Tarikatlar, doğru yolun üzerine oturup yanlışı öven, Kuran müslümanlığını beğenmeyip kendilerine rehber edindikleri evliyaların kitabını okuyan karma dine mensup guruplardır. Tarikatların İslam adını kullanarak islam'a verdikleri zararlar aşağıda sıralanmıştır.
1- Ümmet olmayı engeller
Tarikatlar, insanları kendi cemaatine çekip kendi inançlarını insanlara empoze etmek isterler. Kendi elleriyle seçtikleri Allah dostuna tâbi olmaya çağırırlar. Allah'a dost olarak sundukları kişiyi kabul etmeyenleri dinsiz olarak görürler. Hatta ''Allah dostlarına laf eden kuduz köpek gibidir'' diyerek kendi elleriyle seçtikleri ilah'ı kabul etmeyenleri kuduz köpeğe benzetirler. Bu bakımdan tarikatlar müslümanlar arasında ayrımcılık çıkmasına ve ümmetin birbirine düşman olmasına sebep olmaktadır. Tarikatlar, kendi liderlerinin yazdığı kitabı Allah katından gelmiş gibi benimseyerek kutsal kitap edinirler. Kuran'ı rehber edinmesi gereken insanlar, aşırı yüceltilen ölümlü insanların kendi yazdıkları kitabı okuyarak dindar olmaya çalışırlar.
Ali İmran 103: Hep birlikte Allah'ın ipine sarılın ve ayrılığa düşmeyin. Allah'ın size olan nimetini anın. Hani siz birbirinize düşmandınız Allah gönüllerinizi birbirine yaklaştırdı da O'nun nimetiyle kardeşler oldunuz. Bir ateş çukurunun kenarında idiniz Allah sizi oradan kurtardı. Doğru yola erişmeniz için Allah size ayetlerini böyle açıklıyor.
2- Kula kulluk ettirir
Tarikatlarda görülen en belirgin özellik, insanların Allah dostu ilan edilen kişiye kayıtsız şartsız itaat ederek ona karşı her türlü eleştiriden kaçınmasıdır. ''O demişse vardır bildiği, biz onun ayak tozu bile olamayız'' gibi cümleler kullanarak müritlerin kendisini aşağılaması sağlanır. Aynı sözlere sürekli maruz kalan insanlar zamanla kendisini küçümsemeye ve önderini aşırı yüceltmeye başlar. Şeyh'i kesin cennete gidecek yüce bir zat olarak gördükleri için ölünün gassal'a teslimiyeti gibi teslim olurlar. Böylece onu rab edinirler de farkına bile varmazlar.
Örnek 1:
'Müritler şeyh'ine ölünün gassal'a (ölü yıkayıcısı adama) teslim olduğu gibi teslim olmalıdır. ''(Kaynak: Eşrefoğlu Rumi: müzekkin nüfus kitabı, Sayfa:481)
Kendi elleriyle seçtikleri ve Allah dostu ilan ettikleri adamlara kayıtsız şartsız teslim olarak dindar olmaya çalışanlar, bahane olarak kendi kafalarına uyan uydurma rivayeti delil getirirler.
Örnek 2:
Mürid mürşidini Allahu tealanın kendi katına ulaştırmak için önüne açtığı bir kapı olarak görmelidir. İlahi huzura oradan girilip çıkılacağına inanılmalı. Bütün dünyevi ve uhrevi işlerini, dertlerini mürşidine getirmeli. Onun hallettiği bütün işleri, kerim olan Allah'a arz ederek, ondan ilahi bir bilgi ve destek alarak hallettiğine itikat etmelidir. (Sühreverdi, Gerçek tasavvuf, sayfa: 122)
Bu cümlelerde müritler her sıkıntısını liderine götürmek zorunda olduğu anlatılmış, Allah'a yönelmenin önü kesilmiştir. Kuranda ise her sıkıntıyı Allah'a arz etmek gerektiği yazmaktadır. Hz. Yusuf'un babası Yahup aleyhisselam'ın derdini Allah'a ilettiği örneği Kuran'da şu şekilde geçmektedir. Yusuf Suresi 86: (Yâkub) şöyle dedi: “Ben kederimi ve hüznümü sadece Allah’a arz ederim. Ve sizin bilmediğiniz şey(ler)i ben Allah’tan (Allah’ın bildirmesi ile) bilirim.”
Örnek 3:
"Ümmetimin alimleri, İsrâiloğullarının peygamberleri gibidir." (Kaynak: Razi, Tefsir, VIII/302; Neysaburi, Tefsir: I/264; Keşfu’l-Hafa: II/64)
Bu rivayete göre âlim denilen kişiler resuller gibidir. Onlara tâbi olanlar ehlibeyt gibi olurlar. Bu yüzden âlimler ne derse sorgulamadan kbul etmek gerekir. Böylece insanlar Kuran'dan uzaklaşıp Allah'tan başka rabler edinmiş olurlar. Tarikatların kula kulluk ettirmesi hakkında başka deliller de mevcuttur.
Örnek 4:
Şeyh'i olmayanın şeyhi şeytandır denmiştir. Yani şeyhlere uymayan şeytan'a uymuş demektir. Arfiler sultanı şeyh beyazıt bestami diyor ki: Kimin üstadı hocası yoksa onun üstad'ı şeytan'dır. Hatta şeyh'i olmayanın dini de yoktur. Böyle söyleyen büyükler de vardır. Ariflerden bazısı demişlerdir ki,bir kimse eğer şeyh'in edebiyle edeplenmiyorsa o kişi tanrıedebiyle edeplenmez, peygamber sözü bile kâr etmez ki edeplensin. (müzekkin nüfus,eşrefoğlu rumi, Sayfa 419)
Bu cümlelerde şeyh'e bağlanmak islamın şartı gibi anlatılmış ve şeyh'e bağlanmayanların dininin olmadığı iddiasında bulunulmuştur. Tarikatçıların gözünde milyonlarca müslüman, şeyh'e teslim olmadığı için dinsizdir.
Örnek 5:
Mürit, şeyh'i ne yaparsa yapsın, yaptığı şeyler iyilik olarak görülse de kötülük olarak görülse de bütün yaptıklarının Allah'ın emri gereği olduğuna inanmalıdır. Yine mürit inanmalıdır ki her zaman yüce Allah'ın açık bir kapısı vardır, şeyh'i de o kapıdan dilediği zaman içeri girip çıkar. Bu giriş ve çıkışlarda yüce Allah'a mülaki olur, görüşüp danışıp döner. İster uyuyorken isterse uyanıkken şeyh her halukarda Allah'ın huzuruna girip çıkabilir. Mürit bunlara böylece inanmak zorundadır. (müzekkin nüfus, eşrefoğlu rumi, Sayfa 442)
Bu cümlelerde ise yine şeyh aşırı yüceltilmekte, Allah ile istediği zaman görüşebildiği söylenmektedir. Peygamberler bile Allah ile istediği zaman konuşamamışken tarikatların yücelttiği sahte ilahlar, her istediğinde Allah ile görüşüp, konuşup geri dönerler.
Örnek 6:
Şeyh mürid'e dese ki : ''Hemen kalk git, bir ok ve yay al. Bir boğazda bekle, oradan gelip geçenlerin yolunu kesip haramilik yap.'' Dervişte hiç zaman kaybetmez denileni yapar. (Müzekkin Nüfus, Eşrefoğlu Rumi, Sayfa 525)
Bu cümlelerde de aklı olmayan robot insanlar yetiştiren tarikatların mantığı mevcuttur. Şeyh ona yol kesip haramilik yap deyince sorgusuz sualsiz kabul edip yola çıkmaları gerektiği anlatılmıştır. Bu anlayışın nelere yol açtığı 15 Temmuz 2016 darbe girişiminde görülmüştür.
Örnek 7: Eğer mürit, şeyhine teslim olur ve ona tam bir itaatle bağlanırsa, bu takdirde şeyhten nasibini alır. Nitekim şeyh süleyman darani çok dürüst ve sadık bir müridi vardı. Şeyhin ekmek işlerine bakardı. Ona danışmadan hiç bir iş yapmazdı. Bir gün şeyhin yanına gelir ve hamuru yoğurup yoğuramayacağını sorar. Şeyh'i de ''git yoğur'' der. sonra tekrar döner gelir ve ekmek fırınını yakıp yakmayacağını sorar. O da yakmasını söyler. Bu mürit gidip hamur yoğurduktan sonra tandırı yakıp kızdırır, sonrada döner şeyhinin yanına gelir: ''Efendim tandırı yakıp hazırladım, şimdi ne buyurursunuz'' der. Şeyh'i de ona ''git ve tandırın içine gir'' der. Derviş hiç itiraza kalkışmadan hemen gider kendisini o kızgın tandırın içine atıverir. Orada bağdaş kurup oturur ve Allahı zikretmeye başlar. Çünkü bu derviş hiç bir zaman şeyhinin sözüne itirazda bulunmaz ve ona karşı çıkmazdı. bir süre geçtikten sonra şeyh dedi ki: ''Benim bu dervişim hiç bir sözüme itirazda bulunmadı ve karşı çıkmadı. Kendisine tandıra atlamasını söyledim. İtirazsız kalktı gitti. Sakın kendisini ateşe atmasın gideyim de uyarayım, bakayım ne yapıyor göreyim'' der. Şeyh oturduğu yerden kalkar ve doğruca tandırın yerine varır. Bir de ne görsün derviş tandırın içine girmiş orada bağdaş kurup oturmuş ve orada Allahı zikretmekle meşkul. Dervişin tek bir kılına bile zarar gelmemiş. Şeyh hemen dervişe el uzatır ve onu oradan çıkarır. ''Bu durum senin samimiyetinin sonucudur'' der. Sana ateş bile gül bahçesine dönmüştür. Dervişi tandırdan aldıktan sonra sırtını sıvazladı ve ona himmet eyledi ve muradına erdirdi. Dervişte gitti büyük şeyhlerden bir şeyh oldu. Bu durum onun şeyhine teslim oluşunun bereketidir. (Eşrefoğlu Rumi: Müzekkin Nüfus, Sayfa: 485)
Bu paragrafta ise şeyh müride ateşe gir dese bile mürit hiç sorgulamadan ateşe giriyor ve şeyhe teslim olduğu için yanmıyor. Bu hikaye kula kulluk ettirmeye teşvik etmek için uydurulmuştur. Çünkü islamiyette insanlar Allah'a teslim olur. Nitekim Hz. İbrahim Allah'a teslim olmuş ve müşrikler onu ateşe attığı zaman mucizevi şekilde yanmamıştır. Enbiya suresi 69: “Ey ateş! İbrahim’e karşı serin ve esenlik ol” dedik.
Örnek 8: ''Üstadına Allah'tan daha fazla teslimiyet göstermeyen asla mürit olamaz. (Feridüddin Attar: Tezkiretül evliya, Sayfa 219, Tercüme: Süleyman Uludağ- Semerkand yayınları)
Bu cümlede ise şeyh'e Allah'tan daha fazla teslim olmak gerektiği söylenerek şeyh'in rab edinilmesi istenmiştir. Firavun da ''ben sizin rabbiniz değil miyim''(Araf/172) derken ''Herşeyden çok bana teslim olacaksınız'' demek istiyordu. Kuran'da insanların Allah'a teslim olmaları gerektiği bildirilmiştir.
Bakara Suresi 131: Rabbi ona: “Teslim ol!” dediği zaman “Ben, âlemlerin Rabbine teslim oldum.” dedi.
Bakara Suresi 165: İnsanların içinde Allah'ın peşisıra ortaklar edenler vardır. Onları Allah'ı sever gibi severler. İman edenlerin Allah'a olan sevgileri ise daha güçlüdür. (Kendilerine) Zulmedenler, azabı gördüklerinde bütün kuvvetin Allah'a ait olduğunu ve Allah'ın azabının gerçekten çok şiddetli olduğunu anlayacaklarını keşke bilselerdi!
3- Rabıta Saçmalığı
Peygamber döneminde ve sonrasında hiç bahsi geçmeyen şeyh'e rabıta meselesi 19.yy'da Halidi Bağdadi'nin Hindistan yolculuğundan dönüşü sonrası islam'a sokulmaya çalışılmıştır.
Tasavvufta Rabıta yapılışı şöyledir: Müritler şeyh'i yüksek bir tahtta oturuyormuş gibi düşünür. Onun karşısında ezilip büzüldüğünü ve onu yücelttiğini hayal eder. Sonra şeyh'ten müride bir nur ışını gelir. Bu ışın müridin günahlarını yakar kavurur.
İkinci bir yöntem ise, Şeyh'i düşünüp ona bakarak aşka gelmektir. Bunu Nakşi Şeyh'i Mahmut Ustaosmanoğlu şu şekilde anlatır: ''Rabıtanın en üstün derecesi iki gözün altında olan hayal hazinesiyle mürşidin ruhaniyetinin iki gözünün arasına bakmaktır. Zira orası feyiz kaynağıdır. Ondan sonra mürşid'e karşı kendini alçaltarak son derece tevazu ile yalvarmak ve onu mevla ile kendisi arasında vesile kılarak mürşidin ruhaniyetinin hayal haznesine girip oradan kalbinin derinliklerine yavaşça indiğini düşünerek kendi nefsinden geçene kadar hayal etmektir.'' (Kaynak: Mahmut Efendi: Ruhul furkan kitabı 2.Cilt, Sayf:79)
İşte böyle bir meditasyon hurafesiyle günahlardan kurtulduğunu zanneden müritler, tövbe ederek günahlardan kurtulmak yerine şeyh'in huzurunda durup ondan gelen ışın ile günahlarının yandığını düşünecek kadar çocuksu yollara başvururlar.
İslam'da Rabıta ise Allah'ı düşünerek yapılır. Onun yüceliğini idrak ederek göklerin büyüklüğü ve yerdeki nimetleri düşünerek şükredilir. Ali İmran Suresi 191:Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. “Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın, seni eksikliklerden uzak tutarız. Bizi ateş azabından koru” derler.
4- Sapık davranışlar sergilemek
Tarikatlarda cinsel sapkınlık, oğlancılık, tecavüz gibi sapıklıklar din öğrenmek için okudukları kitaplarda yer alır. Tasavvuf kitaplarında müritler ölünün gassal'a teslim oluşu gibi şeyh'e teslim olması gerektiği için şeyh ne yaparsa yapsın ''vardır onun bir bildiği'' diyecek konuma getirip köleleştirirler.
Örnek1:
Mürit ile şeyh arasında edep denince, mürit şeyh'inin hiç bir kusurunu görmeyecektir. Hatta şeyh müridinin yanında anadan üryan çırılçıplak soyunup otursa bile yinede hakkında kötü düşünmemek gerekir. Ola ki şeyh'i müridini sınamak istiyordur. Eğer şeyh'inde kusur olarak gördüğü bir durum olursa o kusurun şeyhte değil kendisinde olduğunu bilmeli ve inanmalı, buna göre kendini düzeltmelidir. (Müzekkin Nüfus, Eşrefoğlu Rumi, Sayfa 511)
Bu cümlelerde görüldüğü gibi şeyh'in çırılçıplak soyunup cinsel tacize yeltenme anlarını normal karşılamaları, kötü düşünmemeleri istenmektedir.
Örnek 2:
Mürid'in şeyh'ine danışmadan işlere girişmesi onun küstahlığından ileri gelir. Bu durumda mürid'in o işi rast gitmez. Kaldı ki bu tarikat edebine aykırıdır, ona karşı çıkmaktır. Hatta müritler şeyhlerine o derece yakın olmalıdır ki, evlerine gidecekleri zaman, hanımlarıyla cinsel ilişkiye girecekleri zaman mutlaka şeyhlerini haberdar etmelidirler. Yani şeyhlerden eve gitmek için izin isterlerken ''Efendim bu gece evimize gidebilir miyiz? Gittiğimizde hanımımızla beraber olabilir miyiz? diye izin istemelidir. Her konuyu şeyhine danışarak gerçekleştirmelidir çünkü eskilerin adetleri böyleydi. (Müzekkin Nüfus, Eşrefoğlu Rumi, Sayfa 524)
Bu cümlelerde atalarında gördüğü sapkınlıkları devam ettirmek için müritlerin eve giderken eşleriyle ilişkiye girmek için izin istemesi gerektiği yazmaktadır.
Örnek 3:
Veli'den başkası avret utanç yerini açınca melekler ondan nefret edip uzaklaşır. Çünkü meleklerdeki edep ve terbiye daha üstün bir anlam taşımaktadır. Burada bahsettiğimiz avret yerlerinden maksat, hissi olan avret erleridir, buda açıktır. Manevi avret ise müstehcen şeylerden bahsetmek ve havai kelimeler kullanmaktır. Veliye gelince, onun böyle bir hali meydana çıkınca melekler ondan nefret etmez. Çünkü velinin böyle yapmasında sıhatli bir maksat vardır ki bu yüzden avret yerini örtmeyi terk etmiş bulunuyor. Çünkü o durumda avret yerlerinin açılması daha uygun bir seviyede bulunuyordu. Çünkü iki maslahatla karşılaştığımızda onlardan en sağlam olanıyla emel edilir. Yada en yararlı kabul edilenine doğru gidilir. Bu durumda o maslahatı yerine getirmek vacip olur. Bununla beraber, avret yerlerini örtmekten dolayı da sevaba girer. Örtmediği takdirde ise bir şey gerekmez.Çünkü onu bundan alı koyan daha kuvvetli ve yararlı bir maslahattı. Eğer böyle bir maslahat olmasaydı avret yerini açmaz kapalı tutardı. Böylece o sanki her ikisini de yerine getirmiş yani hem avretini örtmüş hem de en yararlı olan şeyi yapmış sayılır. Bunun üzerine şeyh'ime sordum: Efendim, bahsettiğiniz bu maslahat nedir ki o sebeple avret yerini açık tutuyor? Bir de müstehcen olan sözler nelerdir? Allah kendisinden razı olsun şu cevabı verdi: Zatı kendi alemine doğru çeviren ve aklını da ona doğru döndüren şey, o halde avret yerini açmak o şahsa gerekliyse bunu yapar. Müstehcen söz söylemek, gayrı ciddi kelimeler kullanmak o şahsa gerekiyorsa bunları yapar. Bundan başka fani şeylerden bir şey o şahsa gerekiyorsa onları da yapar ve bu böyle sürüp gider. (Kaynak: Abdülaziz el debbağ, El ibriz, Cilt:2, Sayfa 189)
Bu cümlelerde görüldüğü gibi Allah dostu ilan edilen bir adam soyunarak müstehcen şeyler söylemeye başlarsa normaldir. Hatta soyunduktan sonra başka şeyler yaparsa da normaldir. Açıkça hoca efendinin tecavüz etmesi meşrulaştırılmaktadır.
5- İnsanları aşağılamak
Tarikatlar bir kişiyi aşırı yüceltip ilah edindikleri için onun dışındaki insanları değersiz gösterirler. Kandırdıkları insanlar da artık kendilerini çok değersiz görürler ve ''Biz kimiz ki, biz onların tırnağı bile olamayız, ben onun ayağının tozu bile olamam, ben onun köpeğiyim'' gibi kendilerini aşağılayan cümleler kurarlar. Bunu yaparken yine tasavvuf kitaplarını kullanırlar.
Ebu said'in bir sufi ve bir köpekle konuşması
Vaktiyle sufi'nin biri bir yerden giderken yol başındaki bir köpeğe sopasıyla ansızın vurdu. Köpeğe şiddetlice vurduğunda köpek feryadı figan etmeye başladı. Kızgınlıkla Ebu Said'in huzuruna koştu. Kinle coşarak ona ayağını gösterdi ve o gafil sofiye kısas yapılmasını istedi. Şeyh Sufi'ye dedi ki.'' Ey vefasız, bu ağzı var dili yok hayvana bu cefaya neden ettin. Bak ayağını kırmışsın.'' Sufi: ''Şeyh'im, kusur bende değil köpekte. Elbiseme sürtündü, artık o elbiseyle namaz kılamam. Bu yüzden benden sopa yedi.'' Köpekte orada feryad edip duruyordu, şeyh köpeğe: ''Sen gönlünü hoş tut, aldırma. Sen hangi cezayı vermemi diliyorsan söyle, onun cezasını vereyim. Yalnız bu cezayı kıyamete bırakma. Dilersen onu ben cezalandırayım. Yalnız senin kızgınlığını istemem hoşnut olmanı dilerim. Köpekte o vakit dedi ki: ''Ey eşi bulunmaz şeyh! Onun elbisesini sufi elbisesi gördüm de bana zararı dokunmaz sandım. Beni böyle her yerimden yakıp yandıracağını nereden bilirdim. Resmi elbiseler giymiş birini görseydim yanına bile yaklaşmazdım. Fakat selamet ehlinin elbisesini görünce ona güvendim. Ona ceza vereceksen hemen şimdi ver. Onun üzerinden sufi elbisesini çıkarda herkes şerrinden kurtulsun. Çünkü böyle bir ziyanı ringler(kabadayılar)den bile görmedim. Ondan selamet ehlinin hırkasını çıkar. Bu ceza kıyamete kadar yeter ona.
Ey kardeşim! Eğer bir köpek bile Allah katında böyle bir makama sahipse senin kendini köpekten üstün sayman haramdır. Kendini köpekten üstün görürsen bilmiş ol ki bu senin köpekliğindendir.
(Kaynak: İlahiname - Feridüddin Attar, Sayfa: 79)
Bu hikayede bir mürit , kendisine sürtündüğü için köpeğin bacağını kırıyor. Köpekte gidip şeyh'e şikayet ediyor. Sonra şeyh ile köpek sohbet ediyor. Köpek ceza olarak mürid'in takım elbise giymesini istiyor. Sonra da hikaye gerçekmiş gibi ''Bir köpek bile Allah katında değerli, sen kendini köpekten üstün görürsen bu senin köpekliğinidir.'' deniyor.
6- Ölülerden yardım istemek
Tarikatların itikadında ölülerden medet umma hastalığı vardır. Allah dostu ilan ettikleri adamların ruhundan yardım isterler ve Allah'ı unuturlar. Böylece Allah'tan başka ilah edinip şirk koşmuş olurlar. Kendisini Allah dostu ilan eden bir zatın kitabında ölülerden yardım istemek islam'ın şartı gibi gösterilmiştir.
''Ebubekir'e varıncaya kadar bütün silsileden yardım istemeyi âdet edin. Resulullah'a vararak ondan da yardım iste. Şeyh'ini şefaatçi, aracı kıl, seni sevinçle doldursun.. (Ruhul furkani c:2, S:86)
Bu cümlede birden fazla yanlış vardır. A- Kuran'da ölülerden yardım isteyenlerin sapık olduğu bildirilmiştir. Ahkaf Suresi 5: Allah'ı bırakıp da Diriliş Gününe kadar kendilerine cevap veremiyen ve hatta onların dualarından bile habersiz olanları çağıranlardan daha sapık kim olabilir?
B- Şefaatçi edinmek müşriklerin özelliğidir. Yunus Suresi 18:''Allah'ı bırakıp kendilerine zarar veremeyecek ve yararları da dokunmayacak şeylere kulluk ederler ve: "Bunlar Allah katında bizim şefaatçilerimizdir" derler. De ki: "Siz, Allah'a, göklerde ve yerde bilmediği bir şey mi haber veriyorsunuz? O, sizin şirk koştuklarınızdan uzak ve yücedir."
7- Aracılar edinmek
Tarikatların itikat bozukluğuna diğer örnek ise yücelttikleri insanları Allah ile aralarına koymalarıdır. Tarikatlarda kula kulluk etmek, tarikattan atılmamak için şart koşulur. Bir mürit, şeyh ne yaparsa yapsın onu sorgulayamaz ve şeyh'in hatalı olduğunu içinden bile geçiremez. Böylece onu rab edinmiş olur.
Tevbe suresi 31:Onlar, ahbarları (dîn adamlarını) ve ruhbanları (rahipleri) ve Meryem oğlu Mesih’i Allah’tan başka Rab’ler edindiler. Tek bir ilâha kul olmalarından başka bir şeyle emrolunmadılar. O’ndan başka ilâh yoktur. (Onların) şirk koştukları şeylerden O (Allah), münezzehtir.
Örnek:
Sûrâ sûresi onüçüncü âyetinde meâlen, ''Allahü teâlâ, diledigini seçerek kendine kavusdurur'' buyuruldu. Talib olanların, arada vasıta olmadan (Allah'a) kavuşmaları çok güçtür. Cezbe ve sulük nimetlerine kavuşmuş olan fena ve beka ile şereflenmiş olan (seyri ilallah, seyri fillah, seyri anillahi billah, seyri fil eşyai billah yollarını geçmiş olan) bir vasıtanın yardımı lazımdır. Bunun cezbesi, sülûkünden önce olmus ise ve murâdlardan olarak yetisdirilmis ise, bulunmaz bir ni’metdir. Onun sözleri, ölmüs kalbleri diriltmek için devâdır. Bakısları sifâdır. Tas kesilmis kalbler, onun muhabbetine kavusmakla yumusak olur. Böyle devletli bir rehber ele geçmezse, meczûb olan sâlik de, büyük bir ni’metdir. Bu da tâlibleri yetisdirebilir. Onun yardımı ile, Fenâ ve Bekâ ni’metine kavusurlar. Fârisî beyt tercemesi: Gökler, Arsa bakılırsa asagıdır. Yoksa, topraga göre, çok yüksekdirler.
Allah'ın lutfuyla olgun ve oldurabilen bir zat ele geçerse onun şerefli vücudunun kıymeti bilinmelidir. Kendini ona tam teslim etmelidir. Kendi saadetini onun rızasına kavuşmakta aramalıdır. Onun razı olmadığı şeyleri kendi için felaket bilmelidir. Kısaca, bütün istekleri onun rızasına kavuşmak olmalıdır...(Kaynak: İmam Rabbani: Mektubat, 292.mektup, Sayfa: 462)
Bu mektubattaki cümlelerde şeyh'e teslim olmak, mutluluğun şeyh'in rızasına kavuşmak, şeyh'in razı olmadığı işleri de felaketi olarak görmek gerektiği yazmaktadır. Yani Allah için yapılması gereken her şey ilahlaştırılan kişiye indirgenmiştir. Bir müslümanın felaketi şeyh'in razı olmadığı şeyleri yapmak değil, Allah'ın razı olmadığı şeyleri yapmaktır. Haşr Suresi 7.Ayetin son cümlesinde ''Resul size ne verdiyse alın, neyi yasaklarsa ondan sakının'' belirtildiği gibi müslümanlar Resul'ün getirdiği Kuran hükümlerine göre Allah'ın rızasını aramalıdır.
Ayrıca ''Vasıta olmadan Allah'a ulaşmak çok güçtür'' cümlesi de yalandır. Çünkü Kuran'da Allah'ın insanlara çok yakın olduğu yazmaktadır.
Bakara suresi 186: Kullarım sana benden sorarlarsa (bilsinler ki) ben onlara yakınım. Bana dua ettiğinde dua edenin duasını kabul ederim. Şu halde benim çağrıma kulak versin ve bana iman etsinler. Olur ki doğru yola uyarlar.
Kaf Suresi 16: Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona verdiği vesveseyi de biz biliriz. Çünkü biz, ona şah damarından daha yakınız.
8- İpten tutarak tövbe etmek
Tövbe almak olayı her tarikatta görülmese de bazı cemaatlerin kendi aralarında geliştirdikleri yöntemlerde uygulanmaktadır. Budistlerde de görülen ipten tutarak günah çıkarmak, Türkiye'de menzil cemaatinde de görülmektedir. Peygamber döneminde ve sonrasında görülmemiş bu uygulama İslam'a sonradan eklenmiş hurafelerden birisidir. Günahlarından kurtulmak isteyen insanlar samimi bir kalple Allah'a yönelip ondan mağfiret dilemelidir.
Bakara Suresi 160: Ancak tevbe edip halini düzelterek gerçeği söyleyenler başka. İşte onları ben bağışlarım. Ben çok merhamet ediciyim, tevbeleri çokça kabul ederim.
İpten tutarak tövbe etmeyi meşru göstermek için Müritlere delil olarak Nisa Suresi 64.ayet gösterilmektedir. Nisa 64: Biz elçilerden hiç kimseyi ancak Allah'ın izniyle kendisine itaat edilmesinden başka bir şeyle göndermedik. Onlar kendi nefislerine zulmettiklerinde şayet sana gelip Allah'tan bağışlama dileselerdi ve elçi de onlar için bağışlama dileseydi, elbette Allah'ı tevbeleri kabul eden, esirgeyen olarak bulurlardı.
Ayet'e göre resul'ü kabul etmeyenler alçak gönüllülük yapıp müslüman olsalar ve Hz. Muhammed'den din öğrenselerdi tövebeleri kabul olacak ve geçmiş günahları bağışlanacaktı. Buradaki durum müslümanların günahtan kurtulmak için ipten tutmasını değil, islam'a yeni girecek olanların resul'e tabi olması için gelmesinden bahsetmektedir. Ayetin öncesi okunduğunda münafıkların müslüman olmasıyla ilgili bir durumun anlatıldığı görülmektedir. Tarikatlaryine bir ayetin anlamını hevalarına uydurup islam tahrifatı yapmışlardır.
9- Kafa sallayarak âyin yapmak
Tarikatlarda görülen kafa sallayarak ve değişik sesler çıkararak transa geçme olayı, hiç bir peygamberde görülmemiş, kendi geliştirdikleri âyin türüdür. Müritler toplanıp bir kelimeyi sürekli tekrar ederler ve bir müddet sonra kendilerinden geçerler. Böylece Allah'ı zikrettiklerini zannederler. Kuran'da ise zikir yöntemi şu şekilde bildirilmiştir. Araf Suresi 205:''Rabbine; içinden yalvararak ve korkarak, yüksek olmayan bir sesle sabah akşam zikret. Ve gafillerden olma.
10- Şiş sokarak âyin yapmak
Hiç bir resul'ün öğretisi olmayan şişli zikir ayini de tarikatların sapıklığına örnektir. Kendilerinden geçerek vücutlarına şiş sokan tarikatçılar, bu yaptıklarını marifetmiş gibi lanse ederler. Cahil insanlar da onların neden kendilerini şişlediklerini sorgulamaz ve çok dindar zannederler.
Tarikatların İslam'a Verdiği Zararlar
1- Ümmet olmayı engeller
Tarikatlar, insanları kendi cemaatine çekip kendi inançlarını insanlara empoze etmek isterler. Kendi elleriyle seçtikleri Allah dostuna tâbi olmaya çağırırlar. Allah'a dost olarak sundukları kişiyi kabul etmeyenleri dinsiz olarak görürler. Hatta ''Allah dostlarına laf eden kuduz köpek gibidir'' diyerek kendi elleriyle seçtikleri ilah'ı kabul etmeyenleri kuduz köpeğe benzetirler. Bu bakımdan tarikatlar müslümanlar arasında ayrımcılık çıkmasına ve ümmetin birbirine düşman olmasına sebep olmaktadır. Tarikatlar, kendi liderlerinin yazdığı kitabı Allah katından gelmiş gibi benimseyerek kutsal kitap edinirler. Kuran'ı rehber edinmesi gereken insanlar, aşırı yüceltilen ölümlü insanların kendi yazdıkları kitabı okuyarak dindar olmaya çalışırlar.
Ali İmran 103: Hep birlikte Allah'ın ipine sarılın ve ayrılığa düşmeyin. Allah'ın size olan nimetini anın. Hani siz birbirinize düşmandınız Allah gönüllerinizi birbirine yaklaştırdı da O'nun nimetiyle kardeşler oldunuz. Bir ateş çukurunun kenarında idiniz Allah sizi oradan kurtardı. Doğru yola erişmeniz için Allah size ayetlerini böyle açıklıyor.
2- Kula kulluk ettirir
Tarikatlarda görülen en belirgin özellik, insanların Allah dostu ilan edilen kişiye kayıtsız şartsız itaat ederek ona karşı her türlü eleştiriden kaçınmasıdır. ''O demişse vardır bildiği, biz onun ayak tozu bile olamayız'' gibi cümleler kullanarak müritlerin kendisini aşağılaması sağlanır. Aynı sözlere sürekli maruz kalan insanlar zamanla kendisini küçümsemeye ve önderini aşırı yüceltmeye başlar. Şeyh'i kesin cennete gidecek yüce bir zat olarak gördükleri için ölünün gassal'a teslimiyeti gibi teslim olurlar. Böylece onu rab edinirler de farkına bile varmazlar.
Örnek 1:
'Müritler şeyh'ine ölünün gassal'a (ölü yıkayıcısı adama) teslim olduğu gibi teslim olmalıdır. ''(Kaynak: Eşrefoğlu Rumi: müzekkin nüfus kitabı, Sayfa:481)
Kendi elleriyle seçtikleri ve Allah dostu ilan ettikleri adamlara kayıtsız şartsız teslim olarak dindar olmaya çalışanlar, bahane olarak kendi kafalarına uyan uydurma rivayeti delil getirirler.
Örnek 2:
Mürid mürşidini Allahu tealanın kendi katına ulaştırmak için önüne açtığı bir kapı olarak görmelidir. İlahi huzura oradan girilip çıkılacağına inanılmalı. Bütün dünyevi ve uhrevi işlerini, dertlerini mürşidine getirmeli. Onun hallettiği bütün işleri, kerim olan Allah'a arz ederek, ondan ilahi bir bilgi ve destek alarak hallettiğine itikat etmelidir. (Sühreverdi, Gerçek tasavvuf, sayfa: 122)
Bu cümlelerde müritler her sıkıntısını liderine götürmek zorunda olduğu anlatılmış, Allah'a yönelmenin önü kesilmiştir. Kuranda ise her sıkıntıyı Allah'a arz etmek gerektiği yazmaktadır. Hz. Yusuf'un babası Yahup aleyhisselam'ın derdini Allah'a ilettiği örneği Kuran'da şu şekilde geçmektedir. Yusuf Suresi 86: (Yâkub) şöyle dedi: “Ben kederimi ve hüznümü sadece Allah’a arz ederim. Ve sizin bilmediğiniz şey(ler)i ben Allah’tan (Allah’ın bildirmesi ile) bilirim.”
Örnek 3:
"Ümmetimin alimleri, İsrâiloğullarının peygamberleri gibidir." (Kaynak: Razi, Tefsir, VIII/302; Neysaburi, Tefsir: I/264; Keşfu’l-Hafa: II/64)
Bu rivayete göre âlim denilen kişiler resuller gibidir. Onlara tâbi olanlar ehlibeyt gibi olurlar. Bu yüzden âlimler ne derse sorgulamadan kbul etmek gerekir. Böylece insanlar Kuran'dan uzaklaşıp Allah'tan başka rabler edinmiş olurlar. Tarikatların kula kulluk ettirmesi hakkında başka deliller de mevcuttur.
Örnek 4:
Şeyh'i olmayanın şeyhi şeytandır denmiştir. Yani şeyhlere uymayan şeytan'a uymuş demektir. Arfiler sultanı şeyh beyazıt bestami diyor ki: Kimin üstadı hocası yoksa onun üstad'ı şeytan'dır. Hatta şeyh'i olmayanın dini de yoktur. Böyle söyleyen büyükler de vardır. Ariflerden bazısı demişlerdir ki,bir kimse eğer şeyh'in edebiyle edeplenmiyorsa o kişi tanrıedebiyle edeplenmez, peygamber sözü bile kâr etmez ki edeplensin. (müzekkin nüfus,eşrefoğlu rumi, Sayfa 419)
Bu cümlelerde şeyh'e bağlanmak islamın şartı gibi anlatılmış ve şeyh'e bağlanmayanların dininin olmadığı iddiasında bulunulmuştur. Tarikatçıların gözünde milyonlarca müslüman, şeyh'e teslim olmadığı için dinsizdir.
Örnek 5:
Mürit, şeyh'i ne yaparsa yapsın, yaptığı şeyler iyilik olarak görülse de kötülük olarak görülse de bütün yaptıklarının Allah'ın emri gereği olduğuna inanmalıdır. Yine mürit inanmalıdır ki her zaman yüce Allah'ın açık bir kapısı vardır, şeyh'i de o kapıdan dilediği zaman içeri girip çıkar. Bu giriş ve çıkışlarda yüce Allah'a mülaki olur, görüşüp danışıp döner. İster uyuyorken isterse uyanıkken şeyh her halukarda Allah'ın huzuruna girip çıkabilir. Mürit bunlara böylece inanmak zorundadır. (müzekkin nüfus, eşrefoğlu rumi, Sayfa 442)
Bu cümlelerde ise yine şeyh aşırı yüceltilmekte, Allah ile istediği zaman görüşebildiği söylenmektedir. Peygamberler bile Allah ile istediği zaman konuşamamışken tarikatların yücelttiği sahte ilahlar, her istediğinde Allah ile görüşüp, konuşup geri dönerler.
Örnek 6:
Şeyh mürid'e dese ki : ''Hemen kalk git, bir ok ve yay al. Bir boğazda bekle, oradan gelip geçenlerin yolunu kesip haramilik yap.'' Dervişte hiç zaman kaybetmez denileni yapar. (Müzekkin Nüfus, Eşrefoğlu Rumi, Sayfa 525)
Bu cümlelerde de aklı olmayan robot insanlar yetiştiren tarikatların mantığı mevcuttur. Şeyh ona yol kesip haramilik yap deyince sorgusuz sualsiz kabul edip yola çıkmaları gerektiği anlatılmıştır. Bu anlayışın nelere yol açtığı 15 Temmuz 2016 darbe girişiminde görülmüştür.
Örnek 7: Eğer mürit, şeyhine teslim olur ve ona tam bir itaatle bağlanırsa, bu takdirde şeyhten nasibini alır. Nitekim şeyh süleyman darani çok dürüst ve sadık bir müridi vardı. Şeyhin ekmek işlerine bakardı. Ona danışmadan hiç bir iş yapmazdı. Bir gün şeyhin yanına gelir ve hamuru yoğurup yoğuramayacağını sorar. Şeyh'i de ''git yoğur'' der. sonra tekrar döner gelir ve ekmek fırınını yakıp yakmayacağını sorar. O da yakmasını söyler. Bu mürit gidip hamur yoğurduktan sonra tandırı yakıp kızdırır, sonrada döner şeyhinin yanına gelir: ''Efendim tandırı yakıp hazırladım, şimdi ne buyurursunuz'' der. Şeyh'i de ona ''git ve tandırın içine gir'' der. Derviş hiç itiraza kalkışmadan hemen gider kendisini o kızgın tandırın içine atıverir. Orada bağdaş kurup oturur ve Allahı zikretmeye başlar. Çünkü bu derviş hiç bir zaman şeyhinin sözüne itirazda bulunmaz ve ona karşı çıkmazdı. bir süre geçtikten sonra şeyh dedi ki: ''Benim bu dervişim hiç bir sözüme itirazda bulunmadı ve karşı çıkmadı. Kendisine tandıra atlamasını söyledim. İtirazsız kalktı gitti. Sakın kendisini ateşe atmasın gideyim de uyarayım, bakayım ne yapıyor göreyim'' der. Şeyh oturduğu yerden kalkar ve doğruca tandırın yerine varır. Bir de ne görsün derviş tandırın içine girmiş orada bağdaş kurup oturmuş ve orada Allahı zikretmekle meşkul. Dervişin tek bir kılına bile zarar gelmemiş. Şeyh hemen dervişe el uzatır ve onu oradan çıkarır. ''Bu durum senin samimiyetinin sonucudur'' der. Sana ateş bile gül bahçesine dönmüştür. Dervişi tandırdan aldıktan sonra sırtını sıvazladı ve ona himmet eyledi ve muradına erdirdi. Dervişte gitti büyük şeyhlerden bir şeyh oldu. Bu durum onun şeyhine teslim oluşunun bereketidir. (Eşrefoğlu Rumi: Müzekkin Nüfus, Sayfa: 485)
Bu paragrafta ise şeyh müride ateşe gir dese bile mürit hiç sorgulamadan ateşe giriyor ve şeyhe teslim olduğu için yanmıyor. Bu hikaye kula kulluk ettirmeye teşvik etmek için uydurulmuştur. Çünkü islamiyette insanlar Allah'a teslim olur. Nitekim Hz. İbrahim Allah'a teslim olmuş ve müşrikler onu ateşe attığı zaman mucizevi şekilde yanmamıştır. Enbiya suresi 69: “Ey ateş! İbrahim’e karşı serin ve esenlik ol” dedik.
Örnek 8: ''Üstadına Allah'tan daha fazla teslimiyet göstermeyen asla mürit olamaz. (Feridüddin Attar: Tezkiretül evliya, Sayfa 219, Tercüme: Süleyman Uludağ- Semerkand yayınları)
Bu cümlede ise şeyh'e Allah'tan daha fazla teslim olmak gerektiği söylenerek şeyh'in rab edinilmesi istenmiştir. Firavun da ''ben sizin rabbiniz değil miyim''(Araf/172) derken ''Herşeyden çok bana teslim olacaksınız'' demek istiyordu. Kuran'da insanların Allah'a teslim olmaları gerektiği bildirilmiştir.
Bakara Suresi 131: Rabbi ona: “Teslim ol!” dediği zaman “Ben, âlemlerin Rabbine teslim oldum.” dedi.
Bakara Suresi 165: İnsanların içinde Allah'ın peşisıra ortaklar edenler vardır. Onları Allah'ı sever gibi severler. İman edenlerin Allah'a olan sevgileri ise daha güçlüdür. (Kendilerine) Zulmedenler, azabı gördüklerinde bütün kuvvetin Allah'a ait olduğunu ve Allah'ın azabının gerçekten çok şiddetli olduğunu anlayacaklarını keşke bilselerdi!
3- Rabıta Saçmalığı
Peygamber döneminde ve sonrasında hiç bahsi geçmeyen şeyh'e rabıta meselesi 19.yy'da Halidi Bağdadi'nin Hindistan yolculuğundan dönüşü sonrası islam'a sokulmaya çalışılmıştır.
Tasavvufta Rabıta yapılışı şöyledir: Müritler şeyh'i yüksek bir tahtta oturuyormuş gibi düşünür. Onun karşısında ezilip büzüldüğünü ve onu yücelttiğini hayal eder. Sonra şeyh'ten müride bir nur ışını gelir. Bu ışın müridin günahlarını yakar kavurur.
İkinci bir yöntem ise, Şeyh'i düşünüp ona bakarak aşka gelmektir. Bunu Nakşi Şeyh'i Mahmut Ustaosmanoğlu şu şekilde anlatır: ''Rabıtanın en üstün derecesi iki gözün altında olan hayal hazinesiyle mürşidin ruhaniyetinin iki gözünün arasına bakmaktır. Zira orası feyiz kaynağıdır. Ondan sonra mürşid'e karşı kendini alçaltarak son derece tevazu ile yalvarmak ve onu mevla ile kendisi arasında vesile kılarak mürşidin ruhaniyetinin hayal haznesine girip oradan kalbinin derinliklerine yavaşça indiğini düşünerek kendi nefsinden geçene kadar hayal etmektir.'' (Kaynak: Mahmut Efendi: Ruhul furkan kitabı 2.Cilt, Sayf:79)
İşte böyle bir meditasyon hurafesiyle günahlardan kurtulduğunu zanneden müritler, tövbe ederek günahlardan kurtulmak yerine şeyh'in huzurunda durup ondan gelen ışın ile günahlarının yandığını düşünecek kadar çocuksu yollara başvururlar.
İslam'da Rabıta ise Allah'ı düşünerek yapılır. Onun yüceliğini idrak ederek göklerin büyüklüğü ve yerdeki nimetleri düşünerek şükredilir. Ali İmran Suresi 191:Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. “Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın, seni eksikliklerden uzak tutarız. Bizi ateş azabından koru” derler.
4- Sapık davranışlar sergilemek
Tarikatlarda cinsel sapkınlık, oğlancılık, tecavüz gibi sapıklıklar din öğrenmek için okudukları kitaplarda yer alır. Tasavvuf kitaplarında müritler ölünün gassal'a teslim oluşu gibi şeyh'e teslim olması gerektiği için şeyh ne yaparsa yapsın ''vardır onun bir bildiği'' diyecek konuma getirip köleleştirirler.
Örnek1:
Mürit ile şeyh arasında edep denince, mürit şeyh'inin hiç bir kusurunu görmeyecektir. Hatta şeyh müridinin yanında anadan üryan çırılçıplak soyunup otursa bile yinede hakkında kötü düşünmemek gerekir. Ola ki şeyh'i müridini sınamak istiyordur. Eğer şeyh'inde kusur olarak gördüğü bir durum olursa o kusurun şeyhte değil kendisinde olduğunu bilmeli ve inanmalı, buna göre kendini düzeltmelidir. (Müzekkin Nüfus, Eşrefoğlu Rumi, Sayfa 511)
Bu cümlelerde görüldüğü gibi şeyh'in çırılçıplak soyunup cinsel tacize yeltenme anlarını normal karşılamaları, kötü düşünmemeleri istenmektedir.
Örnek 2:
Mürid'in şeyh'ine danışmadan işlere girişmesi onun küstahlığından ileri gelir. Bu durumda mürid'in o işi rast gitmez. Kaldı ki bu tarikat edebine aykırıdır, ona karşı çıkmaktır. Hatta müritler şeyhlerine o derece yakın olmalıdır ki, evlerine gidecekleri zaman, hanımlarıyla cinsel ilişkiye girecekleri zaman mutlaka şeyhlerini haberdar etmelidirler. Yani şeyhlerden eve gitmek için izin isterlerken ''Efendim bu gece evimize gidebilir miyiz? Gittiğimizde hanımımızla beraber olabilir miyiz? diye izin istemelidir. Her konuyu şeyhine danışarak gerçekleştirmelidir çünkü eskilerin adetleri böyleydi. (Müzekkin Nüfus, Eşrefoğlu Rumi, Sayfa 524)
Bu cümlelerde atalarında gördüğü sapkınlıkları devam ettirmek için müritlerin eve giderken eşleriyle ilişkiye girmek için izin istemesi gerektiği yazmaktadır.
Örnek 3:
Veli'den başkası avret utanç yerini açınca melekler ondan nefret edip uzaklaşır. Çünkü meleklerdeki edep ve terbiye daha üstün bir anlam taşımaktadır. Burada bahsettiğimiz avret yerlerinden maksat, hissi olan avret erleridir, buda açıktır. Manevi avret ise müstehcen şeylerden bahsetmek ve havai kelimeler kullanmaktır. Veliye gelince, onun böyle bir hali meydana çıkınca melekler ondan nefret etmez. Çünkü velinin böyle yapmasında sıhatli bir maksat vardır ki bu yüzden avret yerini örtmeyi terk etmiş bulunuyor. Çünkü o durumda avret yerlerinin açılması daha uygun bir seviyede bulunuyordu. Çünkü iki maslahatla karşılaştığımızda onlardan en sağlam olanıyla emel edilir. Yada en yararlı kabul edilenine doğru gidilir. Bu durumda o maslahatı yerine getirmek vacip olur. Bununla beraber, avret yerlerini örtmekten dolayı da sevaba girer. Örtmediği takdirde ise bir şey gerekmez.Çünkü onu bundan alı koyan daha kuvvetli ve yararlı bir maslahattı. Eğer böyle bir maslahat olmasaydı avret yerini açmaz kapalı tutardı. Böylece o sanki her ikisini de yerine getirmiş yani hem avretini örtmüş hem de en yararlı olan şeyi yapmış sayılır. Bunun üzerine şeyh'ime sordum: Efendim, bahsettiğiniz bu maslahat nedir ki o sebeple avret yerini açık tutuyor? Bir de müstehcen olan sözler nelerdir? Allah kendisinden razı olsun şu cevabı verdi: Zatı kendi alemine doğru çeviren ve aklını da ona doğru döndüren şey, o halde avret yerini açmak o şahsa gerekliyse bunu yapar. Müstehcen söz söylemek, gayrı ciddi kelimeler kullanmak o şahsa gerekiyorsa bunları yapar. Bundan başka fani şeylerden bir şey o şahsa gerekiyorsa onları da yapar ve bu böyle sürüp gider. (Kaynak: Abdülaziz el debbağ, El ibriz, Cilt:2, Sayfa 189)
Bu cümlelerde görüldüğü gibi Allah dostu ilan edilen bir adam soyunarak müstehcen şeyler söylemeye başlarsa normaldir. Hatta soyunduktan sonra başka şeyler yaparsa da normaldir. Açıkça hoca efendinin tecavüz etmesi meşrulaştırılmaktadır.
5- İnsanları aşağılamak
Tarikatlar bir kişiyi aşırı yüceltip ilah edindikleri için onun dışındaki insanları değersiz gösterirler. Kandırdıkları insanlar da artık kendilerini çok değersiz görürler ve ''Biz kimiz ki, biz onların tırnağı bile olamayız, ben onun ayağının tozu bile olamam, ben onun köpeğiyim'' gibi kendilerini aşağılayan cümleler kurarlar. Bunu yaparken yine tasavvuf kitaplarını kullanırlar.
Ebu said'in bir sufi ve bir köpekle konuşması
Vaktiyle sufi'nin biri bir yerden giderken yol başındaki bir köpeğe sopasıyla ansızın vurdu. Köpeğe şiddetlice vurduğunda köpek feryadı figan etmeye başladı. Kızgınlıkla Ebu Said'in huzuruna koştu. Kinle coşarak ona ayağını gösterdi ve o gafil sofiye kısas yapılmasını istedi. Şeyh Sufi'ye dedi ki.'' Ey vefasız, bu ağzı var dili yok hayvana bu cefaya neden ettin. Bak ayağını kırmışsın.'' Sufi: ''Şeyh'im, kusur bende değil köpekte. Elbiseme sürtündü, artık o elbiseyle namaz kılamam. Bu yüzden benden sopa yedi.'' Köpekte orada feryad edip duruyordu, şeyh köpeğe: ''Sen gönlünü hoş tut, aldırma. Sen hangi cezayı vermemi diliyorsan söyle, onun cezasını vereyim. Yalnız bu cezayı kıyamete bırakma. Dilersen onu ben cezalandırayım. Yalnız senin kızgınlığını istemem hoşnut olmanı dilerim. Köpekte o vakit dedi ki: ''Ey eşi bulunmaz şeyh! Onun elbisesini sufi elbisesi gördüm de bana zararı dokunmaz sandım. Beni böyle her yerimden yakıp yandıracağını nereden bilirdim. Resmi elbiseler giymiş birini görseydim yanına bile yaklaşmazdım. Fakat selamet ehlinin elbisesini görünce ona güvendim. Ona ceza vereceksen hemen şimdi ver. Onun üzerinden sufi elbisesini çıkarda herkes şerrinden kurtulsun. Çünkü böyle bir ziyanı ringler(kabadayılar)den bile görmedim. Ondan selamet ehlinin hırkasını çıkar. Bu ceza kıyamete kadar yeter ona.
Ey kardeşim! Eğer bir köpek bile Allah katında böyle bir makama sahipse senin kendini köpekten üstün sayman haramdır. Kendini köpekten üstün görürsen bilmiş ol ki bu senin köpekliğindendir.
(Kaynak: İlahiname - Feridüddin Attar, Sayfa: 79)
Bu hikayede bir mürit , kendisine sürtündüğü için köpeğin bacağını kırıyor. Köpekte gidip şeyh'e şikayet ediyor. Sonra şeyh ile köpek sohbet ediyor. Köpek ceza olarak mürid'in takım elbise giymesini istiyor. Sonra da hikaye gerçekmiş gibi ''Bir köpek bile Allah katında değerli, sen kendini köpekten üstün görürsen bu senin köpekliğinidir.'' deniyor.
6- Ölülerden yardım istemek
''Ebubekir'e varıncaya kadar bütün silsileden yardım istemeyi âdet edin. Resulullah'a vararak ondan da yardım iste. Şeyh'ini şefaatçi, aracı kıl, seni sevinçle doldursun.. (Ruhul furkani c:2, S:86)
Bu cümlede birden fazla yanlış vardır. A- Kuran'da ölülerden yardım isteyenlerin sapık olduğu bildirilmiştir. Ahkaf Suresi 5: Allah'ı bırakıp da Diriliş Gününe kadar kendilerine cevap veremiyen ve hatta onların dualarından bile habersiz olanları çağıranlardan daha sapık kim olabilir?
B- Şefaatçi edinmek müşriklerin özelliğidir. Yunus Suresi 18:''Allah'ı bırakıp kendilerine zarar veremeyecek ve yararları da dokunmayacak şeylere kulluk ederler ve: "Bunlar Allah katında bizim şefaatçilerimizdir" derler. De ki: "Siz, Allah'a, göklerde ve yerde bilmediği bir şey mi haber veriyorsunuz? O, sizin şirk koştuklarınızdan uzak ve yücedir."
7- Aracılar edinmek
Tarikatların itikat bozukluğuna diğer örnek ise yücelttikleri insanları Allah ile aralarına koymalarıdır. Tarikatlarda kula kulluk etmek, tarikattan atılmamak için şart koşulur. Bir mürit, şeyh ne yaparsa yapsın onu sorgulayamaz ve şeyh'in hatalı olduğunu içinden bile geçiremez. Böylece onu rab edinmiş olur.
Tevbe suresi 31:Onlar, ahbarları (dîn adamlarını) ve ruhbanları (rahipleri) ve Meryem oğlu Mesih’i Allah’tan başka Rab’ler edindiler. Tek bir ilâha kul olmalarından başka bir şeyle emrolunmadılar. O’ndan başka ilâh yoktur. (Onların) şirk koştukları şeylerden O (Allah), münezzehtir.
Örnek:
Sûrâ sûresi onüçüncü âyetinde meâlen, ''Allahü teâlâ, diledigini seçerek kendine kavusdurur'' buyuruldu. Talib olanların, arada vasıta olmadan (Allah'a) kavuşmaları çok güçtür. Cezbe ve sulük nimetlerine kavuşmuş olan fena ve beka ile şereflenmiş olan (seyri ilallah, seyri fillah, seyri anillahi billah, seyri fil eşyai billah yollarını geçmiş olan) bir vasıtanın yardımı lazımdır. Bunun cezbesi, sülûkünden önce olmus ise ve murâdlardan olarak yetisdirilmis ise, bulunmaz bir ni’metdir. Onun sözleri, ölmüs kalbleri diriltmek için devâdır. Bakısları sifâdır. Tas kesilmis kalbler, onun muhabbetine kavusmakla yumusak olur. Böyle devletli bir rehber ele geçmezse, meczûb olan sâlik de, büyük bir ni’metdir. Bu da tâlibleri yetisdirebilir. Onun yardımı ile, Fenâ ve Bekâ ni’metine kavusurlar. Fârisî beyt tercemesi: Gökler, Arsa bakılırsa asagıdır. Yoksa, topraga göre, çok yüksekdirler.
Allah'ın lutfuyla olgun ve oldurabilen bir zat ele geçerse onun şerefli vücudunun kıymeti bilinmelidir. Kendini ona tam teslim etmelidir. Kendi saadetini onun rızasına kavuşmakta aramalıdır. Onun razı olmadığı şeyleri kendi için felaket bilmelidir. Kısaca, bütün istekleri onun rızasına kavuşmak olmalıdır...(Kaynak: İmam Rabbani: Mektubat, 292.mektup, Sayfa: 462)
Bu mektubattaki cümlelerde şeyh'e teslim olmak, mutluluğun şeyh'in rızasına kavuşmak, şeyh'in razı olmadığı işleri de felaketi olarak görmek gerektiği yazmaktadır. Yani Allah için yapılması gereken her şey ilahlaştırılan kişiye indirgenmiştir. Bir müslümanın felaketi şeyh'in razı olmadığı şeyleri yapmak değil, Allah'ın razı olmadığı şeyleri yapmaktır. Haşr Suresi 7.Ayetin son cümlesinde ''Resul size ne verdiyse alın, neyi yasaklarsa ondan sakının'' belirtildiği gibi müslümanlar Resul'ün getirdiği Kuran hükümlerine göre Allah'ın rızasını aramalıdır.
Ayrıca ''Vasıta olmadan Allah'a ulaşmak çok güçtür'' cümlesi de yalandır. Çünkü Kuran'da Allah'ın insanlara çok yakın olduğu yazmaktadır.
Bakara suresi 186: Kullarım sana benden sorarlarsa (bilsinler ki) ben onlara yakınım. Bana dua ettiğinde dua edenin duasını kabul ederim. Şu halde benim çağrıma kulak versin ve bana iman etsinler. Olur ki doğru yola uyarlar.
Kaf Suresi 16: Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona verdiği vesveseyi de biz biliriz. Çünkü biz, ona şah damarından daha yakınız.
8- İpten tutarak tövbe etmek
Bakara Suresi 160: Ancak tevbe edip halini düzelterek gerçeği söyleyenler başka. İşte onları ben bağışlarım. Ben çok merhamet ediciyim, tevbeleri çokça kabul ederim.
İpten tutarak tövbe etmeyi meşru göstermek için Müritlere delil olarak Nisa Suresi 64.ayet gösterilmektedir. Nisa 64: Biz elçilerden hiç kimseyi ancak Allah'ın izniyle kendisine itaat edilmesinden başka bir şeyle göndermedik. Onlar kendi nefislerine zulmettiklerinde şayet sana gelip Allah'tan bağışlama dileselerdi ve elçi de onlar için bağışlama dileseydi, elbette Allah'ı tevbeleri kabul eden, esirgeyen olarak bulurlardı.
Ayet'e göre resul'ü kabul etmeyenler alçak gönüllülük yapıp müslüman olsalar ve Hz. Muhammed'den din öğrenselerdi tövebeleri kabul olacak ve geçmiş günahları bağışlanacaktı. Buradaki durum müslümanların günahtan kurtulmak için ipten tutmasını değil, islam'a yeni girecek olanların resul'e tabi olması için gelmesinden bahsetmektedir. Ayetin öncesi okunduğunda münafıkların müslüman olmasıyla ilgili bir durumun anlatıldığı görülmektedir. Tarikatlaryine bir ayetin anlamını hevalarına uydurup islam tahrifatı yapmışlardır.
9- Kafa sallayarak âyin yapmak
Tarikatlarda görülen kafa sallayarak ve değişik sesler çıkararak transa geçme olayı, hiç bir peygamberde görülmemiş, kendi geliştirdikleri âyin türüdür. Müritler toplanıp bir kelimeyi sürekli tekrar ederler ve bir müddet sonra kendilerinden geçerler. Böylece Allah'ı zikrettiklerini zannederler. Kuran'da ise zikir yöntemi şu şekilde bildirilmiştir. Araf Suresi 205:''Rabbine; içinden yalvararak ve korkarak, yüksek olmayan bir sesle sabah akşam zikret. Ve gafillerden olma.
10- Şiş sokarak âyin yapmak
Hiç bir resul'ün öğretisi olmayan şişli zikir ayini de tarikatların sapıklığına örnektir. Kendilerinden geçerek vücutlarına şiş sokan tarikatçılar, bu yaptıklarını marifetmiş gibi lanse ederler. Cahil insanlar da onların neden kendilerini şişlediklerini sorgulamaz ve çok dindar zannederler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?