Sünnet; Kanun, yol, âdet gibi anlamlara gelir. Kuran'da sünnet kelimesi ''Sünnetullah: Allah'ın sünneti'' olarak geçer. Peygamberin sünneti ise Kuran'ı hayatına dahil etmektir. Kuran ve sünnet; Hz. Muhammed'in vahyi hayatın her alanına dahil etmesidir. Zira son nebi de Kuran ile dalaletten kurtulmuş ve karanlıktan aydınlığa çıkmıştır. ''Ve seni dalalette bulup hidayete erdirdi.'' [Duha suresi 7]
Kuran ve sünnet deyince sanki iki farklı otorite varmış gibi algılanmaktadır. Gerçekte ise Kuran'a uyan bir peygamber vardır. Nebiler getirdiği şeye önce kendileri uymalıdır ki halkı ikna edebilsin. Kendi davranışı farklı, kitapta yazan farklı olduğu zaman o kişinin itibarı olmaz. Bu yüzden kendisine indirilen kitaba göre hayatını değiştirmelidir ki söylediği ile yaptığı uyumlu olsun. Zaten ''Ben ancak rabbimden bana vahyolunana uyarım.''(Yunus 15, Enam 50, Ahkaf 9, Araf 203) diyerek Kuran dışına çıkmadığını bildirmiştir.
Kuran ve sünnet ifadesini yanlış anlayıp hem kuran hem de sünnet olmak üzere iki farklı hüküm kaynağı olduğunu zannedenler, bazı ayetlerin anlamını çarpıtarak ve kendilerine uygun rivayetleri kullanarak peygamberin de Allah gibi haram-helal, farz-nafile, ceza-yasak koyabileceğini iddia ederler. Bu söylemlerinde samimi olsalar bile Kuran kavramlarını bilmedikleri için böyle bir yanlışa düşmüşlerdir. Ayrıca kendileri de ''Sünnet Kuran'ın pratiğe dönüşen halidir'' dedikleri halde Kuran'a zıt hükümler savunabilmektedirler. İş rayından öyle bir çıkmıştır ki ''sünnet Kuranı nesh eder'' mantığıyla hareket ederler ve bir çelişki gördükleri zaman ayeti çöpe atarlar. Şimdi iddialara teker teker değinelim bakalım sünnet neymiş.
1- Resul'e uyun ayetleri ne anlatıyor?
İddia: Kuran'da ''peygambere itaat edin ve peygamber ne verdiyse alın'' yazıyor. Peygambere itaat etmek sünnete tabi olmakla olur ki sünnet hadislerdir. Hadisler dinde ikinci hüküm kaynağıdır.
Cevap: Kuran'da ''Resul'' ve ''Nebi'' kelimeleri geçer. Nebi ve resul kelimelerinin anlamını ve Kuran'da nasıl geçtiğini bilmeden Resul'e itaat ayetlerini anlamak mümkün olmaz. Nebi; kendisine kitap veya sayfa verilmiş kişi demektir. Kuran'da tüm nebilere kitap verildiği bildirilmiştir. ''İnsanlar birtek ümmetti. Sonra Allah müjdeleyici ve uyarıcı olarak nebi'ler gönderdi. Onlarla birlikte, insanların ihtilaf ettiği konularda hüküm bildirsin diye hak kitaplar indirdi.'' [Bakara suresi 213] ayetinde nebilere kitap verildiği ve bu kitapla insanlar arasında hükmetikleri bildirilmiştir. Nübüvvet verilen bir insan; yemek yerken, alışveriş yaparken, uyurken de nebi olur. Yani bir insan öğretmenliğe atanınca okul dışında bile öğretmen olarak anıldığı gibi nebiler de ayet inmediği zamanlarda günlük hayatta nebi olarak anılırlar.
Risalet ise kendisine vahiy indiği zaman onu tebliğ etme görevidir. Bir resul aldığı vahyi kavmine duyurmakla görevlidir, aksi halde görevini yerine getirmiş olmaz. ''Ey resul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer yapmazsan onun risaletini tebliğ etmemiş olursun. Allah seni korur insanlardan. Şüphesiz ki Allah kafirler kavmini hidayete ulaştırmaz.'' [Maide suresi 67] Resul kelimesinin anlamı elçi demektir. Elçi ne yapar sorusu resul'e uymanın ne olduğunu ortaya çıkarır. Örneğin bir padişah'ın elçisini düşünelim. Bu elçi sadece padişahın emirlerini iletmekle yükümlüdür. Elindeki mektubu karşı ülkeye götürürken onun içine bir cümle ekleyemez veya bir cümleyi karalayamaz. Mesajda oynama yaptığı zaman padişah onu affetmez ve öldürür. İşte Allah'ın elçileri de bunun gibi kendilerine inen vahyin dışına çıkamazlar. Vahyin dışına çıkmak Allah'ın gazabına uğramaya sebep olur. Bunu Allahu teala şöyle bildirir: ''Artık hayır! Gördüğünüz şeylere yemin ederim. Ve göremediğiniz şeylere. Şüphesiz ki o elbette şerefli bir resul sözüdür.Ve o bir şair sözü değildir. Nede az inanıyorsunuz. Bir kahin sözü de değildir. Nede az tezekkür ediyorsunuz. Alemlerin rabbinden indirilmiştir. Bize karşı bazı sözler uydurmuş olsaydı, Elbette onu sağından yakalardık. Sonra onun şah damarını elbette keserdik.'' [Hakka Suresi 38-46] ayetlerinde resullerin sadece vahyi ilettikleri bildirilmiştir. Eğer vahye ilave yapsaydı can damarı tıkanır ve ölürdü.
İşte resuller bu vahyin dışına çıkamazlar. Halk tarafından beğenilmeyen hükümler olmuşsa da ''Bunu değiştir yada başka kuran getir'' [Yunus 15] deseler de, bu hükümleri değiştirmek resulün elinde değildir. Hz. Muhammed'in çevresindeki müşrikler Kuran'dan rahatsız oldukları için onu vahyin dışına çıkmaya zorlamıştır. Bu müşriklerin yöntemi o kadar ikna edicidir ki şükrederek şirk koşmayı sevdirir, her saçmalığı tevil ederlerdi. Hatta Hz. Muhammed'i bile Kuran dışı hükümler vermeye neredeyse ikna edeceklerdi. Ama Allah'ın uyarması sayesinde bunu başaramadılar. Eğer peygamberimiz Kuran'a zıt şeyler söyleseydi o zaman müşrikler onu bağrına basacaktı. ''Ve seni gerçekten fitneye düşüreceklerdi, sana vahyettiğimizden başkasını bize iftira etmen için. O zaman seni dost edineceklerdi.'' [İsra Suresi 73]
Kuran'daki Resul'e uyun ayetlerinin hepsi ''Allah'ın resul aracılığıyla indirdiği ayetlere uyun'' demektir. Bu yüzden ''Kim resul'e itaat ederse böylece Allah'a itaat etmiş olur. Ve kim yüz çevirirse o takdirde seni onların üzerine muhafız olarak göndermedik.'' [Nisa suresi 80] ayeti Resul'e uymanın ayetlere uymak olduğunu bildirir. Ayetlere uyan da Allah'a ve Resulune itaat etmiş olur. Resul'e uymanın ayetlere uymak olduğunu bildiren bir ayet daha vardır. Oda şudur: “..Rabbimiz! Bize bir Resul göndermiş olsaydın böylece senin ayetlerine uyar ve müminlerden olurduk” derlerdi.'' [Kasas Suresi 47] ayetinde apaçık şekilde resul'e uymanın ayetlere uymak olduğu bildirilmiştir. Bu ayetleri öğrendikten sonra şimdi de diğer iddialara bakalım.
2- Peygamber postacı mıydı?
İddia: Hz. Muhammed postacı değildir. 23 yıl boyunca konuşmuştur ve dinde Kuran'dan ayrı hükümler koymuştur. Peygamberin haram koyma yetkisi ve ceza koyma yetkisi vardır.
Cevap: Resullerin görevinin vahyi iletmek olduğu Maide 67, İsra 73, Kasas 47. ayetlerde bildirilmiştir. Resul postacı mıydı diyerek başka hükümler isteyenler ''Bize başka Kuran getir veya bunu değiştir'' [Yunus 15] diyenler gibi davranmış olurlar. Resuller kutsal kitap dışına çıkıpta haram-ceza koyamazlar. Bunları belirlemek dinin sahibine aittir. İslam'ın sahibi Allah olduğuna göre din adına verilen hükümler Allah tarafından belirlenmiş olmalı ve çelişki içermeyen kutsal kitapta yazmak zorundadır. Eğer dini hükümler kutsal kitapta yazmasaydı o zaman Allah eksik kitap indirmiş olurdu. Halbuki Kuran'da din için gerekli şeylerin olduğu ve kıyamet günü Kuran'dan sorulacağımız bildirilmiştir. Hatta Allahu teala Kuran dışı hüküm arayanları şöyle eleştirir: ''Size ne oluyor, nasıl hüküm veriyorsunuz? Yoksa sizin bir kitabınız var da ondan mı ders alıyorsunuz? Gerçekten onun içinde ‘’Beğendiğiniz şeyleri alabilirsiniz’’ mi yazıyor?'' [Kalem Suresi 36-38]
3- Hadisler vahiy midir?
İddia: Buhari ve Müslim Kuran'dan sonraki en sağlam kaynaktır. Hadis kitapları tıpkı Kuran gibi korunmuştur. Hadisler de vahiydir. Buhari ve Müslim'den tek hadisi kabul etmeyen kafir olur.
Cevap: Eğer hadisler vahiy olsaydı, Hz. Muhammedin vefatından 250 yıl sonra yazılmazdı. Kuranla birlikte hadislerin de yazılması lazımdı. Tümüne inanma zorunluluğu olan tek kitap Kuran'dır. Çünkü Kuran din için yeterlidir ve içinde çelişki yoktur. Zaten Allahu teala müslümanları ihtilaftan kurtarmak için kesin delil olan ayetleri indirmiştir. ''Ve kendilerine kesin deliller geldikten sonra, fırkalara ayrılıp ihtilafa düşenler gibi olmayın! Onlar için büyük bir azap vardır.'' [Ali İmran 105] ayetinin bildirdiği üzere kesin delil olan ayetleri bırakıp zan ve tahminden öteye geçemeyen rivayetleri kutsayanlara büyük azap vardır. Hadis kitapları ve mezhepler sayesinde hak din unutulmuştur. Vahyin yerini çelişkili rivayetler ve ihtilaflı alim görüşleri doldurmuştur. Kuran ise ihtilafı gidermek üzere indirilmiştir. ''Halen Kuranı tedebbür etmezler mi? Eğer o Allah'tan başkasından gelseydi, içinde pek çok ihtilaf bulunurdu.'' [Nisa Suresi 82] ayetinde Kuran dışı kitaplar Allah'tan gelmediği için çelişki dolu olduğu bildirilmiştir. Hadislere vahiy diyenler yeni kutsal kitaplar edinmiş olurlar. (bk: Çelişkili hadis örnekleri)
4- Kitap ve hikmet ne demek?
İddia: Kuran'da peygambere kitap ve hikmet verildiği yazıyor. Kitaptan kasıt Kuran ise hikmet de peygamberin sözleridir.
Cevap: Kitap verilen birine hikmet verilmemesi beklenemezdi. Hikmet, bilgelik demektir. Bu bilgeliğe ancak vahiyle ulaşılır yoksa cahil kalınır. Hikmet verilen kişi; olayları doğru analiz eder, mantıklı düşünür ve doğru sonuca varır. Hikmet verilmesi için ders alacak bir kitap lazımdır. Hayatı öğreten bu kitap kutsal kitaptır. Kitap verilen her nebi'ye hikmet de verilmiştir. Kitaptan öğrendikleri bu hikmetler onları cahillikten kurtarır. Konuşurken hikmetli konuşurlar, davranışları hikmetli olur. Bu hikmet sadece peygamberlerde değil, onların getirdiği mesaja teslim olanlarda da oluşur. Allah samimi müslümanlara hikmet verir çünkü ona teslim olup layık olmuştur. Layık olmayana hiçbir şey verilmez. ''(Allah) hikmeti dilediği kişiye verir. Kime hikmet verilmişse böylece ona çok hayır verilmiştir. Akıl sahiplerinden başkası tezekkür edemez.'' [Bakara Suresi 269]
5- Anlaşmazlıkta peygamberi hakem yapmak!
İddia: Kuran'da anlaşmazlık çıkınca seni hakem yapmazlarsa iman etmiş olmazlar yazıyor. Demek ki peygamberi hakem yapmak lazım. Yani hadis kitapları aramızda hakem olmalıdır.
Cevap: Peygamberi hakem yapmak da Kuran'ı hakem yapmaktır. Zira peygamber kendi başına karar veren birisi değildi. Sorulara ayetle cevap veriyordu. Peygamberi hakem yapmakla Kuran'ın hakem olması arasında bağ vardır. ''Artık hayır! Rabbine iman etmiş olmazlar, taki çekişmeli işlerinde seni hakem yaparak içlerinde sıkıntı hissetmeden tamamladığın işe razı olup teslim olmadıkça.'' [Nisa 65] ayetini anlamak için ''Artık Allah'tan başka bir hakem mi arayayım? O size kitabı mufasaal (ayrıntılı) indirdi. Kendilerine kitap verdiklerimiz, onun rabbinden hak olarak geldiğini bilirler. Öyleyse sakın şüphe edenlerden olma.'' [Enam 114] ayeti bilmek lazımdır. Hz. Muhammed bir fetva vereceği zaman ayet inerdi. Örneğin;
Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: ... (Bakara Suresi, 219)
Sana yetimler hakkında soru sorarlar. De ki ... (Bakara Suresi, 220)
Sana 'kadınların aybaşı halini' sorarlar. De ki: ... (Bakara Suresi, 222)
Sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki... (Bakara Suresi, 215)
Sana ruhtan sorarlar; De ki: ... (İsra Suresi, 85)
Sana kıyamet-saatini sorarlar; De ki: ... Ahzab Suresi, 63)
6- Peygamber hadis yazdırdı mı?
İddia: Hz. Muhammed hadislerini yazdırmıştır. Sahabeler peygamberin sözlerini yazmışlardır. ''sözlerimi yazın'' diyen hadisler vardır.
Cevap: Hadislerde çelişki olduğunu söylemiştik. Hadis yazın diyen hadisler olduğu gibi hadis yazmayın diyen hadislerde vardır. Gerçi hadis yazmayı yasaklayan hadisleri de kabul etmemek için ''Kuranla karışmasın diye yazdırmadı'' derler ama hadis metninde ''Eski ümmetler hadis yazdığı için yoldan çıktılar'' yazar. Yani Kuranla karışma tehlikesi olduğu için değil, Kuranı terk etme tehlikesi olduğu için hadis yazmak yasaktı. Nitekim Hz. Muhammed'in şikayeti de ''Ve resul dedi: ''Ey Rabbim! Şüphesiz ki kavmim bu Kuran'ı terk edilmiş bıraktılar.'' [Furkan Suresi 30] olacaktır. Bu gayb haberi peygamberimiz hayattayken ona verilmiştir. Şimdi hadis yazmayı yasaklayan hadislere bakalım.
Örnek: “Biz hadis yazarken Hz. Peygamber yanımıza geldi ve ''yazdığınız şey nedir?'' dedi. ''Senden işittiğimiz hadisler'' dedik. Hz. Peygamber ''Allah’ın kitabından başka kitap mı istiyorsunuz? Sizden evvelki milletler Allah’ın kitabı yanında başka kitaplar yazdıkları için yoldan çıktılar.” buyurdu. (El Hatib: Takyid, sayfa 33. Ravi: Ebu Hureyre)
Örnek: Ebû Saîd el-Hudrî'den rivayete göre: Bazen arkadaşlarla oturur ve Hz. Peygamber'den duyduklarımızı yazardık. Bir keresinde Rasûluliah yanımıza geldi ve "Ne yazıyorsunuz ?" diye sordu. Bizde: ''Senden duyduğumuz şeyleri yazıyoruz’’ dedik. Bunun üzerine Rasûlullah şöyle buyurdu : "Allah'ın Kitabı ile birlikte başka bir kitap mı yazıyorsunuz? Sadece Allah'ın Kitabını yazın! Sadece onu yazın!" Bunun üzerine biz de onları bir tepede topladık ve hepsini yaktık.[Ahmed bin hanbel müsned: İlim bölümü 56/253]
Örnek: Resulullah'tan hadisleri yazmak hususunda izin istedik fakat bize izin verilmedi.” [Tirmizi: İlim 11 (2665) Ravi: Ebu Saîd el-Hudrî]
Örnek: “Benim ağzımdan Kur'an'dan başka hiçbir şey yazmayın. Kur'an'dan başka bir şey yazmış kimse varsa onu silsin. Ancak yazmaksızın benden dilediğiniz gibi rivayet edin. Bunda hiçbir sakınca yoktur. Herkim bile bile bana yalan söz isnat ederse cehennemdeki yerine hazırlansın.” [Müslim: Zühd 16 (2703) Ravi: Ebu Saîd el-Hudrî]
Örnek: Abdullah b. Hantab'tan rivayet olunmuştur; dedi ki: (Bir gün) Zeyd b. Sabit, Muâviye'nin yanına girmişti. (Muaviye ona) bir hadisi sordu. (Zeyd cevap verince Muaviye) bir adama bu hadisi yazmasını emretti. Bunun üzerine Zeyd ona: ‘’Rasülullah (sav) bize kendi sözlerinden hiçbirini yazmamamızı emretti, dedi. (Adam da yazdığı) bu hadisi sildi. [Ebu Davud: İlim 3 (3547)]
Örnek: Biz Kur'an ve şahadet kelimesinden başka bir şey yazmadık. [Ebu Davud: İlim 3 (3548). Ravi: Ebû Saîd el-Hudrî]
Sahih hadis denilen kitaplarda hadis yazmanın yasak olduğu yazmaktadır. Bu yüzdendir ki hadis kitapları peygamberin vefatından 230 yıl sonra ortaya çıkmıştır. Buhari ve müslim'in doğum tarihlerine bakılırsa bu gerçek ortaya çıkar. Yani 230 yıl boyunca müslümanların elinde hadis kitabı yoktu. Dini Kuran'a göre yaşıyorlardı. Ebu hureyrenin yazdığı 138 hadis vardı diyenler olsa da Buhari'de 138 değil 7397 hadis bulunur. Yani %99 dedikodudur.
Ayrıca fitne zamanlarında Kuran'a sarılmak gerektiği bir hadiste şöyle geçer;
Hâris (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Mescide uğradım cemaati bazı dedikodulara dalmış buldum ve Ali’nin yanına girerek şöyle dedim: Ey Mü’minlerin emiri! İnsanların lüzümsuz dedikodulara daldıklarını görmüyor musunuz? Bunun üzerine Ali gerçekten böyle yapıyorlar mı? diye sordu; ben de evet dedim. Bunun üzerine Ali şöyle dedi: Rasûlullah (s.a.v.)’den işittim şöyle buyurmuştu: Dikkat edin büyük bir fitne olacaktır! Ben de bu fitneden kurtuluş nasıl olacaktır Ey Allah’ın Rasûlü! dedim. Şöyle buyurdular: Allah’ın Kitab’ına sarılmakla çünkü onda sizden öncekilerin haberi, sizden sonrakilerin haberi, aranızdaki meselelerin hükmü ondadır. O hak ile batılı birbirinde ayıran kesin bir hüküm olup saçmalama değildir. Her kim zorbalık yaparak ondan uzaklaşırsa Allah onun işini bitirir. Her kim de doğru yolu o Kur’ân’dan başkasında ararsa Allah onu sapıklığa düşürür. O, Allah’ın sağlam ipidir ve hikmet dolu sözleridir. O Sırat-ı müstakîm’dir. O Kur’ân arzu ve isteklerin bozamadığı dillerin karışıklığa düşüremediği, ilim adamlarının kendisinden doyamadığı fazla tekrarlamakla eskimeyen ve bıkkınlık vermeyen hayranlık veren yönleri, bitip tükenmeyen öyle bir kitaptır ki: Cinlerden bir gurup onu dinleyince şöyle demek mecburiyetinde kalmışlardır: “Biz ne güzel bir Kur’ân dinledik, doğruyu eğriden ayırt etme bilincine ulaştıran bir Kur’ân ve böylece ona iman ettik artık bundan sonra Rabbimizden başkalarına ilahlık yakıştırmayacağız.” (Cin süresi: 1-2) Ona dayanarak konuşan doğru söz söylemiştir. Onunla amel eden sevap kazanır onunla hükmeden adaletli davranmış ona davet eden doğru yola iletilmiş olur. Ey A’ver bu sözleri iyi dinle! [Tirmizi - Kuran'ın fazileti 14 (2906)]
Sonuç: Kuran ve sünnet iki ayrı otorite değildir. Sünnet, peygamberin Kuranı tatbik etmesidir. Kuran'ın pratiğe dökülmüş haline sünnet denir. Kuran'da emredilen şeyleri yapınca sünnete uymuş oluruz.
Kuran ve Sünnet - Bumudin/27.09.2018
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?