Kuran Müslümanlığı Hakkında Bilgiler

Dinde İndirim Yapan Hakkı Yilmaz'a Reddiye

Hakkı Yılmaz

Hakkı Yılmaz Biyografisi

Hakkı Yılmaz, 1949 Konya/Beyşehir doğumlu. Arapça ve Kuran’ı İlkokula başlamadan önce öğrendi. 1961 yılında ilkokulu bitirdi. 1963 yılında Arapça ve Hafızlık Eğitimi almaya başladı. 1965 yılında Arapça bilenler arasından seçilerek tekâmül eğitimi için Alanya’ya gönderildi. 1969 yılında İstanbul’da Arapça Tekâmül Kursunda hocalık yaptı. Bu arada dışarıdan İmam Hatip Lisesini bitirdi. Askerlik dönüşü Ticaretle uğraşmaya başladı. Bu süreçte fahri vaizlik, Arapça Öğretmenliği ve muhtelif araştırmalarla uğraştı. 1987 yılında ticareti tamamen bırakıp Kur’an İlimleriyle uğraşmaya başladı. Kuran ve İlmi çalışmalarla uğraşan Hakkı Yılmaz evli ve çocuk babasıdır.

Hakkı Yılmaza Reddiye

Bir adam düşünün ki binlerce yıllık sahih inancı elinin tersiyle itsin ve kendi yorumlarını din edinsin. Ayetlerden öğrendiğimiz hakikatlere mitoloji desin ve kendi çıkarımlarıyla yeni bir mezhep kursun. Hem de bunu Arapçayı tahrif ederek, apaçık ayetleri çarpıtarak yapsın. Şu sözcüğün anlamı şudur, bu ayette şöyle geçer diyerek tahrifatçı olarak çalışsın. İlimde geri kalmış insanları temel itikadi konularda bile saptırmaya çalışsın.

Evlenmek kelimesi görse "Evlenmek sözcüğünün kökü ev'dir, konuttur, barınaktır. Emeviler Evlenmek sözcüğüne karşı cinsle nikah kıymak demişler, halbuki evlenmek ev almaktır, başını sokacağın bir ev aldığın zaman evlenmiş olursun. Gelenekçiler nikah kıymaya evlenmek demişler, ben doğrusunu araştırdım öyle birşey yok" diyecek bir adam kalkmış şu sözcüğün kökü şudur, şu sözcük bu anlama gelir diye din anlatmaya çalışıyor. bize de cevap vermek düşüyor. Kuran tahrifatı yapanlara ilim ve hikmet ile cevap vermek kandırdıkları insanların tekrar doğru yola girmesine vesile oluyor.

Bölüm 1) Namaz Yok Diyor!

İddia: Kurandaki namaz için vakite, şekle, abdeste ihtiyaç yoktur. Namaz zihinle akılla yapılan bir ibadettir. Yapılması gereken niyazdır. Kendi diliyle zilletle kendini Allah'a açmasıdır. (Biz tv, geleceğe doğru, https://youtu.be/u0mQga_Tpf8)

Cevap: Namaz ibadeti ilk insandan beri süregelen ve her peygamberin kendi ümmetine öğrettiği kadim bir ibadettir. Adem, İbrahim, Lut, Nuh, Yusuf, Musa, İsa, Muhammed ve Kuranda adı geçen veya geçmeyen tüm resuller aynı şeyleri öğretmiştir. Bugün 5 vakit olarak kılınan namaz ile Nuh tufanından önceki insanların kıldığı namaz aynıdır çünkü her peygamber Allahın elçisidir, her peygamber müslümandır, her peygamber islamı getirmiştir.

Kuranda namaz emri salatı ikame etmek olarak geçer. Salat kelimesi cümle içindeki kullanımına göre farklı anlamlara gelebilir. Salat nedir anlamak için salatın kimden kime yapıldığına bakılmalıdır.

Eğer bir insan Allaha salat ediyor ise namaz kılıyordur, dua ediyordur, tespihat yapıyordur, tavaf yappıyordur, kurban kesiyordur. Yani Allaha yapılan ibadetler yerden göğe dikey salattır.

Eğer Allah cc bir insana salat ediyorsa hidayet veriyordur, işlerini yoluna koyuyordur, ilim ve hikmet veriyordur, kalbine huzur veriyordur. Yani Allahın kullarına salat etmesi gökten yere dikey salattır.

Eğer bir insan bir insana salat ediyorsa selamlaşıyordur, tebrik ediyordur, hayır duası ediyordur, davasına destek oluyordur, kendisi için istediği güzel şeyleri onun için de istiyordur. İnsanın insana salatı yatay salattır.

Bu hakikatleri bilmeden Kuranı doğru anlamak mümkün olmaz. Bu hakikatlere ulaşmanın sırrı da bağlantılı ayetleri birlikte okumaktır. Nitekim yüce Allah Kuranı ben açıklamalı indirdim, peygamber ise uyarıcıdır müjdecidir anlamında Hud suresi 1 ve 2.ayetleri indirmiştir. Hal böyle iken namaz gibi binlerce yıldır devam eden bir ibadeti Kurandan öğrenmek istiyorsak ilgili ayetleri birlikte okumak gerekir.

Örneğin namazın vakitli bir farz olması, güneşin hareketlerine göre vakit lerin tayin edilmiş olması günlük yapılan bir ibadet olduğunu anlamaya yeterlidir. Önce vakitli farz olmasına bakalım:

Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman kâfirlerin size bir kötülük etmesinden korkarsanız, namazı kısaltmanızda size bir günah olmaz. Çünkü kâfirler sizin için apaçık bir düşmandır. (Savaşta) sen onların arasında olup da onlara namaz kıldıracağın zaman, bir grup seninle namazda (diğer grup da düşman karşısında) dursun. Hepsi de silahlarını yanlarına alsınlar. Seninle namaz kılanlar secde ettikten sonra sizin arkanıza geçsinler ve namaz kılmamış diğer grup gelsin ve seninle namaz kılsınlar. Ve onlar da tedbirli olup silahlarını yanlarına alsınlar. Kafirler silah ve eşyalarınızı unutup bırakmanızı, gafil bulunmanızı ve size ansızın baskın yapmayı arzu ederler. Eğer yağmur dolayısıyla size bir eziyet/zorluk olursa veya hasta olursanız silahlarınızı bırakmanızda bir günah yoktur. Yine de tedbirli olun. Allah, kafirlere aşağılayıcı bir azap hazırlamıştır. Namazı kıldıktan sonra da Allah'ı hem ayaktayken, hem otururken, hem de yatarken anmaya devam edin. Tehlikeden emin olduğunuzda namazı tam olarak kılarsınız. Çünkü namaz mü'minlere belirli vakitlerde kılınmak üzere farz olarak yazılmıştır. (4 Nisa suresi 101-103 ayetler)


Cephede bile tek rekat bile olsa namaz kılan peygamberimiz ve sahabeler, güvene çıkınca normal rekatlarda kılmıştır. 4:103 son cümlede ise salat vakitli farzdır denmiştir. Vakitli farz ise vakitleri söyleyen ayeti bulalım.

Salata devam et, gündüzün iki tarafında ve geceden yakın zamanlarda. Şüphesiz hasenat seyyiatı giderir. Bu zikredenler için bir zikirdir. [11/Hud Suresi 114]

Salata devam et, güneşin batıya yönelmesinden gecenin kararmasına kadar. Ve fecr okuması, şüphesiz fecr okuması şahitlidir. [17/İsra Suresi 78]


11:114 ayette gündüzün iki tarafından kasıt öğlen ve ikindi namazıdır. Geceye yakın zamanlar ise akşam, yatsı ve sabah namazıdır. 17:78 ayette güneşin batıya yönelmesi öğlen namazıdır, gecenin kararması yatsı namazıdır. Fecr Kuranı ise sabah namazıdır.

17:78 ayete göre 3 vakit çıkmakta, 11:114 ayete göre 5 vakit çıkmaktadır. Peygambeeimizin uygulamalı sünnetine bakınca ise namazın 5 vakit olduğu görülmektedir. Hem kâbede 1400+ kılınan namaz hem de topluca kılınan cuma namazları hem de güneşin hareketlerine göre vakit tayin eden bu ayetler bizlere Allah'a salatın namaz olduğunu gösterir. Önceki ümmetlerde de namaz vardır, oruç vardır, hac vardır. Çünkü her peygamber İslamı getirmiştir.

Peki namaz nasıl kılınır? Namaza kılmak için gerekenler nelerdir? Namaz kılmanın ilk şartı temiz olmaktır. Temiz olmak hem elbisenin necasetten tanaret olması yani idrar sıçramamış olması, hem de cünüp olmamaktır. Ondan sonra namaz abdesti almak gerekir. Namaz için abdest alma emri maide 6.ayette şöyle geçer:

Ey iman edenler! Salata kalktığınız zaman yıkayın; yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi, mesh edin başlarınızı ve topuklara kadar ayaklarınızı. Eğer cünüp olduysanız derhal temizlenin. Eğer hasta olduysanız veya yolculuk yapıyorsanız veya sizden birisi tuvaletten geldiyse veya kadınlara dokunduysanız böylece su bulamadıysanız o zaman temiz olan toprakla teyemmüm edin. Böylece ondan ellerinize ve yüzlerinize mesh edin. Allah size bir zorluk kılmak istemez. Ve lakin sizi temizlemeyi diler ve üzerinizdeki nimetini tamamlamayı. Umulur ki şükredersiniz. [5/Maide Suresi 6]


Salata kalkınca abdest alın diyen ayet bizlere önce yüz yıkamak, sonra dirseklere kadar kolları yıkamak, sonra ıslak elle başa dokunmak ve ıslak elle ayaklara dokunmaktan bahsetmiştir. Yüz ve kollar yıkanıyor, baş ve ayakların üzeri mesh ediliyor. Abdestin 4 farzı bunlardır, lakin dileyen ağzını burnunu kulaklarını ensesini de yıkayabilir bunlar da peygamberimizin ilaveten yaptığı sünnetlerdir.

Buraya kadar ne öğrendik? Allaha salat namazdır, namaz günde 5 vakit farzdır, namaz kılmak için cünüplükten temizlenmiş olmak gerekir, sonra ezan okununca abdest almak gerekir. Şimdi ezan nereden çıktı onu bulalım Kurandan.

Ey iman edenler! Cuma günü namaz için nida edilince (ezan okununca) hemen Allahın zikrine koşun ve alışveriş yapmayı bıraın. Eğer bilirseniz bu sizin için hayırlı olandır. Namaz bitince dağılın ve Allahın lutfundan arayın. Allahı çokça anın ki kurtuluşa eresiniz. (62/Cum’a Suresi 9)


Cuma suresinde salat için nida edilince denmesi ezan ile namaza çağırılmasıdır. Peygamberimizin hayatına baktığımızda ilk ezanı siyahi bir adam olan Bilale okutmuştur. Derisi siyah diye dışlanan adamı müezzin yaparak her insanın değerli olduğunu göstermiştir.

İslam dini Kuran ve peygamberin uygulamalı sünnetinden anlaşılmaktadır. Allah Kuranda namaz kılın diyor peygamberimiz kıldırıyor. Allah kuranda oruç tutun diyor peygamberimizle birlikte oruç tutuyorlar. Allah Kuranda hac edin diyor peygamberimizle birlikte hac edip uygulamalı öğreniyorlar. Dolayısıyla ibadetlerin tatbik edilmesi konusunda Hz. Muhammedin örnekliği ilahi emirleri doğru uygulamak konusunda ışık olmuştur.

Peki nasıl namaz kıldılar? Kıyam, Ruku, Secde, (22:77) Kıraat, Oturuş, Selam gibi şeylerle namaza devam ettiler. Peygamberimiz "Ben nasıl kılıyorsam siz de öyle kılın" (Buhari Ezan 18) diyerek uygulamalı öğretti. Bir dönem de Yahudiler ile birlikte Kudüsü kıble edinerek kıldı. Daha sonra kıble yeniden kabe olunca kimin son nebiyi gerçekten kabul ettiği ortaya çıktı. (2:142-144)

Buraya kadar namaz hakkındaki bilgilerimizi pekiştirmiş olduk. Peki Hakkı Yılmaz gibi tahrifatçı insanlar ne diyor? Vakit yok, abdest yok, şekil yok diyor, sadece el açıp dua etmeyi yeterli görüyor. Ayetlerden var olduğunu gördük. Demek ki bu dinde namaz var ama sen yoksun Hakkı Yılmaz, senin gibilere yer yok.

Bölüm 2) Melek Yok Diyor!

İddia 1: Kuran'da geçen melek sözcüğünü o pasajda okuyacağız. Haberciler anlamında mı ki bunlar direk Allahın gönderdiği vahiyler anlamında mı yoksa güç anlamında mı. Bunların hepsini okuduğum pasajda bunları görmemiz, fark etmemiz mümkün. Bunu birinin bize öğretmesi falan gerekmiyor. Ben bu bağlamda ilk etapta bir genelleme dediğim sonra tadadına geçeceğim Allah izin verirse. Zihinsel ve doğal güçler için bu sözcük kullanılmış. Yani; akıl, hafıza, refleks, vijdan, dikkat, algılama, merak, tercih, korku, ümit, zeka gibi şeyler bunların hepsi zihinler fonksiyonlar da melek olarak geçiyor Kuranda. Bunun dışında iradesiz varlıklar. Rüzgar, yağmur, ısı gibi sözcükler de Kuranda melek olarak geçer... [Hakkı Yılmaz, KRT Tv, Kuran ve İslam, 06.03.2014, https://youtu.be/mCXKAccFxL4?t=41m40s]

Cevap: Melekler Kuranda detaylıca anlatılmıştır. Metafizik boyutta yaşadıkları ve Allahın emrinde oldukları bilinmektedir. Peygamberimize vahiy getiren Cebrail isimli melek (2:97, 53:62, 26:193), peygamberimizin cibril meleğini gözüyle görmesi (53:13), savaşta müslümanlara yardıma gelip kafirlerin parmaklarına vuran melekler (8:12, 3:124), kadir gecesinde inen melekler (97:4), 50 bin yıllık yolu bir günde çıkıp Allahın yanına giden melekler (70:4), Hesap günü teraziye konulacak olan (7:8) amel defterimizi yazan melekler (43:80, 82:10-11), öleceğimiz zaman nefsimizi çıkarıp götüren melekler (32:11), iyi insanlara müjde vererek canını alan melekler (41:30), kötü insanlara dayak atarak canını alan melekler (8:50, 47:27, 6:93), İnsan suretine bürünüp Hz İbrahimle ve Lut ile konuşan melekler (11:81, 15:51), İnsan suretine bürünüp Hz Meryeme çocuk müjdeleyen melek (19:17-19) gibi detaylı bilgileri ayetlerden öğrenebiliriz.

Bu kadar melek anlatan ayet varken hangi aklı başında insan meleklere doğa kanunu diyebilir, zihinler duygular diyebilir? Hangi ayette rüzgara melek denir? Hiç bir ayette denmez. Hangi ayette duygularımıza melek denir? Hiç bir ayette denmez. Öyleyse bu melek inkarcısı iddialar nereden ortaya çıkıyor? Tabi ki deist oldum demeyip anlam tahrifatı yapan fitnecilerin uydurmalarından.

Dinimizi Allahın ipi olan Kurandan öğrenirsek ne yobaz şarlatanlar ne de modern hurafeciler bizi kandıramaz lakin hocalar yıllarca araştırmış deyip onlara teslim olursak Allahın ipini bırakıp hocaların ipiyle kuyuya inmiş oluruz. O yüzden ya arapça öğrenip ya da düzgün mealler okuyup ahiretimizi kurtaracak İslami bilgileri Kurandan öğrenmemiz gerekir. Taklidi imandan Tahkiki imana terfi etmek lazımdır.

İddia 2: Şimdi ibrahim peygambere gelen elçiler güya buzağı kızartmışta ikram etmişte yememişler gibi yanlış meal yanlış çeviri gibi şeyler var. İbrahim peygamber buzağı falan kızartmadı onlara yiyecek ikram etmedi. Onlara altın ikram etti. Şunu daha önce görmüştük elçileri incelerken değinmiştik. Elçilerin elçiliğinin en büyük vesikası belgesi elçilerin yaptıkları hizmet karşılığından ücret almayışlarıdır. Oraya madem ki elçi olarak gelmişlerdi kesinlikle karşısındaki ibrahim de olsa hizmet karşılığında birşey alamazlardı o yüzden el sürmediler. (Hakkı Yılmaz - KRT Tv, Kuran ve İslam, 06.03.2014, https://youtu.be/mCXKAccFxL4?t=5m29s)

Cevap: Kitap üzerinde ağzını eğip bükerek tahrifat yapan Hakkı Yılmaz’ın diline doladığı ayette "Zeheb: Altın" kelimesi geçmez. Ne kadar beğenmese de "Bi ilcin semin: Semiz buzağı" (Zariyat 26) ve "bi iclin haniz : Kızartılmış buzağı" (Hud 69) kelimeleri geçer. İbrahim peygamberin İkram olarak et getirdiği aşikardır.

"İbrahimin ikram edilen misafirlerinin haberi sana geldi mi? Yanına geldikleri zaman selam dediler. Selam yabancı kavim dedi. Hemen ailesinin yanına gidip sezdirmeden geldi, böylece besili buzağı (eti) getirdi. O zaman onlara onu yaklaştırıp "yemez misiniz" dedi. Derken (yemediklerini görünce) onlardan korkmaya başladı, "Korkma" dediler ve onu âlim bir çocukla müjdelediler. Bunun üzerine karısı hayretle karşıladı ve ellerini yüzüne vurarak "kısır kocakarıyken" dedi. İşte böyle, senin rabbin şüphesiz ki hikmet sahibidir, en iyi bilendir dediler. [51/Zariyat suresi 24-30]


İlgili ayetleri okuduğumuz zaman altın kelimesiyle karşılaşmıyoruz. İnsan suretine bürünmüş Melek elçiler olduğu için bizim gibi yemek yemiyorlar, tuvalete gitmiyorlar, vücutları biyolojik değil, sadece titreşimlerini düşürüp üçüncü boyutta görünür olmuşlar. Evrende sadece etten kemikten oluşan canlılar yoktur, bir de metafizik alemde yaşayan farklı boyut canlıları vardır.

Bizim etten oluşmuş gözümüz metafizik boyutta yaşayan akıllı canlıları algılayamaz. Peygamberimiz ise bir lutuf olarak vahiy meleğini görmüştür. Materyalist insanlar için bu bilgiler bilim kurgu senaryosundan fırlamış gibidir lakin gerçekte yüce Allahın eserlerini bizlere bildirmesidir. İslam dini etten kemikten oluşan bedeninizle ve 5 duyu organıyla algılayamayacağınız şeyleri apaçık bildiren, müslüman / teslim olanları doğru bilgiyle buluşturan, cehaletten kurtaran muhteşem bir dindir.

İddia 3) ''Halkın 4 büyük melek diye insanlara yutturdukları Cebrail, mikail, israfil, azrail gibi şeylerin meleklikle alakası olmadığını, Kuran'da Cebrail ve Mikalin adlarının geçmesine rağmen bunların halk kültüründeki şeyler olmadığını yazdık. Cebrail Kuran'ın bir başka adıdır. Cebrail, Allah'ın onarımı, tamir etmesi demek. Allah daha önce gönderdiği vahiylerde bozulma olduysa onu reform eder. O ayetlerin bölümüne de cebrail adı verilir. Cebrail de Kuran ayetleridir yani başka birşey değil. (Biz tv, geleceğe doğru, https://youtu.be/qAKaQjEkXXM)

Cevap: Melek inkarcısı olmanın kaçınılmaz sonuçlarından birisi de vahiy meleğine düşman olmaktır. O Cibril ki Allah’tan aldığı vahyi yedi kat gökten indirip dünya semasına getirerek Muhammed sav’in kalbine ilka etmiştir. Bu durumu anlatan ayet şöyledir:

"Deki: Kim Cibril’e düşman oldu? Halbuki onu Allahın izniyle senin kalbine indiren odur. Elleri arasındakini tasdik eden, yol gösteren, müminler için müjdedir." [2/Bakara 97]


Evet, vahyi nebinin kalbine indiren Cibril isimli vahiy meleğidir. Bu meleği peygamberimiz asli suretiyle iki kez görmüştür. İlkinde hira mağarasında ‘’Oku, yaratan rabbinin adıyla’’(96:1) ayetini getirince, ikincisinde isra yürüyüşünde.

Ona kuvveti çetin olan (Cibril) öğretti. Asalet sahibi böylece kapladı. Ve o en yüksek ufuktaydı. Sonra yaklaştı, derken (nur dağına) sarktı. Böylece mesafe iki yay veya daha kısa oldu. Derken onun kuluna vahyedeceğini vahyetti. Gönlü gördüğünü yalanlamadı/içine sindi. Gördüğü şey hakkında onunla çekişiyorsunuz öyle mi? Andolsun onu başka bir inişte de gördü. Sidretul muntehanın yanında. Onun yanındadır barınma bahçesi. [53/Necm Suresi 5-15]


Bu ayetlerle uyumlu olarak Hz. Aişe validemiz de ‘’Kim peygamber Allah’ı gördü derse yalan söylemiştir. O Cibril’i iki kere asli suretiyle gördü’’(Buharî: Tefsir, sure 53) diyerek cibrili iki kere gördüğünü söylemiş, cibrilin vücut sahibi bir canlı olduğuna dikkat çekmişti. Başka türlü inanmaları da mümkün değildir çünkü Necm suresi Hz. Muhammedin vahiy meleğini gördüğünü haber verir. Bunu kabul etmeyerek başka yorum getirenler mürted olmuştur. Müslüman bir insanın kelime oyunları yaparak melekleri yok sayması olacak şey değildir.

Bölüm 3) Cinler Yok Diyor!

İddia 1: Cin suresinde anlatılan grupla peygamberimiz muhatap olmuş, Kuranı anlatmış, dinletmiş. Onlar da kendi ülkelerine dönmüşler. Orada dediklerini vahiyle hem peygamberimize bildiriyor hem tüm insanlığa bildiriyor. Adını sanını söylemedikleri için cin deniyor. (Karadeniz Tv, Kuran ve islam, 16.01.2014)

Cevap: Cinlerin mahiyeti Kuranda detaylıca açıklanmıştır. Cinler metafizik boyutta yaşayan akıllı canlılardır. Örneğin; semum ateşinden yani yazın yerden yükselen kavurucu ısı buharından yaratılmış olmaları (15:27), İblis ve ordusunun bizim göremediğimiz yerden farklı bir metafizik boyuttan bizi görüyor olmaları (7:27), insanlara sağından solundan önünden arkasından sokulup vesvese vererek günaha teşvik edecek olması (7:17), faiz yiyenlerin cin dokunup çarpmış gibi felçli dirileceği (2:275), melekleri dinlemek için birinci kat göğe çıkan cinler olması (72:8) gibi detaylar cinlerin nasıl canlılar olduğunu anlamayı sağlamaktadır.

Kuranın hiç bir ayetinde cinlere yabancı insan denmez, hiçbir ayetinde peygamberin cinlerle görüştüğü de geçmez. Bu olay peygamberimizin haberi yokken gerçekleşmiştir.

De ki: Bana, cinlerden bir topluluğun Kur'ân dinlediği ve sonra da (kavmine gidip) şöyle dediği vahyedildi: “Biz harikulâde bir Kur'ân dinledik. “O doğru yola iletiyor; biz de ona iman ettik. Artık Rabbimize hiçbir şeyi ortak koşmayacağız. “Rabbimizin şânı çok yücedir; O eş veya evlât edinmemiştir. “Meğer bizim beyinsizlerimiz, Allah hakkında yalan yanlış şeyler söylüyormuş. “Oysa biz ne insanların, ne de cinlerin Allah hakkında yalan söylemeyeceklerini sanırdık. (72/Cin Suresi 6)

Bir zaman da, Kur'ân'ı dinlemeleri için, cinlerden bir topluluğu sana göndermiştik. Onu dinlemek için hazır hale geldiklerinde, birbirlerine “Susun” dediler. Kur'ân okunduktan sonra da kavimlerine birer uyarıcı olarak döndüler. (46/Ahkaf Suresi 29)


Cin suresinin ilk ayetleri ve Ahkaf 29 ayeti okunduğu zaman peygamberimizin vahiy sayesinde cinlerin müslüman olduğunu öğrendiğini görüyoruz. Cinler aralarında konuşurken "insanların ve cinlerin Allah hakkında yalan söylemeyeceğini sanıyorduk" demeleri zaten iki ayrı tür olduğumuzu ortaya koymaktadır. Cinler dumansız ateşten, insanlar çamurdan yaratılmıştır. Allah insanları da cinleri de kendisine kulluk ibadet etmesi için var etmiştir.

Cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım (51/Zâriyât Suresi 56)


Konu bu kadar anlaşılır ve bu kadar basit iken, cinlerin ve insanların iki ayrı canlı türü olduğu aşikar iken nereden çıkıyor mekkelilerin tanımadığı insanlara cin dedndiği, nereden çıkıyor biz mekkeye gitsek bize cin diyecekleri, nereden çıkıyor görünmeyen mikroplara virüslere cin dendiği.. Bunlar deist olduğunu itiraf edemeyen ama anlam tahrifatı yaparak kendini müslüman olduğuna ikna eden fitnecilerin ağızlarından çıkmaktadır. Ne bedbaht bir iştir anlam tahrifatı ile Allahın var dediği ve ilim sahiplerinin de var olduğunu bildiği şeylere yok demek, Ne felakettir şeytana hizmet etmek.

İddia 2: İblis; insanların akıl, fikir, dikkat yani psikoloji bilimindeki melekeler varya onlardan bir melekedir. (Karadeniz TV, Kur'an ve İslam programı, 27.02.2014, https://youtu.be/D7FIJl3a0l8?t=1097)

Cevap: İblis, Adem'e secde etmeyince bulunduğu makamdan kovulan bir cindir. Bunun üzerine "müflis, ümitsiz" anlamına gelen İblis adını almıştır ve şeytan vasfı kazanmıştır. Kendisinin ateşten yaratıldığını, Ademin ise çamurdan yaratıldığını söyleyerek Allah'ın emrine isyan etmiştir. Emre itaatsizlik etmekte ısrar ettiği için kafir olmuştur. Bunun üzerine insanın nasıl kolayca sapacağını kanıtlamak için kıyamet gününe kadar mühlet istemiştir. Mühlet verilince ise kendisine uyanlarla birlikte vesvese vermeye başlamış ve doğru yola oturmuştur. Melun İblisin ilk vesvese verdiği kişiler ise Adem ve eşi olmuştur, yasak meyveden yedirip Adem ve eşini cennetten çıkarmıştır. İblisin hayat hikayesi bu şekilde özetlenebilir. Kuran ayetleri olayı böyle anlatır. Bu kıssalar dini hevasına uyduranlara fantastik gelebilir ama Kuran kıssaları, la fontaine masalları değildir. Kuranda anlatılan her şey yaşanmış olaylardır, tarihsel gerçeklerdir.

"Bunlar Allah'ın ayetleridir, onu sana gerçek olarak okuyoruz. Allah alemlere zulm etmek istemez.’’ [3/Ali imran 108]

"Bunlar Allahın ayetleridir, onu sana gerçek olarak okuyoruz. Allah ve onun ayetlerinden sonra hangi hadise/söze iman ediyorlar?" [45/Casiye 6]


Kuranda anlatılan kıssalar yaşanmış olaylardır. Adem ve İblis kıssası da bir zamanlar yaşanmıştır. Kimsenin bilmeyeceği bu olaylar en doğru şekilde peygamberimize inen Kuranı kerimde açıklanmış ve insanlık cehaletten kurtarılmıştır. Nereden geldiki nereye gidiyoruzgibi soruların cevabı bulunmuştur. Fasıklar fitneciler ise onlarca ayeti yok sayarak abuk subuk teviller yaparlar, ilim sahipleri karşısında rezil rüsva olurlar, cahil gençleri tuzağına düşürürler itikadını bozarlar.

Sonunda itikadını bozduğu her insanın küfre sapmasından bir pay günah kazanırlar. İyi bir şeye vesile olan da kötü bir şeye vesile olan da amel defterine ağırlık yapacak şey kazanmış olur. Hatta ölüp gitse bile açtığı güzel çığır varsa sevap hanesine yazılmaya devam eder, imanla ölmüş ise amelleri tartılır ve sevapları ağır gelebilir.

Kim bir iyiliğe aracılık ederse, ondan bir payı olur. Kim bir kötülüğe aracılık ederse, onun da bundan bir vebali olur. Allah ise herşeyi görüp gözetmektedir. (Kuran Ayeti: 4/Nisâ Suresi 85)

Dinde iyi bir çığır açan kimseye, bunun sevabı vardır. O çığırda yürüyenlerin sevabından da kendisine verilir. Fakat onların sevabından hiçbir şey noksanlaşmaz. Her kim de İslâm’da kötü bir çığır açarsa, o kişiye onun günahı vardır. O kötü çığırda yürüyenlerin günahından da ona pay ayırılır. Fakat onların günahından da hiçbir şey noksanlaşmaz.” (Hadis Rivayeti: Müslim Zekât 69, Nesai Zekât 64)


Yok öyle melekleri inkar ettireyim, namazı inkar ettireyim ama sapmasına vesile olduğum insanların günahı bana yazılmasın demek. Yok öyle kafasına göre kelimelere anlamlar verip tahrif etmek. Yok öyle küstahlık yapıp kendini peygamberin yerine koymak. Yok öyle hevasına göre konuşup Allahın var dediği şeylere yok demek. Yok öyle mürted olduğu halde müslümanlık iddia etmek. Açtığın bu kötü çığır günah defterine yazılıyor unutma, gel tövbe et sana yakin gelmeden, gel vaz geç bu küfür yolundan.

Sonuç: Cübbeli Ahmetin hurafeleri ile Hakkı Yılmazın hurafeleri birbiriyle yarış yapsa ikisi de aynı hızda koşardı. Zira birisi uydurma hadisler ve sufi menkıbeler yoluyla İslamı tahrif ediyor, diğeri Kuran kelimelerinin anlamlarını değiştirerek tahrif ediyor. Birisi dine zam ilave yapıyor diğeri dinde indirim eksiltme yapıyor. İkisi de aynı yolun yolcusu, ikisi de şu ayetin muhatabı.

Onların bir kısmı kitaptan olmadığı halde, sizin kitaptan zannetmeniz için kitaba bakarak dillerini eğip bükerler. O, Allah katından olmadığı halde “bu Allah katındandır” derler. Bile bile Allah hakkında yalan söylerler. (3/Âl-i İmrân Suresi 78)


Hakkı Yılmaza Reddiye - Bumudin Kasım 2019
Son güncelleme Mayıs 2025

4 yorum:

  1. Yazının 2. Paragrafı çok gereksiz. Subjektif bir yargının, tarafsız olduğu söylenen bir yazının en başına konması ne kadar acemice.

    Bu paragraf fikirlerin değil duyguların dışa vurumu.

    Yazının sonuna konması bile yapıyı bozacakken en başında yer alması aceleciliğin göstergesi. Unutmayın şeytanın en sevdiği davranışlardandır acelecilik...

    Yazıyı hazırlayan kişinin adını vermeyip sürekli kendinden "biz" dile söz etmesi de ayrı bir acemilik.

    Bunun psikolojik sebepleri var elbette. Eh onların ne olduğunu da bir zahmet yazıyı hazırlayıp ismini vermeye cesaret edemeyen, bunun yerine "biz" diyerek yapay bir baskı oluşturmaya çalışan yazar kardeşim düşünsün.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Biz'den kasıt Kuran müslümanları. Reddiyeyi yazanın ismi değil ne delil sunduğu önemlidir. Sunulan delillere bir cevabınız varsa onu yazın.

      Sil
    2. Yorumlar oanaya mı tabi?

      Sil
    3. Siz benden esasla ilgili delil istiyorsunuz oysa esası değil usûlü eleştirdiğimi yazmıştım, onaylamadınız. Usûl esastan önce gelir.

      Sil

Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Gmail hesabınızla veya Anonim olarak yorum yapabilirsiniz.