Kuran müslümanlığı hakkında bilgiler

Şirk nedir? Müşriklerin özellikleri nelerdir?

mekkeli müşriklerin özellikleri
Şirk! İnsanlığın baş düşmanı, sinsi günah. "Ortak" anlamına gelen şirk, dinde "Allaha ortak saymak" anlamına gelir. Şirk işleyen kişiye müşrik denir. Müşriklerin özelliklerine Kuranda detaylıca yer verilmiştir.

Müşriklerin özelliklerini anlatan ayetleri iyice öğrenip sakınmak her müslümanın görevidir aksi halde şükrederek şirk koşar hale gelinebilir. Mekkeli müşriklerin özellikleri sadece onlara özgü inançlar değildir, bütün dünyada kıyamete kadar görülecek inançlardır. Şeytan her topluma aynı şirk inanışları sevdirmekte, görünüşü hoşunuza giden hoca efendiler eliyle mekkeli müşriklerin dinini yaymaktadır. Görünce çok şaşıracağınız şirk inançlar şöyle;

Mekkeli müşriklerin özellikleri

1- Ateist değillerdi
2- Aracı ediniyorlardı
3- Kabir ehline yalvarırlardı
4- Şefaatçi ediniyorlardı
5- Kuranı beğenmezlerdi
6- Atalarına taparlardı
7- İnsanları Rab edinirlerdi
8- Zanna uyarlardı
9- Mezheplere ayrılırlardı
10- Mütevazi peygamberi beğenmezlerdi
11- Gerçeği aramazlardı
12- Allahtan başkasını çok severlerdi
13- Müşrikler kutsal kitaba uymazlar


1- Müşrikler ateist değildir!

Müşrik deyince aklımıza gelen ilk şey, Allah'a inanmayıp heykelin karşısında yere kapanan insanlar olabilir. Bu müşrik tanımı halk efsanesidir çünkü mekkeli müşrikler Allah'ın varlığına ve yaratıcı olduğuna inanırlardı ama birtek Allah'ı yeterli görmeyip Allahın yanında başka ilahlar üretirlerdi.

Andolsun, eğer onlara, “Gökleri ve yeri kim yarattı, güneşi ve ayı hizmetinize kim verdi?” diye soracak olsan mutlaka, “Allah” diyeceklerdir. O hâlde nasıl (haktan) döndürülüyorlar? (Ankebut 61) Ve eğer onlara: "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorarsan, mutlaka "Allah" derler. "Hamd Allah’a aittir." de. Hayır, onların çoğu bilmezler. (Lokman 25)

2- Müşrikler aracı edinirler!

Mekkeli müşrikler Allahı en tepeye koymuşlar, kendilerini de en alta koymuşlar, ortadaki boşluğa evliya denilen salih insanları koyarak aracı edinmişlerdi. Allaha yaklaşmak için bu evliyalara kulluk ediyorlar, onlara yalvarıyorlardı. Putlar sadece birinin tasviriydi, temsil ettiği kişiler vardı. Örneğin Lat, menat, uzza, gibi putlar eskiden yaşamış dindar insanlardı. Putperestliğin ilk başladığı Nuh kavmi de eskiden yaşamış iyi insanların heykelini yapmış ve o heykellerin yanında dini sohbetler etmişlerdir lakin sonraki nesiller bu amaçtan sapmış ve heykelin temsil ettiği kişilere yalvarmaya başlamışlardır. Böylece Allahı unutup kula kulluk etmişlerdir. Her peygamber bu aracılık şirkiyle mucadele etmiştir. Son nebi Muhammed aleyhisselam da mekkelileri aracılıktan kurtarmaya çalışmış, direk Allaha bağlanmaya davet etmiştir. Müşrikler ise "sen tasavvuf düşmanısın, bu evliyalar bizi Allaha yaklaştırıyor" demişlerdir. Bunun üzerine şu ayet inmiştir:

"Dikkat edin! Katışıksız/saf din Allahındır. Onun aşağısından evliya edinen kimseler "Onlara tapıyoruz ki bizi Allaha sunarak yaklaştırsınlar" (derler) Şüphesiz Allah, onların ihtilaf içinde oldukları konuda hükmünü verecektir. Şüphesiz Allah o yalancı ve nankör kişileri hidayete erdirmez/doğru yola iletmez." [39/Zumer 3] ayetinde aracılığın şirk olduğu vurgulanır. Peygamberimiz bu ayetle tebliğ yapınca müşrikler şöyle demiştir: "Onlar: 'Sen bize babalarımızın taptığı şeyleri bırakmamız ve yalnız Allah'a kulluk etmemiz için mi geldin? Eğer doğru sözlülerden isen bize, tehdit ettiğin şeyi getir' dediler." (Araf Suresi 70)

Allahın aşağısından diye çevirdiğimiz "min duni Allahi" cümlesi şu anlama gelir: Allahın aşağısında sizin üstünüzde bir mertebeye konumlandırdığınız" demektir. Müşriker en tepeye Allahı koyarlar, kendilerini en aşağı koyarlar, ortadaki sözde boşluğa da evliya dedikleri kişileri koyarlar. Allah'a daha yakın diyerek o kişilere yalvarırlar, şefaat dilenirler. Böylece kula kulluk etmiş olurlar. Günümüzde bu şirk türü en yaygın şirktir. Mekkeli müşriklerin savunması olan "evliyalar bizi Allaha yaklaştırır" iddiası halen savunulmaktadır, hem de kendine müslüman diyenler tarafından. Kendini dindar zanneden ama kula kulluk eden bu kişiler kıyamet gününde "vallahi biz müşriklerden değildik" (6/23) diyerek şaşkınlıklarını dile getireceklerdir. Ömür boyu ibadet etmişlerdir, günahlardan kaçınmışlardır ama kula kulluk ettikleri için cehennemlik olmuşlardır. Ne kötü bir akıbet...

3- Müşrikler ölülere yalvarırlar!

Kendilerini Hz. İbrahimin yolunda zanneden, kabeye hizmet etmekle övünen ama son nebiye düşman olan bu mekkeli müşriklerin en belirgin özelliklerinden birisi de ölülere yalvarmaktı. "Medet ya lat, imdat ya uzza" gibi yakarışlarla ölülere dua edip ruhlarından yardım isterlerdi. Peygamberimiz "yapmayın etmeyin, ölüler sizi işitmez, direk Allah'a dua edin, herşeyi işiten bilen Allahtır" dedi ama onu dinlemediler. Bunun üzerine şu ayet indi: "Allahtan başkasına yalvarandan daha sapkın kimdir? Kıyamet gününe kadar ona kimse icabet etmez. Onlar da bunların duasından habersizdir. İnsanlar haşrolunduğu zaman onlara düşman oldular ve onların ibadetini inkar ettiler." [46/Ahkâf Suresi 5-6] Ayetinde ruhlara yalvaranların duasını kimsenin işitmediği, kıyamet günü de yalvardıkları kişilerin onlardan yüz çevireceği haber veriliyor. "Allahın aşağısında konumlandırıp çağırdıkları kimseler hiçbirşey yaratamazlar, kendileri yaratılmışlardır. Ölüdürler, diri değiller. Ne zaman dirileceklerinin de şuurunda değiller." (16/Nahl Suresi 20-21) ayetinde yine kabir ehlinin bizi işitmediği haber verilir. Bu ayeti çürütmek için "şehitler diridir, bizi işitirler" diyen tasavvufçular ise "Allah katında rızıklandırılırlar" cümlesini gizleyerek başka boyutta yaşadıklarını görmezden gelirler. Eğer şehitler diridir ayetini ölülere yalvarmaya delil olarak alırsak, "Allahtan başkasına yalvaranlar sapıktır" diyen bütün ayetleri inkar etmek gerekir. Şehitlerin diri olması bizi işittikleri anlamına gelmez, onlara yalvarmayı mubah kılmaz.

4- Müşrikler şefaatçi edinirler!

Müşrikler, Allahın astında insanların üstünde konumlandırdığı bu evliyalardan şefaat dilenmeye de başlamıştı. "Şefaat ya lat, şefat ya uzza" gibi sözlerle ölülere yalvarırlardı. Peygamberimiz "Sizi Allahtan kimse kurtaramaz, kendi amelinizle cennete gitmeye çalışın, evliyaları şefaatçi edinmeyin" diyerek uyarmıştı ama alıştıkları uydurulmuş dini bırakmadılar. Bunun üzerine şu ayet indi: "Yoksa Allah'tan başka şefaatçiler mi edindiler? De ki: "Onlar hiçbir şeye sahip olmasalar ve akıl etmeseler de mi?" (39/Zumer 43) "Allah'ı bırakıp kendilerine zarar veremeyecek ve yararları da dokunmayacak şeylere kulluk ederler ve: "Bunlar Allah katında bizim şefaatçilerimizdir" derler. De ki: "Siz Allah'a, göklerde ve yerde bilmediği bir şey mi haber veriyorsunuz? O, sizin şirk koştuklarınızdan uzak ve yücedir." [Yunus Suresi 18] Şefaatçi edinme hastalığı günümüzde de devam etmektedir. filanca kişiden şefaat sözü aldım diyenler, şefaat ya resulullah diyenler mekkeli müşrikler gibi davranmış olurlar. "Yoksa Allahtan başka şefaatçiler mi edindiler" ayeti açık seçik biçimde "Allahtan başka şefaatçi edinmeyin" demektedir. İster evliya, ister peygamber hiçkimse şefaatçi edinilemez. Hiç kimseye "şefaat ya.." diye yakarılamaz. Aksi halde müşrik olunur.

5- Müşrikler Kuranı beğenmezler!

Uydurulmuş dini yıkan Kuran ayetleri karşısında parmaklarını ısıran (3:119) mekkeli müşrikler, peygamberden ve Kurandan kurtulmanın yollarını aradılar. Önce güzellikle "bize başka kuran getir, bunu beğenmedik" dediler. Sonra adam toplayıp peygambere karşı savaştılar. Başka Kuran isteklerine şu cevap gelmişti: "Onlara ayetlerimiz apaçık belgeler olarak okunduğu zaman, bize kavuşmayı arzulamayan kimseler dedi: ‘’Bize bundan başka bir Kuran getir yada onu değiştir’’ Deki: ‘’Onu kendi nefsime göre değiştirmem olmaz. Sadece bana vahyolunan şeye tabi olurum. Rabbime isyan edersem, büyük bir günün azabından korkarım." [10/Yunus Suresi 15] Peygamberimiz başka kuran isteyen müşriklere "bana vahyolunan tabi olurum, kurandan sapmam" diyerek cevap veriyor. İşte bu zihniyet peygamberin vefatından sonra binlerce hadis uydurmuş ve Kurandan sapmışlardır.

6- Müşrikler atalarına taparlar!

Atalarına tapmak onların her söylediğine teslim olmak, yanlış yapacaklarına ihtimal vermemek, yanlışlarını güzel göstermek, Kurana rağmen geleneksel inancı körü körüne savunmaktır. Bu davranışlar mekkeli müşriklerde vardı. Peygamberimiz "Allah size rehber olacak kitap indiriyor, inancınızı buna göre düzeltin" dedi ama müşrikler atalarına toz kondurmadı ve "atalarımıza uyacağız, bildiğimiz şeyden şaşmayız" dediler. Bunun üzerine şu ayet indi: "Onlara ne zaman: 'Allah'ın indirdiğine uyun' denilse: 'Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyuyoruz' derler. Ya, ataları bir şeyden anlamıyor veya doğru yolu bulamamış idilerse! (2/Balara 170) Günümüzde de ayet gösterdiğimiz zaman "atalarımız binlerce yıldır böyle inanıyor, koskoca atalarımız yanlış mı yapmış, bize ayet göstermeyin" diyerek uydurulmuş dini savunurlar. Peki ataları yanlış yapmadıysa neye dayanarak yaptılar, delilleri neydi, hangi ayete uydular? ayete uymadılarsa yanlış yapmışlardır. Sünniler, şiiler, aleviler, sufiler atalarının yolundan gidenlere günümüzdeki örneklerdir.

7- Müşrikler din adamlarına teslim olurlar!

Görünüşü hoşunuza giden, sakallı sarıklı adamlar mekkede bolca mevcuttu. Ebu cehil bile sarıklı ve sakallıydı. Din adına kendi görüşlerini sunuyorlar, Allahın dini diyerek yalan söylüyorlardı. Tarih boyunca aynı şey yapıldı. Din adamları peygamberlerin yerine tayin edildi ve fıkıh adıyla binlerce yeni hüküm getirildi. Zamanla bu insan görüşleri Allahın emri zannedildi. Mekkeli müşrikler de İbrahim peygamberin dinine uyduklarını sanıyordu. Peygamberimiz "Gelin Allahın indirdiğine uyun, din adamları hurafe anlatıyor" demişse de ikna edemedi. Bunun üzerine şu ayet indi: "Onlar, ahbarları (yahudi alimler) ve ruhbanları (hristiyan alimler) ve Meryem oğlu Mesih’i Allah’ın aşağısından Rabler edindiler. Birtek ilâha kul olmakla emrolundular. O’ndan başka ilâh yoktur. O (Allah) Şirk koştukları şeylerden münezzehtir." (Tevbe 31)

Tevbe 31.ayeti günümüze de çok önemli mesajlar verir. Din adamlarına teslim olmanın onları rab edinmek olduğunu açıklar. Halbuki teslim olunacak, bütün emirlerine boyun eğilecek tek kişi Allahtır. Din adamlarına (hoca efendilere, şeyhlere, dedelere, rahiplere, hahamlara) sorgusuz sualsiz teslim olanlar ise onu rab edinir. Rab edinmeyi Elmalılı hamdi yazır çok güzel açıklamıştır: "Her hangi birini rab edinmiş olmak için ona rab adını vermiş olmak şart değildir. Allah'ın emrine uygun olup olmadığını hesaba katmadan, onun emrine uymak, özellikle dinin hususlarına ait konularda onu kural koymaya yetkili sanıp ne söylerse neyi emrederse doğru kabul etmek, ona uyduğu zaman Allah'ın emrine ters düşeceğini düşünmeden hareket etmek, onun emrini taparcasına yerine getirmek, onu rab edinmek ve tapmak demektir. [Elmalılı Hamdi Yazır, Hak dini kuran dili, Cilt 4, sayfa 318, zehraveyn yayıncılık]

Günümüzde din adamlarını rab edinmek oldukça yaygındır. Halk arasında "koskoca hoca yanlış mı konuşacak, Allah dostu şeyh yanlış mı konuşacak, üniversitede profosor olmuş adam yanlış mı konuşacak, koskoca müftü yanlış mı konuşaca, koskoca diyanet yanlış mı konuşacak..." vs söylemler mevcuttur. Evet bu koskoca görülen kişiler yanlış konuşabilir çünkü hiçbirimiz Allahın elçisi değiliz. Konuşmalarımız Kurana uygun olduğu kadar doğru olabilir. Bu yüzden bütün hocaların sözlerinin sağlaması yapılmalıdır, neye göre konuştuğu sorgulanmalıdır. Hevasına göre mi konuşuyor yoksa sağlam bir delile mi dayanıyor.

8- Müşrikler zanna uyarlar!

İnsan hafızası kendi söylediği yalana zamanla inanacak kadar kötüdür. Hatta geçen sene gördüğünüz bir rüyayı yada yaşadığınız bir olayı bu sene çok farklı şekilde anlatabilirsiniz. Eğer günlük tutuyorsanız yazdığınız şeye bakıp gerçek durumu hatırlarsınız. İşte kutsal kitaplar da insanlar unutursa bakıp hatırlasın diye inmiştir. Fakat bu kitaplarda yazmayan, insanların uydurduğu hikayeler de gerçek sanılabilir hatta Allah böyle demiş zannedilebilir. Mekkeli müşrikler de elinde bir kitap olmamasına rağmen Allah hakkında kulaktan dolma şeylere inanıyorlar, atıp tutuyorlardı. Peygamberimiz "neden böyle yaptınız" deyince de " bunu bize Allah emretmişti" diyorlardı. Bunun üzerine şu ayet indi: "Onlar bir hayasızlık yaptıklarında: 'Biz babalarımızı bu işler üzere bulduk, Allah da bize böyle emretti' derler. De ki: 'Allah kesinlikle hayasızlığı emretmez. Siz Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?" (Araf 28) Zanna uymamak için inancımızı mutlaka delillendirmeliyiz. Bu delil Allahın kitabından başkasıyla olmaz.

9- Müşrikler mezheplere ayrılır!

Tarih boyunca hak dinde görüş ayrılıkları çıkmış, insanlar farklı kollara ayrılmış ve kendini mezhebini cennetlik ilan etmişlerdir. Dinde mezhepleşme peygamberlerin getirdiğini kabul etmeyip yeni hükümler getirmekle ve onun adına dolaşan görüşlerden bazısını tercih etmekle ortaya çıkar. Böylece aynı dinden olduğunu söyleyen insanlar çok farklı inançları savunur hatta birbirine düşman olurlar. Peygamberimiz zamanında insanlar farklı görüşlere ayrılmıştı, kimisi bazı ayetleri kabul ediyor bazısını kabul etmiyordu, kimisi kendi inançlarını dine eklemeye çalışıyordu. Peygamberimiz ise onları Kuran çatısı altında toplamaya çalışıyordu. Fakat eskiden beri mensup oldukları mezhepleri bırakıpta Kurana uymakta zorlandılar. Bunun üzerine şu ayet indi: "Dinlerini fırkalara ayırıp gruplara bölünendüler, her hizip kendi elindekiyle övünüyor" (30/Rum 32) "Aralarında işlerini yazılmış kitaplara böldüler, her grup kendi yanındaki şeyle (şucu bucu olmakla) seviniyor." (23/Muminun 53) Günümüzde de durum aynen ayette bahsedildiği gibidir. İnsanlar fırkalara/mezheplere ayrılmıştır ve her biri kendi mezhebini hak ilan etmiş, cennetlik fırka olduklarını sanarak sevinmişlerdir. Şeytanın en büyük oyunlarından birisi de dindarları kutsal kitaptan uzaklaştırıp başka kitaplara bağlamaktır.

10- Müşrikler sade yaşayan peygamberi beğenmezler!

Bazı insanlar peygamberin herkes gibi yaşamasını, çarşıdan alışveriş yapmasını, ateşte yemek pişirmesini, terleyip yorulmasını acziyet olarak görürler. Peygamberimizin mütevazi yaşamı müşriklere basit gelmiş ve şöyle demişlerdir: "Ve dediler ki: “Bu nasıl resûl ki, yemek yiyor ve çarşılarda dolaşıyor. Ona bir melek indirilseydi olmaz mıydı? Böylece onunla beraber uyarıcı olurdu." (Furkan 7) İşte bu zihniyet varlığını devam ettirmiş, peygamber sevgisi adı altında abartılı hikayeler uydurmuşlardır. Elbisesine toz konmazdı, dışkısını toprak yutardı çukur kazmazdı, teri kötü kokmazdı misk gibi kokardı, parmağından sular akıtırdı diye abartılı hikayeler düzmüşlerdir. Bizim gibi sıradan yaşayan bir peygamberi kabul edemezler, mutlaka olağanüstü özellikler vermek isterler.

11- Müşrikler gerçeği aramazlar!

Müşriklerin önem verdiği tek şey güçtür. Bir adam güçlüyse ona yalakalık yapmak için herşeyini beğenirler. Güç ve karizma sahibi olmayanların ise sözlerine değer vermezler. Peygamberimizi görünce de şöyle demişlerdir: "Seni gördüklerinde, ancak alaya alırlar: ''Allah'ın resul olarak gönderdiği bu mu?" (Furkan Suresi 41) Peygamberimizin zengin aileden çıkmamış olması müşrikler için alaya alınacak bir konudur çünkü onlar sadece gösterişe ve güce önem verirlerdi. Günümüzde de ne dediğine bakmadan kılığa göre değerlendirme yapanlar müşrikler gibi davranmış olurlar.

Bu müşrik zihniyet doğruyu aramadığı için her dönemde farklı ideolojiler savunabilir ve güçlüden yana olurlar. Kendi hevasına güzel gelen şeyleri kabul ederler, işlerine gelmeyen şeyleri inkar ederler. Bu şey gerçek mi değil mi onların hiç umurunda değildir. Gerçek olduğunu test etmek için "vaad ettiğin azabı getir de görelim" diyecek kadar da ahmaktırlar. Azap geldikten sonra gerçek olduğunu anlamaları fayda sağlamaz. Hevasına uyanlar hakkında şu ayet gelmiştir: "Şimdi sen, kendi hevasını ilah edinen ve Allah'ın bir ilim üzere kendisini saptırdığı, kulağı ve kalbini mühürlediği ve gözü üstüne bir perde çektiği kimseyi gördün mü? Artık Allah'tan sonra ona kim hidayet verecektir? Yine de öğüt alıp-düşünmüyor musunuz? (45/Casiye 23)

12- Müşrikler evladına taparlar!

Sevgilisine ve evladına tapmak en gizli şirk türüdür. "Sensiz nefes alamam, bir tanrıya taptım bir sana taptım" gibi sözlerle ve "çocuğum benim herşeyim, evladım için yaşıyorum" demek kula kulluk etmektir. Sevgiliyi yada evladını hayatın merkezine koymak farkında olmadan ona tapmaya dönüşür ve Allahı unutur. Böyle kişiler hakkında şu ayet inmiştir: "Sizi bir nefsten yaratan ve onunla sükûn bulmanız için, ondan onun eşini yaratan O’dur. Böylece, onunla birlikte olunca, hafif bir yük yüklendi (hamile kaldı). Artık onunla dolaştı. Ağırlaştığı zaman ikisinin Rabbi olan Allah’a dua ettiler: “Eğer bize salihlerden (eli ayağı düzgün çocuk) verirsen mutlaka şükredenlerden oluruz.” O ikisine salih bir (evlât) verdiğimiz zaman verdiği şeylerle O'na ortak koştular. Oysa Allah onların şirk koştuklarından yücedir. (Araf 189-190) ayetinde çocukla Allaha ortak koşanlar eleştirilir.

Çocuk nasıl Allaha ortak koşulur ki? "Artık çocuğum için yaşıyorum, kendimi evladıma adıyorum" diyerek. Bir müslüman kendini Allah'a adamalıdır. Bunun örneği de İbrahim peygamberdir. Güzel örnek(60/4) olarak sunulan ibrahim aleyhisselam, evladını çok sevmeye başlayınca imtihan edilmiş, onu öldürmesi istenmiştir. Zor bir karar olsa da Allahın emrini uygulamak için hazırlanmış lakin son anda testi geçtiği kendisine haber verilmiştir. (37:105-110) İbrahim kıssasından alacağımız ders, fanilere Allahtan daha çok bağlanmamaktır. Bu konuda bir atasözü de mevcut: Kimi Allahtan çok seversen onu alır elinden. En çok Allahı sevmekle ilgili ayet şöyledir: "İnsanların içinde Allah'tan başka ortaklar edinerek onları Allah'ı sever gibi seven kimseler bulunmaktadır. İman edenlerin Allah'a olan sevgileri ise daha güçlüdür. Zulmedenler, azabı gördüklerinde bütün kuvvetin Allah'a ait olduğunu ve Allah'ın azabının gerçekten çok şiddetli olduğunu anlayacaklarını keşke bilselerdi!" (Bakara 165)

Konuyu özetleyen ayet ise şudur: "De ki: 'Eğer babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, az kâr getireceğinden korktuğunuz ticaret ve hoşunuza giden evler, sizlere Allah'tan, O'nun Resûlü'nden ve O'nun yolunda cihad etmekten daha sevimli ise, artık Allah'ın emri gelinceye kadar bekleyedurun. Allah, fasıklar topluluğuna hidayet vermez." (9/Tevbe 24) ayetinde kendini Allah yoluna adayanlar övülmüştür. Bir tarafta kişinin ailesi ve dünya zevkleri, diğer tarafta Allah yolunda mücadele varsa ikincisini seçmeyenlere fasık denmiştir. Yani geçici dünya hayatında Allah yolunda mücadele etmek kalıcı ahiret hayatını kurtaracaktır.

13- Müşrikler kitaba uymazlar!

Belki de en çok ihmal edilen şirk çeşitlerinden birisi, kainatın padişahı olan Allahın emirleri dururken onun yarattığı kulların emirlerini uygulamaktır. Mesela Allah "şu konuda şöyle yapın, bu konuda böyle yapın" derken insanlar bunu göz ardı edip kendi kurallarına uyarlar. O zaman Allah'a inanmanın bir anlamı da kalmaz. Allah'a iman demek onun emirlerini içselleştirip gönül rahatlığı ile teslim olabilmektir (33:36).

Vay efendim Allahın emrine uyarsak yobaz derler, gerici derler, şöyle derler böyle derler!!! Kim ne derse desin, elalem mi bizim rabbimiz/sahibimiz/efendimiz? Elalemin bize ne faydası vardır? Hesap günü bizim yerimize elalem mi hesap verecektir? Bizim yerimize cehenneme elalem mi gidecektir?

Kutsal kitabın huzur getirecek hükümlerini bir yana bırakıp kendi kanunlarını yapanlar, farkında olmadan kendini Allah'a ortak koşmuş olurlar. Yani "sen yarat ama yönetme, yönetim işini bize bırak, biz bu işi senden daha iyi biliriz" demiş olunuyor. Halbuki "..bilin ki yaratmak da emir de ona aittir. Alemlerin rabbi/varlıkların sahibi/kainatın efendisi olan Allah mubarektir." (7:54)

Örneğin kısas konusunda ayet varken bunu rafa kaldırıp hapis cezası getirmek resmen yeni bir din uydurmaktır. Zaten din demek hayat biçimi demektir. Yusuf peygamberin ekonomi bakanı olduğu mısırda, kralın hırsızları köle yapması onun dini (12:76) olarak Kuranda geçer. Yani adam hırsızlıkla ilgili kanun yapınca bu kanun onun dini olmuş. Bizim dinimize göre ise hırsızlık cezası el kesmek/yaralamak olarak belirlenmiştir.

Hem kutsal kitaba iman ettiğini söyleyen hem de başka hükümleri benimseyen insanlar Kuranda kitap yüklü eşeklere benzetilmiştir. Eşek de bir kitapla yüklüdür ama içinde yazanları bilmez, bilse bile ona uymaz sadece taşır. Biz de Kuranı öpüp yükseğe kaldırarak ve hükümlerini ayaklar altına alarak bir nevi kitap yüklü eşek oluruz. Lakin Kuran ayetlerinden faydalanıp kanun yapsak Allahın sevdiği ve övdüğü müslümanlardan oluruz.

"Kendilerine Tevrat yüklenip de onun gereğini yerine getirmeyenlerin örneği, kitaplar taşıyan eşeğin durumuna benzer. ALLAH'ın ayetlerini yalanlayan topluluğun durumu ne kötüdür. ALLAH zalim toplumu doğruya ulaştırmaz." (62/Cuma suresi 5)


Yahudilerin tevrata uymamasını eleştiren yüce Allah, eğer Kuranı bugün indirseydi Cuma 5.ayet şöyle başlardı: "Kendilerine Kuran yüklenipte ona uymayanların durumu kitap yüklü eşeğin durumuna benzer" şeklinde bir ayet inerdi. İşte Kurandan bu şekilde ders alabiliriz. Bazı kimseler ise öğüt almamak için "bu ayet yahudilere inmiş bizden bahsetmiyor, şu ayet hristiyanlara inmiş bizden bahsetmiyor" derler. Elbette öncekilerden bahsedecek çünkü Kuran indiği dönemde peygamberimiz hayattaydı ve bu hatalara düşen müslüman yoktu. Kitap ehlinin hatalarından bahsedildi ki biz de aynı hatalara düşmeyelim ve öğüt alalım. Öğüt almak için de "bu ayet bugün inseydi nasıl inerdi" diye düşünmek yeterli.

Ayrıca bir ayeti çiğneyip farklı hüküm verdiğiniz zaman şu ayetin muhatabı oluruz: "...Öyleyse insanlardan korkmayın, benden korkun ve ayetlerimi az bir değere karşılık satmayın. Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar kafir olanlardır." (5/Maide 44) Yani tek ayeti rafa kaldırıp kendi görüşünüzü kanun yaptığınız zaman Firavun gibi "ben sizin rabbinizim (79:24), öyleyse burada benim sözüm geçer" demiş olunuyor.

İlahlık sınırını anlamak için şöyle bir örnek verelim. Sirkteki aslanların içinden atladığı ateşli çember düşünelim. Bu ateşli çember yerde yanmaya devam etsin, ortasındaki boşlukta camla kaplı Allahın hükümleri yani Kuranı kerim olsun. Ateş de öyle güçlü olsun ki kimse ayağını uzatmaya cesaret edemesin. Ne zaman o çembere ayağını uzatıp sınırı çiğnemeye kalkışsa paçaları tutuşsun. İşte ilahlık sınırı da böyledir, ne zaman Allahın hükümlerine elinizi uzatıp kendi hükmünü yürürlüğe koysanız gömleğiniz yanmaya başlar ama farkında olmazsınız. Bu yanma ahirette devam edecek ve bütün vücudu saracaktır.

Müslümanlar olarak bizi yönetecek kişileri de ilahlık sınırına göre seçmeliyiz. "Allaha itaat edin, resule itaat edin, sizden olan ulul emre de itaat edin.." (4:59) ayeti itaat edilecek kişileri sayarken ulul emr denilen işin ehli yöneticilere hesaba katmıştır çünkü müslümanları yönetenler şeriata/Allahın kanunlarına göre yönettikleri için itaat edilir. Aksi halde davranırsa bir kadının Hz. Ömere karşı çıkması gibi karşı çıkılmalıdır.

Kuran hükümleri evreni yaratan ve yöneten, en üstün akıl ve mantık, en üstün ilim ve hikmet sahibi olan yüce Allah tarafından belirlenmiştir. Biz kullar ise hiçbir zaman Allahtan daha üstün bir akla sahip olamayız, Allahtan daha iyi kanunlar yapamayız. Bu yüzden önümüze hazır yemek olarak sunulan kutsal kitaptan faydalanarak kanun yapmak gerekir. Böylece hem huzurlu yönetim hem dünya hakimiyeti (24:55) kendiliğinden gelir. Çünkü bu Allahın vaadidir.

Sonuç: Bu yazımızda mekkeli müşriklerin inancının halen var olduğuna dikkat çektik. Kurandaki bu ayetler iyice ezberlenip hatırlanırsa şirkten kendimizi korumuş ve ahiret hayatımızı kurtarmış oluruz. Halk arasında iyi bir işe girince "hayatı kurtuldu" düşüncesi vardır. Oysaki asıl hayat kurtulması şirkten kurutulup cennete girebilmektir. Asıl kurtuluş cehennemden kurtuluştur. Şirkin ne olduğunu bilmeden cennete girmek mümkün değildir. Cahil kalanlar ucundan bucağından şirke bulaşırlar, hesap günü ise "vallahi müşrik değildik" (6:23) diye yemin ederek şaşkınlıklarını dile getirirler. Bu sahne mutlaka yaşanacak, müşrik olduğunu öğrenen kitleler olacaktır. Lakin iş işten geçmiş olacak ve cehhennemi boylayacaklardır. Cehaletin affı yok, şirk nedir bilmek ve kaçınmak zorundayız. Sonu baştan belli bir hayatyaşamaktayız, öyleyse cennete gidecek azınlıktan olmaya çalışmalıyız.

2 yorum:

  1. Kuran hükümlerini rafa kaldırıpta kafasına göre kanun yapanlar, hiçbir ayetten faydalanmayanlar, "Allah sadece yaratsın yönetime hiç karışmasın" diyenler "şunu şöyle yapın bunu böyle yapın" diyen ayetleri kabul etmemiş ve kendi hevalarını Allah'a ortak koşmuş olurlar

    Referans: https://bumudin.blogspot.com/2017/08/musrikler.html#7
    Allah razı olsun kardeşim.

    YanıtlaSil
  2. Laikliği desteklemek dinden çıkarır mı?

    YanıtlaSil

Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?