Sufizm nedir?
Sufizm, Yunanlı filozofların zamanında ortaya çıkmış, hak ve batıl ayrımını kaldırmış, hakikatin ölçüsü kişidir mantığını benimsemiş, dinlerden bağımsız bir ideoloji’dir.Milattan önce 400 yıllarında yaşayan Eflatun’un ‘’sofist’’[1] kitabının ön sözünde sufiler şöyle anlatılmıştır:
*Sofist tıpkı oltacı gibi bir sanat sahibidir, sanatı ile bir kazanç sağlar, kazancını avla elde eder.
*Sofist fazilet öğretimi perdesi altında para kazanmak için asil ve zengin gençler peşinde koşan bir avcıdır.
*Eristik sanatını para için icra edene de sofist diyoruz. (Eristik: Didişim, Münakaşa/ Çekişme, /tartışma etmeyi seven kimse)
*Bir hakikate varmak için değil; şaşırtmak, tenakuza düşürmek ve çürütmek için konuşuyorlardı. Karşısındakinin cevabı ne olursa olsun onu çıkmaza sokuyorlardı. (Tenakuz: Çelişki, tutarsızlık, zıtlık)
*Sanatları eristiktir. Maharetleri doğruyu da yanlışı da çürütmektir. Dinleyenleri ne söylerse söylesin gene onu çürütmektir.
*Sofist her konu üzerinde tartışma (münakaşa), çarpışma (münazara) ve çelişme (tenakuz) yapan bir ters sözcüdür.
*O bir şarlatan bir hokkabazdır. Aldatıcı hayaller ve yalanlar imal eder. Var olmayanı var, var olanı da yok kılar.
Eflatun’un diğer bir kitabında ‘’Mısırlı sofist proteus’’ [2] ifadesi sufizmin Mısırdan dünyaya yayıldığını, ''Tut ki sofist tarikatının ilk sırlarını dinliyorsun'' ifadesi de tarikat ile yayıldıklarını gösterir. Milattan önceki sofilik günümüzde sufizm olmuş ve tasavvuf ismiyle İslama girmiştir. Günümüzdeki sufiler de tıpkı ataları gibi kırmızı çizgisi olmayan, hak batıl tanımayan, iyiyi ve kötüyü bir tutan sapkın zihniyet olarak karşımıza çıkmaktadır. Bir sufi aynı anda hem putperestleri hem de peygamberi savunabilir. Hem Allah olduğunu hem kul olduğunu söyleyebilir. Söz sanatı kullanarak hakkı batıl göstermek, batılı hak göstermek sufilerin silahlarından biridir. Nabza göre şerbet vermesi ve akla hayale gelmeyecek yalanları sıralamasıyla şeytanın görevini üstlenmiştir. M.S 800 - 1300 yılları arasında türeyen sufiler ise günümüzde evliya olarak tanıtılmaktadır. Şimdi sufizm ve İslam arasındaki farklara değinelim.
Tevhid inancında sufizm ve islam farkı
Sufizm ve İslam arasındaki en bariz fark tevhid tanımındadır. İslam’da kelime-i tevhid ‘’La ilahe illa Allah: Allahtan başka ilah yok’’ şeklindedir. Yani Alahtan başka kulluk edilecek, bütün emirlerine boyun eğilecek, sorgusuz itaat edilecek, en çok sevilecek, en çok korkulacak, istiane edilecek/yardım istenecek, şefaat istenecek, medet umulacak kişi ve otorite kabul etmemektir.
Sufizm’de kelime-i tevhid ise ‘’La mevcude illa Allah: Allahtan başka varlık yok’’ şeklindedir. Yani Allah ile varlıkları bir sayarak gördüğümüz her şeyin Allah’ın tecellisi olduğuna inanmaktır. Buna vahdeti vücud (vücudun birliği) denmektedir.
Cemalnur Sargut: Aynadaki görüntü varlık değildir, öyleyse yegane varlık Allahtır, başka varlık yok. Vahdeti vücud bu demek, tek bir vücud vardır, tek bir varlık vardır, o da yalnızca Allahtır. Ondan başka hiçbir varlık ve hiçbir vücud yoktur. [3]
Sufiler, Hinduizm ve panteizm gibi dinlerden etkilenerek bütün varlıkları Allah'ın vücudu olarak kabul ederler ve gördüğümüz herşeyi yok sayarlar. Allah ise kâinatın var olduğunu bildirmiş ve bunları bir amaç uğruna yarattığını söylemiştir.
Göğü, yeri ve ikisi arasındakileri oyun olsun diye yaratmadık. [21/Enbiya 16] Allah gökleri ve yeri hak ile yarattı ki her nefs kazandığı şeyle karşılık görsün, onlara haksızlık edilmez. [45/ Casiye 22] Allah gökleri ve yeri hak ile yarattı. Şüphesiz bunda iman edenler için elbette ayetler vardır. [29/Ankebut 44]
Kuran'a göre gördüğümüz şeyler Allah'ın ''kun: ol'' emriyle yarattığı varlıklardır. Kendi vücudundan bir parça veya vücudunun bir yansıması değildir. Örneğin bir ressam yaptığı tablonun vücudundan nasıl bağımsız ise Allah da yarattıklarının vücudundan öyle bağımsızdır.
"Hiçbir şey onun dengi değildir. [112/ İhlas Suresi 4] ''...ona benzer birşey yoktur...'' [42/Şura Suresi 11]
Eğer Allah'tan başka varlık yok dersek gördüğümüz her şeye Allah demek zorunda kalırız. Hatta kendisini Allah ilan edenlerin ortaya çıkması da kaçınılmaz olur.
Yunus Emre: Ol Kâdir-i Kün feyekûn lutf idici Sübhân benem. Kesmedin rızkını viren cümlelere sultân benem. Nutfeden Âdem yaradan yumurdadan kuş düreden. Kudret dilini söyleyen zikr eyleyen Sübhân benem. [4]
Hallac Mansur: Kalp gözüyle gördüm rabbimi. Sordum: Kimsin sen? Cevap verdi: Ben senim. [5]
Bu zihniyeti bir tasavvufçudan dinleyelim: Ömer Tuğrul İnançer: ''Allahtan başka Allah yoktur'' Bu kelime-i tevhidin tercümesi değildir. La ilahe illallah: Allahtan başka tanrı yok demektir. Allahtan başka Allah yok demek değildir.'' [6]
Yani ‘’Allahtan başka Allahlar vardır, sen de Allahsın, ben de Allahım’’ demek istiyor ama lafı evirip çeviriyor. Hazreti pir diyerek övdüğü Mevlana ise lafı gevelemeden daha net konuşuyor:
Fihi ma fih: ‘’Ben Allahım (Enel hak) demeyi insanlar büyüklük iddia etmek sanıyorlar. Ben hakkım demek büyük bir alçak gönüllülüktür. Bunun yerine ‘’Ben hakkın kuluyum, kölesiyim’’ diyen birisi kendi varlığı, diğeri tanrının varlığı olmak üzere iki varlık ispata kalkışır. Halbuki ‘’ben hakkım’’ diyen kendi varlığını yok ettiği için ‘’Ene el hak’’ diyor. Yani ‘’Ben yoğum hepsi O’dur. Allah’tan başka varlık yoktur. Ben sırf yokluğum ve hiçim.’’ Bu sözde alçak gönüllülük daha fazla mevcut değil midir? İşte bu yüzden halk bunun manasını anlamıyor. ‘’ [7]
Yıllarca evliya sandığımız Celaleddin Rumi kendini Allah ilan etmiş. Ona göre ‘’Ben Allahın kuluyum’’ diyenler kendini Allah’a ortak koşuyormuş. Bakalım Allah teala bu konuda ne diyor: "Aksine, artık Allah'a kul ol ve şükredenlerden ol." [Zumer Suresi 66] Peygamberimiz de Allah'a kul olmaya çağırmıştır: "Şüphesiz ki Allah, benim de rabbimdir sizin de rabbinizdir. Öyleyse ona kulluk edin. Dosdoğru yol budur." [Ali İmran 51] Zaten yaratılma amacımız da Allah’a kul olmaktır. "Ve ben cinleri ve insanları bana kulluk etmeleri dışında yaratmadım." [Zariyat suresi 56] Dolayısıyla ben Allahın kuluyum demek Müslüman olmanın gereğidir. Sufiler ise vücudun birliği inancını benimsedikleri için Allah’ın kuluyum demeyi şirk sayarlar ve kendilerini Allah ilan ederler. Böyle kişilerin cezası Kuran'a göre şudur: ''Onlardan kim 'Şüphesiz ben de onun aşağısında bir tanrıyım' derse işte onu cehennem ile cezalandırırız. Böyle ceza veririz zalimlere.'' [21/Enbiya 29]
Allahtan başka varlık yok inancını benimsemenin kaçınılmaz sonuçlarından birisi de putları savunmaktır çünkü gördüğümüz herşey Allah’ın tecellisi ise puta tapmak da Allah’a tapmak olacaktır, haşa. Bunu sufilerin en büyük şeyh dediği İbni Arabi şöyle savunur:
Fususul Hikem: Burada bir soru akla gelir: ‘’Bütün eşya ilahi isimlerin görünme yeri ve onların vücudu ise mutlak vücudun kayıtlanması ve belirmesinden ibarettir. Bundan dolayı Nuh kavminin taptıkları putlar dahi mutlak vücudun kayıtlanması ve meydana çıkması olduğu için Nuh kavmi onlara tapmakla hakkın dışında bir şeye tapmış olmazlar. ‘’... Eğer musluman bilse idi ki, "put nedir?" Bilir idi ki, din putperestliktedir. [8]
Bu sözlere haşa diyor ve devam ediyoruz. Sufizm dininin mevlevilik mezhebine tabi olan Cemalnur Sargut da puta tapanları şöyle savunmuştur:
TRT1 Gülbence: ''+Çok zevkle geziyoruz, bir hindu mabetine soktular beni. Hinu mabetinde filden kadının ayaklarını yıkıyorlar. Ama ben böyle birşey görmedim Gülben hanım; böyle bir hürmet, böyle bir saygı,böyle bir edep. Sanki karşılarında Allah var, Allah'ı yıkıyorlar. -Heykel bu ama. +Filden heykel. Şimdi orda baktığınız zaman onların taşa tapmaları mümkün mü? Hayır! Aslında onlar o taştaki hakikate, yani her yerden tecelli eden Allah'a tapıyorlar. -Onun şekli o demek istiyorsunuz. + şekli o, fil kadın, o onda görmüş Allahı. Kimimiz çocuğumuzda görüyoruz Allah'ı, kimimiz eşimize. Onların file taptığı kadar biz de birçok şeye tapıyoruz, birçok şeyi put ediniyoruz. Bunların hepsinde asıl taptığımızın Allah olduğunu idrak edersek zaten farklılıklar kalkıyor aradan. [9]
‘’Onlar taşa tapmıyor, her yerden tecelli eden Allah’a tapıyor’’ demek bütün peygamberlerin şirk ile mücadelesini yok saymaktır. Eğer putperestler Allah’a tapıyor ise Mekkeli müşrikler neden müşrik oldular? Lat, menat, uzza, hubel gibi putlara taptıkları için Allah onlara müşrik demişti. Güzel örnek (60:4) olarak karşımıza çıkan İbrahim peygamber de putları kırmıştı. ''Böylece onları parçalara ayırdı, onların büyüğü hariç. Belki ona müracat ederler diye.'' [21/Enbiya Suresi 58] Dolayısıyla İslam'da puta tapmak, Allah'a yaklaşmak için aracılar edinmek şirktir ve onları savunmak büyük bir küfürdür. ''İşte böyle, Allah hakkın ta kendisidir. Onun aşağısında yalvardıkları ise batıldır. Şüphesiz Allah yücedir, büyüktür.'' [22/Hac Suresi 62] ayeti durumu özetler.
Puta tapanları savundukları yetmezmiş gibi peygamberi de yalanlarına alet ederler. Cemalnur Sargut: ''Peygamberin ilmi ilimlerin tamalanmış halidir. Hangi ilimdir bu tamamlanmış hali? Allah yaratılmışta tecelli eder ilmidir. İşte peygamberimizin anlattığı budur.'' [10] Peygamberimizin anlattığı dinde ‘’Allah yaratılmışta tecelli eder’’ öğretisi yoktur. Aksine Allah bir şeye tecelli ederse o şey paramparça olur. Örneğin Musa peygamberin Allah’ı görme isteği üzerine Allah teala dağa tecelli etmişti ve dağ parçalanmıştı. ''...Rabbi dağa tecelli edince, onu darmadağın etti...'' [7/Araf 143] Dolayısıyla İslam’da Allah’ın yarattıklarına tecelli etmesi ve eşyanın vücudu olarak belirmesi yoktur.
Bu inanç bütün varlıkların Allah olduğunu söylemeye ve puta tapanların da Allah’a taptığını söylemeye mecbur bırakır. İslama yüzde yüz zıt olan bu durum sufilerin hak ve batıl ayrımı yapmadıklarını gösterir. Eğer hak ve batıl, doğru ve yanlış, iyi ve kötü gibi ilahi ayrımları kabul etselerdi hem putperestleri hem de peygamberi aynı anda savunamazlardı. Birbirine zıt iki şeyi aynı anda savunarak aslında hiçbir ölçü kabul etmediklerini, hiçbir dini benimsemediklerini ortaya koymuşlardır. Şimdi dinleri nasıl birlediklerini izleyelim:
Cemalnur Sargut: ''Ben Türklerin bir hareketiyle tevhidi anlatıyorum. Biz Türkler güzeli böyle gösteririz. (parmaklarını bir araya getirip elini bilekten ileri geri hareket ettirerek) Bak beş parmak da birbirinden farklı. Ancak farklılıkları beğenip hoş gördüğün ve ‘’buda Allahın başka bir ismi, onu beğeneyim ki Allahım benden memnun olsun’’ dediğin zaman tevhide ermiş oluyorsun. Yani her yerde onu seyrettiğin zaman, her yerde ama. Sadece güzelliklerde değil.'' [11]
Bu sözleriyle bütün insanlara sevgiyle yaklaşmak, islamın hoşgörüsünü hissettirmek gibi güzel mesajlar veriyor görünse de aslında bütün dinleri birleyerek hepsini doğru kabul etmektedir. Başka bir programda ''Allah bütün dinleri kabul et emri verdi'' diyerek iftira etmiştir.
Aslı Şafak: +Sizi neden doğu dinlerini, yeni akımları ve panteizmi övmekle suçluyorlar? –Cemalnur Sargut: Haşa. Ne güzel söylediniz, beni kabalist yapan var, Budist yapan var, Hristiyan yapan var. Yani hürmetsizlik etmeyim bütün dinleri Allah kabul et emrini verdiği için, fakat ömrüm islamı savunmakla geçti. Fakat ben ne dersem deyim mevlananın dediği gibi ‘’herkes anlamak istediğini anlıyor’’ [12]
Allah’ın ‘’bütün dinleri kabul et’’ emri yoktur. Aksine ''Ve kim İslamdan başka bir din ararsa ondan asla kabul edilmez. Ve O, ahirette hüsrana uğrayanlardan olur.’’ [3/Ali imran 85] buyurarak İslamdan başka bir dini kabul etmediğini bildirmiştir. Çünkü insanlık tarihi boyunca sadece İslamı göndermiştir. Bütün peygamberler islama davet etmiştir. İnsanlar ise her seferinde haktan ayrılıp paralel dinler oluşturmuştur.
Cemalnur Sargut: Tek tanrılı olan bütün dinlerde Allah fikri aynıdır. Dine tapmıyoruz ki biz, Allaha tapıyoruz. Tek din dersek o zaman dine tapmış oluruz. Onlar yol gösterici. Bir de kabeye giden bir sürü yol vardır ama herkes bir yolu seçer. [13]
Bir Müslüman için dinler Allah’a götüren yollar değildir çünkü ''Şüphesiz Allah katında din islamdır..'' [3/Ali İmran 19] İslamdan başka yollar insanı doğruya götüremez. ''Bu Kurân, en sağlam yolu gösterir. İyi işler yapan müminlere büyük bir ödül olduğunu müjdeler.'' [17/İsra 9] Şu halde tevhid diyerek bütün dinleri birleyen sufiler, İslami kavramları kötüye kullanmaktadır. Mevlana da bütün dinleri eşit gördüğünü söylemiş, İslamın üstünlüğünü kabul etmemiştir çünkü hiçbir dine mensup değildir.
Mesnevi: ‘'Mızrak, kalkandan nasıl geçerse ben de gündüzlerden, gecelerden öyle geçtim (onlar, beni tutamadıklan gibi onlardan bana bir şey de bulaşmadı) Ondan dolayı bence bütün şeriatler, bütün dinler birdir. Bence yüzbinlerce yılla bir saat aynı. [14]
Bütün dinler bir ise Müslüman olmaya da gerek yoktur. Mevlana dinsiz olduğunu şöyle açıklamıştır: Rubai: ‘’Kâfirlikten de müslümanlıktan da dışarda bir alan vardır ki, o boşlukta bizim bir sevdamız var. Arif oraya erişince başını kor, orada ne küfrün ne de müslümanlığın yeri vardır.’’ [15]
Kafirliğe de Müslümanlığa da yer yoksa orası deizm’dir. Dinleri kabul etmeyenler kafir yada Müslüman vasfını da kabul etmezler. Kurana göre ‘’Ey iman edenler! Allahtan hakkıyla sakının ve siz müslümanlar olmak dışında ölmeyin.’’ (3/Ali İmran 102) buyrulmuştur. Yusuf peygamber de ''..Beni müslüman olarak öldür ve beni salihler arasına kat'' (12/Yusuf 101) diyerek dua etmiştir.
Mevlananın Müslümanlığı kabul etmeme sebebi, kendisine yeni kutsal kitap indirildiğini sanmasıdır. İlhamla değil, vahiyle kutsal kitap yazdığını mesnevide şöyle söyler: Mesnevi: ‘’Bu, ne yıldız bilgisidir ne remil ne de rüya. Tanrı doğrusunu daha iyi bilir ya Tanrı vahyidir! Sofiler bunu halktan gizlemek için gönül vahyi demişlerdir. Sen istersen onu gönül vahyi farzet. [16] Kendi elleriyle yazdığı kitabın gönül vahyi (ilham) değil tanrı vahyi (ayet) olduğunu söylüyor. Bununla da yetinmiyor, mesneviyi Kuran ilan ediyor ve Kuran tefsiri diyenleri azarlıyor.
Ariflerin Menkıbeleri: Sultan Veled buyurdu ki: Dostlardan biri babama: Danişmentler ''Mevlana Mesnevi'ye niçin Kur'an diyor?'' diye benimle münakaşa ettiler. Ben kulunuz onlara cevaben: "Mesnevi Kuran tefsiridir dedim" diye şikayette bulundu. Babam bunu işitince bir müddet sustu, sonra: ''Ey köpek! Niçin Kur'an olmasın? Ey eşek! Niçin Kur'an olmasın? Ey kahpenin kardeşi! Niçin Kur'an olmasın? Peygamberlerin ve velilerin söz kalıpları içinde ilahi sırların nurlarından başka bir şey yoktur. Tanrı'nın kelamı onların temiz yüreklerinden kaynamış ve ırmak gibi olan dillerinden akmıştır.'' [17]
Sevgi ve hoşgörü insanı olarak tanıtılan Celaleddin Rumi'nin edebini görüyoruz, evladına hakaret ediyor ve yeni Kuran icad ediyor. Elleriyle yazdığı kitabın Allah'tan geldiğini söylüyor. Böyle kişilere Allah teala şöyle diyor: "Artık veyl olsun o kimselere ki kitabı elleriyle yazıyorlar, sonra onu az bir fiyata satmak için ''Bu Allah katındandır'' diyorlar. Elleriyle yazdıklarından ötürü vay haline onların, kazandıklarından ötürü vay haline onların." [2/Bakara Suresi 79]
Vay haline denmesi gereken kişiler Allah dostu ilan ediliyor ve övülerek göklere çıkarılıyor. Cemalnur Sargut: "Burada hazreti şemsi anmadan geçemeyeceğim. O diyor ki ''Mevlana Allah sevgilisidir, mevlana peygamberin varisidir, mevlana devrin hz muhammedinin tam tecellisidir. Ama ben daha şanslıyım. Ben dostun dostuyum diyor." [18]
Peygamber varisi, peygamberin tam tecellisi diyerek Celaleddin Rumi'nin sahte peygamberliğini onaylıyor. Kendini peygamber ilan eden tek sufi Celaleddin Rumi değildir, İbni Arabi de rüyada cinlerle görüşerek vahiy aldığını sanmıştır.
Fususul Hikem: "Bundan sonrası şöyle: Muhakkak ben rüyada Resulullahı gördüm. O bana 627 yılında Muharrem ayının son on gününde şam şehrinde gösterildi. Peygamberin elinde bir kitap vardı. Bana dedi ki: ‘’Bu fususul hikem (hikmetlerin yuvaları) kitabıdır. Bunu al ve insanlara sun. Bununla faydalansınlar." [19] Fususul Hikem: Şimdi ben ‘’işittim ve itaat ettim, Allah’a ve resulune ve bizden olan ulul emre. Nitekim bununla emrolunduk.’’ dedim. Bu yüzden Resulullahın bana tarif ettiği şekilde fazla ve eksik olmadan bu kitabın ortaya konması için arzumu gerçekleştirdim ve niyetime bir şey katmadım. Kasıt ve çabamı ayırdım. [20]
Rüyada peygamberden emir alarak kendini kutsama yöntemini daha önce de, İsa peygamberin getirdiği islamı hristiyanlığa çeviren pavlus kullanmıştı. Görülen o ki sufiler de pavlus yöntemini kullanarak yeni bir kitap getirmeye çalışmışlar.
İncil: Elçilerin İşleri 22:5- Başkâhin ile bütün kurul üyeleri söylediklerimi doğrulayabilirler. Onlardan Yahudi kardeşlere yazılmış mektuplar alarak Şam'a doğru yola çıkmıştım. Amacım, oradaki İsa inanlılarını da cezalandırmak üzere bağlayıp Yeruşalim'e getirmekti. 6- “Ben öğleye doğru yol alıp Şam'a yaklaşırken, birdenbire gökten parlak bir ışık çevremi aydınlattı. 7- Yere yıkıldım. Bir sesin bana, ‘Saul, Saul! Neden bana zulmediyorsun?’ dediğini işittim. 8- ‘Ey Efendim, sen kimsin?’ diye sordum. “Ses bana, ‘Ben senin zulmettiğin Nasıralı İsa'yım’ dedi. 9- Yanımdakiler ışığı gördülerse de, benimle konuşanın söylediklerini anlamadılar. 10- ‘Rab, ne yapmalıyım?’ diye sordum. “Rab bana, ‘Kalk, Şam'a git’ dedi, ‘Yapmanı tasarladığım her şey orada sana bildirilecek.’
İbni Arabi de pavlus gibi peygamberden emir aldığını söylemiş, bununla da yetinmeyip Allah'ın da ''Bu kitapla nasihat et'' dediğini uydurmuştur.
Futuhat: Bu kitap kimde bulunursa Allahın başarıya erdirmesiyle ona itimat etsin. Çünkü bu kitabın faydası büyüktür. Kitabın değerini belirtmemin yegane nedeni şudur: İki kez rüyamda hakkı bana şöyle derken gördüm: ''Kullarıma nasihat et, Bu kitap sana yapacağım en büyük tavsiyelerden biridir. Başarıya erdiren Allah'tır. Hidayet onun eline bağlıdır. Biz herhangi bir güce sahip değiliz. [21] Futuhat: Mekke’de ve Şam’da ise, bana özel olarak doğrudan hitap etti ve şöyle dedi: ‘Kullarıma nasihat et!’ Bunu bana gösterilen doğru bir rüyada gördüm. [22]
Halbuki Allah teala Kuran'dan başka kitaplara davet etmez. ''Rablerinin huzurunda hoşrolunmaktan korkanları onunla (Kuran ile) uyar...'' [6/Enam 51] Anlaşılan o ki İbni Arabi cinlerin oyuncağı haline gelmiş, rüyada şeytanlardan emirler almıştır. Nitekim cinni şeytanlar günahkâr insanlara musallat olarak onların sapıklığını artırırlar. ''Şeytanlar kimin üzerine iner size haber vereyim mi? Her yalancı ve günahkâra inerler.'' [26/Şuara 221-222] Diğer olasılık ise kendi elleriyle yazdığı kitabı Allah'a isnad ederek dini bozmak istemesidir. Hangisi olduğunu Allah bilir. Biz bunlar gibi sahte peygamberler hakkında inen ayeti okuyalım:
Allah'a yalanla iftira eden veya kendisine bir şey vahyolunmadığı halde ''bana vahyolundu'' diyenden daha zalim kimdir? Ve kimdir (daha zalim) ''Allah'ın indirdiği şeyin benzerini indireceğim'' diyenden. O zalimleri ölüm zahmetinde bir görseydin. Melekler ellerini açıp ''Çıkarın nefsinizi, bugün alçaltıcı azap cezası var. Çünkü Allah'a karşı hak olmayan şeyler söylüyordunuz ve onun ayetlerine karşı büyüklük taslıyordunuz. [Enam suresi 93] Kendisine kitap indirildiğini söyleyen Sufilerin akıbetini anlatan ayet böyle.
İnsanları Kurandan uzak tutmak için peygamberi övüyorlar sonra kendilerine kitap indiğini söylüyorlar. Böylece kendilerini nebi ilan etmiş oluyorlar. Her ne kadar ‘’ben nebiyim’’ demeseler bile Allahtan kitap gelmesi onu nebi yapacaktır. Çünkü Kuran’a göre kitap verilen kişi nebi olur. ''İnsanlar birtek ümmetti. Sonra Allah müjdeleyici ve uyarıcı olarak NEBİ'LER gönderdi. Onlarla birlikte, insanların ihtilaf ettiği konularda hüküm bildirsin diye HAK KİTAPLAR indirdi...'' [2/Bakara Suresi 213] (İsa) Dedi: ''Şüphesiz ben Allah'ın kuluyum. Bana kitabı verdi ve beni nebi yaptı. [19/ Meryem Suresi 30]
Ayetlerde görüldüğü gibi kitap verilenler nebi oluyor. Hz. Muhammed son nebi olduğu için artık başka kitap gelmeyecektir. Kendini Allah dostu ilan ederek ''bana da kitap indi'' diyenlere ise cin şeytanlar vahyetmiştir. ''...Şüphesiz şeytanlar kendi dostlarına vahyeder, sizinle mücadele etmek için. Eğer onlara uyarsanız siz de müşrikler olursunuz.'' [6/Enam 121] Burada verdiğimiz kaynaklı bilgilerden görüldüğü üzere sufizm ve İslam iki farklı yoldur.
Sufizm'de; Allah'tan başka varlık yoktur, Her şey Allah'ın tecellisidir, Ben Allah'ım demek gerekir, Allah velilere de kitap indirir, Dinin kaynağı rüyalar ve menkıbelerdir. Puta tapanlar da Allah'a tapmış olur.
İslam'da; Allah'tan başka ilah yoktur, Allah yarattıklarına tecelli etmez, Ben Allah'ın kuluyum demek gerekir, Allah nebilere kitap indirmiştir, Dinin kaynağı Kuran-ı Kerim'dir. Puta tapmak şirk koşmaktır.
Sufizm dini İslamın içerisine tasavvuf ismiyle sızmıştır ve sızmaya devam etmektedir. Müslümanlar olarak paralel dinlere karşı uyanık olmalı, dinimizi Kurandan öğrenmeliyiz. Aksi halde İslamı asla öğrenemez ve yanlış itikatlar aşılayan kitaplarla vakit kaybederiz. Bu yüzden ilk önce Kuran okumak lazımdır. Evvela Kuran okumayanların hafızası yanlış bilgilerle dolar ve ayetlere yer kalmaz. Bunu bildikleri için paralel kitaplara davet ederler.
Aslı Şafak: +Ne getirdiniz bize? - Cemalnur Sargut: Size mesnevi getirdim. Hocamın şerhiyle. Bu kitap bana kim olduğumu öğretti. İçindeki bütün hikayeler beni anlatıyordu. O zaman anladım ki bu kitap Kuranın şerhi gibidir. Hep ayetlerin manalarını hikayelerle açıklar. O zaman anladım ki Kuranda bana beni anlatmak için gelmişti ama dışarılarda arıyordum orda hatam var...Dedim ki yani yok mu dünyada mutlu yaşayıpta yaşanabilir bir felsefe anneme bana göster dedim, elime mesnevi verdi. [23]
Görüldüğü gibi önce Kuran okumayanlar islamdan kopuyor ve Müslümanları paralel kitaplara davet ediyor. Ayrıca bir kadının mesneviyi övmesi çok abes bir durumdur çünkü Mevlana kadınları aşağılayıp yerin dibine sokar.
Mesnevi: Eğer yol bilmezsen eşeğin dileğine aykırı hareket et, doğru yol o aykırı yoldur. Kadınlarla meşverette bulunun, ne derlerse aksini yapın. Şüphe yok ki onlara aykırı hareket etmeyenler helak oldular. [24]
Mesnevi: Danışmak için bir iyi ve diri kişi lazım ki seni de diriltsin. Fakat nerede öyle bir diri? Ey yolcu, yolcuyla danış kadınla değil. Çünkü kadının reyi (görüşü) seni topal eder. [25]
Mesnevi: Ahmak adamın rüyası da aklınca olur, aklı gibi değersizdir bir şeye yaramaz. Bil ki aklı ve ruhu da zayıf olduğu için kadının rüyası erkeğin rüyasından daha aşağıdır, daha değersizdir. [26]
Mesnevi: ''Bir erkeğin gönlü, kadının gönlünden aşağıysa o gönül, işkembeden de bayağıdır gayrı!'' [27]
Kadınları böylesine aşağılayan, kadın gönlünü işkembeye benzeten bir adam nasıl olur da kadınlar tarafından övülebilir? Bunu anlamak mümkün olmadığı için ‘’Sufidir ne yapsa yeridir’’ diyor ve Mehmet Akif Ersoy'un bir şiiriyle bitiriyoruz:
Sofuluk satıyorsun, elinde boy boy tesbih
Çevrende dalkavuklar; tapınır gibi, la teşbih!
Sarık cübbe ve şalvar; hepsi istismar, riya
Şekil yönünden sanki; Ömer’in devri, güya!
Herkes namaz oruçta; hepsi sözünü dinler
Zikir Kur’an sesinden, yerler ve gökler inler!
Ha bu din, iman, takva; inan ki hepsi yalan
Sen onları kendine taptırısın vesselam!
Derdin davan sadece, hep nefsi saltanatın
Şimdilik putu sensin, tapılan menfaatın!
Hey kukla kafalı adam, dinle sözümü tut
Bunların dilinde Hak; ama kalbi dolu put!
MEHMET AKİF ERSOY'un bu şiiri sufilerin zihniyetini ortaya koymaktadır. Selam imanına şirk bulaştırmayan müminlerin üzerine olsun. Allah ümmeti muhammedi sufilik şirkine düşmekten muhafaza etsin. Zira "ben Allahın kuluyum" demeyi çirkin görüp "ben Allahım" diyen, puta tapanları müşrik olarak görmeyen, diğer dinleri Allah'a götüren yollar olarak tanımlayan, islamın üstünlüğünü ve tek hak din olduğunu kabul etmeyen, rüyada şeytanla konuşup peygamberden kitap aldığını zanneden, Kurandan başka kutsallar edinen, evliya denilen sahte peygamberleri yücelten bu paralel din mensupları hem dünya hem ahiret rezilliğinden başka birşeye davet etmiyor. Bunca örnekten anlaşılıyor ki islam düşmanları tasavvufu çok seviyor.
Kaynaklar;
[1] Batı Klasikleri: Sofist – Eflatun, MEGSB Yayınları, İstanbul 1988, çeviri: mehmet karasan
[2] Batı klasikleri, Euthydemos – Eflatun, sayfa 46 ve 19, MEB yayınları, 1977
[3] Youtube: Nefes yayınevi, 20 May 2015, Vahdeti vücud nedir - https://youtu.be/GV3QFuL6gm8?t=10
[4] Yunus Emre Divanı, sayfa 174, T.C. kültür ve turizm bakanlığı. & Yunus Emre Divanı, sayfa 197, Ahmet Halit Kitabevi 1943.
[5] Enel Hak, sayfa 113, sınır ötesi yayınları, Kevser Yeşiltaş, mart 2011. & Hallacı Mansur - Tavasin Enel hak, sayfa 32, Yaba yayınları, 2002 Ağustos
[6] Ömer Tuğrul İnançer, HaberTürk - Öteki Gündem, 22 Mart 2013
[7] Mevlana - Fihi Mafih, Sayfa 57, Maarif Basımevi, İstanbul 1958
[8] Fususul Hikem, Cilt 1, Sayfa 258, M.Ü İlahiyat Fakültesi vakfı yayınları
[9] Cemalnur Sargut - TRT1 Gülbence 26.10.2011 - https://youtu.be/qgDSaVzgZcg
[10] Cemalnur Sargut ile Aşka Yolculuk - BEYAZ TV (14.08.2011) https://youtu.be/twKA5tWrj4M?t=580
[11] Cemalnur Sargut ile Aşka Yolculuk - BEYAZ TV (14.08.2011) https://youtu.be/twKA5tWrj4M?t=630
[12] CNN TÜRK - Buket Aydınla 40 soru, 15.05.2019 - https://youtu.be/wQVHujSGvzE?t=1594
[13] TRT1 - Gülbence, 2011 - https://youtu.be/sxr5idgtTQg?t=2785
[14] Mesnevi, cilt 1, Sayfa 280, Beyit: 3503-3504, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1995
[15] Mevlana'nın Rubaileri 1, Sayfa 64, Rubai: 304, Milli Eğitim Basımevi, 1974 İstanbul
[16] Mesnevi, Cilt 4, Beyit: 1852-1854, MEB Yayınları, şark İslam klasikleri, İstanbul 1995
[17] Ariflerin Menkıbeleri 1, Ahmet Eflaki, sayfa 306, Hürriyet Yayınları 1973, Çeviri: Tahsin Yazıcı
[18] Beyaz Tv - Cemalnur Sargut ile Aska Yolculuk 27.01. 2013 -https://youtu.be/eKDyD8Epng0?t=2784
[19] Fususul Hikem, cilt 1, sayfa 97, M.Ü ilahiyat fakültesi Vakfı yayınları, Aralık 2005 İstanbul
[20] Fususul Hikem, cilt 1, sayfa 99, M.Ü ilahiyat fakültesi Vakfı yayınları, Aralık 2005 İstanbul
[21] Futuhat-ı Mekkiyye, cilt 3, sayfa 64, litera yayıncılık, 2006 istanbul, çeviri: ekrem demirli
[22] Futuhat-ı Mekkiyye, cilt 5, sayfa 212, litera yayıncılık, 2007 istanbul, çeviri: ekrem demirli
[23] BloombergHT - Aslı Şafak'la İşin Aslı - Cemalnur Sargut | 24.05.2019 - https://youtu.be/Tpc8yr0P2v0?t=2563
[24] Şark İslam Klasikleri: Mesnevi, Cilt 1, Beyit: 2955, Sayfa 237, MEB Yayınları, İstanbul 1995
[25] Şark İslam Klasikleri: Mesnevi, Cilt 4, Sayfa 178, Beyit: 2210, MEB Yayınları, İstanbul 1995
[26] Şark İslam klasikleri: Mesnevi, Cilt 6, Beyit: 4320, Sayfa 343, MEGSB Yayınları, İstanbul 1988
[27] Şark İslam klasikleri: Mesnevi, cilt 3, Beyit: 3129, Sayfa 255, MEB Yayınları, İstanbul 1995
Bumudin/18.10.2019
20 seneye yakın sufi inancına mensup bir melami olarak gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki
YanıtlaSilsufizm İslam dan ayrı bir dindir.
ben Muslim oldum elhamdulillah.