:136, 2:285, 3:84, 4:152) ayetine göre Saffat 180.ayeti tespih etmek daha doğrudur. Aksi halde sürekli son nebi olan Muhammed aleyhisselamın adı anılacak ve peygamberler arasında ayrım yapılmasına yol açacaktır. Hatta "Kuranda Allah ve resulü birlikte anılıyor, Allahı andığımız gibi peygamberi de sürekli anmalıyız, peygamber de Allahın ortağıdır, o daşeriat koyabilir" diyecek kadar iler igidenler vardır haşa. Halbuki peygamberimiz padişahın elçisi gibi bir elçidir, padişahın ortağı değildir. Peygamberimiz cennetle müjdeleyici cehennemle korkutucudur.

"Allah'tan başkasına kulluk etmeyiniz diye. Şüphesiz ben size Allah'tan gelen bir uyarıcıyım (cehennemle uyarıyorum), bir müjdeciyim (cennetle müjdeliyorum)." (11/ Hud Suresi 2)


Ahzab 56.ayet ne diyor?

Peygamberimizin adını anarak tespih çekmeyi delillendirmek isteyenler ise şu ayeti gösterirler:

"Şüphesiz Allah ve onun melekleri nebi’ye salat eder. Ey iman edenler! (Siz de) Ona salat edin ve içtenlikle selam verin." [33/Ahzab Suresi 56]


Ahzab 56.ayeti gösterip "Allah bile, melekler bile peygambere salavat çekiyor, biz niye çekmeyelim" diyenler vardır. Halbuki Allah ve melekleri "Allahım, Muhammed ashabına salat et" diyerek tespih çekmemektedir. Bu ayette ki salat kelimesi maddi ve manevi destek anlamına gelmektedir. Nitekim salat kelimesinin geçtiği ayetlere baktığımızda dikey ve yatay salat çeşitleri olduğunu görürüz.

Yatay salattan kasıt; insandan insana salattır. Yani kendimiz için istediğimiz güzel şeyleri müminler için de isteyince, sıkıntısını giderince, olumlu hoş sohbet edince, selam verince, cenazesine katılınca, kabri başında istiğfar edince, arkasında hayır duası edince insandan insana salat edilmiş olmaktadır.

Peygamberimize salat etmek için de yaşarken ona destek olmak, vefat edince de yolunda yürüyüp adı geçince "salllahu aleyhi vesellem: salat ve selam üzerine olsun" diyerek güzel konuşmaktır. Çünkü müminler bu şekilde peygambere destek olmuşlardır. Müşrikler ise ıslık çalıp alkış yaparak sesini bastırmışlar ve köstek olmuşlardır. Özetle Ahzab 56.ayette müminlerin peygambere destek olması istenir, müşrikler ise peygambere köstek olurlar. Biz destek olacağız onlar köstek olacak, herkes kendine yakışanı yapacak.

Dikey salat olan Allahtan insana salat ise bizi karanlıktan aydınlığa çıkarması, hidayet vermesi, ilim ve hikmet vermesi, işlerimizi yoluna koyması, kazancımızı bereketli kılması, gönlümüzü islama açması, günahlarımızı mağfiret etmesi, kalbimizi manevi kirlerden temizlemesi gibi kadere müdahil işlerdir.

Yine dikey salat olan insandan Allaha salat ise namaz kılmak, dua etmek, istiğfar etmek, oruç tutmak, hac etmek, zekat vermek gibi ibadetlere tekabul etmektedir. İşte salat çeşitleri böyle farklıdır. Allahtan insana, insandan Allaha, insandan insana gibi çeşitleri vardır.

Ayrıca Allah ve melekleri sadece nebiye değil, müminlere de salat ederler. Yani Ahzab 56.ayetin öncesi de okunduğu zaman görülecektir ki Allah ve melekleri bize de salat etmektedir.

"O ki size (müminlere) salat eder, onun melekleri de sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarması için (salat ederler). Müminlere karşı merhametli olandır." [33/Ahzab suresi 43]


Allahın ve meleklerin salat etmesini salavat çekmek olarak anlayanlar, Allahın bizim için de salavat çektiğini iddia etmiş olurlar ki bu çarpık anlayışı kendileri de kabul etmezler, tek ayete bakıp cımbızlama yaptıklarının farkında değillerdir. Allahın salatı işlerimizde bize yardım etmesi, meleklerin salatı ise dualarında bize yer vermesidir. (Detaylar için: Kuranda salat yazımızı okuyabilirsiniz.) Melekler dualarında bize şöyle yer verirler:

"Arşı taşıyanlar ve onun çevresindeki kimseler rablerini hamd ile tespih ederler ve ona iman ederler. Ve iman edenler için mağfiret dilerler. "Rabbimiz! Sen her şeyi rahmetin ve ilminle kuşattın. Tövbe edenleri ve senin yoluna tâbi olanları bağışla. Onları cehennem azabından koru. Rabbimiz! Onları dahil et adn cennetlerine ki onlara vaad ettin. Ve kim salihlerden olursa; onların babalarından, onların eşlerinden, onların zurriyetinden. Şüphesiz ki sen azizsin hakîmsin." [Mu’min Suresi 7-8]


Bu bilgilerden sonra şefaat hakkındaki inancımız Kurana göre şekillenmiş olacaktır. Zira ayetler müslümanların dini bilgisini oluşturur ve dini kaynağından öğrenmeye yarar. Kurandan öğrenilmeyen konulara ise mutlaka hurafe karışacaktır. Kullandığımız hadisler de Kurana uygun olan, içinde ayet geçen hadislerdir ve bu sayfada anlattığımız şeyleri desteklemektir.

Özetle, peygamber şefaat edecek olsa bile ona "şefaat ya resulullah" diyerek yalvarmamak gerekir. Aksi halde kula kulluk edilecektir ve dindar olduğunu zannederken müşrik olunacaktır. Hatta dindar olduğunu zannederken müşrik olanlar kıyamet gününde şöyle diyeceklerdir:

"Sonunda şunu söylemekten başka bahaneleri kalmaz: "Rabbimiz Allah'a yemin olsun ki, ortak koşanlardan değildik." (6/ Enam Suresi 23)


Peki bu "vallahi müşrik değildik" diyerek yemin edenler kimdir? Tabi ki dindar olduğunu zannederken müşrik olanlardır yani kula kulluk edenlerdir, ruhlardan medet umanlardır, Allaha yapacağı ibadeti insanlara yapanlardır.

Peygamberimiz öncekiler gibi bir elçidir, görevi bizlere dünya ve ahiret saadetini anlatmaktır, bizim gibi ölümlü bir insandır. Böyle olması onu değersiz kılmaz, daha fazla anlamlar yüklemek ise onu melek gibi görmeye yol açacak ve "şöyle uyurdu, elleri pamuk gibiydi, ekmeği şöyle tutardı, ter kokmazdı, elbisesine toz konmazdı, dışkısını toprak yutardı" gibi dinle alakası olmayan övgülere yol açacak ve sonunda onu rab edinmeye kadar varacaktır. Nitekim isa peygamberin rab edilmesi de böyle olmuştur.

"Muhammed sadece bir elçidir, ondan önce de elçiler gelip geçti. Öyleyse, o ölür yahut öldürülürse, topuklarınız üzerinde gerisin geri mi döneceksiniz? Kim topukları üzere geri dönerse Allah'a zarar veremez, fakat şükredenlerin ödülünü Allah verir. (3/ Ali imran 144)

Bakınız Ali imran 144.ayette "Muhammed sadece bir Resuldür / elçidir.." deniyor. Eğer bu cümle ayet olmasaydı ve Kuran müslümanlarının sloganı olsaydı mezhepçiler şöyle diyeceklerdi: "Ne demek sadece bir elçidir, peygamberi postacı mı sandınız, elçi değil şeriat koyucudur, padişahın elçisi olmasının yanısıra padişahın ortağıdır, padişah gibi hükümler koyabilir" diyeceklerdi. Kaldı ki bu itirazı zaten yapıyorlar, peygamberimizi Allahın elçisi / padişahın elçisi konumundan çıkarıp Allahın ortağı / padişahın ortağı konumuna getiriyorlar. Amaçları peygamberi yüceltmek olsa bile bu gereksiz yüceltme onu ilah edinmeye kadar gidebiliyor.

Okumaya devam: Sünnilik ve islam arasındaki farklar

7 yorum:

  1. Allah'tan başkasından şefaat beklemek torpil bekleyip cenneti bedavaya getirmektir şefaat beklentisi Allah a kulluk görevini tam olarak yerine getirmeye engeldir yazının en etkilendigim kısmı meleklerin küçük günahlari olanlara dua etmesi oldu emeğinize yüreğinize sağlık net ve açıklayıcı bir yazı olmuş

    YanıtlaSil
  2. Aslında söylendiği gibi değilmişsiniz. İnfaz vermenin ne kadar da kötü birşey olduğunu daha iyi anladım sizden iyi bir ders aldığımı söylemeliyim. Allah razı olsun sizden

    YanıtlaSil
  3. ölüdende, diridende şefaat istenmez. iyyake na'büdü ve iyyake nestain

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İyilik yapınca hayır duası almak, birisine Allah razı olsun demek, ağzı dualı birisinden "bana okuyup üfle" demek yaşayanların birbirine şefaat etmesidir. Şefaatin / aracılığın şirk olması için yaşayan birisinden ahiret için söz almak ve ölüye şefaat için yalvarmak gerekir. Aradaki bu farkı görebilmek için derin düşünmek gerekir.

      Sil
  4. siz kendinizde sapıksınız vahabimisiniz nesiniz yeter arktık bu insanlar sizin gibi milletin beynini sulandıran proje kişilerden bıktık yeter yahı siz kimin projesisiniz. Allah ihanet edenlerin ve peygamber düşmanlarını ne bu dünuada nede öbür dunyada gün göstermesin. onca sahih hadis var "siz bann salavat ederseniz melekler bana iletir." diye siz daha ne konuşuyorsunuz. haşa peygambere öldü ima ediyorsunuz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Konumuz salavat çekmek mi yoksa şefaat dilenmek mi? Baştan okuyun yazıyı.

      Ayrıca hadis var diyorsunuz. Peki "Ben de isa gibi ümmetimin ahvalini kıyamet günü öğreneceğim." (Buhari: 60/Kitabul Enbiya, Bab 50, No 117) Bu hadisi nereye koyuyorsunuz? Kuranla uyumlu olduğu için görmezden mi geliyorsunuz?

      Sil
  5. Bu sünnilerden ve zihniyetlerinden nasıl kurtulacağız?Ezan,namaz,Cuma namazı ,hacc ve diğer bütün dini faaliyetler bunların kontrolünde .Diyanet de sünni bildiğiniz gibi.Kendimizi bunlardan geri çekmek ve ilmi çalışmalardan başka yapılabilecekler var mı sizce?

    YanıtlaSil

Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?