Dünyaya cehennem diyen hakikat kitabı incelemesi
Bir kitap düşünün ki baştan sonra yeniden doğma/reenkarnasyon inancını savunsun ve bunu ayet bükerek Kurana söyletmeye çalışsın. Sosyal medyada birkaç kişinin sürekli önerdiği kitap olan Emrah Eryılmaz Hakikat kitabı hakkında takipçilerimizden kitap incelemesi yapma talebi geldi. Kitabı inceleyince gördüklerimiz ise iman zafiyeti olan ve müslüman isminden vaz geçemeyen bir zihniyetin kafasında belirlediği inancı Kurana söyletme çabası oldu. Neredeyse her konuyu çarpıtıyor, alakasız teviller yapıyor, daha önce kimsenin bilmediklerini ben bildim diyerek kendini övüyor, bana öğretilen bu kadar diyerek ne idüğü belirsiz kaynaktan öğretildiğini söylüyordu.Daha kitabın başlangıcında "Kitabın size sunduğu tek şey hakikatlerdir, bilenle bilmeyen bir olmaz" (s.19) diyerek her söylediğini doğru ilan etmesi ve "Bize verilenler sistemin işleyiş anahtarlarıdır ve vermemiz istendiği kadarını paylaşmaktır, bundan sonrası her insanın kendi seçimi ve yoludur." (s.759) diyerek gaybden haber aldığını söylemesi zaten kendisini peygamber yerine koyduğunun göstergesi. Cinler mi dalga geçti, gizli örgütler mi gaz verdi, bu hale nasıl geldi Allah bilir ama birazdan göreceğiniz gibi her iddiası hezeyana varan zorlama yorumlar içeriyor.
Kuran diyerek reenkarnasyon benzeri inanç getirmeye çalışıyor. Bunu yaparken de muteşabih ayetleri diline doluyor. "Sistemin işleyiş detayları, müteşabih ayetler üzerinden farklı surelerde ve farklı ayet sıralamalarıyla verilmiştir." (s.233) diyerek benzeşen ayetlerden hüküm çıkardığını söylüyor. Böylece "kalbinde hastalık olanlar muteşabih ayetlerle uğraşır" ayetine muhatap oluyor.
"Sana kitabı indiren odur. Ondan muhkem ayetler vardır ki onlar kitabın anasıdır. Ve diğerleri müteşabihtir. Kalbinde eğrilik olanlar ondan muteşabih olanlara tâbi olurlar. Tevil edip fitne çıkarmak isterler. Onun tevilini Allah'tan başkası bilmez. İlimde derinleşenler ise şöyle derler: ''Ona iman ettik, hepsi rabbimiz katındandır'' Akıl sahiplerinden başkası tezekkür edemez." [3/Ali imran 7]
Tek ayet bütün kitabın amacını ortaya koyuyor. "Kalbinde hastalık olanlar muteşabih ayetlere tabi olur ve fitne çıkarmak için tevil eder" ayetinin dediği gibi muteşabih ayetler üzerinden mevcut dini bilgilerimiz küçümseniyor ve bambaşka yorumlar getiriliyor.
Hakikat kitabı kısaca şunları söylüyor: Her 50 bin yılda kıyamet kopar, güneş patlamaları dünya yaşamını bitirir ve ölüler dirilip hesap verir, sonra günahı ağır gelenler her bin yılda bir yeniden doğmak üzere tekrar dünyaya gönderilip 50 kere daha imtihan edilir. Bin yılda bir doğan kişiler 50 bin yıl sonra yeniden kıyameti yaşar ve hesaba çekilirler, yine günahı ağır gelirse yine dünyaya gönderilirler. Sevabı ağır gelene kadar böylece sürüp gider, sevabı ağır gelirse bu sefer dünyaya değil cennete gider. Yani ahiret hayatındaki ateşte yanmalı, kızartmalı cehennem anlatımları hep mecazdı ama 1400 küsür yıldır herkes gerçek anlatım sandı, boşuna korktu. 2014 yılında Emrah Eryılmaz çıkageldi ve müslümanları bu yanlıştan kurtardı. Ateşte yanmalı cehennem falan yoktu, cehennem bu dünyaya doğmaktı. Katledilen ve eziyet gören insanlar aslında geçmiş yaşamının günahını çekiyordu ve mazlumları kurtarmak cehennem azabına müdahale etmekti. Öldürülen bir insan önceki hayatında katildi, tecavüz edilen bir kadın önceki yaşamında tecavüz eden bir erkekti... gibi bir yığın zırvalığa çıkan sonuçlar. Kitabın özeti tam olarak bu şekilde, şimdi iddialara ve cevaplara geçelim. (Aşağıdaki listeden 9.şıkkı tıklayıp reddiyenin özetini okuyabilirsiniz)
Bölüm 1) Yeniden doğma iddiası!
İddia: Kuran içinde bildirilen bedenlenme işleyişi, reenkarnasyon inancındaki gibi sistemsiz bir şekilde işleyen bir durum değildir. Yüce Allah tarafından daha önceden belirlenmiş yasalar çerçevesinde planlı ve programlı şekilde çalışmaktadır. [Sayfa 234]‘’Gökten yere kadar her işi O düzenler. Sonra işler sizin hesabınıza göre bin yıl kadar tutan bir günde yine O’na yükselir. (Secde Suresi 5) Bedenlenmeler, sistematik bir biçimde önceden belirlenmiş kitap (ilahi yasa) çerçevesinde uygulanır. Bu yasa yine izafi olarak zaman kavramı üzerinden verilerek dünya boyutu zamanıyla 1000 yıl olan 1 günlük ‘’gece - gündüz’’ dilimini olan bir bedenlenme üzerinden uygulanır. Ayet bilgisi, döngü bilgisi içindeki bedenlenme zamanını veren kilit detaya sahiptir. Bu detay, her nefse verilmiş 50.000 yıllık döngünün 1.000 yıllık süreçlere bölündüğünün bilgisidir. Bir diğer deyişle, nefse verilmiş olan bir bedenlenme imtihanının bin yıllık süreçlerle yaşandığı bilgisidir. Bir döngü içinde nefse verilmiş olan toplam yeryüzünde bedenlenme hakkı ‘’50.000/1.000=50’’dir. Her nefs yüce Allah’ın âleme koyduğu bu yasa üzerinden bedenlenmelerini yaşamaktadır. 1.000 yıllık süreçler insana verilmiş bir yaşamdaki zamana göre değişmektedir. Örneğin nefs için bir yaşamında 80 yıllık ömür verildiyse bin yıl içindeki bir dönemde bu hakkını tamamlar ve bu süreçten sonra geçen bin yıl sonraki diğer bin yıllık süreç içinde kendisine verilen yaşam süresinde imtihanına devam eder. Konunun anlaşılması için daha öznel bir örnek verecek olursak, nefs M.S 100 yılında bedenlenmiş (doğmuş) ve 45 yıl varlık sahasında kalmış 145 yılında vefat ettirilmiştir. Tekrar bedenlenmesi 1145 ile 2145 yılları arasında olmaktadır. Bu yasa bilgisi nefslerin yaptıklarının karşılığı olan ceza üzerinden de bildirilmiştir. [A.g.e Sayfa 247]
''Soran birisi, vuku bulacak azabı sordu.'' (Mearic 1.Ayet) Ayette vuku bulacak olan azap olarak verilen bilgi, yaşanılan döngünün kıyameti olarak adlandırılan fiziksel sonlandırılma ve aşamalarıdır. ''İnkârcılar için onu geri çevirecek kimse yoktur. Yükselme boyutlarının, derecelerinin sahibi Allah’tandır o.'' (Mearic 2,3.Ayetler) Bütün bu sürecin sonu ve başlangıcı yüce Allah tarafından önceden belirlenmiş yasaya göre işlemektedir. Sürecin sonu inkârcılar için bir azap, başarılı olanlar içinse diğer gök katlarına geçiştir. Ayetin sonunda ‘’yükselme boyutlarının’’ bilgisi verilerek o gün ile ilgili bu işleyişin bağlantısı verilmiştir. ''Melekler ve ruh, Ona, süresi elli bin yıl olan bir günde yükselir.'' (Mearic 4.Ayet) Bu süreç 50.000 yıllık bir döngüyü içine alır ve süre bitince yaşanılan imtihan da sona erer. [A.g.e Sayfa 435]
Cevap: Reenkarnasyon benzeri bir inancı İslam'a dahil etmek için zamanın izafiliğini anlatan ayetlerin delil olarak sunulduğunu görüyoruz. Bakalım bu ayetlerde ''Her bin yılda dünyaya yeniden geleceksiniz'' diyor mu yoksa bu zorlama bir yorum mu...
Allah ki gökleri, yeri ve bunların arasındaki şeyleri altı günde / dönemde yarattı. Sonra arşa istiva etti (tahta oturdu / yönetime geçti). Sizin Ondan başka hiçbir dostunuz ve şefaatçiniz yoktur. Halâ tezekkür etmez misiniz? Gökten yere işleri takdir eder. Sonra miktarı sizin saymanıza göre bin sene olan bir gün içinde ona çıkar. İşte O, gaybı ve şahit olunanı bilendir. Saygındır, esirgeyendir. [Secde Suresi 4-6]
Secde suresinde Allah'ın evreni altı dönemde yarattıktan sonra yönetime geçtiği, gökten yere kadar bütün emirleri yönettiği bildirilmiştir. Bizim saydığımız bin yıl ise Allah katında bir gün gibidir. Tıpkı yedi uyurlar olarak bilinen mağara ashabının 300 yıl uyuduktan sonra sadece bir gün uyuduğunu zannetmesi gibi, gerçekte zaman izafidir, görecelidir.
Yükseme vasıtalarının sahibi Allah'tan. Melekler ve ruh, miktarı elli bin sene olan bir günde ona çıkar. [Mearic Suresi 3,4]
Mearic 3.ayetteki Mearic kelimesi "Merdiven, yukarı çıkılacak alet, yükselme vasıtası" gibi anlamlara gelir. Devamındaki 4.ayette geçen Te'rucu kelimesi "yükseğe çıkmak, yukarı çıkmak, yükselmek, merdivene çıkmak" anlamlarına gelir.
Meleklerin ve ruh adındaki emirlerin de bu yolları kullanarak Allah'a yükseldiği bilgisi verilir. 7 kat gök katmanlarına açılan bu uzay geçitlerinden "ayetlerimizi yalanlayanlara göğün kapıları açılmayacak" (7:40) ayetinde de bahsedilir. Melekler bu gök kapılarını kullanarak inip çıkmaktadır. Zaman izafi olduğu için de dünya zamanına göre 50.000 yıl sürecek bu yolculuk, meleklerin 1 gününü almaktadır yani 24 saatte 7 kat göğe çıkabiliyorlar, Allahu alem. Sadece çıkmak için değil inerken de bu geçitleri kullanıyorlar, kadir gecesinde meleklerin indiği haber verilmiştir.
Dikkat edilirse ayette "nefsler / canlar elli bin yıl sonra Allah'a yükselir" denmemiş, "melekler ve ruh yükselir" denmiştir. Bu ayet insanlarla ilgili değil, meleklerle ilgilidir. Mearic 4.ayetteki Ruhtan kasıt, insan bedeni içine hapsolmuş ve ölümle vücuttan ayrılan hayalet bedenimiz değildir. Bizim ruh dediğimiz şeye yüce Allah "nefs / can" demektedir.
İnsan, etten kemikten oluşan madde bedeni ve metafizik olan hayalet bedeni olarak iki vücuttan oluşur. Ölüm melekleri de insanı vefat ettirirken hayalet bedenimiz olan nefsi çıkarır ve götürür. Enam 93.ayette meleklerin nefsi çıkarıp götürdüğü anlatılır.
Allah'a yalanla iftira eden veya kendisine bir şey vahyolunmadığı halde "bana vahyolundu" diyen kişiden daha zalim kimdir? Ve kimdir "Allah'ın indirdiği şeyin benzerini indireceğim" diyenden? O zalimleri ölüm zahmetinde bir görseydin. Melekler ellerini açıp "Çıkarın nefsinizi (hayalet bedeninizi), bugün alçaltıcı azap cezası var. Çünkü Allah'a karşı hak olmayan şeyler söylüyordunuz ve onun ayetlerine karşı büyüklük taslıyordunuz." [Enam Suresi 93]
Kuran'da bahsedilen ruh ise Allah'ın emridir. Peygamberimize "ruh nedir ya Resulullah?" diye sormuşlar bunun üzerine şu ayet inmiştir: "Sana ruhtan soruyorlar. Deki: Ruh rabbimin emrindendir. Size ilimden pek az dışında verilmedi." [İsra Suresi 85] ayetinde ruh'un Allah'ın emri olduğu bildirilmiş, bu emirlerin neler olduğu hakkında az detay verilmiştir.
Ruh hakkındaki detaylardan birisi "..Derken ona ruhumuzu gönderdik de düzgün bir beşer suretinde göründü." [Meryem Suresi 17] ayetindeki ruhumuzu gönderdik ifadesidir. Meryem'e gönderilen meleğe "Ruhumuz" dendiğini görüyoruz. İnsan suretine bürünüp Meryemle konuşan melek, beraberinde Allah'ın emrini getirmişti, Meryem validemize İsa adında bir oğul müjdeliyordu. İşte bu müjde Allah'ın emri olduğu için müjdeyi getiren melek elçiye ruhumuz denmişti.
Ayrıca Kadir gecesinden bahsedilen ayette de meleklerin ve ruhun indiği haber verilmiştir.
"Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Melekler ve ruh onda rablerinin izniyle her iş için inerler. O, tan yeri ağarana kadar selamettir." [Kadr suresi 3-5]
Melekler beraberinde bulunan emirlerle indiği için kadir suresinde "melekler ve ruh" ifadesi kullanılmıştır. Bu inişte tıpkı çıkış gibi 50.000 dünya yılı olan bir günde gerçekleşir. Kadir gecesinde inen melekler mahiyetini bilmediğimiz hikmetli işler yaparlar.
Ha mim. Apaçık kitaba andolsun. Şüphesiz ki onu mübarek bir gecede indirdik. Çünkü biz uyarıcıyız. Onda (mubarek kadir gecesinde) bütün hikmetli işler taksim edilir. Emirler bizim katımızdandır. Çünkü biz göndereniz. Rabbinden bir rahmet olarak, Şüphesiz ki O işitendir bilendir. [Duhan Suresi 1-6]
Melekler ve ruh ayetinin meleklere verilen emirlerle ilgili olduğunu gördük. Mearic suresi 4.ayet ile Kadr suresi 4. ayetler bağlantılıdır. Ayet numaraları bile aynıdır, birinde çıkıyorlar diğerinde iniyorlar. 50 bin yıllık yolu bir günde kat ediyorlar, bunu da uzayın gök katlarına çıkan metafizik asansörlerini kullanarak yapıyorlar.
Şimdi şunu sormak durumundayız: "Melekler ve ruh" ifadesindeki ruhtan kasıt insanın hayalet bedeni ise Kadir gecesinde melekler ölü insanları mı indiriyorlar? Bu soruyla birlikte 50 bin yıl ayetinin insan ruhuyla ilgili olmadığı anlaşılmıştır. Kuran bağlantılı ayetler ile daha iyi anlaşıldığı için bu konudaki bağlantılı ayeti bulunca gerçek ortaya çıkmaktadır.
Şimdi yeniden dünyaya gelmenin mümkün olmadığını bildiren ayetlere bakalım. Mu'minun 99-100.ayetlerde günahkâr ölen bir insanın ''beni geri gönder ki salih ameller yapayım'' diyerek yalvardığı, bu talebinin ''Asla'' diyerek geri çevrildiği anlatılmıştır. ''Arkalarında diriltilecekleri güne kadar berzah vardır'' cümlesiyle de kıyamet gününe kadar dirilemeyeceği bildirilmiştir. Eğer dünyaya dönmek mümkün olsaydı bu kişi neden "beni geri döndür de müslümanca yaşayım" diye ağlayacaktı?
Nihayet onların birine ölüm geldiği zaman dedi: "Rabbim! Beni ertele/geri döndür. Umulur ki terk ettiğim yerde (dünya hayatımda) salih amel işlerim." Asla olmaz, şüphesiz bu onun söylediği (içi boş) bir laftan ibarettir. Önlerinde dirilecekleri güne kadar bir berzah / engel vardır. [Mu'minun Suresi 99-100]
Dünya hayatı, ölümle birlikte son bulan ve diriliş gününe kadar geri dönemeyeceğimiz hayattır. Dünya hayatı geçici, ahiret hayatı ise kalıcıdır.
''Aksine, siz dünya hayatını tercih ediyorsunuz. Ahiret ise daha hayırlı ve süreklidir.'' (Ala suresi 16-17) ''Ey kavmim! Şüphesiz ki bu dünya hayatı faydalanmadır. Şüphesiz ki ahiret, o karar yurdudur.'' [Mu'min Suresi 39]
Ahiret hayatının başlangıcına din günü denir. Din gününde hesabı kolay vermek için ''Rabbimiz, hesap yapıldığı gün beni, annemi, babamı ve tüm mü’minleri mağfiret et.'' [İbrahim Suresi 41] ayetini okuruz.
Din günüyle ilgili diğer detay ise İblis'in diriliş gününe kadar Allah'tan izin istemesidir. İnsan kurutulmuş çamurdan yaratılınca İblis onu küçümsemiş ve ''çamurdan yarattığına secde etmem'' diyerek kâfir olmuştu. Bunun üzerine diriliş gününe kadar izin istemiş ve ihlaslı kullar hariç insanların çoğunu yoldan çıkaracağına dair yemin etmişti. Burada bahsedilen din günü de bütün insanların dirileceği hesap günüdür.
İblis kıssası da insanların bir kez dünyaya geldiğini ortaya koyar. Aksi halde iblisin görevi 50 bin yıl sonra bitecektir ve her seferinde iblis yeniden kafir olacak, insanları saptırmak için yeniden yemin edecek, yeniden peygamberler gönderilecek, yeniden hak ve batıl savaşı olacak... uzayıp giden kısır dögü olacaktır.
Senin rabbin meleklere demişti ki: ‘’Muhakkak ki ben bir beşer yaratacağım; Kurutulmuş çamurdan, yıllanıp kokuşmuş kara balçıktan.’’ Onu düzenleyip içine ruhumdan üflediğim zaman derhal onun için secdeye kapanın.'' Böylece meleklerin hepsi topluca secde ettiler. İblis hariç. Secde edenlerle beraber olmaktan kaçındı. (Allah) Dedi: ‘’Ey İblis! Sana ne oldu da secde edenlerle birlikte olmadın?’’ (İblis) Dedi: ‘’Bir insana secde edenlerden olmam. Onu kurutulmuş çamurdan, yıllanıp kokuşmuş kara balçıktan yarattın.’’ (Allah) Dedi: ‘’Derhal çık oradan, artık şüphesiz sen kovuldun.’’ Ve şüphesiz senin üzerinedir lanet, din gününe kadar. (İblis) Dedi: ‘’Rabbim! Öyleyse bana mühlet ver, diriliş gününe kadar.’’ (Allah) Dedi: O halde şüphesiz sen süre verilenlerdensin.’’ Malum vaktin gününe kadar. (İblis) Dedi: ‘’ Rabbim! Beni azdırman sebebiyle elbette onlara yeryüzünü süsleyeceğim ve elbette onların hepsini azdıracağım.’’ Onlardan senin ihlaslı kulların hariç. (Allah) Dedi: ‘’İşte bu bana ait dosdoğru yoldur’’ Şüphesiz kullarım üzerinde senin bir gücün yoktur, sana tâbi olan azgın kimseler hariç. Ve şüphesiz ki onların tümünün buluşma yeri cehennemdir. [Hicr Suresi 28-43]
İddia: ''Sizin hanginizin en güzel ameli yapacağını imtihan etmek için ölümü ve hayatı yaratan O’dur. Ve O; azizdir, gafurdur.'' (Mülk 2.ayet) Bazı ayetler anahtar ayetlerdir. Konuların açıklanması için klilit unsurdur. Bedenlenme sistemiyle ilgili olarak da bu ayet anahtar ayetlerdendir. Mülk suresindeki mülk kelimesi yönetim demektir. İmtihan sistem bilgisi verilen surenin 2.ayeti daha önce bilgisi verildiği üzere dünya imtihanının yüce Allah nezdinde ne amaçla yaratılmış olduğudur. Ayette dikkat edilmesi gereken en önemli detay’’ölümü ve hayatı yaratan odur’’ bilgisidir. Kuran bilgisi içinde kullanılan her yaratım detayı yüce Allah’ın esmasına bir diğer anlamda alemdeki sistemine işaret eder. İmtihan için vurgulanan ‘’ölüm ve hayat’’en güzel amellerin yapılacağı süreci içine alan dönemdir. İmtihanlar, varlığa ''ölüm ve hayat'' devrelerinde uygulanmaktadır. Bu çok önemli bir detaydır. Çünkü ayette bilgi, ''hayat ve ölüm'' olarak verilmemiştir.İlk kelime olarak ölümün kullanılmasının nedeni imtihan süresinin hangi zaman aşamalarında varlığa uygulandığını bildirmektir. Bir varlığı ölü olarak niteleyebilmek için o varlığın yaşamış olması gerekir. İnsan önce yaratılmış ve ona hayat verilmiştir. Sonrasında vefat ettirilmiş ve tekrar diriltilmiştir, önceden kendisine belirlenen süreye kadar. [A.g.e Sayfa 235-236]
Cevap: Mülk kelimesinin anlamı "Sahip olmak, malik olmak" demektir. Yönetim anlamını "melik" kelimesi karşılar. Mülk suresi 2.ayette "sizi öldürüyoruz ve yeniden dünyaya gönderiyoruz" anlamı yoktur, bu zorlama bir yorumdur. Önce ölüm zikredilmesinin mantıklı sebebi, "dünya geçicidir ahiret kalıcıdır bu yüzden ölünce gerçek hayat başlar" anlamıdır. Bağlantılı ayet şudur: "Hayır, siz dünya hayatını yeğliyorsunuz. Oysa ahiret daha hayırlı ve kalıcıdır." (87/ Ala suresi 16-17)
Ayrıca dünyaya gelmeden önceki halimize de ölü denmiştir. Çünkü henüz dünyada yoktuk ama hayalet bedenimiz anne karnına gönderilmeden önce yaratılmıştı. Hatta "Ben sizin rabbiniz değil miyim" sualine karşı "evet, şahit olduk" (7:172) demiştik. İşte dünyaya gelmeden önceki varlığımıza ölü denmiş, dünyaya gelince dirilmiş, dünyada yaşayıp ölünce ikinci kez ölmüş, kıyamet günü dirilince ikinci kez dirilmiş oluyoruz.
Allah'ı nasıl yok sayarsınız ki siz ölüler iken size hayat verdi. Sonra sizi öldürecek sonra sizi diriltecek sonra ona döneceksiniz. [Bakara suresi 28]
Bakara 28.ayette doğmadan önceki halimize ölü dendiğini görüyoruz. Diri olmak için nefsimizin ait olduğu bedene girmesi gerekmektedir. Anne karnında ait olduğu bedene giren nefsimiz ölüm meleklerinin vefat ettirmesiyle bedeninden ayrılacak, sonra kıyamet günü dirilene kadar bedenine dönemeyecektir. Kıyamet günü dirilince ise ahiret hayatının varlığına aynel yakin olarak şahit olacak ve "iki kere hayat verdin" ifadesi gerçekleşmiş olacaktır.
'Dediler: Rabbimiz! Bizi iki kere öldürdün ve iki kere hayat verdin. Kabahatimizi itiraf ettik. Artık çıkış yolundan var mıdır?'' [Mu'min Suresi 11]
İddia: ''Ve Allah, semadan suyu indirdi. Böylece onunla ölümünden sonra yeryüzüne hayat verdi. Muhakkak ki bunda, işiten bir kavim için elbette bir ayet (işaret, delil) vardır.'' (Nahl 65.Ayet) Döngü başlangıç bilgisi yine su sembolüyle verilmiştir. Verilen emri rahmetle ilahi rızık olan su yeryüzüne indirilmiş ve ölümünden sonra yer yüzüne hayat verilmiştir. [sayfa 363]
Cevap: Bu ayette yeniden dünyaya gelme inancından değil, kabirlerden bitki gibi çıkmaktan bahsedilir. Yağmurla bitkiler nasıl depreşip yerden çıkıyorsa, biz de kabirlerden öyle çıkacağız. Bu iddiaya nokta atışıyla cevap veren ayet şudur: ''Gözleri zillet içinde mezarlardan çıkarlar; tıpkı saçılmış çekirgeler gibi.'' [54/Kamer 7]
Demek ki dirilmek topyekün olacak ve çekirge sürüsü gibi bir anda çıkacağız. Çekirge örneği verilmesi de hikmetlidir. Çekirgeler sürü halinde gezip ekinleri bitirirler. İşte insanlar da kıyamet günü topluca dirilecektir. İşte o dehşetli günde iman etmeden ölenler çok pişman olarak şöyle diyecekler: ''Vah bize! Yattığımız yerden bizi kim kaldırdı? Bu rahman'ın vaad ettiği şeydir, elçiler doğru söylemişler meğer.'' [36/Yasin Suresi 52]
Bu dirilmenin materyalistlere mantıksız gelmesine cevap olarak rabbimiz her sene bitkilerin yeşermesini örnek vermiştir. Nasıl ki ilk baharda yeryüzü ölümünden sonra diriliyorsa, kıyamet günü de ölüler dirilebilir. Allah için çürümüş kemikleri diriltmek hiç zor değildir. Baharda bitkilerin yeşermesi örneği, materyalist zihinlere bir cevaptır ve ölülerin dirilmesinin mümkün olduğunu anlatmak için örnek verilmiştir. Bizim aklımızın alamayacağı şeyler, Allah için çok kolaydır, ol der olur.
Örneğin Üzeyr peygamber 100 yıl uyumuş, uyandığında eşeğinin kemiklerini görmüş ve kemikler bir araya gelip ete bürünerek canlanmıştır. Bu durumu gören Uzeyr peygamber "ölüleri nasıl dirilttiğini şimdi daha iyi anladım" (2:286) diyerek dirilişe şahit olmuştur. İşte bunun gibi yerden bitkilerin çıkması da sadece ölümden sonra dirilmeye verilen örneklerden birisidir, Allahın kudretini tefekkür etmeye davet eder. Reenkarne inancına davet etmez. Zaten ayetin devamı da çürümüş bedenlerin kabirlerden çıkmasından bahsetmiştir. Zombilerin mezardan çıkması gibi bir mezardan çıkış olacaktır, tabi bu çıkış ahiret yurduna özel yepyeni fiziksel bedenlerimizle olacaktır.
"O ki gökten su indirir bir ölçüyle. Böylece onunla ölü bir beldeyi yeşerttik. İşte böyle (kabirlerden) çıkarılacaksınız.'' [Zuhruf suresi 11]
''Onun ayetlerindendir: Şüphesiz sen yeryüzünü boyun bükmüş (bitkileri kurumuş) görürsün. Böylece onun üzerine su indirince kımıldayıp büyür. Şüphesiz ki ona hayat veren elbette ölüleri de diriltir. Muhakkak ki O her şeye kâdir olandır." [Fussilet Suresi 39]
Bitkilerin yeşermesi ayetlerinden anlıyoruz ki bu örnek bizlere "ölmüş görünen bitkiler nasıl ki baharda yeşeriyor ise, ölmüş görünen çürümüş bedenler de kıyamet günü dirilecek, siz materyalist kafa yapısından çıkın, yoktan var eden Allah için kabirdeki ölüleri diriltmek çok kolaydır, sadece ol demesine bakar, kalkın deyince herkes mezardan kalkacak, çürümüş kemikler dirilir mi hiç bilim düşmanı mısın diyen kafirlere gülüp geçin" anlamındadır. Hakikat kitabının yazarı ise bu ayetlere bakıp yeniden doğma inancına çarpıtmıştır.
İddia: Biz gece ve gündüzü iki ayet yaptık. Gece ayetini sildik, gündüz ayetini aydınlatıcı yaptık ki hem rabbinizin lutfunu arayasınız hem de yılların sayısını ve hesabı bilesiniz. Biz her şeyi ayrıntılı bir biçimde açıkladık. (İsra 12.Ayet) Bu ve buna benzer ayetleri düz bir şekilde ele alırsanız yine Kuran içinde bilginin verilişiyle ilgili ayet bilgilerini yok saymış olursunuz. Böylece verilen bilgiyi düz bir şekilde yorumlayarak Kuran-ı kerim’i kendi içinde hem bilgi olarak hem de de diğer ayetlerle çelişki yaratan bir duruma sokarsınız. Gece ve gündüz yüce Allah’ındır ve fiziksel anlamda yaşanan gece ve gündüz içinde onun lutfu her yerdedir. Sevap veya günah kavramlarının fiziksel anlamdaki gece ve gündüz içinde nefse sürekli olarak geri dönüşleri vardır. Gece de her nefs yüce Allah’ın lutfunu arar. Fakat ayette verilen bilgi fiziksel anlamda yaşanılan bir gün içindeki gece ve gündüz değildir. Verilen bilgi, diğer bilgileri tamamlayan ve onları netleştiren detaylara sahiptir. Ayette varlık sahasında geçirilen bedenlenmeler sonrasındaki ara ölümler ‘’gece’’ olarak verilmiştir. Gece, karar kılma aşaması olan dünya imtihanında yaşanmadığı için nefslerin kazanç veya kayıp olarak değerlendirildiği bir zaman dilimi değildir. Bu sebeple ayette bilgi ‘’gece ayetini sildik’’ olarak verilerek bu ayırım bildirilmiştir. Çünkü ara ölümlerden sonraki süreç olan gecede (berzah boyutunda) nefs için imtihan ve eylem yoktur. [A.g.e, Sayfa 260-261]
Cevap: İsra 12.ayetteki "gece ayetini sildik" cümlesi ışığın karanlığı silmesinden bahseder, güneş doğunca gece silinir, dünya döndükçe gece silinmeye devam eder ve başka ülkeler aydınlanır. Zaten devamında "Rabbinizin lutfunu arayasınız" diyerek gündüzün çalışma vakti olduğuna dikkat çekilmiştir. Bu konudaki ayetler şöyle;
"Gündüzü bir maişet (geçim zamanı) yaptık." [Nebe suresi 11]
"Görmediler mi geceyi onda sükun bulsunlar diye (dinlenme zamanı) yaptık ve gündüzü de aydınlık yaptık. Şüphesiz bunda elbette ibretler vardır iman eden bir kavim için." [Neml Suresi 86]
"Gece ayetini sildik" cümlesinden bile cennete gidene kadar yeniden doğma inancı çıkarmak, Gece kelimesine ölüm demek, gündüz kelimesine yeniden doğuş demek aşırı bir zorlamadır. Siz bir inancı benimseyipte ayetleri okursanız artık alakasız ayetleri bile bağlantılı görebilirsiniz. Hatta batıni anlamlar yüklemeyen, zahirde anlatıldığı gibi anlayanları çelişki yaratmakla suçlarsınız. Demek ki yazar Kuran'da çelişki bulmuş olacak ki bu sözde çelişkiyi yok etmek için mutlaka başka anlamlar yüklemeye çalışıyor, sürekli bir mecaz arayışına giriyor. Apaçık kitap ayetleri varken "hayır apaçık değil mecaz dolu, bunu da 1400 yıldır kimse anlamadı benim sayemde öğrendiniz, hadi yine iyisiniz" diyor.
İddia: ''Onlardan önce Nuh kavmi yalanlamıştı. Onlardan sonra gelen topluluklar da yalanladı. Her ümmet kendilerine gelen elçiyi yakalasınlar diye uğraştı. Ve hakkı işlemez kılmak için bâtılı esas alarak mücadele ettiler, nihayet onları yakaladım. Nasıl olmuştu azabım! Böylece rabbinin inkâr edenler hakkındaki ‘onlar ateş halkıdır’ sözü yerini bulmuş oldu.'' (Mumin 5-6.Ayetler) Ayetin orijinal metninde geçen ‘’Ashabu en nari: Ateş halkı’’ ifadesi başarısız olan nefsler için kullanılmaktadır. ‘’Onlardan önce ve onlardan sonra’’ bilgisi farklı döngülerde başarısız olan nefslerin bilgisini vermektedir. ‘’Onlardan önce Nuh kavmi’’ olarak verilmiş bilgideki ‘’onlar’’ Ad döngüsüdür. Onlardan sonraki toplulukları olarak verilen döngü ise Semud döngüsüdür. Bu bilgiler Mu’min 11.ayette ‘’Bizi iki kez öldürdün, iki kez dirilttin’’ olarak verilmiş diyalog bilgisiyle, önceki döngü sonundaki ayırım gününde yine başarısız olmuş ve araf Suresi 39.Ayette ‘’Ve onların evvelkileri, onların sonrakilere’’ olarak verilmiş bilgileri tamamlayan ve muhasebe günü olan ayırım gününde 2 döngü içinde de başarısız olup yaşanılan döngü içinde imtihana tâbi olan nefs grubu bilgisidir. [A.g.e Sayfa 424]
Cevap: Yazara göre Ad kavminde helâk olan insanlar daha önce Nuh kavminde helâk olan insanlardı, yeniden dünyaya gelip tekrar helâk oldular, sonra semud kavminde yeniden doğdular ve yine helak oldular. Reenkarne benzeri inancının gereği olarak, iman edene kadar sürekli dünyaya gelmekteler. Ne kadar günahkâr olurlarsa olsunlar bir şans daha veriliyor.
Bu iddia o kadar çürüktür ki, onlarca ayeti yok saymaktadır. Allah’ın sünnetinde uyarı yapmadan, gerçeği açıkça bildirmeden önce helâk etmek yoktur. ''Biz uyarılar yapmadan hiç bir kasabayı helak etmiş değiliz.'' [Şuara suresi 208] Bu yüzen Nuh kavmine de uzun süre uyarı yapılmış, 950 yıl boyunca İslam dini tebliğ edilmiştir.
"Andolsun Nuh’u kavmine (elçi olarak) gönderdik. Böylece onların içinde bin sene kaldı, elli yıl hariç. Derken tufan onları yakaladı. Onlar zalimlerdi. Böylece onu ve gemi ashabını kurtardık. Ve onu alemler için ayet kıldık." [Ankebut Suresi 14-15]
Yani Nuh kavmine düşünmeleri için gereken ömür verilmiş, Resul gönderilerek en doğru bilgi anlatılmış, tevhid inancına davet edilmişlerdir. Böylece din gününde hiç bir bahaneleri olmayacak, ''gerçek dinden habersizdik'' diyemeyeceklerdir. Kendi elleriyle yonttukları evliyaları put edinmişler, sadece Allah'a bağlanmayı reddetmişlerdir. Tevhid ve şirk arasındaki mücadele zirveye ulaşınca ise halkı kışkırtmak için ‘’ilahlarınızı bırakmayın’’ propagandası yapmışlardır.
''Nuh dedi: Rabbim! Şüphesiz ki onlar bana asi oldular. Malı ve çocukları hasarından başkasını artırmayan kimseye tâbi oldular. Ve büyük hileler kurdular. Dediler ki: ‘’İlahlarınızı bırakmayın: Veddi ve suva'yı ve yagus'u ve yauka'yı ve nesra'yı sakın bırakmayın.’’ [Nuh suresi 21-23]
Nuh kavmi tevhid çağrısına kulak tıkayıp şirk içinde kalmayı tercih ettikleri için cehennem azabını hak etmişlerdir. Oradan feryad figan ederek çıkmak istediklerinde ''size düşünebileceğiniz kadar ömür vermiştik'' cevabını alacaklardır. Cehenneme gidenlere düşünmeleri için gereken mühlet verildiğini bildiren ayet şöyledir;
Ve kafir kimseler, onlar için cehennem ateşi vardır. Onlara hüküm verilmez ki böylece ölsünler ve kendilerinden onun azabı hafifletilmez. İşte böyle cezalandırırız her nankörü. Ve onlar, orada feryad ederler: ‘’Rabbimiz! Bizi çıkar da (dünyada) iyi işler yapalım, yapmış olduklarımız dışında.’’ Size tezekkür edecek kişinin tezekkür edebileceği kadar (düşünüp taşınacak kadar yeterli) ömür vermedik mi? Size uyarıcı da gelmişti. Öyleyse tadın, artık zalimler için bir yardımcı yoktur. [Fâtır Suresi 36-37]
Fatır 36-37.ayetlerde kafirlere tezekkür etmeleri için yani uyarıları düşünüp taşınmaları için gereken ömür verildiği, resullerin öğretilerine muhatap oldukları yani hak dini çok iyi bildikleri halde kendi zanlarını tercih ettikleri bilgisi verilmiştir. Bu sebeple azaba layık olmuşlar ve feryad ederek ‘’Bizi buradan çıkar da iyi işler yapalım’’ demişlerdir. Bu kafirlere Nuh kavmi de dahildir. Onlara da tezekkür etmeleri için gereken ömür verilmiştir. Sadece bu ayet bile helak olan kavimlerin yeniden doğmadığını açıkça ortaya koymaktadır.
Eğer bu helak olan kavimler yeniden doğmuş olsalardı "Cehennemden bizi çıkar da salih ameller yapalım, müslümanca yaşayalım" (32:12, 26:102, 2:167) diye feryat etmezlerdi. Zaten dünyada yeniden doğuyorlarsa istekleri gerçekleşmiş oluyor, boşuna bizi çıkar buradan diye ağlayıp zırlamalarına gerek kalmıyor.
"Suçluları, Rablerinin huzurunda başlarını öne eğmiş olarak: "Ey Rabbimiz! Gördük ve duyduk. Bizi geri çevir salih amel işleyelim. Artık kesin olarak inananlarız" (derlerken) bir görsen. [Secde Suresi 12]
"Keşke bizim için bir geri dönüş olsaydı da mü'minlerden olsaydık." [Şu’arâ Suresi 102]
Tabi olanlar derler ki. “Keşke bir daha dünyaya dönebilseydik de bu liderlerimiz bizden teberri ettikleri gibi, biz de onlardan teberri etseydik.” Allah böylece yaptıklarını bir hasret kaynağı olarak onlara gösterir. Ve onlar ateşten de çıkacak değillerdir. [Bakara Suresi 167]
Sadece Bakara 167.ayeti bile dünyaya cehennem diyenlerin oyununu bozmaktadır. Cehennemlik insanlar oradan çıkıp dünyaya geri dönmek istiyorlar, tek istekleri dünyaya geri dönmek ve müslümanca yaşamak. Eğer zaten dünyaya geri dönecekler ise bu insanlar neden dünyaya geri dönmek için yalvarıyor. Neden Allah da "geri dönseler yine günaha batarlar" diyor? Bu soruyla birlikte dünyaya cehennem diyenlerin iddiası çürüyor.
"Daha önce gizledikleri ortaya çıktığı için (bu itirafı yapıyorlar). Geri döndürülselerdi, yine menedildikleri şeye dönerlerdi. Yalan söylüyorlar." [6/ Enam Suresi 28]
Eğer yazarın iddiası ''İslamla tanışmadan ölenler ve çocukken ölenler'' şeklinde olsaydı bir nebze daha tutarlı olabilirdi. Çünkü çocukken ölenlerin imtihan edilmeleri için yeniden doğduğunu söylemek -tamamen zan bile olsa- helak olan kavimlerin yeniden doğduğunu söylemekten daha mantıklıdır. Çünkü ''..Size tezekkür edecek kişinin tezekkür edebileceği kadar ömür vermedik mi?..'' ayeti ortada dururken çocukken ölenlerin değil de helak olan kavimlerin aramızda yaşadığını söylemek, işine gelmeyen ayetleri görmezden gelmenin sonucudur.
Bebekken ölenler veya İslamla tanışmadan ölenlerin akıbeti konusunda İslam adına konuşmak zan olur çünkü bu konuda apaçık bir ayet yoktur. Ancak Firavun'un Musa'ya yönelttiği soru vardır. Onun sorusuna da akıbetlerini bildiren bir cevap gelmemiştir.
(Firavun) Dedi: ‘’Ey Musa! Rabbiniz kimdir?'' (Musa) Dedi: ‘’Rabbimiz her şeye yaratılışını veren sonra da yol gösterendir.’’ (Firavun) Dedi: ''Önceki nesillerin durumu ne olacak?'' (Musa) Dedi: ''Onun ilmi rabbimin katında bir kitaptadır. Rabbim şaşırmaz ve unutmaz.'' [Taha suresi 49-52]
Bölüm 2) Sekarın imtihan döngüsü olduğu iddiası!
İddia: Beyin ve bilinç değişkenlikleri üzerine kurulmuş sekar sistemi, yaşanılan dünya boyutu üzerinde varlıklardan varlığa farklılık gösterir. Bir insan dünya uykusunda arınmışlığı ölçüsünde huzur ve mutluluğu yaşarken yine aynı dünyada başka bir insan tam tersi durumları yaşamaktadır. Daha birçok farklı varyasyonlar yine varlık sahasında imtihanlar ve sonuçları üzerine işlemektedir. İmtihanlar daha önce belirlenmiş süreç dahilinde yapılmaktadır. Bu süreç 50.000 yıllık döngüdür. Bütün nefsler, önceden belirlenmiş bu süre içinde kendilerini üst boyutlara çıkarabilmek için sekar içine kodlanırlar. Sekar içindeki her nefs ve kazanımları 50.000 yıllık döngünün sonu olan kadar ‘’din gününe’’ kadar sekar içinde rehindir. [s.498]Her nefs, ayetlerin verdiği bilgiler ışığında önce kendinden başlayarak nefsinizi düzgünleştirip, şeytani kodun vesveselerine karşı dik durabilirse doğru yolda ilerlemeye başlamıştır. Sonrasında bunları yaşadığı toplum içinde uygulamaya başladığı zaman titreşimi yükselmeye başlar. Tüm ameller ve kazanımları diğer yaşamlarla birlikte ‘’izin günü’’ olan din gününe kadar aldatıcı meta olan sekar sistemine bağlıdır. Ne zaman o gün gelir, nefsani olara mutmain, bilinç olarak frekansınız cennet boyutuna uygun hale gelmiştir, işte o zaman kazançlarınız tastamam verilir. Böylece ayırım gününde aldatıcı dünya hayatı olan ateş imtihanlarından kurtulursunuz. [s.499]
Cevap: Yazara göre sekar, elli bin yıllık döngüye hapsolmak ve cenneti hak edene kadar yeniden dünyaya gönderilmekmiş. Bakalım bu konudaki ayetler ne diyor.. Muddessir suresi 18-26.ayetlerde, düşünüp taşındıktan sonra Kuran hakkında karar veren ve ''eskiden beri devam eden sihir, beşer sözü'' gibi yakıştırmalarda bulunan inkârcı adamdan bahsedilir. Sonra bu inkârcı adamın Sekar'a yaslanacağı bildirilir. Devamında ise Sekar özellikleri verilir ve onun üzerinde 19 zebani olduğuna dikkat çekilir. 26-31.ayetler birlikte okunduğu zaman anlam bu şekildedir.
Muddessir Suresi 18- Zira O, tefekkür etti ve karar verdi. 19- Artık kahrolası, nasıl düşünüp taşındı. 20- Yine kahrolası, nasıl düşünüp taşındı. 21- Sonra baktı. 22- Sonra kaşlarını çattı ve yüzünü ekşitti. 23- Sonra arkasını döndü ve büyüklük tasladı. 24- Böylece dedi ki: ‘’Bu ancak süregelen bir sihirdir’’ 25- Bu beşer sözünden başkası değildir. 26- Yakında yaslayacağım onu sekar’a. 27- Sekar nedir bilir misin? 28- Bırakmaz ve terk etmez. 29- Beşer için yakıcıdır/levhalaştırır. 30- Onun üzerinde on dokuz vardır. 31- Ateşin arkadaşlarını meleklerden başkası kılmadık ve onların sayısını kafirler için fitneden başkası yapmadık. Kitap verilenler kesin olarak bilsinler ve iman edenlerin imanı artsın. Kitap verilenler ve müminler kuşku duymazlar. Kalplerinde maraz olanlar ve kafirler ‘’Allah bu örnekle ne murad etti?’’ desinler. İşte böyle, Allah dilediği kişiyi şaşırtır ve dilediği kişiye hidayet eder. Rabbinin ordularını kendisinden başkası bilmez ve O beşer için zikirden başkası değildir.
Bu pasajdan anlaşıldığına göre Sekar, inkârcı kişilerin atıldığı cehennem ateşinin ismidir. Sekar'ın kızıştırılmış ateş olduğu da başka ayette açıklanır.
Şüphesiz suçlu olanlar sapıklık içinde ve kızıştırılmış ateştedir. O gün yüz üstü ateş içine çekilirler. Tadın sekarın dokunuşunu. [Kamer suresi 47-48]
Ayrıca Sekar'ın cehennem ateşi olduğunu anlatan bir diyalog örneği de verilmiştir. Cennete gidenler ile sekar'a atılan suçlular arasında yaşanacak diyalog şöyledir;
Muddessir Suresi 38- Tüm nefsler kazandıkları şeyle rehindir. 39- Sağ ehli hariç. 40- Cennetler içinde sorarlar, 41- Suçluların halinden. 42- Sizi Sekar’a sürükleyen nedir? 43- Dediler: ‘’Salat edenlerden değildik’’ 44- Yoksulları yedirmezdik. 45- Dalanlarla birlikte dalardık. 46- Ve din gününü yalanlardık. 47- Taki bize yakin (ölüm anı) gelene kadar. 48- Artık onlara şefaat edenlerin şefaati fayda etmez. 49- Öyleyse onlara ne oluyor da zikirden yüz çeviriyorlar?
Bu ayetlerden anlaşılıyor ki sekar, günahkâr insanların cezasını çektiği cehennemdir. 50 bin yıllık döngüyle hiç ilgisi yoktur. Reenkarne benzeri bir inancı İslama dahil etmek için sekar kelimesi de çarpıtılmıştır. Sekarın ne olduğunu konuyla ilgili ayetlerden öğrenmiş olduk.
3) Dünyanın cehennem olduğu iddiasına cevap!
İddia: ‘’Muhakkak ki cehennem gözlemleme yeri olmuştur. Azgınlar için sığınılacak yer olarak.’’ (Nebe 21-22) Gökler ve yer durdukça bir 50.000 yıl daha en ilkel beden ve bilinç haliyle başlayan başarısız nefsler için cehennem gözlemleme yeri olacaktır. Adalet, doğruluk, iyilik ve güzellik temeli üzerine bir yaşam tıpkı yaşanılan döngüde olduğu gibi kurtuluşun anahtarı olacaktır. ‘’Orada çağlar boyu kalacaklardır.’’ (Nebe 23) Ayet bilgisinde verildiği üzere nefsler çağlar/asırlar/devirler boyu olan 50.000 yıl boyunca tekrar bu imtihanlara, bedenlenme sistemi bilgisinde verilmiş olan yüce Allah’ın âleme koyduğu yasalara göre tabi tutulacaktır. Başarısızlık sonucu döngünün başına dönmek ve en alt kat olan cehennemden başlama ilahi yasadır. Bu yasa bilincinin en alt zamanı olan duyu ve sezi yetilerinin en alt değerlerinden başlanmasıdır. Yaşanılan varlık sahalarında nefslerin yolları üzerine çizilen hedef nefsin varlık sebebi olan yüce Allah’ın birlik bilgisinin kavranmasıdır. Benliğinin farkında onu öldürerek onun ilahi hikmet ve öğütlerine kendinde yer açan nefsler o bilgiyi kavrayabileceklerdir. [s. 469-470]Cevap: Nebe Suresindeki gözetleme yerinden kasıt dünya değil, cehennem getirildiği zaman tedirginlik içinde ona bakmaktır. "O gün cehennem getirilir. O gün insan tezekkür eder ama ne fayda?" [Fecr Suresi 23] Nebe suresinde ahiretteki cehennemden bahseder. Ayetin öncesini ve sonrasını da okumak lazımdır.
Nebe Suresi 18: O gün sur’a üflenir böylece bölük bölük gelirsiniz. 19: Gök açıldı böylece kapılar oldu. 20: Dağlar yürütüldü böylece serap oldu. 21: Şüphesiz cehennem pusu yeri oldu. 22: Azgınlar için sığınacak yerdir. 23: Onun içinde çağlarca ikamet edecekler. 24: Orada ne bir serinlik nede bir içecek tatmazlar. 25: Kaynar su ve (vücutlarından akan) kan hariç. 26: Uygun bir ceza. 27: Çünkü onlar hesaba çekilmeyi ummazlardı. 28: Ayetlerimizi yalanladılar yalancılar. 29: Ve her şeyi bir kitapta saydık. 30: Öyleyse tadın! Artık size azaptan başkasını artırmayız.
Nebe suresinde cehennemin nasıl bir yer olduğu da açıklanmış, orada kafirlerin kaynar su ve kan içeceği bilgisi verilmiştir. Kaynar suyu ağzınıza yaklaştırırsanız bunun bir cehennem azabı olduğunu anlarsınız. Dünyada ise kaynar su içen kimse yoktur. Ayrıca bu cezaya müstehak oldukları da ''uygun bir ceza'' cümlesiyle belirtilmiştir. Allah'ın uygun gördüğü bir cezaya bizlerin sembolik deme hakkı yoktur. Kaynar su içmeye sembolik demek ''Allah'ın vaadini aşırı buldum, benim mantığıma uymuyor, inkar etmiş olmamak için sembolik diyerek kendimi avutacağım'' demekle eş değerdir. Kaynar suyun fiziksel olduğu, başka bir ayette detaylandırılarak bağırsakları parçaladığı bildirilmiştir.
Takva sahiplerine vaad edilen cennetin durumu; içinde kokuşması olmayan sudan nehirler, tadı değişmeyen/ekşimeyen sütten nehirler, içenler için lezzetli şaraptan nehirler, saf baldan nehirler. Onlar için orada meyvelerin hepsinden ve Rablerinden mağfiret vardır. (Bu kişi) ateş içinde baki kalan ve kaynar su içirilerek bağırsakları kesilip parçalanan kişi gibi olur mu? (Muhammed Suresi 15)
Cehennem azaplarına sembolik demenin psikolojik temelinde ‘’Allah bizi yakacak mı, Allah derileri pişirir mi, Allah kaynar su döker mi, Allah bu kadar acımasız mı, zalim mi’’ gibi temelsiz sorular yatar. Halbuki Allah’ın zalim olması için vaadinden cayıp müminleri cehenneme atması lazımdır. Kafirlerin atıldığı bir yer için Allah zalim mi denmez. Bizler Allah’tan daha mı merhametliyiz ki ‘’cehennem ateşi gerçek ise çok ağır olur, Allah’a yakışmaz’’ diyelim. Böyle dersek Allah’a din öğretmiş oluruz. Kafamızda kurguladığımız Allah’a inanmak ise deist olmaktır, deistler de Kuran'daki tanrıya inanmazlar. İslam dini teslimiyet dinidir, Allah ne demişse ona itibar edilir ve farklı anlamlar yüklemeye çalışılmaz. ''Rabbi ona 'teslim ol' dediğinde, 'alemlerin rabbine teslim oldum' dedi.'' [2/Bakara 131]
Bizim üzerimize yüklenen görev, vaad edilen cehennemden sakınmaktır, oraya gidenlere acımak değildir vazifemiz. Biz yaratılmışlar olarak yaratandan daha mı merhametliyiz ki ahiretteki cehennem azabını aşırı bularak mecaz yapmaya çalışalım. Bu konuda bencil olmak gerekir, madem ki azap haktır öyleyse وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ = Ve qina azabe en nari = bizi ateş azabından koru'' (2:201) diyerek dua etmek gerekir. İbrahim peygamberin babasına acımadığı gibi, Nuh peygamberin evladına acımadı gibi, Lut peygamberin karısına acımadığı gibi, biz de cehennem ehline acımadan Allahın vaadlerine teslim olmalıyız. İşte bu teslimiyet bizim manevi derecemizi yükseltir.
İddia: ''Doğrusu iki yüzlüler ateşin en aşağı tabakasındadırlar. Onlar için hiçbir yardımcı bulamazsın. Ancak tövbe edenler, ıslah olanlar, Allah’a sımsıkı sarılanlar ve dinlerini katıksız olarak Allah için kılanlar başka. İşte onlar müminlerle beraberdirler. Allah müminlere büyük bir ecir verecektir.'' (Nisa 145-146.Ayetler) ‘’İki yüzlüler ateşin en aşağı tabakasındadırlar’’ olarak verilen tasvir, yaşanılan döngü içinde nefsin emir verdiği ilk gök katı şuuruna sahip varlıklardır. Her ne olursa olsun yüce Allah’a teslim olarak fıtratları üzerine yaşamaya başlayıp kendilerini düzeltenler yüne bu döngü sonunda başarıya ulaşacak olanlardır. Bu bilgi ayette ‘’Ancak tövbe edenler, ıslah olanlar, Allah’a sımsıkı sarılanlar ve dinlerini katıksız olarak Allah için kılanlar başka.’’ olarak bildirilmiştir. Döngü sonunda mümin olarak mutmain bilincine ulaşabilenler için yüce Allah’ın ecri (mükafatı) olan bağışlanma ve kurtuluş vardır. Ve başarılı olanlar cehennemden uzaklaştırılmış olacaklardır. [sayfa 481]
Cevap: ''Şüphesiz ki münafıklar ateşin en alt tabakasındadır. Onlar için bir yardımcı bulamazsın.'' [Nisa 145] ayetinde münafıkların cehennemin alt tabakasına gireceğine dikkat çekilir. Cehennemin 7 kapısı olduğu (Hicr 44) düşünüldüğünde en alttaki kapıdan münafıkların gireceği anlaşılır. Cehennem kesinlikle metafor/temsili/mecaz değildir. Cehennem azabından bahseden ayetler fiziksel azap olduğunu çok açık şekilde anlatır.
Nisa Suresi 55: Böylece onlardan kimisi ona iman etti, onlardan kimisi de ondan yüz çevirdi. Kâfidir cehennemin alevli ateşi. 56: Muhakkak ki ayetlerimizi inkâr eden kimseleri yakında kızartacağız ateşte. Her piştiğinde başka derilerle değiştireceğiz azabı tatmaları için. Şüphesiz Allah üstündür, hikmetli hükümler verir.
Kâfir kimseler cehenneme bölük bölük sürüldü. Nihayet ona geldikleri zaman onun kapıları açıldı. Ve onun bekçileri onlara dedi: ‘’Size içinizden bir resul gelmedi mi, size rabbinizin ayetlerini okuyan ve sizi bu gününüze kavuşmak üzere uyaran?’’ (Kafirler) ‘’Evet’’ dedi lakin kafirler üzerine azap sözü hak oldu. Denildi: ‘’Orada kalıcı olmak üzere cehennemin kapılarından girin. Büyüklük taslayanların meskeni ne fena’’ [Zumer Suresi 71-72]
Allah; iman eden ve Salih amel işleyen kimselere vaad etti, onlara mağfiret ve büyük bir mükâfat vardır. Ayetlerimizi yalanlayan ve inkâr eden kimseler, işte onlar katmerli ateşin halkıdır. [Maide Suresi 9-10]
Mülk Suresi 6: Rablerini inkâr eden kimseler için cehennem azabı vardır, ne kötü son. 7: Oraya atıldıkları zaman onun nefes alışını işittiler ve o kaynıyor. 8: Neredeyse öfkesinden patlayacak. Her defasında onun içine bir bölük atılırken onun bekçileri onlara sordu: ‘’Size bir uyarıcı gelmedi mi?’’ 9: Dediler: ‘’Evet, bize uyarıcı gelmişti ama biz yalanladık ve dedik ki: Allah hiçbir şey indirmedi, siz ancak büyük bir sapıklık içindesiniz.’’10: Ve dediler: ‘’İşitmiş yahut akletmiş olsaydık, alevli ateşin halkı içinde olmazdık.’’ 11: Böylece günahlarını itiraf ettiler. Artık uzak olsun alevli ateş halkı.
Furkan suresi 11: Aksine o saati yalanladılar. O saati yalanlayan kişiler için alevli ateş hazırladık. 12: Uzak bir mekandan gördükleri zaman onun öfkeyle nefes alışını (hışırtısını) işittiler. 13: Bağlı olarak onun dar bir yerine atıldıkları zaman orada yok olmayı çağırdılar. 14: Bugün yok olmayı bir kere çağırmayın, defalarca yok olmak isteyin.
Kafir olarak ölenler, tıpkı firavun ve adamlarının ateşe arz olunması gibi kıyamete kadar ateşe arz olunurlar. Rüya boyutunda sabah akşam kabus görürler. Din günü ise vaad edilen azaba sokulurlar. Oraya girdiklerinde ise konuşmaları şöyle olur;
Böylece Allah onu tuzakların kötülüklerinden korudu. Firavun ailesini azabın kötüsü kuşattı. Ateş ki sabah ve akşam ona arz olunurlar. O saatin vuku bulduğu gün: ''Firavun ailesini azabın şiddetlisine dahil edin.'' Ateşin içinde tartıştıkları zaman güçsüz kimseler büyüklenen kimselere derler ki: ''Şüphesiz biz size tâbi olmuştuk. Artık bizden ateşten payımızı savabilir misiniz?'' Büyüklenen kimseler dedi: ''Şüphesiz biz hepimiz onun içindeyiz. Muhakkak ki Allah kulları arasında hüküm verdi.'' Ateşin içindeki kimseler cehennem bekçilerine dediler: ''Yalvarın rabbinize, azaptan bir günlüğüne hafifletsin bizden.'' (Bekçiler) ''Resulleriniz size apaçık delillerle gelmedi mi?'' dedi. (Kafirler) ‘’Evet’’ dedi. (Bekçiler) ''Öyleyse kendiniz yalvarın. Şüphe yok ki kâfirlerin duası dalaletten başkası değildir'' dedi. [Mu'min Suresi 45-50]
Bu pasajda dünya hayatında kibirlenip kendini Allah'ın yerine otorite yapanların ve onlara tâbi olarak kula kulluk edenlerin cehennemdeki halleri anlatılmıştır. Büyüklenen kişiler ve onlara tâbi olan kişiler aynı yere atılmış, orada her gün azaba maruz kalmış, zebanilerden şefaat dilenmiş, onlar da kendiniz yalvarın diyerek geri çevirmişlerdir. Bu diyaloğun geçmiş zaman kalıbıyla anlatılma sebebi, akıbetlerinin kesin olarak böyle olduğunu bildirmek içindir. Bize göre gelecek zamanda yaşanacak olaylar Allah için yaşanmıştır. Ahiretle ilgili konuları yaşanmış gibi anlatır. Bunun böyle olduğuna dair delil de vardır. Örneğin Sebe Suresi 40.ayette ahiret diyaloğu ''YEKULU: der'' geniş zaman ile başlar, devamında ise ''KALU: dediler'' geçmiş zaman kullanılır.
O gün onları topluca haşreder sonra meleklere şöyle der: ‘’bunlar mıydı size tapmış olanlar?’’ (Melekler) dediler: ‘’Sen subhansın, onlar değil sensin velimiz. Aksine onlar cinlere tapardı. Ekseriyeti onlara iman edenlerdi. [34/Sebe Suresi 40-41]
Bu kişiler dirilince vaadlerin gerçek olduğuna şahit olacak ve kendilerini kınayacaklardır: ''Dediler: ''Yazıklar olsun bize! Kim kaldırdı bizi yattığımız yerden? İşte bu Rahman'ın vaad ettiği şeydir ve doğru söylemiş gönderilenler.'' [Yasin suresi 52] Dirildikten sonra Cehenneme gideceklerini anlayacaklar ve azaptan kurtulmak için en sevdiklerini bile feda etmekten çekinmeyeceklerdir.
O gün gök erimiş maden gibi olur. Ve dağlar atılmış yün gibi olur. Samimi dost, samimi dostunu sormaz. Birbirlerine gösterilirler suçlular; o günün azabından fidye verseydi oğullarını, kendi karısını ve kardeşini, kendisini barındıran aşiretini, Ve yeryüzünde kim varsa hepsini (feda etsin), sonra kendini kurtarsın. [Mearic Suresi 8-14]
Fakat hiçbir fidye kabul edilmeyecek ve vaad edilen cehenneme gireceklerdir. Oradan çıkmak istediklerinde ise zebaniler tarafından tekrar ateşe atılacaklardır. ''Fakat fasık kimselerin barınağı ateştir. Oradan her çıkmak istediklerinde oraya iade edilirler. Ve onlara: ''Kendisini yalanlamış olduğunuz ateş azabını tadın'' denir. [Secde Suresi 20]
Ayetten anlaşılan şey, fasıklar cehennemden çıkmak istediği zaman zebaniler "yalanladığınız ateşi tadın" diyor. Ahirete inanmayanlar cezasını çekiyor. Yazarın anladığı şey ise fasıklar yeniden dünyaya gönderiliyor, zebaniler "yalanladığınız dünya hayatını tadın" diyor. Bundan sonrası konuyu daha iyi anlamayı sağlıyor.
Fasıklar ateşe girince dünya hayatını boşa geçirdiklerine pişman oluyor ve ikinci şans istiyorlar. İmam olarak seçip sözüne uydukları kişiler onlardan uzak oluyor ve fayda sağlamıyor. Yani ikinci şans istemeleri de dünyaya dönmediklerini gösteriyor. Zaten dünyaya dönmüş olsalar neden ikinci kez doğmak istesinler?
Tabi olunanlar (şeyhler, hoca efendiler, rahipler, hahamlar) tabi olanlardan (müritlerden, talebelerden) uzak olduğu zaman azabı gördüler. Onlarla vesileler koptu. Tâbi olanlar dedi: Bize bir şans daha verilseydi de onların bizden uzak olduğu gibi biz de onlardan uzak olsaydık. Üstelik Allah onlara yaptıklarını hasretler (özlem ve pişmanlık) şeklinde gösterecek. Onlar ateşin dışında kalanlardan değildir. [2/Bakara Suresi 166-167]
Suçluları rablerinin huzurunda başlarını öne eymiş halde bir görsen, "Rabbimiz! Gördük ve işittik, öyleyse bizi geri döndür de salih amel yapalım. Hiçbir kuşkumuz kalmadı." derler. [Secde Suresi 12]
"Keşke bize bir şans daha verilseydi, böylece müminlerden olurduk." [Şuara Suresi 102]
Fakat ikinci şans verilseydi bile yine inkar edecekler, yine dünyanın süsüne kanacaklardır. Bu yüzden Allah onlara ‘’ ..Eğer geri döndürülselerdi men edildikleri şeylere yine dönerlerdi. Çünkü onlar gerçekten yalancıdır.’’ demiştir.
''Ateşin üstünde durduruldukları zaman bir görseydin, o zaman derler ki: ''Ah keşke geri gönderilsek de rabbimizin ayetlerini yalanlamadan müminlerden olsak.’’ Hayır, daha önce gizledikleri şeyler açığa çıktı. Eğer geri döndürülselerdi men edildikleri şeylere yine dönerlerdi. Çünkü onlar gerçekten yalancıdır. [Enam Suresi 27-28]
Cehenneme gidenlerin dünyaya dönme isteği bile dünyanın cehennem olmadığını ve cehennemin ahiretin konusu olduğunu ortaya koymaktadır. Sadece bu dünyaya dönme isteği bile yazarın tüm iddialarını yerle bir etmektedir.
Cehennem şuanda sönük haldedir, din gününde alevlendirilecek, yaklaştırılacak ve herkesin gözüyle görmesi sağlanacaktır.
''Cehennem alevlendirildiği zaman, cennet yaklaştırıldığı zaman. Nefsler ne getirdiğini bilir.'' (Tekvir Suresi 12-14)
''O gün cehennem getirilir. O gün insan tezekkür eder ama ne fayda?'' (Fecr Suresi 23)
''Hayır, ilmen yakin olarak bilseydiniz. Elbette göreceksiniz katmerli ateşi. Sonra elbette onu göreceksiniz aynel yakin olarak. Sonra elbette sorguya çekileceksiniz o gün nimetlerden.'' (Tekasur suresi 5-8)
Eğer dünya azap yeri olsaydı, dünyaya ilk kez gelen bir kişi ‘’benim ne suçum vardı da cehenneme gönderildim’’ diyecekti. İslam dininde suçlu doğmak yoktur. Doğuştan günahkâr olmak Hristiyanlık inancında vardır. Hristiyanlara göre Adem aleyhisselam Yasak meyveden yedikten sonra lanetlenmiş ve doğacak bütün insan türüne bu lanet bulaşmıştır. Halbuki ''Hiç bir günahkâr bir başkasının günahını yüklenmez.'' [Necm Suresi 38] ayeti suçun şahsi olduğunu bildirir. Zaten Adem ve eşi de Allah’ın emrini çiğnedikleri için bağışlanma dilemiş ve bu günahtan kurtulmuşlardı.
Cehenneme gitmek için dünyada iblis'e tâbi olmuş olmak lazımdır. Dünyaya ilk kez gelen bir bebeğin İblis'e tâbi olduğu için dünyaya gönderilmiş olması düşünülemez. ''Elbette dolduracağım cehennemi senden ve sana tâbi olan kimselerden tümüyle.'' (Sad Suresi 85) ayetinde Adem için secde etme emrine karşı gelen İblis’e mühlet verilmesinden sonra Allah’ın vaadi açıklanmıştır. Dünyada İblis’e tâbi olanlar, ahirette cehennemi dolduracaklar. ''O gün cehenneme deriz ki: ''Doldun mu?'' Der ki: ''Daha fazlası var mı?'' (Kaf Suresi 30) Çok insanın cehennemlik olacağı bilgisi de ''Onların ekseriyeti ortak koşmadan Allah'a iman etmez.'' [Yusuf Suresi 106] ayetinde verilmiştir.
Dünyanın cehennem olduğu iddiasına verilecek cevaplardan biri de, cehennemden çıkış olmadığını bildiren ayetlerdir. Örneğin; ‘’kalıcı, daim, ölümsüz, baki, sonsuz‘’ anlamına gelen ‘’Halid’’ kelimesinin geçtiği cehennem ayetlerinde orada baki kalacakları bilgisi verilmiştir.
Ve kim bir mü’mini kasıtlı olarak öldürürse artık onun cezası içinde baki kalacağı cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, onu lanetlemiş ve ona büyük bir azap hazırlamıştır. (Nisa suresi 93)
Nisa 93.ayette kasıtlı olarak bir mümin öldüren kişinin sonsuza kadar cehennemde kalacağı bilgisi verilir. Kasten mü'min öldürenlerin cehenneme gideceği Ademin çocukları kıssasında anlatılır. Mü'min habil, kendisini öldürmek isteyen kardeşine şöyle demiştir:
''İsterim ki benim günahımı ve kendi günahını yüklenesin. Böylece ateş ashabından olasın. Zalimlerin cezası işte budur.'' Derken nefsi onu kardeşini katletmeye ikna etti. Böylece onu öldürdü, sonra hüsrana uğrayanlardan oldu.'' [5/Maide 29-30]
Günümüzden örnek verecek olursak 15 mart 2019 tarihinde yeni zelanda’da Cuma namazı kılan Müslümanlar, iki terörist tarafından silahla taranarak öldürülmüştü. İşte bu suçun cezası Nisa 93.ayete göre lanetlenmek ve sonsuza kadar cehennemde kalmak olmuştur. Cehennemden çıkış olmadığına dair diğer örnek ise şu ayetlerdir.
Mu’minun 102: Artık kimin (sevap) tartıları ağır gelirse işte onlar kurtuluşa erenlerdir. 103: Ve kimin tartıları hafif gelirse işte onlar kendilerini hüsrana uğratanlardır. Cehennemde baki kalırlar. 104: Ateş onların yüzlerini yalar ve orada dişleri görünür. 105: Ayetlerim size okunmadı mı? Böylece siz onları yalanlayanlardan oldunuz. 106: Dediler: ''Rabbimiz! Bedbahtlığımız bize galip geldi ve sapık bir kavim olduk. 107: Rabbimiz! Bizi çıkar buradan. Eğer (sapıklığa) dönersek artık biz gerçekten zalimlerdeniz. 108: (Allah) Dedi: ''Sinin orada, konuşmayın'' 109: Muhakkak ki kullarımdan bir takımı: ''Rabbimiz! İman ettik, öyleyse bağışla bizi, merhamet et bize. Sen merhamet edenlerin en hayırlısısın.'' dediler. 110: Böylece onlarla alay ettiniz, nihayet benim zikrimi unuttunuz. Ve onlara gülenlerden oldunuz. 111: Şüphesiz ben sabretmelerinin karşılığını bugün verdim. İşte onlardır, onlardır kazananlar. 112: (Allah) Dedi: ''Yeryüzünde ne kadar kaldınız yıl sayısı olarak?'' 113: Dediler: ''Bir gün veya günün bir kısmı kadar, o halde sayanlara sor.'' 114: (Allah) Dedi: ''Sadece azıcık kaldınız. Keşke bilenlerden olsaydınız.’’ 115: Yani sizi boşuna yarattığımızı ve gerçekten bize döndürülmeyeceğinizi mi sanmıştınız? 116: Gerçek hükümdar olan Allah pek yücedir. Ondan başka ilah yoktur. Değerli tahtın sahibidir.
Mu'minun 103.ayette günahları ağır gelenlerin cehennemde baki kalacağı bilgisi verilir. Bu ayetler ''günahımız kadar yanıp çıkacağız'' diyenlere de cevap vermektedir. Zira hiçbir ayette ‘’Günahınız kadar yanıp çıkacaksınız’’ yazmaz. Tam aksine cehenneme girip çıkacağına inananlar eleştirilir.
Ve dediler: ''Sayılı günlerden başka bize ateş dokunmaz.'' Deki: ''Siz Allah katından ahd mi aldınız? Öyleyse Allah değiştirmez ahdini. Yoksa Allah'a bilmediğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz?'' Aksine, kim günah kazanırda hataları kendisini kuşatırsa (günahı ağır gelirse) artık onlar ateş ehlidir. Onlar orada kalıcıdır. [Bakara suresi 80-81]
Sadece Bakara 80-81.ayetler bile dünyanın imtihan yeri olduğunu, cehennemin ahiretin konusu olduğunu ortaya koyar. Peygamberimiz zamanında ''ateş bizi bir kaç gün yakar'' diyerek cehennemde günahı kadar yanma inancı savunulmuş, bunun üzerine ''Allah'tan bir söz mü aldınız?'' cevabı inmiştir. Eğer dünya cehennem olsaydı oraya girip çıkma iddiası eleştirilmezdi.
Kuşkusuz kim rabbine suçlu olarak gelirse, artık onun için cehennem vardır. Orada ne ölür nede yaşar. (Taha Suresi 74)
Şüphesiz ki suçlular cehennem azabı içinde kalıcıdır. Onlardan hafifletilmez, orada ümitsizdirler. Biz onlara zulm etmedik lakin onlar zalimler idi. Ve (mücrimler) seslendi: ''Ey malik! Rabbin hakkımızda hüküm versin.'' (Malik) Dedi: ''Şüphesiz siz kalacak olanlarsınız.'' (Zuhruf Suresi 74-77)
Ateş ehli cennet ehline seslendi: ''Bize sudan akıtın veya Allah’ın sizi rızıklandırdığı şeylerden.’’ Dediler: ‘’Şüphesiz Allah ikisini de haram kıldı kâfirlere.'' {Araf Suresi 50}
Mumin Suresi 69: Allah'ın ayetleri konusunda mücadele edenleri görmedin mi? Nasılda döndürülüyorlar. 70: Kitabı ve onunla gönderdiğimiz resulleri yalanlayan kimseler artık yakında bilecekler. 71: Boyunlarında prangalar ve zincirlerle sürüklenirler. 72: Kaynar suyun içine. Sonra ateşte kızdırılırlar. 73: Sonra onlara denildi: ‘’Ortak koştuğunuz şeyler nerede? 74: Allah’tan başka. Dediler: ‘’Bizden saptılar, aksine önceden bir şeye yalvarmamışız.’’ Allah kafirleri işte böyle saptırır. 75: İşte bu sizin yeryüzünde haksız yere şımarmış ve böbürlenmiş olmanız sebebiyledir. 76: İçinde sürekli kalmak üzere cehennemin kapılarından girin. Artık büyüklük taslayanların yeri ne fena.
4) Zakkum ağacını dünyada yediğimiz iddiasına cevap!
İddia: ‘’Muhakkak ki zakkum ağacı günahkârların yemeğidir. Erimiş maden gibi karınlarında kaynar. Kaynar suyun kaynaması gibi. Onun tutun! Hemen cehennemin ortasına sürükleyin. Sonra başının üstüne azap olarak kaynar su dökün. Tat! Hani sen onurluydun, seçkindin. Muhakkak ki bu azap sizin şüphe ettiğiniz şeydir.’’ (Duhan 43-51.Ayetler) Günahkârlar zakkum ağacından yerler. Bu yüzden o ağacın meyvesi olan şeytanın başları olan vesveseyle beslenirler ve yanlış yol üzerinde ilerlerler. Ayet bilgisinde verilmiş olan günahkârların yediği yemeğin detayı bir başka ayet bilgisiyle tamamlanır ve bu yeme işleminin varlık sahasında olduğu bildirilir. Ayette ‘’Muhakkak ki zakkum ağacı günahkârların yemeğidir. Erimiş maden gibi karınlarında kaynar. ‘’ olarak verilmiş olan bilginin detayı ve kronolojik devamı; ‘’Muhakkak ki yetimlerin mallarını zulümle (haksızlıkla) yiyenler karınlarına sadece ateş yerler. Ve onlar yakında alevli ateşe yaslanacaklar.’’ (Nisa 10) Ayet, yetimlerin hakkını (kul hakkı) gasp edenlerin karınlarına ateş yediklerini bildirmektedir. Tabi ki diğer ayet bilgilerini birleştirince bunun zakkum ağacının meyvesi olan vesveseye uyulması sonucu olduğu açıktır. Bunu yapanlar için verilen ‘’karınlarına sadece ateş yerler’’ tasvirlemesi ‘’Muhakkak ki zakkum ağacı günahkârların yemeğidir. Erimiş maden gibi karınlarında kaynar. Kaynar suyun kaynaması gibi’’ olarak verilmiş bilgiyi tamamlar. [a.g.e Sayfa 475-476]Cevap: Dünyada "karnına ateş doldurmak" deyiminden "haram yiyor, ahirette ateşe girecek" dendiği anlaşılır. Nitekim yetim malı yiyenlerin karnına ateş doldurduğu söyleyen ayetin son cümlesi ahiret ateşinden de bahseder.
"Şüphesiz ki yetimlerin mallarını haksızca yiyenler, ancak karınlarına ateş yerler. Yakında alevli ateşe yaslanacaklar." (Nisa Suresi 10)
Sadece yetim malı yemekle değil, ayetleri gizleyerek dinden para kazananlar da haram yiyerek karnına ateş doldurmuş olur. Ahirette ise bu haram yemenin cezası olarak fiziki ateşe maruz kalacaklardır.
"Allâh'ın indirdiği Kitaptan bir şey gizleyip, onu birkaç paraya satanlar var ya, işte onlar karınlarına ateşten başka bir şey koymuyorlar. Kıyâmet günü Allâh ne onlara konuşacak ve ne de onları temizleyecektir. Onlar için acı bir azâb vardır. [Bakara Suresi 174]
Zakkum ağacının gerçek mahiyeti, ilgili ayetlerde apaçık anlatılmış, günahkârların yemeği olarak bildirilmiştir. Cehennemde büyüyen bir meyve olduğu için meyvesi de sıcak olacak, yiyen kafirlerin karnında kaynamaya devam edecektir. Hararetten yandıkları için su isteyecekler ama sıcak su ikram edilecektir. Tüm bunlar ahiret hayatında yaşanacaktır.
Vakıa suresi 51: Sonra gerçekten siz, ey sapmış olan yalanlayanlar! 52: Elbette bir ağaçtan yiyeceksiniz, zakkumdan. 53: Böylece ondan karınlarını dolduracaklar. 54: Ardından üzerine kaynar sudan içecekler. 55: Öyle ki çok susamış halde yudumlayıp (veya susuz develer gibi) içecekler. 56: Din gününde onların ağırlanması böyledir.
Duhân Suresi 43: Gerçekten zakkum ağacı, 44: Günahkârların yemeğidir. 45: Erimiş bakır gibi karınlarında kaynar. 46: Kızgın suyun kaynaması gibi. 47: Tutun onu, derhal katmerli ateşin ortasına sürükleyin. 48: Sonra onun başının üstüne azaptan kızgın suyu dökün. 49: Tat bakalım, zira sen kendince üstün ve değerlisin. 50: İşte bu ona kuşku duyduğunuz şeydir.
Saffat Suresi 62: Konaklamak için bumu daha hayırlıdır yoksa zakkum ağacı mı? 63: Şüphesiz onu zalimler için bir fitne yaptık. 64: Gerçekten o ağaç katmerli ateşin dibinde çıkar. 65: Onun tomurcukları şeytanların başları gibidir. 66: Artık kuşkusuz ki onlar, elbette ondan yiyecekler. Böylece onunla karınlarını dolduracaklar. 67: Sonra gerçekten onlar için, onun üzerine karıştırılmış kaynar sudan vardır. 68: Sonra gerçekten onların dönüşü elbette katmerli ateşedir.
Zakkum ağacının zalimler için fitne olma sebebi ise onlara "ateşin içinde ağaç mı büyürmüş" cümlesini söyleterek fitneye düşürmektir. Böylece Allah'ın sözüne teslim olan ile onun sözünden şüphe duyanlar ayırt edilecektir. Bu ayetin indiği zamanı düşünürsek muhtemelen küfre sapanlar ''Muhammedin tehdit ettiği ağaç ateşin dibinde yetişiyormuş, ateşin içinde ağaç büyümez, biz ağacı ateşte yakıyoruz'' diyerek fitneye düşmüşler ve imtihanı kaybetmişlerdir. Sahabeler ise ''Allah diyorsa doğrudur, dilerse cehennemin dibinde bile ağaç yetiştirir, suyun içinde bitki büyüyor ise ateşin içinde de zakkum büyür'' diyerek teslim olmuşlardır. Nitekim denizin dibinde bile bitki yetiştiren Allah teala, ateşin içinde sıcağa dayanıklı bir ağaç büyütebilir. Günümüzde bile ''ateşin içinde ağaç büyümez, demek ki zakkum ağacı bir metafor'' diyerek fitneye düşen kişiler vardır. Zakkum ağacının cehennem azabı olduğu, din gününde günahkarların yemeği olacağı ayetlerde apaçık bildirilmiştir. Şeytanın başı gibidir diyerek de fiziksel olduğu vurgulanmıştır, zira şeytan başı da insan başı gibidir. Bir adamın rüyasına göre şeytanın başı sol omuzundadır ve rengi kırmızıdır. (Gazali - Kalplerin keşfi, 16.bölüm sonu)
5) Arafın mahşer yeri olduğu iddiasına cevap!
İddia: ‘’Sizi çağıracağı gün, ona övgüyle icabet edecek ve pek az bir süre kaldığınızı sanacaksınız.’’ (İsra 52.Ayet) Araf, döngü sonu olan din gününün yapıldığı boyuttur. Burada işleyen zaman yaşanılan boyutun realitesinden çok farklı olduğu için varlık sahasındaki yüzlerce yıl, o boyut realitesinde çok az bir süredir. Sur’a üflenmesiyle birlikte fiziksel kıyamet yaşanır ve sonraki süreçte tüm nefsler İbrahim suresi 48.ayette ‘’O gün yer başka yere, gökler de (başka göklere) değiştirilir. Ve onlar, Vahid (bir) ve kahhar olan Allah’ın huzuruna çıkmış olurlar.’’ Olarak verilmiş bilgideki Araf boyutunda Rahman’ın huzurunda toplanır. [Sayfa 255]‘’Ve iki taraf arasında bir perde ve Araf’ın üstünde onların hepsini simalarından tanıyan adamlar vardır. Henüz oraya dahil olmamış ama ümit eden cennet ehline: ‘’Selam sizin üzerinize olsun’’ diye seslendiler/nisa ettiler.’’ (Araf 46.Ayet) Daha önce bilgisi verildiği üzere fiziksel kıyamet sonrası tüm nefsler Araf boyutunda toplanırlar. Araf üzerindeki görevliler, nefslerin eşleştirildiği bedenler ve onların farklılıklarından dolayı gidecekleri boyutları zaten bilinmektedir. Bu bilgi ayette ‘’Araf’ın üstünde onların hepsini simalarından tanıyan adamlar vardır. Henüz oraya dahil olmamış ama ümit eden cennet ehline’’ olarak verilmiştir. Ayrıca bilgi geçmiş döngüye ait olduğu için görevli diyalog bilgisi ‘’Selam sizin üzerinize olsun diye seslendiler/nida ettiler’’ olarak geçmiş zaman ile verilmiştir. Tabii ki bu her döngü için değişmez olan yüce Allah’ın yasasıdır. [Sayfa 395]
Cevap: Araf 46.ayetinde geçen ‘’El A'rafi’’ cennet ile cehennem arasında bir surdur. [Müfredat, A-r-f maddesi] Araf bir boyut değildir. Cennet ve cehennem arasındaki surun üzerinden manzarayı izleyen kişilerin olduğu bir tepedir. Araf tepesindeki kişiler, cennete sevk edilen ve cehenneme sevk edilen kişileri görürler. Yüzleri parlak olan sağ taraftaki insanlara bakıp selam verirler. Kafalarını sol tarafa çevirince ise yüzleri kara olan cehennem ehlini görürler ve onlara katılmamak için dua ederler.
Araf Suresi 46: O ikisinin (cennet ve cehennem) arasında perde vardır. Araf (tepeler) üzerinde hepsini simalarından tanıyan adamlar vardır. Cennet halkına seslendiler: ''Selamun aleykum.'' Ona dahil olmadılar ve onlar çok arzu ederler. 47: Bakışlarını ateş halkının tarafına çevirdikleri zaman dediler: ''Rabbimiz! Bizi zalimler kavmiyle beraber kılma.'' 48: Araf ahalisi, simalarından tanıdıkları (cehennemlik) adamlara seslenerek dedi ki: ‘’Size fayda vermedi topladığınız şeyler ve büyüklük taslamanız’’
Ayetlerin devamını da okuyunca Araf halkının akıbetinin henüz belli olmadığı ama cennete girmeyi çok arzuladıkları anlaşılır. Buradaki kişilerin günahları ve sevapları eşit olanlar yada şirk koşmamış günahkarlar olduğu düşünülmektedir. Sonuç olarak Araf; nefslerin toplandığı mahşer alanı değil, sevk edilenlerin izlendiği cennet ve cehennem arasındaki bir tepedir. Orada bekletilen kişiler sıkılarak cezasını çekmiş olup sonunda cennete girecektir.
6) Aşağıların aşağısının dünya olduğu iddiasına cevap!
İddia: ‘’Andolsun ki biz insanı ahseni takvim içinde yarattık. Sonra onu aşağıların aşağısına çevirip attık.’’ (Tin suresi 4-5) Daha önce bilgisi verildiği üzere ilk yaratılmış Ademoğulları cennet boyutuna uygun titreşim ve frekansta yaratılmıştır. Bu bilgi ahseni takvim: en güzel biçimde/kıvamda yarattık olarak verilmiştir. Fakat devam eden süreç sonrasında ‘’aşağısına çevirip attık.’’ bilgisi verilmiştir. Burada yine çok ince bir detay bilgisi verilmiştir. Bu detayı ‘’aşağı’’ veya ‘’aşağılara’’ attık olarak verilmemiştir. ‘’Aşağılar’’ kelimesi çoğul bir kelimedir. ‘’Aşağı + Aşağı = Aşağılar’’ Bu kelime iki gök katının karşılığıdır. Devamında kullanılan ‘’aşağısı’’ kelimesi tekil bir kelimedir ve bir gök katının karşılığıdır. Toplamda nefsler ‘’3kat/boyut’’ indirilmiştir. [Sayfa 273] İndirilmiş Ademoğulları döngüsünün bilgisi Kuran-ı Kerim’de detaylı olarak verilmemiştir. Yalnızca cennet boyutundan cehennem boyutuna indirilme bilgisi Tin suresi 4 ve 5.ayetlerde ‘’Andolsun ki biz insanı ahseni takvim içinde yarattık. Sonra onu esfeli safiline/aşağıların aşağısına çevirip attık’’ olarak bildirilmiştir. [Sayfa 373]Cevap: Aşağıların aşağına çevrilme ifadesi cennetten indirilme değil, kişinin dünyada işlediği amellere göre kazandığı manevi bir dereceyi ifade eder. İnsanlar itaat ve kulluğunu ne kadar geliştirirse manevi derecesi o kadar artar. ''Esfeli safiline: sefillerin en sefili'' demektir. Bu sefillik hayvanlar gibi olmaktır. Örneğin ''..Onlar çiftlik hayvanları gibidir, hatta yolca daha sapkındır'' (25:44) ayeti sefillerin sefili olanları anlatır. aşağılıkların aşağılığı olarak da anlaşılabilir. Bir sonraki ayette iman edenlerin ve salih amel işleyenlerin bu sefillerin sefili olmaktan kurtulacağı bildirilir.
''İman eden ve iyi işler yapanlar hariç. Artık onlara kesintisi olmayan bir mükâfat vardır. Öyleyse ne yalanlatabilir sana bundan sonra dini? Allah hakimlerin hakimi değil mi? (Tin Suresi 6-8)
Aşağıların aşağısına çevrilenlere diğer örnek, ''aşağılık maymunlar olun'' cezasına çarptırılan yahudilerdir. Allah'a verdikleri sözü (Cumartesi yasağı) bozunca helak olmuşlardır. Cumartesi gününü ibadete ayıracaklarına ve çalışmayacaklarına söz vermişler ama balık avlayarak sözünü bozmuşlardır. Allah'a verilen sözlerin bozulması ise büyük bir suçtur: ''Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyi niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız bir şeyi söylemeniz Allah’ın katında büyük suçtur'' [Saff Suresi 2-3] Bu suça dünyevi ceza da vardır. Eskiden helak olan kavimlerin kıssaları Kuran'da anlatılır. Cumartesi yasağını çiğneyen yahudiler de maymun olarak helak olmuştur. Bunun fiziksel mi yoksa bilinç olarak mı maymunlaşma olduğu tartışılmıştır ancak ilgili ayetler birlikte okunduğu zaman fiziksel olduğu daha ağır basar. Çünkü kötü bir azapla yakalandıkları ve ''sözünüze sadık kalın, yasağı çiğnemeyin'' diyerek uyarı yapanların kurtulduğu bildirilir. Bu kötü azap fiziksel bir dönüşüm olabilir.
‘’Artık zikredildikleri şeyi (cumartesi yasağını) unuttukları zaman kötülükten yasaklayanları kurtardık, zulmedenleri kötü bir azapla yakaladık, fıska düşmeleri sebebiyle. Böylece onlar, nehyedildikleri şeyde ısrarcı olunca: “Aşağılık maymunlar olun!” dedik. (Araf suresi 165-166)
Sizden Cumartesi yasağını çiğneyenleri elbette biliyorsunuz. Onlara 'Aşağılık maymunlar olun' dedik. Böylece bu olayı ibretlik kıldık. Onların önündekiler ve arkasındaki takva sahipleri için öğüt kıldık. (Bakara Suresi 65-66)
Bunun yanı sıra birde köpek derecesi vardır. Köpek derecesi somut olarak köpeğe dönüşmek değil, manevi derecenin aşırı şekilde düşmesidir. Nimete nankörlük edenlerin, hevasına uyanların, dünyayı ahrete tercih edenlerin, küfre düşenlerin, ağzı bozuk olanların, sürekli beddua edenlerin seviyesidir. Allah Teala şöyle buyurur:
‘’Eğer dileseydik elbette onu onunla yükseltirdik ve lakin o yeryüzüne meyletti ve hevasına tâbi oldu. Artık onun durumu köpeğin durumu gibidir. Ona hamle yapsan da kendi haline bıraksan da solur. İşte böyledir ayetlerimizi yalanlayan kavmin örneği. Bu kıssayı anlat, umulur ki tefekkür ederler. [Araf suresi 176]
Dünyaya meyleden ve hevasına tabi olanlar; dilini çıkarıp soluyan, etrafa boş boş bakan bir köpeğe benzetilmiştir. Allah’ın verdiği örneklerde derin anlamlar vardır. Köpeğin manâ aleminde temsil ettiği şey, nankörlük eden kişinin derecesinin düşmesidir. Örneğin rüyasında köpek olduğunu gören bir kişi, mutlaka yanlış bir söz söylemiş, tövbe etmesi lazım gelmiştir. Takva ne kadar artar ise menevi derece de o kadar artar. Bu örnekler aşağıların aşağısına çevrilme olayının cennetten dünyaya indirilmekle alakası olmadığını, manevi derecenin düşmesi ile alakalı olduğunu ortaya koymaktadır.
7) Meleklerin yemek yediği iddiasına cevap!
İddia: Bakara 102.ayette Harut ve Marut olarak bilgisi verilen iki melek insan formunda olan iki görevlidir. Onlarda yemek yer ve gezerlerdi ve kendilerine indirilmiş olan ilim, varlık sahasında bilinç evrimi yapan insanlar için imtihan sebebiydi. Nitekim bu bilgi ayette ’’Biz sadece sizin için bir imtihanız. O halde (ilmi kötüye kullanarak) kâfir olmayın.’ demedikçe hiç kimseye bunu öğretmezlerdi’’ olarak verilmiştir. Bu detay Furkan suresi 20.ayette ‘’Senden önce gönderdiğimiz bütün elçiler de yemek yerler, çarşıda gezerlerdi. Biz sizi birbiriniz için imtihan aracı yaptık. Rabbin her şeyi göstermektedir.’’ olarak verilmiş bilginin detayıdır. [A.g.e Sayfa 528]Cevap: Melekler yapı itibariyle insanlar gibi ihtiyaçlara sahip değildir. Yemek, tuvalet, cinsellik gibi insani ihtiyaçlar meleklerde yoktur. Melek formundan insan formuna geçerek şekil değiştirebilirler. Bir adam suretine girdiklerinde onları ayırd etmek mümkün olmaz. Bu yüzden İbrahim aleyhisselam onları insan zannederek kızarmış buzağı ikram etmiştir.
''İbrahim’in ikram edilen misafirlerinin haberi sana geldi mi? Yanına geldikleri zaman selam dediler. ‘’Selam yabancı kavim’’ dedi. Hemen ailesinin yanına gidip sezdirmeden geldi, böylece besili buzağı (eti) getirdi. O zaman onlara onu yaklaştırıp ''yemez misiniz'' dedi. Derken (yemediklerini görüp) onlardan korkmaya başladı, ''Korkma'' dediler ve onu âlim bir çocukla müjdelediler. [Zariyat Suresi 24-28] ''Andolsun ki resullerimiz İbrahim'e müjde ile geldiler. ''Selam'' dediler ''selam'' dedi. Böylece kızarmış buzağı getirmekte gecikmedi. Derken onların ellerinin (et yemeğine) uzanmadığını görünce onları yadırgayıp korktu hissetti. Dediler: ‘’Korkma, şüphesiz ki biz Lut kavmine gönderildik.’’ [Hud suresi 69-70]
Meleklerin yemek yemediği bu iki ayette bildirilmiştir. İbrahim ve Lut aleyhisselam’a gelen melek elçiler insan suretine bürünüp madde boyutuna geçmiştir. Önce İbrahim peygambere çocuk müjdesi vermişler, sonra da Lut peygamberin yanına giderek gece vakti oradan ayrılmasını istemişlerdir. Sabaha karşı eşcinsel Lut kavmini helak etmişlerdir.
İnsan suretine bürünerek madde boyutunda görülen diğer melek örneği ise Meryem’e gelen elçidir. Meryem onu şehveti olan bir insan zannettiği için ‘’Senden Allah’a sığınırım’’ diyerek iffetini korumak istemiştir. Meryem validemizin gördüğü melek Kuran’da şöyle anlatılmıştır:
''Kitapta Meryem'i zikret. Ailesinden ayrılıp doğu tarafta bir mekâna çekilmişti. Artık onlardan ayıran perde edindi. Derken ona ruhumuzu (emrimizi getiren melek) gönderdik. Böylece ona düzgün bir beşer suretinde göründü. ''(Meryem)Dedi ki: "Gerçekten ben, senden Rahman'a sığınırım. Eğer takva sahibiysen (bana yaklaşma)." (Melek) dedi ki: 'Ben sadece senin Rabbinin bir elçisiyim. Sana tertemiz bir oğlan çocuk bahşetmek üzere (geldim). [Meryem Suresi 16-19]
Bu melekler Allah'ın melek kulları arasından seçtiği elçilerdir. Allah hem insanlardan hem de meleklerden elçiler seçer. Hac 75.ayette meleklerden ve insanlardan resuller seçildiği bildirilmiş, bunlardan melek olanların yemek yemediği; İbrahimle konuşan melek resul örneğinde haber verilmiştir. "Allah, meleklerden ve insanlardan resuller seçer. Şüphesiz ki Allah herşeyi işitendir, herşeyi görendir." [Hac suresi 75]
Kuran'da adı geçen 25 kişi de insan resullere örnektir. ''Adem, İdris, Nuh, Hud, Salih, İbrahim, Lut, İsmail, İshak, Yakup, Yusuf, Eyyup, Şuayb, Musa, Harun, Davud, Süleyman, İlyas, Elyesa, Zulkifl, Yunus, Zekeriya, Yahya, İsa, Muhammed’’ Bu insan resuller yemek yerlerdi. Maide 75.ayetinde Meryem de İsa da yemek yerdi denmiş ve insanların yemek yeyip tuvalete gittiğine dikkat çekilmiştir. Yani acıkmak insanlara özeldir, melekler 3.boyutta değil 5.boyutta yaşadığı için yemek yemezler. 3.boyuta geçtiklerinde ise yine acıkmak, susamak, yorulmak gibi insani ihtiyaçlar hissetmezler.
''Meryem oğlu mesih, Resul'den başkası değildir. Muhakkak ki ondan önce de resuller gelip geçmiştir. Onun annesi de dosdoğru idi. İkisi de yemek yerlerdi. Bak nasıl açıklıyoruz onlara ayetleri, sonra bak nasıl dönüyorlar.'' [Maide Suresi 75]
Furkan Suresi 20.ayette ise insanlara gönderilen elçilerin kendileri gibi insan olduğundan bahsedilir. Çünkü müşrikler kendilerine melek gönderilmesini arzuluyordu. İnsan resul görünce şöyle dediler: ‘’Ve dediler: Bu resul niçin yemek yiyor ve pazarda yürüyor. Ona bir melek indirilse olmaz mıydı mıydı? Böylece onunla birlikte uyarırdı.’’ [Furkan Suresi 7]
Buna cevap olarak şu ayet inmişti: ‘’Senden önce de yemek yiyen ve çarşıda gezen elçilerden başkasını göndermedik. Bazınızı bazınıza fitne kıldık. Sabrediyor musunuz diye. Senin rabbin herşeyi görendir.’’ [Furkan suresi 20]
Yani Furkan 20.ayet insan resullerin yemek yediğinden bahseder, melek resullerden değil. Diğer konularda olduğu gibi yazar bu konuyu da yanlış anlatmış, kendi yorumlarıyla kafa bulandırmıştır.
8) Mevlananın elçi olduğu iddiasına cevap!
İddia: Fasça olan ve yaklaşık 26 bin beyitten oluşan ''Mesnevi'' en önemli eseridir. Rumi'nin felsefesinde vahdeti vücud inancı çok önemli bir yere sahiptir. Ona göre gerçek ve mutlak varlık yalnızca Allah'tır. Allah'ın gizli bir hazine olmaktan çıkıp bilinmeyi istemesi, iyilik ve güzelliğini göstermeyi arzulaması alemin varlık nedenidir. Başka bir deyişle Allah, güç ve yüceliğini göstermek için âlemi yaratmıştır. Bu bakımdan evren bir görüntüler alanından ibarettir. Rumi'ye göre insan, arz üzerinde diğer yaratıklardan üstündür. Çünkü bilgiye ulaşmış tek varlıktır. Bu sebeple sadece mutlak olanın özünü, güzelliğini ve iyiliğini sezebilir. Ruminin sevgisi evrenseldir; ırk, din, dil ayrımı yapmadan tüm insanları kapsar. Sevgi ve aşk felsefesi, yaşadığı günden bu güne yalnız Türk halkını değil, çeşitli din ve kültürden olan bütün dünya insanları kendi dünyasına çekmiştir. Onun düşüncelerinin ve metinlerinin tüm kaynağıysa Kuran-ı Kerim'dir. [A.g.e, sayfa 569] Rumi, 13.yüzyılda zihinsel ve fiziksel sarsıntı geçiren Anadolu insanları için gönderilmiş görevlidir. İlahi plan doğrultusunda Anadolu'nun yeniden Türk-İslam yurdu olmasına vesile olmuştur. [A.g.e, sayfa 571]Cevap: Celaleddin Rumi'nin Anadoluyu müslüman yapması kesinlikle gerçeği yansıtmamaktadır. Çünkü Rumi önce kendi kitabını kutsamış, sonra İslami hükümleri kaldırmıştır. Buraya bir kaç örneğini yazacağız. (Detaylı bilgi için "mevlana gerçekleri" yazımızı okuyun)
Örnek 1: Celaleddin Rumi'ye göre mesnevi alemlerin rabbinden indirilmiştir. Çünkü kendi elleriyle yazdığı kitabı Kuran'ın önüne geçirmek istemektedir. ''Mesnevi âlemlerin rabbinden inmedir, bâtıl ne önünden gelebilir ne ardından. Tanrı onu korur gözetir. Tanrı en iyi koruyandır, merhametlilerin en merhametlisidir.'' [Mesnevi, önsöz, MEB yay. 1995] Bu sözleriyle şu ayeti taklit etmeye çalışmıştır: ''Bâtıl ona önünden ve arkasından gelemez. Hikmet sahibi övülen (Allah) tarafından indirilmiştir.'' [Fussilet Suresi 42] ''Şüphesiz zikri biz indirdik ve şüphesiz onu elbette koruyacağız.'' [Hicr Suresi 9] Kuran ayetlerini bilen müslümanlar bu şekilde kıyaslama yaparak Rumi'nin zihniyetini görebilirler.
Örnek 2: Celaleddin Rumi'ye göre veliler (Allah dostu ilan edilen şeyhler) Allah'ın çocuğudur. Kendisini veli olarak tanıttığı için otomaktikmen kendisini de Allah'ın çocuğu olmuş ve dokunulmazlık kazanmıştı. Bunu söylemesindeki amaç, eleştirileri önlemek ve aleyhinde konuşanları susturmaktı. Bu amaçla Allah adına ayet uydurmaktan çekinmemiş, şu sözleri Allah'a isnad etmiştir: ''Yavrum, veliler de tanrı çocuklarıdır. Onlar ortada olsun, olmasın. Tanrı mallarını canlarını korur, onların ahvalinden haberdardır. Sakın noksanlıklarını bulup aleyhlerinde gıybet etme. Onlar için kin güden onların öcünü alan tanrıdır. Tanrı dedi ki: Bu veliler benim çocuklarımdır.'' [Mesnevi, Cilt 3, Beyit: 79-80] Kuran'ı anladığı dilde okuyup hatim etmiş bir müslüman bu sözlerin onlarca ayete muhalefet ettiğini hemen anlayacaktır. Zira islam dinine göre Allah kesinlikle çocuk edinmez ve kesinlikle ''falanca kişi benim çocuğumdur'' demez. Allah'a çocuk isnad edenler büyük bir günah kazanmış ve çirkin bir iftira atmışlardır. Ayetler şöyledir; ''Allah bir çocuk edinmek isteseydi elbette yarattıklarından dilediğini seçerdi. O bundan münezzehtir. O Allah ki tektir, kahredici üstünlüğe sahiptir.'' [Zumer Suresi 4] ''Rahman çocuk edindi dediler. Andolsun siz felaket birşeyle geldiniz. Neredeyse ondan gökler çatlayacak, yer yarılacak, dağlar çöküp yıkılacaktı. Rahman’a çocuk isnad ettikleri için. Rahman'a çocuk edinmek yakışmaz. Şüphesiz ki göklerde ve yerde kim varsa hepsi sadece Rahman'a kul olarak gelecek.'' [Meryem suresi 88-93] Bu kıyaslama da Rumi'nin ne kadar İslam dininden uzak olduğunu gözler önüne sermektedir. Aklını rafa kaldırmayanlar için bu iki örnek yeterlidir lakin üçüncü örnekle devam edelim;
Örnek 3: Celaleddin Rumi'ye göre kadınlara danışanlar helak olurlar. Eğer bir yolculuk yapıyorsanız karşınıza çıkan kadına danışmamanız gerekir. Celaleddin Rumi'nin kadınları aşağılayan sözleri şöyle; ''Ey yolcu, yolcuyla danış kadınla değil. Çünkü kadının reyi (görüşü) seni topal eder.'' [Mesnevi, Cilt 4, Beyit: 2210] ''Kadınlarla meşverette bulunun(danışın), ne derlerse aksini yapın. Şüphe yok ki onlara aykırı hareket etmeyenler helak oldular.'' [Mesnevi, Cilt 1, Beyit: 2956] Kız çocuklarını gömerek öldüren zihniyetin devamı olan bu sözler, cinsiyet ayrımcılığı yapmakta ve Kuran'da övülen kadınlara da hakaret etmektedir. Örneğin Allah teala; Meryem validemize ''sıddıka'' [Maide 75] diyerek onun dosdoğru ve çok samimi bir kadın olduğunu belirtmiş, Firavun karısı Asiye'yi de Tahrim 11.ayette övmüş, mücadele suresi 1.ayette bahsedilen kadın haklı bulunmuştur. Hal böyle iken aklı başında hiç kimse cinsiyete dayalı bir akıl çıkarımı yapamaz ve kadınların kıt akıllı olduğunu söyleyemez. Bu örnekte de Rumi'nin islam diniyle ilgisi olmadığı görülmektedir. Böylece ''Onun düşüncelerinin ve metinlerinin tüm kaynağı Kuran'dır.'' diyenlerin bu cümleleri görmezden geldiği ortaya çıkmaktadır. Zira Kuran'ın hiçbir yerinde ''kadınların aklı kıttır, kadının görüşü seni topal eder'' gibi ifadeler yoktur.
9) Özet sonuç
İsmi Hakikat Kitabı olan ama içeriği bâtıl dolu olan kitabın ana teması olan yeniden doğma inancının islamda olmadığını şöyle özetleyebiliriz.1- Dünya cehennem değildir: Cehenneme gidenler tekrar dünyaya dönmek istiyorlar. Eğer dünya cehennem olsaydı, günahkar ölenler yeniden dünyaya dönmek için can atmazlardı, aksine dünyaya dönecekleri için sevinirlerdi. Cehennemin özellikleri: alevli ateş(2:39, 2:81, 9:35) ve kaynar su (37:67, 22:19, 78:25), derin pişmanlık yaşanılan (78:40, 6:27, 33:66) 7 kapılı (15:44) sonsuz azap yurdu. çıkışı olmayan (5:37), çıkmak isteyenlerin feryatlarının havada kaldığı (43:77), sürekli azap yeri olarak tanımlanan bir yer.
Hatta günahkârlar “ikinci şans verilseydi iman ederdik” (26:102) dedikten sonra Allahın cevabı “onlar yalancıdır, dönseler yine yasaklanan şeyleri yaparlar” (6:28) oluyor. Yani insan karakteri yedisinde neyse yetmişinde odur, yetmiş kere doğsalar bile her seferinde cehennemlik olmayı başarırlar.
Dünyada verilen ömrümüz düşünüp gerçeği bulmaya yeterlidir. “öğüt alanın öğüt alacağı kadar yaşatmadık mı?” (35:37) Yani yaşlanıncaya kadar yaşadığı halde inkarcı olarak ölenler için yeniden doğmak söz konusu bile olamaz. (Bak: iman delilleri) Çocukken ölenler imtihanı tamamlamak için yeniden doğabilir dersek bile zanna taş atmış oluruz çünkü bu konuda apaçık bir ayet yoktur.
Eskiden Yahudilerin iddia ettiği gibi “ateş bizi yaksa bile sayılı günler yakar” diyerek yada sünniler gibi “günahımız kadar yanıp çıkacağız” diyerek cehennemden çıkışı savunmakla, “tekrar doğup sevap kasarak cehennemden çıkacağız” demek aynı mantıkdır. Allah açıkça cehennemden çıkış olmadığını söylemiştir. “Bu onların: 'Ateş bize sayılı günler dışında kesinlikle dokunmayacak' demelerindendir. Onların bu iftiraları, dinleri konusunda kendilerini yanılgıya düşürmüştür.” (3:240) ayeti konuyu özetliyor, dinleri başına bela olmuş, cehenemden çıkış uydurmuşlar.
2- Yeniden doğmak yoktur: Eğer 50 bin yılda 50 kere doğmak olsaydı kıyamet gününde 49 tane beden sahipsiz kalacak ve dirilmeyecekti. Halbuki "Nefsler (bedenlerle) eşleştiği zaman [Tekvîr Suresi 7] ayetine göre canlar dünyada yaşadığı bedenine dönerek dirilecekler. Dünyada hangi bedenle yaşadıysak ahirette o bedenle dirileceğiz. “Evet, parmak uçlarını bile düzenlemeye gücümüz yeter.” (75:4)
Eğer 50 bin yılda 50 kere doğmak olsaydı 50 adet amel defteri olurdu. Halbuki amellerimizi yazan kiramen katibin melekleri (82:11) kıyamet gününde önümüze bir tane kitap getirecektir. (17:13)
Mevcut islamı beğenmeyip farklı bir inancı Kurana söyletmek için çabalayanlar ancak deistleri yanına çekebilirler. Kurana iman eden müminler yukarıdaki delilleri kabul ederek “amenna” derler.
Lakin “Allah bizi yakacak mı, Allah bu kadar acımasız mı, Allah mangal yapar mı” diyerek merhamet kasanlar ise kafasında kurguladığı Allah karakterini Kuranda arama yoluna gidiyor ve ayet eğip bükerek çarpıtma yapıyorlar. Ayet bükmek kolaydır, cımbızlama yoluyla istediğiniz kadar tahrifat yapabilirsiniz, asıl zor olan teslim olup kabul edebilmektir. Bu yüzden “..Rabbinden sana indirilen onlardan çoğunun azgınlığını ve küfrünü arttıracaktır..” (5/Maide 68) denmiştir. Ayrıca yüce Allah zalimleri cehennemde yakıyor iken bizim bu cezayı ağır bulmamız Allahtan daha merhametli olduğumuzu ima etmektir, haşa. Kafirler için vaad edilen yer cehennemin 7 katından birisi ise oraya gidenlere acımak değil, oraya girmemek için çalışmak gerekir.
Rabbinizin affına mazhar olmak ve sakınanlar için hazırlanan gökler ve yer kadar geniş bir cennete ulaşmak için birbirinizle yarışınız. (3/ ali imran 133)
Müslümanlar ilk önce Kuran okumalı, kimsenin etkisinde kalmadan direk vahiyle muhatap olmalıdır. Özellikle ''Bu kitapta haktan başka bir şey yok, kusursuz bir kitap yazdım, bu zamana kadar kimsenin bilemediği şeyleri açıkladım, anlatmam istendiği kadarını yazdım'' diyerek kendi kitabını öven, resmen yeni bir din getiren kişilerden uzak durulmalıdır. Hakikat kitabı isimli batıl kitapta da; bağlantılı olmayan ayetlerin yan yana getirildiğini, bir pasajdan ayet alarak başka konuya çekildiğini, ayetlerin yeniden doğuş inancına göre yorumlandığını gördük. Elimizden geldiği kadar cevap vermeye çalıştık.
Eğer yazıyı sonuna kadar okuduysanız sözde Kurancı zihniyetin ayetleri nasıl eğip büktüğünü görmüşsünüzdür. Ayetleri olduğu gibi kabul etmeyen, mutlaka temsili ve mecaz olarak anlamak gerektiğini söyleyen bu zihniyet zahirden anlayanları çelişki yaratmakla suçluyor ve batıni anlamlar üretiyor. Müteşabih ayetler üzerinde durup kendi yorumunu din yapıyor. İlgili ayetleri birlikte okuma yöntemini kötüye kullanıyor. En önemlisi de ''Bize verilenler sistemin işleyiş anahtarlarıdır'' diyerek gizemli konuşuyor, öğretildiğini söylüyor. Kimin öğrettiği de muamma. Allah ıslah etsin diyor ve müritlerine Allahtan hidayet diliyoruz.
Son Güncelleme: 20 Nisan 2019
(Not: Bu kitabın sevenleri yorumları sildiğimizi iddia etmişti, oysa kullandığımız yorum eklentisi olan Disqus, ard arda yorum yaptıkları için spam olarak algılayıp yayınlamamıştı. Bundan mutevellit Disqus yorum eklentisini kaldırıp yine blogger yorum kutucuğunu koyduk. Ayrıca yazıda bazı güncellemeler de yapılmış olabilir, ilim sürekli artan birşey olduğu için yeni bilgiler öğrendikçe yazılarımız güncellenmektedir.)
Keşke yazdığınız şeylerin arkasında durabilseniz. Her seferinde yazınızı değiştiriyorsunuz. Kelimelerinize mi güvenmiyorsunuz yoksa inandığınız şeye mi?
YanıtlaSilBu kitabı deistler veya ahiretteki cehennem azabını çok zalimce bulanlar beğenir.
YanıtlaSilDünyada ki zalimlere cehennem az bile
SilKitabı okuyanlar rahatııkla göreceklerdir ki, yazdıklarınızın kitapla alakası yok. Hem kitabın ifadelerini çarpıtıyorsunuz, hem de cevaplarınızın reddiyele Vasfi yok. Keşke yazmadan önce kendiniz bir okusaydınız kitabı :)
YanıtlaSilÇok teşekkürler.
YanıtlaSilBirbirini çürüten iki ayrı kitap yazıp ikisine de ''içindekiler Hakikat'' yazacak kadar trajikomik bir yazara ve bunları göremeyen -belki de özel hissettiklerinden ötürü görmek istemeyen- müritlere sahip enteresan bir tarikat. Tehlikeliler. Kitapları illa okuyacaksanız da müritlerinden uzak durarak okumanızı öneririm.
YanıtlaSilPeriyodik döngü bilgisi Bedri Ruhselman - İlahi Nizam Ve Kainat kitabından
YanıtlaSilBu döngünün 50.000 senede bir olması Prof.Dr.Gazi Özdemir'in mealinde
Gece-Gündüz müteşabihliği ve 1 gün kavramı ve Bedenlenme Burak Özdemir'in Tanrı'nın Doğum Günü adlı kitabında daha önceden mevcuttur. İddia edildiği gibi yazılanları ilk yazan kendisi değildir. İddia ettiği melek bilgileri de gene isimleriyle misal ''Cengizhan'' Ra Bilgileri kitabında vardır. Atatürk hakkında da keza; Cenk Koray'ın Kur'an İslam Atatürk ve 19 Mucizesi adlı kitabında mevcuttur bilgiler. Bu saydıklarımın hepsi Emrah Eryılmaz'ın 2014 yılında bastırdığı kitabından önce basılmış ve piyasaya sürülmüş kitaplardır. Gene bu liste daha da genişletilebilir. Mutlak Sıfır ve Salih'in devesi ile ilgili sunduğu iddialar da indigo dergi'de makale olarak yayınlanmıştır kendisinden önce. Arkadaşlar her kitabı tabii ki okuyun; ama kusursuz olanın sadece Kur'an olduğunu asla unutmayın. Okuduğunuz her şeyi Kur'an'a arz edin. Ne Hakikat Planı Cemaatine ne de benzeri cemaatlere asla katılmayın. Allah ile aranıza Kur'an'dan başka kimseyi ve kitabı sokmayın. Selametle.
Bana farklı bakış açıları katmış, ''Kur'an ne kadar derin bir kitapmış'' dedirtmiş ve Kur'an'ı detaylı bir şekilde okumaya başlamamda öncü olmuş bir kitap Hakikat Kitabı. Fakat daha önce yorum yazan arkadaşların da yazdığı gibi bilgilerin büyük bir kısmı ilk kez kendi kitabında verilmemiştir; ben bunu iki kitabı okuduktan sonra fark ettim. Gene de kimsenin etkisinde kalmadan okumanızı ve bakış açınızı geliştirmeyi öneririm; hatasız olanın sadece Kur'an olduğu ve dosdoğru yolun ortasında oturacağını beyan eden iblisi ve zürriyetini unutmadan...
YanıtlaSilKitapta katılmadığım yerler olmak ile birlikte, Din gününe kadar olan süreçte birden fazla hayat yaşanmasına yönelik yaptığınız eleştirilerin sığ ve yanlış olduğu kanaatindeyim. Din gününe kadar olan süreçte birden fazla hayat Kur'an içerisinde oldukça muhkem bir şekilde durmakta iken maalesef tevil edilerek üstü örtülüyor. Allah ölü iken dirilttim diyor ise ölü iken diriltmiştir. Kelimeleri sonsuz olan Yüce Allah'ın ayetlerine niyet okuma yaparak değil O'nun söylediği gibi yaklaşmalıyız; ne bir eksik, ne bir fazla. O gün verilen hükümlere karşı kimsenin ağızını açamayacağı, herhangi bir mazeret öne süremeyeceği bir gün değil midir? O zaman bunun üzerine derin derin düşünelim ve ayetlere ön yargısız yaklaşalım. Esenlikler dilerim.
YanıtlaSilİranlı Prof.Dr Bahram Elahi'nin ''2012'' yılında çıkan ''Olgunluk Yolu'' adlı kitabı da 50.000 yıllık süreç içerisinde nefslerin yaşadıkları bedenlenmeleri anlatır. Gene yukarıdaki arkadaşlara ek olarak şunu da söyleyebilirim, Bülent Vedia Çoraklı tarafından 1981 yılında yazılmaya başlanıp 1996'da yayınlanan ''Bilgi Kitabı'' adlı eser de ''Hakikat Kitabı'' adlı kitabın bilgi bazında temelini teşkil eder. 2019 yılında yazar tarafından yayınlanan ''Hakikat Planı'' adlı 2.eser ise ''İskender Ali Mihr''in ''Vel Asr'' adlı arındırılma süreçleri anlatan kitabın bir reformasyonudur. Mezkur konu ile ilgili Kulladığı meallerin bir çoğu da bu yüzen Mihr'in mealleridir. Misal Kasas 22 '"Rabbimin beni sevva edilmiş yola hidayet etmesini umarım." Mihr bu ayet üzerine arındırılma planını kurar kitaplarında. Ki bu arada ekleyelim, ''Sevva edilmiş yol'' asla dizayn edilmiş yol demek değildir, eşitleme-denkleme anlamlarını ihtiva eder. Kitab'ın PDF'nin yayınlanmasını dört gözle bekliyorum, yayınlandığı anda insanların bunları, yani kitabın özgün olmadığını görmesi çok daha kolaylaşacaktır. Kimisi şeytanı olgun ruh yapar (Burak Özdemir), kimisi şeytanı koda dönüştürür (Vesvese kodu-ki bu da Bedri Ruhselman temellidir), Rabbimiz ise İbrahim as üzerinden bizleri uyarır, ne demişti ibrahim as babasına ''Babacığım, o şeytana kulluk etme, şeytan Rahman'a isyan etmiştir'' 19:44 Allah'a emanet olun ve Hakk'ı batıl ile giydirenlere karşı sadece O'nun kitabına güvenin.
YanıtlaSilAteş, Toprak, Hava ve Suyun element olduğunu öne sürer yazar Hakikat Planı adlı kitabında fakat bunların hiçbiri element değillerdir; bileşik veya karışımdır. Buna ilaveten kitabında belirttiği, ''kıyametlerin semboller ile olan ilişkisi'' de Özdener Güleryüz'ün ''Tufanlar ve Pompei şiiri'' adlı makalesine kaleme alınmıştır. Bence kitaplar okunmalı, içerisinde verilen bilgilerden faydalanılmalı fakat Konu eğer Kur'an ise, doğrular arasına serpiştirilmiş küçücük yalanlar farkında olmadan bizleri şirke sürükleyebilir. Çok dikkatli olmalı ve ''Sadece Kur'an'' düsturundan bir an bile şaşmamalıyız ve şu ayeti sürekli aklımızda tutmalıyız,
YanıtlaSilSonunda şunu söylemekten başka bahaneleri kalmadı: "Rabbimiz Allah'a yemin olsun ki, biz, ortak koşanlar değildik." 6/23
Kitabı ilk okuduğumda bilgiler beni şaşırtmıştı fakat sonrasında bu bilgilerin daha önce mevcut olduğunu gördüm. Bedri Ruhselman'ın 54 yıl noter kasalarında bekletildikten sonra 2013 yılında yayınlanan ''İlahi Nizam ve Kainat'' eserini okumanızı öneririm. Ruh'un insana canlılık veren, sevk ve idare edici unsur olduğunu, dünyada bedenlenenin ise yarı süptil alemde bulunan, dünyadaki hücresel evrimini bitirdikten sonra yarı süptil alemde oluşan asıl varlığı (nefs) olduğunu ve dünyadaki kazanımlarına göre bu asıl varlığın re-formasyonları, değişimleri en ince detaylarına kadar anlatıyor. Hücresel evrimden insan vücuduna kadar olan merhaleler, insanlığın 3.boyuttan 4.boyuta geçiş için bir devre sonu yaşadığı, cehennemin dünyada yaşanan bir bilinç hali olduğu, dairesel zaman, uyanılacak kabir denilen olgunun aslında anladığımızdan çok farklı olduğu, vahiy denilen sistemin üst boyutlardan süzülerek nasıl geldiği iddialarını tüm detayları ile anlatılıyor. İlginçtir Bedri Ruhselman da ''Reenkarnasyon'' kelimesine karşı çıkıyor ve bunun gerçek mahiyeti yansıtmadığını, bedenlenme kavramının kullanılması gerektiğini yazıyor. Keza aynı şekilde ölümünden 6 yıl sonra basılan ''Devre Sonu'' adlı eserin sahibi Ergün Arıkdal da bu konuları yıllarca anlatmıştır. Misal mezkur kitabın girişinde şunlar yazar: ''Dünyanın bu siklus içerisinde geçirmiş olduğu aşamalar daima bir çağdan diğer bir çağa, bin yıllık umutlarla sıçrayarak olmuştur. Her yeni bin yılın arkasındaki umut dağlarına tırmanan beşeriyet, şu son bin ılın içinde, siklusun sonunda olduğunu için için fark ederek artık maddenin kendi üzerindeki tahakkümüne bir sınır koyabilmenin savaşını vermeye çalışmaktadır. Her şey Büyük Sıçrayış'ın son hazırlıklarının bir yansımasından ibarettir.'' Bu konulardaki ilk islami dokunuşlar ise Süleyman Ateş'in ''Kur'an Ansiklopedisi'' adlı tefsirinde yer alıyor, gene keza Prof.Dr Gazi Özdemir'in meali, Burak Özdemir'in kitapları (GECE-GÜNDÜZ ve 1 gün Kavramları ve bunun bedenlenme ile ilgili bağlantılarını vermiştir misal kendince 2006'da) Sertaç Mehmet Temizel'in ''Ruh ve Dünya'' adlı ciltlerden oluşmuş serileri de gene ayetler bazında değinmiştir bu konulara. Mustafa Kemal'in vazifeli olduğu iddiası ve Türkiye'nin özel bir ülke olduğu iddiası da keza Ergün Arıkdal'ın ''Andolu Misyonu'' adlı kitabında detaylıca verilmiş durumda. Tüm bu bilgilerden sonra şunu söyleyebilirim ki, Emrah Eryılmaz'ın yazdıkları kitaplar bilinmeyen şeyleri içermiyorlar, lakin -Kur'an'a bağlı kalarak- okunması da sizlere okuyanlara farklı bir bakış açısı sunacaktır diye düşünüyorum. Bilgilerden değil, bilgileri Kur'an'a arz etmemekten korkalım. Hatasız ve kusursuz olan, kendisinden hesaba çekileceğimiz tek kaynak Kur'an'ı Kerim'dir.
YanıtlaSilBir eklenti daha yapmak isterimi Hakikat Planı içerisinde verilen ''Kabir'in gerçek mahiyetinin bir simülasyon makinesi olması da daha önce yazılmış bir konudur. Aşağıdan kendisinden bir kesit vermek ile birlikte, tamamını okumak isteyenler için linki de bırakacağım --> İslam Simülasyonu
YanıtlaSilİslam'ın katkısı nedir? Allah'ın ilk emri "oku" idi ama en önemli emri "anlat"tı. Zira ortada okunacak tek bir sayfa yokken, ağızdan ağıza yayılan hikayeler vardı. Ve bu hikayeler, ölüm korkusu ile yalan dünya fikirlerini simülasyon potasında erittiler. Nasıl mı? İslam'a bir bilgisayarcı gözünden bakalım:
Dünya geçici bir test alanı. Boot-up sonrası (doğum), avatarımızla (beden) bu simülasyona giriyoruz. Programımız bittiğinde (ölüm) bellekte bir yere yazılıyoruz (kabir). Başkalarının programı belki birkaç CPU cycle daha sürüyor, eninde sonunda simülasyon tamamen bitiyor (kıyamet) ve her programın log dosyaları açılıp okunuyor (mahşer günü).
Fakat kaynak kodumuz (ruh ve bilinç) simülasyonun bitişiyle beraber yokolmuyor. Biz simülasyondan önce kodlanmıştık ve şimdi, log dosyalarımızdaki performans metriklerine göre, başka bir işletim sistemine kurulacağız (ahiret).
Bu yeni işletim sistemlerimizde runtime sıfır (zamansız), bellek sonsuz (mekansız). Sadece mutluluk veya acı var. Mutluluk dediğimiz şey, programcımızla (Tanrı) yanyana bulunabilmek, onun kaynak kodunu görebilmek. Acı ise, hayal edilebilecek en feci virüsle (Şeytan) aynı sistemi paylaşmak. LİNK:https://fularsizentellik.com/journal/2017/11/27/simulasyon-teorisi-2-felsefe-dinler-ruyalar
valla kafam çorba oldu ama şunu söyliyim son dönemdeysek eger 2012 ölen okuma yazma bilmeyen interneti bilmeyen son bedenlemesini de bitiren babaannemin ne suçu var şimdi
YanıtlaSil