Rabıta Nedir?
Rabıta' kelimesi arap lugatında ra-be-te kökünden türemiştir. Kök anlamı bir şeyi bir yere bağlamak olup, iki şey arasındaki bağ; bağı kuran alete verilen isim, bir şeye devam etmek; bir işi pekiştirmek ve sağlamlaştırmak anlamlarında da kullanılmaktadır. (Lisanu'l Arab 7/302)Tasavvufta rabıta, Allah dostu ilan edilen insanları düşünmektir. Onlara bağlanıp kalben ve aklen onunla beraber olmaktır. Rabıtanın peygamberimiz döneminde yapıldığına dair hiç bir kaynak yoktur. Resulullah hayattayken ve sonraki nesiller kimseye rabıta yapmamışlardır. 19.yy'da Halidi bağdadi isimli tasavvufçu, Hindistan gezisi sonrasında Nakşibendi tarikatına Rabıta ekleyerek yeni bir ibadet türü getirmiştir. Bu türedi ibadeti savunmak için de türlü bahaneler sunmuşlardır. Rabıta'nın yapılış şekli şöyledir;
İddia 1: "Rabıtanın en üstün derecesi iki gözün altında olan hayal hazinesiyle mürşidin ruhaniyetinin iki gözünün arasına bakmaktır. Zira orası feyiz kaynağıdır. Ondan sonra mürşid'e karşı kendini alçaltarak son derece tevazu ile yalvarmak ve onu mevla ile kendisi arasında vesile kılarak mürşidin ruhaniyetinin hayal haznesine girip oradan kalbinin derinliklerine yavaşça indiğini düşünerek kendi nefsinden geçene kadar hayal etmektir.'' (Kaynak: Mahmut Efendi: Ruhul furkan kitabı 2.Cilt, Sayf:79)
İddia 2: Kalbi havatırdan korumak için yapılan rabıta şöyledir: Mürid, mürşidini başının üstünde oturuyor şeklinde düşünür. Çünkü bana açıklandığına göre, şeytanın vücuda girme yeri baş tarafındandır. Minah-12 : Gavs (k.s), namazdan önceki rabıta şöyle olur dedi: Yalnız; namaza girmeden (iftitah tekbirinden) önce mürid, gafletin gitmesi için mürşidin bir elbise gibi bütün vücudunu kapladığını düşünür. Diğer vakitlerde mürid mürşidinin her an yanında olduğunu tasavvur ederse çok büyük fayda görür. (Kaynak: Seyyid sibgatullah el arvasi'nin -11. Minah)
Cevap: Hayalinde şeyhin karşısında ezilip büzülmek ve ona yalvarmak tam anlamıyla putperestliktir, Mekkeli müşriklerin dinidir. Müslümanların hayalini yaratılış mucizeleri süslemelidir. Çünkü ayette "Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. “Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın, seni eksikliklerden uzak tutarız. Bizi ateş azabından koru” derler." (Ali imran 191) denmiştir.
Gökleri ve yeri düşünmeyen yani yaratılış mucizelerini umursamayıp yanından geçip gidenler ise feyiz almak için kendileri gibi yemek yeyip tuvalete giden, banyo yapmayınca ter kokan bir insanı düşünürler ve ondan medet umarlar. Böyle kişiler hakkında şu ayet inmiştir; "İyi bilin ki, halis din yalnız Allah’ındır. O’nu bırakıp da başka veliler edinenler, “Biz onlara sadece, bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz” diyorlar. Şüphesiz Allah, ayrılığa düştükleri şeyler konusunda aralarında hüküm verecektir. Şüphesiz Allah, yalancı ve nankör olanları doğru yola iletmez.'' (Zumer 3)
Tamda Zumer 3.ayettebelirtildiği gibi sufiler şeyhe rabıta yapmanın amacını "Allaha yaklaşmak" olarak savunurlar. Oysa Allah zaten kuluna şah damarından daha yakındır. Allah ile aramızda mesafe olmadığı için namazdan sonra el açıp dua ederek iletişime geçebiliriz. Ve bütün sözlerimiz bizim karşımızdaki insanı duymamız gibi Allah tarafından işitilir. Bu konuda da şunu örnek verebiliriz: "Gerçekten Allah, eşi konusunda seninle tartışan ve Allah'a şikayette bulunan (kadın)ın sözünü işitti. Allah, aranızda geçen konuşmaları işitiyordu. Şüphesiz Allah, işitendir, görendir." (Mücâdele Suresi 1) Madem ki Allah her konuşmayı işitiyor o halde aracı edinmek niye?
Eğer derseniz ki "ben günahkar biriyim, Allaha dua etmeye yüzüm yok, bu yüzden ağzı temiz birini aracı ediniyorum" diye, o zaman bu tevessul etmek yaşayan birine yapılırsa mubah olur. Yine ölmüş birine tevessül edilmez. Yani siz bir hocaya gidip "hocam senin ağzın dualıdır, benim için dua et de işlerim yoluna girsin" derseniz bunda hiçbir sakınca yoktur. Hoca ise "Allahım bu kulunun işlerini düzelt, şüphesiz sen rızık verenlerin en hayırlısısın" diyerek dua ettiği zaman size şefaat etmiş olur. Bunun haricinde bir kabre gidip ölüden yardım istemek veya bir insanı düşünüp rabıta yaparak sevap kazanmaya çalışmak şirk olur.
Tabi ki en iyisi önce tövbe etmektir, sonra fakire sadaka vermektir, sonra namaz kılmak ve Allahı yücelten tespihatlar yapmaktır, sonra da Allaha el açıp isteklerimizi bildirmektir. Geceleri bu şekilde ibadet ederek manevi derecemizi yükseltebiliriz. Bu şekilde temizlenip arınıp dua ettiğimiz zaman ağzı dualı hoca aramaya ve şefaatçi edinmeye gerek kalmayacaktır.
Müslümanların dini kaynağı Kuranı kerimdir. Kuranda bizlere ne öğretilmiş ise onu uygulamak ile mükellefiz. Eğer rabıta diye bir ibadet türü olsaydı bir ayette bizlere tavsiye edilmesi gerekirdi. Kuranda rabıta yapmak geçmemiş ve hiçbir islam alimi bundan bahsetmemiştir. Son yüzyıllarda sufizm türemesiyle birlikte uzak doğu dinlerinden esinlenerek dinimize bidat hurafeler eklenmek istenmiştir. Bunu da tasavvufçu tarikatlar savunmaktadır ve müslümanlar uzak doğu dinlerine özendirilmektedir. Sufizm hakkında daha fazlabilgi için: Sufizm ve islam farkı yazımızı okuyunuz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?