İbni arabi 1165 yılında İspanyanın Mürsiye şehrinde doğdu. İlk tahsil hayatını ve gençlik yıllarını orada geçirdikten sonra kuzey afrika üzerinden seyahat ederek Mısır ve Mekke'ye (1199) geldi. Daha sonra Iraktan anadoluya (1205) geçmiş, Erzurum, Sivas, malatya ve konyada bulunmuş, oradan şama giderek (1222) yerleşmiştir. Şamda 1240 yılında ölmüştür. [Fususul Hikem, s.28]
1- Vahiyle kitap yazdım!
İddia: "Söylediğim her şeyi bana tanrı haber verdi. O bana imla ediyor, ben de bunları kendi elimle yazıyorum. Benim lisanım hakkın lisanıdır. Sözüm onun sözüdür." [Muhyiddin İbnul Arabi, El Futuhat El Mekkiyye, Sayfa 455, Kültür Bakanlığı 1990 Ankara, Çeviri: Nihat Keklik]Cevap: İbni Arabinin vahiyle kitap yazdığını söylemesi, kendi görüşlerini din yapmak istemesi ve eleştiriyi önlemek istemesi içindir. Yazdıklarına baktığımızda ise Allah'a kafa tutan, ayetlerin dediğinin aksini söyleyen iddialar vardır yani şeytanın vahyi ile kitap yazmıştır. Nitekim cin şeytanlar sapkın kişilerin dalaletini artırmak için onlara musallat olurlar ve küfür sözler vahyederler. Bu sözde evliyalar da Allahtan vahiy aldığını zanneder, elleriyle yazdıkları kitabı kutsar.
Böylece tüm nebilere ins ve cin şeytanları düşman kıldık. Onlardan bazısı bazılarını aldatarak süslü sözler vahyederler. Eğer rabbin dileseydi bunu yapamazlardı. Öyleyse onları ve iftiraları terk et. [Enam Suresi 112]
Şimdi cin musallatı yaşadığını ispatlayan diğer iddiasına bakalım: "Hicri 627 senesi Muharrem ayının son on gününde bir gün şam'da gösterilen bir rüyada Hz. Muhammed'i gördüm. Elinde bir kitap tutuyordu, kitabı bana gösterip ''Bu Fususul Hikem (Hikmetin Kaşları) kitabıdır. Bunu al ve yararlanmaları için insanlara ulaştır.'' diye emretti. Ben de bize emredildiği gibi Allah'a, resule'e ve içimizden olan yöneticilere itaat ederiz ve sözlerini dinleriz dedim. Böylece söylenmek istenileni tam olarak anladım, niyetimi temizledim. Her hangi bir ekleme yada çıkarma yapmadan Allah'ın resulünün belirttiği tarzda bu kitabı insanlara ulaştırmak için niyetimi arındırdım. Kitabı insanlara ulaştırırken ve bütün hallerde beni şeytanın musallat olmadığı kulları arasına katmasını Allah'tan niyaz ederim. Parmaklarımın yazdığı, dilimin söylediği ve kalbimin sığdırdığı her şeyde bana himaye yardımıyla münezzehlik makamından gelen, şeytanın araya girmediği ilka ve ravıdaki ruhani üflemesini tahsisini dilerim. Bu işi yaparken kendince yorumlayan birisi değil, yalnızca bir tercüman olmamı nasib eylesin. Kitabı okuyan kalp ve müşehade sahibi insanlar onun nefsani amaçlardan uzak olan mukaddeslik makamından geldiğine tam olarak kanaat getirebilsin. Nefsani amaçlardan gerçekle yanlış birbirine karışmıştır. Duamı işittiğinde yakarışıma kulak vermesini cenabı haktan niyaz ederim. Böylece yalnızca bana aktarılanı aktarayım, yalnızca bana indirilmişi bu satırlara yazabileyim. [İbnul Arabi - Fususul Hikem, Sayfa 19, Kabalcı Yayınevi, Çeviri: Ekrem Demirli]
Cevap: "Rüyada peygamberi gördüm bana kitap verdi bunu tebliğ et dedi" iddiası Pavlusun iddiası ile aynıdır. Pavlus da İsayı gördüm bana şöyle dedi diyerek dini bozmuştur. Aynı şeyi islamın pavlusu olan ibni arabi de yapmaktadır. Peygamberin fususul hikem isimli kitap vermesi ve ona davet etmesi, iblisin cennete gitmesi kadar imkansızdır. Bir islam peygamberi asla Kurandan başka kitaplara davet etmez, yaşarken bütün mücadelesi islam kanunlarını yeryüzüne hakim kılmak, ayetlere uymak olmuştur. Böyle bir pegamber öldükten sonra birilerinin rüyasına girip başka kitaplara davet etmez. Hatta öldükten sonra dünyadan haberdar da olamaz. (Bak: Tevessül) Belli ki ibni arabi rüyasında şeytanla görüşmüştür. Zira şeytanlar bazı insanları saptırmak için ak sakallı dede kılığında gelip "sen artık erdin, namaz kılmak zorunda değilsin, ibadetler haramlar avam halk içindir" diyebilir. İbni arabi de böyle bir rüya görmüş, rüyasında hurafe kitabı almıştır. Allah ise kendi elleriyle kitap yazıp vahiy diyenlere lanet etmektedir. Biraz aklını kullananlar Kurandan başka kitaba davet eden rüyaların şeytandan geldiğini anlamalıdır. Allah son nebiye son kutsal kitap olarak Kuran indirmiştir, başka kitap indirmeyecektir. Bunu bilsek bütün sufilerin kitapları çöp olur çünkü sufiler kendilerine kitap verildiğini zanneder. (Bak: Sufizm ve islam farkı)
"Artık veyl olsun o kimselere ki elleriyle kitap yazarlar ve onu az bir bedele satmak için ''Bu Allah katındandır'' derler. Artık veyl olsun onlara ve elleriyle yazdıkları şeylere, veyl olsun kazandıklarına." [Bakara Suresi 79]
"Allah'a yalanla iftira eden veya kendisine bir şey vahyolunmadığı halde "bana vahyolundu" diyen kişiden daha zalim kimdir? Ve kimdir "Allah'ın indirdiği şeyin benzerini indireceğim" diyenden? O zalimleri ölüm zahmetinde bir görseydin. Melekler ellerini açıp "çıkarın nefsinizi, bugün alçaltıcı azap cezası var. Çünkü Allah'a karşı hak olmayan şeyler söylüyordunuz ve onun ayetlerine karşı büyüklük taslıyordunuz." [Enam Suresi 93]
2- Allahın hazineleri benim yanımda!
İddia: "Hak teala arşın etrafında tavaf eden ve arş nurundan yarattığı melaikeler vardır. Bunların arasından 4 melaikeye arşın dört ayağını taşıma ödevi vermiştir. Dört kaideden her birinin iki yana yönü vardır. Bunların erkanını da rütbe yönünden birbirinden üstün yaratmıştır. Hak tealaya şükürler olsun ki, beni bu rükunlerin en faziletlisi kılıp o azametli arşın taşıyıcılarından kılmıştır. Şunu da ilave edeyim ki hak teala arşı taşıyacak melaikeler yarattığı gibi insan sınıfından suretler vardır ki bunları da arşı taşımaya memur etmiştir. İşte bu insan sınıfından olan en kıymetli temellerden ve taşıyanlardan birisi de benim. Benim bulunduğum ve taşıdığım kısımda Rahmanın rahmet hazineleri vardır. Bu sebeple beni de şiddetli yaratmasına rağmen merhametli kılmıştır. [İbni Arabi - Futuhatı Mekkiyye, Sayfa 458, Çeviren: Selahaddin Alpay, Esma Yayınları 2001]Cevap: Arşı taşıyan meleklerle birlikte arşı taşıdığını ve Allah’ın hazinelerinin yanında olduğunu söyleyen İbni Arabi, peygamberimizin iddia etmediği ve tam aksini söylediği şeyleri kendisi için söylemiştir. Allah Teala peygamberimize şöyle söyletmiştir: "Deki: ''Size Allah'ın hazineleri benim yanımda demiyorum ve gaybı da bilmiyorum. Size gerçekten bir meleğim de demiyorum. Ancak bana vahyolunan şeye tâbi olurum.'' De: ''Kör ile gören eşit olur mu? Halen tefekkür etmiyor musunuz?" [Enam suresi 50] Son nebi Hz. Muhammed bile ''ben meleklerle birlikte arşı taşıyorum, Allah’ın hazineleri benim katımda'' dememişken İbni Arabi’nin Kurana muhalif olarak söylediği sözler onun amacını ortaya koymaktadır. Sürekli kendisini överek dinde otorite olmak istemiş ve Kuran’a muhalefet ederek İslamı bozmak istemiştir. Şimdi islamı nasıl bozduğuna bakalım.
3- Puta tapanlar Allaha tapıyor!
Bütün peygamberlerin şirk ile mücadelesini yok sayan, puta tapanların aslında Allah'a taptığını söyleyen, Nuh kavminin taptığı putları savunan ve Nuh peygamberi cehaletle suçlayan Allah düşmanı ibni Arabi, sufizm dinindeki vahdeti vücud inancını benimsediği için bütün varlığı Allahın vücudu olarak görmektedir yani panteizm savunmaktadır. Sufilere göre neye tapsanız Allah'a tapmış oluyorsunuz. Bu şirki savunan tasavvufçular ise "Gördüğümüz şeyler Allahın zatı değil isim ve sıfatlarının yansıması" diyerek tevil etmeye çalışırlar lakin inançları sıfatların yansıması değildir. Eğer Allahın sıfatlarının yansıması olsaydı bir ineğin yavrusunu emzirmesini görünce "bu Allahın rahim sıfatının canlılardaki yansıması" derlerdi lakin ineğin kendisine Allahın vücudu derler. Canlı ve cansız nesneleri Allahın vücudu yapmaktan ötürü onlara tapmayı da ibadet saymışlardır. Puta tapma şirkini ibni arabi şöyle savunur:İddia: "Eşyânın hepsi ilâhi isimlerin görünme yeridir ve onların vücûdu ise, mutlak vücûdun kayıtlanması ve taayyününden (belirmesinden) ibârettir. Bundan dolayı Nûh kavminin taptıkları putlar dahi, mutlak vücûdun kayıtlanması ve taayyünü olduğundan Nûh kavmi onlara tapmakla Hakk'ın dışında bir şeye tapmış olmazlar"[İbni Arabi - Fususul Hikem, Cilt 1, Sayfa 258, Ahmed Avni Konuk, M.Ü İlahiyat Fakültesi vakfı yayınları, Aralık 2005 İstanbul] Günümüz Türkçesiyle: "Gördüğünüz herşey ilahi isimlerin görünmesidir, tek vücudun farklı şekillerde belirmesidir. Bu yüzden Nuh kavminin taptığı putlar da tek vücudun belirmesi olduğu için Nuh kavmi puta tapmakla hakka tapmış olurlar."
Cevap: Bu söze aklı başında müslümanlar "haşa, Allahı tenzih ederim, puta tapmak Allaha tapmak değil şirktir, tüm elçiler bu aracılık şirkiyle mücadele etmiştir" derler. Eğer ibni arabinin bu küfür sözünü kabul edersek o zaman Nuh peygamberi suçlu bulmamız gerekir çünkü 950 yıl boyunca yılmadan usanmadan putperestlere tebliğ yapmış, onları sadece Allaha bağlanmaya davet etmiştir. Aynı şekilde İbrahim peygamber de babasının savunduğu putları baltayla kırmıştır. Güzel örnek olan peygamberler put kırmışken, sufiler puta tapmayı savunmaktadır. Böylece sufilerin tam bir islam düşmanı olduğu meydana çıkmaktadır.
Nuh kavminin babaları eskiden yaşamış iyi insanların heykelini yapıp onların etrafında dini sohbet ederdi. Sonraki nesiller bu heykellere kutsallık atfetmeye başladı, sonraki nesiller ise direk heykellere tapmaya başladı. Nuh peygamber de yeryüzünün ilk putperestlerine gönderildi ve yüzyıllar boyunca mücadele etti. Mücadele ayyuka çıkınca müşrikler şöyle dedi: "Ve dediler: İlahlarınızı bırakmayın. Ve sakın bırakmayın, Veddi ve suva'yı ve yagus'u ve yauka'yı ve nesra'yı." [Nuh Suresi 23] Bu saydıkları isimler eskiden yaşamış salih kulların ismiydi, onların tasvirini yontup kula kulluk etmeye başlamışlardı. Kendi uydurdukları bu inanca o kadar sıkı sarıldılar ki tevhide davet eden Nuh peygamberi hiçbir zaman kaale almadılar. Sonunda Nuh da bunaldı ve şöyle dua etti: "Nuh dediki: Rabbim! Yeryüzünde kafirlerden yurt edinen hiç kimseyi bırakma" (71/Nuh 26) Bu duası kabul edilince gemi yapması istendi. Sonunda tufan başladı ve kafirler boğuldu. "Onlar hatalarından dolayı boğuldular. Böylece ateşe dahil oldular. Artık kendileri için Allah'tan başka yardımcı da bulamadılar." [Nuh Suresi 25] İşte puta tapanların akıbeti, ateşe dahil olmak yani cehennemlik olarak ölmek.
Şimdi ibrahim peygamberin putlara ne yaptığına bakalım: Enbiya Suresi 51: Andolsun ki önceden İbrahime rüşdünü/olgunluğunu vermiştik. Onu bilenlerdik. 52: Babasına ve kavmine demişti: Bu temsiller (evliya heykelleri) nedir ki siz ona yöneliyorsunuz? 53: Dediler: ''Babalarımızı ona ibadet ediyor bulduk'' 54: Dedi: ‘’Andolsun siz ve babalarınız apaçık bir dalalet içinde oldunuz.’’ 55: Dediler: ‘’Bize hakkı mı getirdin yoksa oyun oynayanlardan mısın?’’ 56: Dedi: ‘’Hayır! Rabbiniz göklerin ve yeryüzünün rabbidir ki O onları yaratandır. Ben buna şahitlerdenim.’’ 57: Tallahi siz arkanızı dönüp gittikten sonra putlarınıza elbette tuzak kuracağım. 58: Böylece onları parça parça etti, onların en büyüğü hariç. Belki ona dönerler. 59: Dediler: ''Kim yaptı bunu bizim ilahlarımıza? Şüphesiz ki o elbette zalimlerden.'' 60: Dediler: ''Biz bir gencin onları zikrettiğini işittik. Ona İbrahim deniliyor.'' 61: Dediler: ''Öyleyse getirin onu insanların gözü önüne. Umulur ki şahit olurlar.'' 62: Dediler: ''Sen mi yaptın bunu bizim ilahlarımıza ey İbrahim?'' 63: Dedi: ''Hayır! Onu şu onların en büyüğü yaptı. Haydi sorun onlara eğer konuşabiliyorlarsa.'' 64: Böylece nefislerine döndüler ''Şüphesiz ki siz zalimlersiniz.'' 65: Sonra başlarını öne eğdiler. ''Andolsun sen biliyorsun onların konuşamadığını. '' 66: (İbrahim) Dedi: Halâ mı kulluk edeceksiniz size birşeyle faydası da zararı olmayan Allah’tan başka şeylere?
Dinimizi Kurandan öğrendiğimiz zaman İbrahim peygamberin putları kırdığınıi nuh kavminin cehennemlik olduğunu yani putperestlerin müşrik olduğunu öğreniyoruz. İbni arabi gibi sufiler ise puta tapmayı da Allaha tapmak olarak görüyor. Bu nasıl bir sapmadır ki mekkeli müşrikler bile bu kadar büyük sapmamıştır. Ebu cehil bile bu kadar büyük bir küfür söylememiştir. Mekkeli müşrikler putları Allaha yaklaşma vesilesi olarak görürler, "bu evliyalar bizi Allaha yaklaştırıyor, Allah ile aramızda köprü oluyor" (39/3) derlerdi. Sufiler ise "putlar Allaha yaklaşma vesilesi değil bizzat Allahın vücududur, puta tapanlar cennetliktir" diyerek şirkte level atlıyor, şirk günahına yeni bir boyut kazandırıyor.
4- Firavun müslüman olarak öldü!
İddia: Denizde boğulurken ''...Şüphesiz ki ona iman ettim. İsrailoğullarının ona iman ettiğinden başka ilah yoktur ve ben teslim olanlardanım.''” (Yûnus, 10/90) dediği Kur'ân’ın açık ve kat’i haberi ile sâbittir. İşte bu îmân sebebiyle Mûsâ (a.s.), Firavun'un göz nûru oldu. Böyle olunca Cenâb-ı Hak Firavun'u temiz olarak kabzetti. Ve onda zâhirî ve bâtınî pisliklerden bir şey kalmadı. Bâtınî pisliklerden bir şey kalmadı; çünkü kalben îmân etmiş idi. Ve günâhlardan bir şey kazanmasına vakit kalmaksızın boğularak vefât etti. Ve bir kâfir îmâna gelince o dakîkaya kadar daha önce kendisinden çıkmış olan küfür ve günâh pisliklerinden temizlenir. Ve onda zâhirî pisliklerden bir şey kalmadı; çünkü bir kâfir îmâna gelince üzerine gusül etmek vâcib olur. Oysa Firavun su içinde helâk oldu. Bu ise onun için gusüldür. Bundan dolayı Hak Teâlâ onu temizlenmiş olarak kabzetti. [İbn Arabi - Fususul Hikem Tercüme ve Şerhi, Cilt 4, Sayfa 147, Ahmed Avni Konuk, M.Ü İlahiyat Fakültesi vakfı yayınları, Aralık 2005 İstanbul]Cevap: Hayatı boyunca küfredip ölüm anında tövbe eden bir insan samimiyetsizdir, böyle bir iman kesinlikle kabul olmaz. Başka çaresi kalmayınca ölüm korkusuyla iman etmek geçerli değildir. "Şiddetimizi görükleri zaman iman etmeleri onlara fayda sağlamadı.." [Mu'min Suresi 85] ayeti bunu açıkça ortaya koyar. Zaten her kafir ölürken tövbe eder ama son pişmanlık fayda etmez. Bütün kafirler ölürken pişmanlık içinde ölürler. Ayrıca 10/90 ayetini kırparak firavun imanını geçerli saymış, devamını gizlemiştir. Ayetin devamında bu imanın geçersiz olduğu "şimdi mi iman ediyorsun" ifadesiyle açıklanır.
Yunus Suresi 90: İsrailoğullarını denizden geçirdik. Firavun ve ordusu azgınlıkla ve düşmanlıkla onları takip etti. Taki boğulacak düzeye erişene kadar. (Firavun) Dedi: ''Şüphesiz ki ona iman ettim. İsrailoğullarının ona iman ettiğinden başka ilah yoktur ve ben teslim olanlardanım.'' 91: Şimdi mi? Daha önce isyan etmiştin ve bozgunculardan olmuştun. 92: Artık bugün seni bedeninle kurtaracağız. Senin arkandan gelecek kişilere ayet olman için. Şüphesiz ki insanlardan çoğu ayetlerimizden elbette habersizdir.
Başka bir ayette firavun ve adamlarının ahirette en şiddetli azaba atılcağı haber verilir: "Böylece Allah onu yaptıkları hilelerin kötülüklerinden korudu ve firavun ailesini azabın kötüsü kuşattı. Ateş ki sabah akşam ona sunulurlar. O saatin vuku bulduğu gün ''Firavun ailesini azabın şiddetlisine dahil edin." [Mu'min Suresi 45-46] Bu ayet çok önemlidir, sadece firavun değil onun adamları da en şiddetli azaba girecek çünkü zalimin yanında can verdiler, Musanın tarafında olmadılar. Körle yatan şaşı kalkar atasözü misali, firavun askerleri de cehennemlik olmuştur.
5- Şeyh Allahtan üstündür!
İddia 1: Şeyh'in kendisine emrettiği şeyin sebebini sormaması, aksine o emri aklına yatsın veya yatmasın yerine getirmek için koşması mürit olmanın şartlarındandır. Şeyh'e itiraz etmek ise müritlere haramdır. Bundan dolayı o kişi şeytan'ın maskarası olan mürittir. O nefsinin boş hevesleri peşinde koşar onun kötülüğü Allah yolunun büyükleri nezdinde keşfolunmuştur. Müridin mübah olan şeyleri yapması onun uğursuzluğunun alametlerindendir. Müritler için haram davranış yapmaya zaten yol yoktur. Şeyh müridi mübah davranışları yapmaktan men ettiği halde müritte şeriat alimlerinin bu konu hakkındaki sözleriyle ona delil getirirse o mürit asla iflah olmaz. (Kaynak: İbnul Arabi - Hakikat yolcusuna klavuz , sayfa 28 ,hayy kitap, 2009)Cevap: Mürit olmanın şartı olarak marufta ve münkerde itaat istemektedir. Bu ise Kuranda haber verilen rabb edinme olayıdır. Sorgulamadan her emrine uyulacak tek kişi Allahtır, başkası da sorgulanamaz görülür ise din adamlarını rab edinmek başlar. Bu rab edinme olayından Kuranda şöyle bahsedilir: "Ahbarlarını ve ruhbanlarını (din adamlarını) Allah'ın aşağısına konumlandırıp rabbler edindiler. Ve meryem oğlu mesihi de. Halbuki tek ilah'a kulluk etmekten başkasıyla emrolunmadılar. Ondan başka ilah yoktur. O subhandır şirk koştukları şeylerden." [Tevbe suresi 31] Rab edinmeyi Elmalılı hamdi şöyle tarif etmiştir: "Her hangi birini rab edinmiş olmak için ona rab adını vermiş olmak şart değildir. Allah'ın emrine uygun olup olmadığını hesaba katmadan, onun emrine uymak, özellikle dinin hususlarına ait konularda onu kural koymaya yetkili sanıp ne söylerse neyi emrederse doğru kabul etmek, ona uyduğu zaman Allah'ın emrine ters düşeceğini düşünmeden hareket etmek, onun emrini taparcasına yerine getirmek, onu rab edinmek ve tapmak demektir. [Elmalılı Hamdi Yazır, Hak dini kuran dili, Cilt 4, sayfa 318, zehraveyn yayıncılık]
İddia 2: Şeyhi kendisine bir iş verdiğinde müridin o işi duraksamadan ve o işten hiç bir şeyin kendisini döndürmemesi mürit olmanın şartıdır. Hatta şeyhin birisi müritlerinden birine ''eğer şeyhin sana bir iş verirse sen de o iş için giderken yolda içinde namaza durulmakta olan bir mescide rastlarsan ne yaparsın?'' diye sordu. Müritte ''şeyhin işini yerine getirmek için yola devam ederim ve onun yanına dönene kadar namazı kılmam'' dedi. Bunun üzerine şeyh ona ''Aferin'' dedi... Aynı şekilde kendisine ''şunu yüklen filana veya çarşıya götür yada şunu satın al'' denilince ''tek çıkış olsun (tek seferde gideyim) başka ihtiyaç var mı bir bakayım'' derse veya ''namaza veya şu işe çıktığım zamana veya yolumun üstündeki şu işimi yapana kadar sabret'' derse bu mürit bizim nezdimizde tembeldir, acizdir ve müşriktir. (İbnul Arabi - Hakikat yolcusuna klavuz , sayfa 34 ,hayy kitap, 2009)
Cevap: Kula kulluk nedir sorusunun cevabı bu iddialarda açıkça görülmektedir. Bir adam namaz vakti geçtiği halde şeyhin emrini yapmalıymış, hatta "önce şu işimi yapayım iki dakka sabret" derse müşrik oluyormuş. Niçin müşrik oluyor? Şeyhin emrine uymayıp namaz kıldığı için. Yani şeyhine ortak koşuyormuş. Müşrik olmak için Allaha ortak koşulur. Sufiler şeyhe ortak koşanlara müşrik diyor çünkü onların ilahı şeyh olmuş.
6- Zina kaderimde vardı!
İddia: Bir derviş şeyhin birine bağlandı. Günlerden bir gün baktı ki şeyh bir kadınla zina ediyor. Buna rağmen hizmetinde hiç bir değişiklik yapmadı. Şeyhin emirlerinden hiç birine karşı çıkmadı ve hürmetinden bir şey eksilmedi. Şeyh dervişin kendisini zina ederken gördüğünü anladı ve bir gün ona ''yavrucuğum, beni o kadınla birlikte olan hadisede gördüğünü biliyorum. Bu nedenle senin benden nefret etmeni umuyorum'' demesi üzerine derviş şöyle dedi: ''efendim, insan Allah'ın kendisi üzerine takdir ettiği kaderlerinin akıntısı karşısındadır. Ben senin hizmetine girdiğimden beri sana günahsız ve masum olduğun için hizmette bulunmadım. Ancak ben sana Allah'ın tarikatını ve talebim olan sülukun keyfiyetini bilmen nedeniyle hizmet ettim. Senin isyan etmiş olman senle Allah arasında ki bir şeydir. Ve ondan benim üzerime bir vebal gelmez. Ey efendim, senden benim nefret etmemi ve seni bırakıp gitmemi gerektirecek bir şey vaki olmamıştır. Benim bu konudaki inancım budur'' dedi. Bunun üzerin şeyh ona ''Böyle muvaffak ve mutlu olasın. Bu iş başka şekilde değil ancak böyle olur'' dedi. Bu hadiseden sonra derviş ondan ayrılmadı, güzel haller ve yüce makamlardan göz aydınlığı olacak mertebelere erdi. (Kaynak: İbnul Arabi - Hakikat yolcusuna klavuz , sayfa 35 ,hayy kitap, 2009 )Cevap: Bu cümlelerde ise şeyh'in zina etmesini şeyhin kaderi olarak göstermiş ve müridin ahlaksız şeyh'e bağlı kalmasında mahsur olmadığı öğretilmiştir. Allah dostu olduğuna inandığı şeyhi, ''Zinaya yaklaşmayın. Şüphesiz ki o ahlaksızlıktır ve ne kötü/fena bir yoldur.'' [İsra suresi 32] ayete isyan etmiş olmasına rağmen itaate devam etmektedir. Kendi nefsine bile hakim olamayan adamın müridine ne faydası olabilir? Bu hikayenin anlatılma amacı, müritlerin şeyh'in yaptığı ahlaksızlıklara ses çıkarmaması içindir. İnsanların bilinç altına ''zina yapmak onun kaderiydi'' inancını sokarak kendilerinin eleştirilmesini engellemek istemişlerdir. Ümmeti Muhammed'i kendilerine kul etmek ve fuhuş yaptırmanın önündeki engeli kaldırmak için ''şeyhin kaderinde zina yapmak varmış'' demişlerdir. O zaman Yusuf peygamberin tavrı boşuna mıydı? ''Onun evindeki kadın onun nefsini arzuladı. Kapıları kapattı ve ''Gelsene'' dedi. (Yusuf) Dedi: Maazallah! (Allah’a sığınırım) Şüphesiz ki o benim rabbim/terbiye edenimdir. Güzel bir mesken verdi. Şüphesiz ki o zalimler kurtuluşa eremezler.'' [Yusuf Suresi 23] demeyi bildi de ''kaderimde züleyha ile zina yapmak varmış, ne yapayım yapayım bari'' demeyi bilemedi mi? İşte Kuransız müslümanlık böyle vahim sonuçlara yol açmaktadır.
Sonuç: Sufilerin en büyük şeyh dediği ibni arabi, püfür püfür küfretmiş, şarıl şarıl şirk koşmuş ve islamın pavlusu görevini üstlenmiştir. Bırakın Allah dosyu olmayı her iddası Kurana zıt olduğu için resmen Allah düşmanıdır. Şeriatı küçümseyen ve kendini peygamberden üstün gören böyle sufiler Abbasiler döneminden Osmanlı devletine kadar idam edilmiştir. Lakin günümüzde zulme uğramış büyük evliyalar olarak tanıtılmaktadırlar. Firavunu cennetlik ilan eden, puta tapmayı şirk olarak görmeyen ve Nuh peygambere hata isnad eden, kendine kitap verildiğini söyleyen bu müptezeller nasıl Allah dostu olabilir?
Son yıllarda "herşey enerjiden oluşur, herşey birbirine bağlıdır" diyerek İbni Arabiyi savunan ve puta tapmayı şirk saymayan mistikler vardır. Kuantum boyutunda herşey enerjiden oluşuyor olsa bile gözle gördüğümüz nesneler vardır ve bu nesnelere tapınmak her dönemde şirk olmuştur. Büyük peygamberler put kırmıştır, kabe putlardan temizlenmiştir. Bizim önderimiz ve örneğimiz peygamberler olduğuna göre sonradan türeyen sufilerin put savunması red edilmelidir. İbni arabi ve mevlana gibi sufilerin Allah dostu olarak tanıtılması müslümanlara yapılan bir kötülüktür.
Vahhabi falanmisiniz adam vahiy aldim falan demiyor gercekleri saptiriyorsunuz
YanıtlaSil"Böylece yalnızca bana aktarılanı aktarayım, yalnızca bana indirilmişi bu satırlara yazabileyim" demesi vahiy aldığı anlamına gelmiyor mu? BANA İNDİRİLEN demesi kendini nebi ilan etmesi demek. Allah nebilere kitap indirdi.
Sil(Nebi ve resul farkı: http://bit.ly/33MmEBY)
demekki rasul zamanında yaşamış olsanız onuda inkar edermissiniz
SilEselerin sayfalarının Fotoğraflarını siteye yükleseniz?Kanıt olsa
YanıtlaSil