Kuran müslümanlığı hakkında bilgiler

Mucize İnkârcılarına Kuran'dan Cevap

musa denizin yarılması
İddia: Kavimlerin helak olması doğa olaylarına rast gelmiştir, peygamberler de bu doğal afetleri önceden haber almıştır. Musanın denizi yarması gel git olayıdır, Lut kavminin helak olması yanardağ patlamasıdır, İsanın körü iyileştirmesi tıp doktoru olduğunu gösterir. Bu doğa olayları bugün de devam eder. Mucize yoktur, mucize varsa Kuran bilime ters olur.

Cevap: Kavimlerin helak olması, tebliğe karşı vurdumduymaz tavır takınmaları ve sapıklıkta ısrar etmeleri üzerine olmuştur ve suçlular yok edilmiştir. Oysa doğal afetler suçlu veya masum ayırt etmeden herkesi yok edebilir.

Kuranda peygamber kıssaları okunduğu zaman da kavimlerin helâkının basit doğa olaylarıyla değil, planlı bir yıkımla olduğu görülmektedir.

Örnek 1: Musa peygamberin hayatı

Musa peygamber Firavunu imana davet etmiş, köle olarak kullandığı İsrailoğulları halkını özgür bırakmasını istemişti. Türlü imtihanlar sonrasında nihayet firavun pes etmiş ve gitmelerine izin vermişti. Ancak huylu huyundan vaz geçmedi ve düşündü: “Bu kadar insanı gönderirsem kimi köle yapacağım, benim tanrılığımı kime kabul ettireceğim, bu kadar köle ruhlu insanı bir daha nereden bulacağım.” Sonra bir karar verdi ve bağırdı: “Toplanın askerlerim, Musanın peşine düşüyoruz, geri dönmeyeni kılıçtan geçiriyoruz”

Musa ve beraberindeki İsrailoğulları ise özgürlüğüne kavuşmanın heyecanıyla yolculuk ederken uzaklardan at sesi geliyordu. Endişeyle arkalarına baktılar ve ne görsünler: Firavun kılıcını havaya kaldırmış bir hışımla geliyor, kararından vaz geçmiş tekrar tanrılığa soyunuyor.

Bunu görenler “eyvah, şimdi yakalandık! Önümüzde Kızıldeniz, arkamızda Firavun var. Nasıl kaçacağız şimdi ey Musa? Denizden nasıl geçeceğiz ki bir kayığımız bile yok?” diye sormaya başladı.

O esnada Musa’ya bir vahiy geldi: “Asanı denize vur” Musa denileni yapınca deniz ortadan ikiye ayrıldı ve iki parçası da dağ gibi yükseldi, Ortadan bir yol açıldı. Daha önce de yere atınca yılana dönüşen ve sihirbazların tuzaklarını yutan bu asa, şimdi de denizin yarılmasına vesile olmuştu.

“Musa'ya, "Asanı denize vur." diye vahyettik. Deniz hemen yarıldı. Her bir parçası büyük, yüksek bir dağ gibiydi.” (26/ Şuara suresi 63)


İsrailoğulları yanlarında bir peygamber olduğunu bildikleri için bu olaya fazla şaşırmadılar ve açılan yoldan geçmeye başladılar. Arkalarından Firavun da geçmeye çalışarak hayatının hatasını yaptı. Yakup peygamberin torunları olan İsrailoğulları karşıya geçince deniz tekrar eski haline geldi ve yol kapandı. Firavun ve adamları ise aniden kapanan denizin ortasında kalıverdi ve dev dalgalar arasında can havliyle kurtulmaya çalıştı.

Kurtulmaya çalıştı ama ne fayda? Firavun için yolun sonu gelmişti, son pişmanlık fayda etmezdi ama kurtuluş umuduyla bir dua etti: “Şimdi inandım, Musanın rabbine iman ettim” dedi. Oysa öleceğini anlayınca yapılan tövbeler kabul olmuyordu. Yüce Allah “Şimdi mi?” dedi.

İsrailoğullarını denizden geçirdik; Firavun ve askerleri azgınlıkla ve düşmanlıkla peşlerine düştü. Sular onu boğacak düzeye erişince (Firavun): 'İsrailoğullarının kendisine inandığı (ilahtan) başka ilah olmadığına inandım ve ben de müslümanlardanım' dedi. Şimdi, öyle mi? Oysa sen önceleri isyan etmiştin ve bozgunculuk çıkaranlardandın. “Bugün senin bedenini kurtaracağız ki senden sonra gelenlere ders olasın. Ama insanların çoğu âyetlerimizden gâfildir.” (10/ Yunus suresi 90)


İşte bu olayda herhangi bir gelgit olayından bahsedilmemiş, mucizevi şekilde deniz ortadan ikiye ayrılmış, her parçası dağ gibi durmuştur. İki parçanın dağ gibi durması ifadesi zaten basit bir gel git olayı olmadığını anlamamızı sağlar. Ayrıca yolun aniden kapanması sonucunda Firavun ve adamlarının boğulması da bunun ayın hareketleriyle deniz suyunun çekilip geri gelmesi olayı olmadığını gösterir.

Olay akışıyla birlikte okunduğu zaman görülecektir ki Musa ve beraberindekiler tam yolun sonuna geldiklerini sandığı anda “asanın denize vurulması sonucu” denizden yol açılmıştır. Ayın uzaklaşıp yakınlaşması sonucu oluşan gelgit olayında ise ne deniz yarılır, ne dağ gibi açılır, ne aniden kapanır. Dayanak olarak kullanılan odun parçası olan asanın yere vurulması sonucu mucize gerçekleşir.

İlle de bilimsellik aranıyorsa “bir hortum rüzgarı geldi ve denizde yol açtı, sonra gitti yol kapandı, bu hortumun gelişi Musa ve adamlarını kurtarmak için özel olarak ayarlanmıştı” denebilir. Fakat buna da bir kulp bulacak olanlar “doğal bir fenomen olarak rüzgar çıkmıştır, tam da musa geçeceği zaman tesadüfen olmuştur” derler. Çünkü akıllarında Allahın dünyaya mudahale edebileceği inancı yoktur. Bugün müdahale etmiyor diye o zaman da müdahele etmediğini sanırlar. Oysa o gün yaşayan peygamberler vardı ve her türlü olağan üstü şey mümkündü.

Peygamberlerin mucize göstermesi de onun peygamberliğini kanıtlıyor ve halk iman ediyordu. Sadece son nebi olan Muhammed aleyhisselam olağan üstü mucize göstermedi çünkü onun mucizesi Kuranı kerimdi.

*Kaya oymacılığının yaygın olduğu bir zamanda Salih peygamber kayadan deve çıkardı, kaya parçasının içinden canlı bir deve çıktı.
*Sihirbazlığın yaygın olduğu bir zamanda Hz. Musanın asası gerçek bir yılana dönüşerek sihirbazların sahte yılanını yuttu.
*Tıbbın gelişmeye başladığı zamanda İsa Mesih hiçbir bitki veya tıbbi alet kullanmadan sadece bir dokunuşuyla anadan doğma körü iyileştirdi.
*Şiirin yaygın olduğu bir zamanda hiçbir akademik tahsilatı olmayan Hz. Muhammed Kuranı getirdi ve şairleri hayran bıraktı.

İşte bunun gibi tüm dönemlerde ne yaygınsa ona özel ayetler / deliller / mucizeler gösteriliyordu. Bu sayede hak ve batıl ayırt ediliyordu. Günümüzden binlerce yıl önce yaşanan bu hadiseler halen insanlar tarafından taklit edilememiştir. Örneğin bir kaya parçasını canlı deveye çevirmek, bir odun parçası olan asayı canlı bir yılana çevirmek, anadan doğma körü dokunarak iyileştirmek gibi mucizeler teknolojinin geliştiği günümüzde bile yapılamamaktadır. Günümüzde ulaşılan nokta uydudan ışık gönderip bulutlara melek resmi çizmektir, frekanslar ile iklime mudahale etmektir. Binlerce yıl önce yaşanan mucizeler günümüz insanını bile aciz bırakmaktadır.

Örnek 2: Salih peygamberin hayatı

Nuh ve Ad kavminin helak edilmesinden sonra Semud kavmi bölgeye hakim olmuştu ve kayaları yontarak evler yapıyorlardı. Bir zaman sonra kendilerine kayadan heykeller yontarak bunlara tapmaya başladılar. Aralarında yaşayan Salih isimli bir genç, atalarının dini olan islama bağlıydı ve kendisine nebilik verilmişti.

Putperest olup kendi dinini uyduran Semud halkı, Salihin tek Allaha davetini kabul etmiyor ve mucize istiyordu. Büyük bir kaya parçasını gösterip “bunun içinden deve çıkarsa sana iman ederiz” dediler ve bunun mümkün olmadığını düşündüler. Oysa Allah için her şey mümkün ve kolaydı, sadece “ol” demesi yeterliydi.

Salih peygamber dua etti ve kayanın içinden deve çıktı, halk bu mucize karşısında hayrete düştü ve kalbi temiz olanlar iman etti. Put yontarak kendi dinini uyduranlar ise “bu bir sihirdir” deyip inkâra devam etti.

Semud (toplumuna da) kardeşleri Salih'i (gönderdik. Salih:) "Ey kavmim, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka İlahınız yoktur. Size Rabbinizden apaçık bir belge (mucize) gelmiştir: Allah'ın bu dişi devesi size bir belgedir; onu salıverin de Allah'ın arzında otlasın, ona bir kötülükle dokunmayın, sonra sizi acı bir azap yakalar" dedi. (Araf 73) "Ey kavmim, size işte bir ayet olarak Allah'ın devesi; onu serbest bırakın, Allah'ın arzında yesin. Ona kötülük (vermek niyeti)yle dokunmayın. Yoksa sizi yakın bir azap sarıverir." (Hud Suresi, 64)


Sonra imtihan olarak devenin su içme günü kararlaştırıldı. Kuyudan bir gün deve içecekti, diğer gün halk içecekti. Deveye kimsenin dokunmaması gerektiği, aksi halde Allahın gazabına uğrayacakları bildirildi. Putperestler istedikleri zaman su alamamak ve Salih’e düşmanlık etmek sebebiyle deveye hain bir pusu kurdular. Sonra Salihe gidip “senin deve mangal oldu, tadı da pek güzelmiş, şimdi vaat ettiğin azabı getir de görelim” dediler.

Böylelikle dişi deveyi öldürdüler ve Rablerinin emrine karşı çıkıp (Salih'e de şöyle) dediler: "Ey Salih, eğer gerçekten gönderilenlerden (bir peygamber) isen, vadettiğin şeyi getir, bakalım." (Araf 77)


Bunu duyan Salih peygamber “ben size mucize deveye dokunmayın demedim mi, artık helak olmayı hak ettiniz, size 3 gün verildi, birinci gün yüzünüz sararacak, ikinci gün yüzünüz kızıllaşacak, üçüncü gün yüzünüz kararacak, sonra helak olup gideceksiniz” dedi. Putperestler bu tehdite de gülüp geçtiler. Fakat Salihin dedikleri bir bir çıkıyordu.

Azabın yaklaştığını anlayan putperestler, Salih ve ailesini de öldürmek için harekete geçti ama onu evde bulamadılar çünkü yüce Allah helak edilecek bir kavimden müslümanları kurtarmıştı. 3 günün sonunda şiddetli bir sarsıntı gerçekleşti ve güvendikleri sağlam evler yerle bir oldu. Kaçmaya çalışanlar da Allahın görünmeyen melek orduları ile öldürüldü. Semud kavminden geriye ibret verici hatıralar kaldı.

Fakat onu öldürdüler. (Salih) Dedi ki: "Yurdunuzda üç gün daha yararlanın. Bu, yalanlanmayacak bir vaaddir." Emrimiz geldiği zaman, tarafımızdan bir rahmetle Salih'i ve O'nunla birlikte iman edenleri o günün aşağılatıcı azabından kurtardık. Doğrusu senin Rabbin, güçlü olandır, Aziz olandır. (Hud Suresi 65, 66)


Şimdi Mucize inkarcılarına soralım: Kayadan deve çıkması hangi doğa olayı ile bağdaştırılır? Müşrikler “eğer bu kayadan deve çıkarırsan sana iman ederiz” demişler, bunun üzerine Salihin dua etmesiyle kayadan deve çıkmıştır. Yani herhangi bir doğal tesadüfe yer yoktur. Kaya oymacılığının yaygın olduğu bir dönemde kayanın içinden yetişkin canlı deve çıkması apaçık bir mucizedir ve o dönemde yaşayan insanların Müslüman olmasını sağlamıştır.

Örnek 3: Lut peygamberin hayatı

İbrahim peygamberle aynı dönemde yaşayan Lut peygamber de kavmine yıllarca tebliğde bulunmuş ve islama davet etmişti. Fakat Lut’un kavmi daha önce hiçbir toplumda yapılmamış bir cinsel sapkınlık içeriyordu. Kadınların yanı sıra erkeklere de şehvetle yanaşmaya başlamışlar ve eşcinsel olmuşlardı. Birbirleriyle erkek erkeğe ilişkiye giriyorlar ve Allahın lanetine mazhar oluyorlardı.

Lut kendi kavmine şöyle demişti: Öyle bir fuhuşla geliyorsunuz ki onu sizden önceki alemlerden hiçbiri yapmadı. Gerçekten siz erkeklere yanaşıyor, yol kesiyor, toplantınızda iğrençlik mi yapıyorsunuz? Kavminin cevabı şöyle demekten başkası olmadı: "Eğer doğru sözlülerden isen bize Allah’ın azabını getir" Lut dedi: "Rabbim! Şu ifsad edenler kavmine karşı bana yardım et." [29/Ankebût Suresi 28-30]


LGBT toplumu olan Lut kavmi artık zıvanadan çıkmıştı ve herkese eşcinsellik dayatıyorlardı, yakışıklı erkeklere birlikte olma teklifi sunuyorlardı. Üstelik bunun çok doğal olduğunu, doğuştan gelen bir dürtü olduğunu, tanrının böyle yarattığını, günahla alakası olmadığını savunuyorlardı ve yanlış yapmadıklarına kendilerini inandırmışlardı.

Artık iflah olmayacakları anlaşılınca helak kararı çıktı. İnsan suretine bürünen melekler önce İbrahim peygambere gelip çocuk müjdesi verdiler, sonra Lut peygambere gelip helak haberi verdiler. LGBT bireyleri ise insan suretindeki melekleri görüp şehvetlendiler, “bu yakışıklı adamlarla birlikte olmalıyız” dediler. Sonra Lut’a gelip “o adamları bize teslim et” dediler. Lut ise “keşke size karşı bir asker gücüm olsaydı da hapse attırsaydım” diye düşündü. Melek elçiler ise “Korkma ey Lut, onlar bize hiçbir zarar veremez” diyerek telaşını yatıştırdılar. Neden zarar veremeyecekleri ise daha sonra anlaşıldı, karınlarını doyursunlar diye getirdiği kurutulmuş eti yemiyorlardı çünkü meleklerin yeme içme ihtiyacı yoktu.

Daha sonra helak haberi verildi ve “sabaha karşı arkanıza bakmadan kaçın” dendi. Lut denileni yaptı ve ailesiyle birlikte LGBT halkından uzaklaştı. Karısı ise arkasına bakıp helak oldu çünkü gönlü orada yaşayan sapkın insanlarla birlikteydi, o da eşcinselliği normal görüyordu.

Böylece onu ve ehlini kurtardık. Karısı hariç, geride kalanlardan oldu. Onların üzerine bir yağmur yağdırdık. Artık bak nasıl oldu o suçluların akıbeti. [7/Araf Suresi 83] Nihayet emrimiz geldiği zaman onun üstünü altına çevirdik. Üzerine taşlar yağdırdık, istif edilmiş pişmiş çamurdan. Rabbin katında işaretlenmiş (taşlardı). O zalimlerden uzak değildir. [11/Hud Suresi 82-83]


Mucize inkarcılarına soralım: Pişmiş çamur yağmuru hangi doğal afetle bağdaştırılır. Yanardağ patlaması ise eşcinsellerin zıvanadan çıktıkları ve gördüğü yakışıklı erkeklere sarkıntılık ederek rahatsızlık verdikleri bir anda mı patlayacağı tutmuştur. Bu nasıl bir tesadüftür ki binlerce yıldır patlamıyor ama melekler gelip “Lut kavminin helak edilmesine karar verildi, sabaha karşı kaçın” dedikten sonra patlıyor?

Materyalistleri rahatsız eden diğer olay ise insan suretine bürünen meleklerin gelip İbrahim ve Lut peygamberle sohbet etmesidir. Mucize inkarcılarına göre sadece peygamberlerin gösterdiği mucizeler veya kavimlerin helakı değil, metafizik boyutta yaşayan canlılar da inkar konusudur. Meleklere de doğa kanunu diyerek kendi dinlerini uydururlar. Anlayacağınız Kurancı sapkınların iyi bir psikolojik tedaviye ihtiyacı vardır. (Bak: Melekler doğa kanunu değildir)

Örnek 4: İsa peygamberin hayatı

İsa peygamber 2023 yıl önce yaşadığı varsayılan ve büyük mucizeler gösteren nebilerden biridir. Doğumu da, gençliği de mucizelerle doludur. Tıp ilmiyle uğraşıldığı bir dönemde yaşamıştır.

Annesi olan Hz Meryem, insan suretindeki meleğin kendisine erkek çocuk müjdelemesiyle şok olmuştur çünkü bu zamana kadar bekar yaşamıştır ve kimseyle birlikte olmamıştır. Bu sebeple halkın kınamasından korkmuştur.

Hamileliği anlaşılmasın diye kavminden uzaklaşmıştı ve doğum yapıp geldiği esnada herkes onu kınamaya başladı. Bu kınamalardan bebeğin konuşması sayesinde kurtuldu. İsa bebek daha yeni doğmuşken insanlara peygamberliğini açıklamıştı, annesini iffetsizlikle suçlayan Yahudi hahamlar ise bu mucize karşısında şok olmuş ve iftiralarını geri almıştı.

Meryem Suresi 27: Böylece onu taşıyarak kavmine geldi. Dediler ki: "Ey Meryem, sen gerçekten şaşırtıcı bir şey yaptın." 28: Ey Harun'un kız kardeşi! Senin baban kötü biri değildi, annen de iffetsiz değildi.' 29: Bunun üzerine ona (çocuğa) işaret etti. 'Beşikte bulunan bir bebekle nasıl konuşuruz?' dediler. 30: (Bebek) şöyle dedi: “Muhakkak ki ben, Allah’ın kuluyum. Bana kitap verdi ve beni nebî kıldı.” 31: Ve beni nerede bulunursam bulunayım mübarek kıldı. Ve hayatta kaldığım sürece namazı ve zekâtı bana emretti. 32: “Beni anama saygılı kıldı. Beni azgın bir zorba kılmadı.” 33: Doğduğum gün, öleceğim gün ve canlı olarak diriltileceğim gün, selâm benim üzerimedir. 34: İşte Meryem oğlu İsa; hakkında kuşkuya düştükleri "Hak Söz".


İsa büyüdüğünde ise mucizeleri devam ediyordu. Sadece mesh ederek yani dokunarak anadan doğma körleri iyileştiriyor, bir duasıyla ölmüş kişilerin ruhunu tekrar bedene çağırıyor ve diriltiyordu, toprak ve suyla bir çamur yoğurup kuş heykeli yapıyor, bu kuş heykeline üfleyince canlı bir kuşa dönüşüyordu. Topraktan yaratılmayı canlı örnek olarak gösteriyordu. Mucizelerin büyüklüğü sebebiyle daha sonraları tanrının oğlu ilan edildi.

Ali İmran Suresi 49: İsrailoğullarına elçi kılacak. (İsa şöyle diyecek:) "Gerçek şu, ben size Rabbinizden bir ayetle geldim. Ben size çamurdan kuş heykeli yaparım, içine üfürürüm, o da hemen Allah'ın izniyle kuş oluverir. Ve Allah'ın izniyle doğuştan kör olanı, alaca hastalığına tutulanı iyileştirir ve ölüyü diriltirim. Yediklerinizi ve biriktirdiklerinizi size haber veririm. Şüphesiz, eğer inanmışsanız bunda sizin için kesin bir ayet vardır."


Mucize inkarcılarına soralım: İsa bebeğin konuşması hangi doğal olay ile bağdaştırılır? Sadece dokunarak körleri iyileştirmesi ve ölmüş kişilerin ruhunu tekrar bedene sokması hangi tıp bilgisiyle açıklanır? Çamurdan kuş heykeli yapıp üfleyerek canlı kuşa çevirmesi hangi doğal olaydır? İsa Mesihe üfürükçü mü diyeceksiniz yoksa sihirbaz mı diyeceksiniz? Yoksa tövbe edip peygamberlere mucizeler verildiğine iman mı edeceksiniz?

Sonuç

Ayetlere bilimsel açıklama getirmeye çalışanlar bu ayetlerin anlatımını bir yana bırakıp kendi mantıksız izahlarını getirirken gülünç duruma düştükleri halde kendilerini çok zeki, çok medeni, çok bilimsel, çok aydın zannederler. Oysa Kuranı bir kere okumuş insanlar Mucize inkârcılarının izahlarının ne kadar Allaha din öğreten, ne kadar haddini aşan, ne kadar seviyesiz, ne kadar kibirli insanlar tarafından ortaya sürüldüğünü görebilirler.

Bilimsel açıklama getirerek Kuranı modern göstermeye çalışmak kimin haddinedir? Kuranın bilimsel ayetleri farklıdır, mucize ayetleri farklıdır, hukuk ayetleri farklıdır, ibadet ayetleri farklıdır, giyim hakkındaki ayetleri farklıdır, şeri ceza ayetleri farklıdır.

Mucizeden bahseden bir ayeti alıpta doğa olaylarına bağlamak giyim konusuyla hukuk konusuna bağlamak gibidir. Oysa giyim farklı bir sektördür ve stilist, modacı, tasarımcı gibi meslek dalları tarafından icra edilir. Hukuk da avukatlar, hakimler, savcılar tarafından icra edilir. İşte bunun gibi kavimlerin helakı anlatımları da o anı yaşayan insanlara özeldir ve suçlu kimseleri cezalandırmak için tarih sahnesinde vuku bulmuştur.

Bugün yaşadığımız doğal depremler, seller, fırtınalar ile o gün yaşanan ceza amaçlı helaklar eşit görülemez. Bunları eşit görmek ne bilimselliktir ne aydınlıktır. Kuran anlatımlarını bir kenara bırakıp kendi uydurma izahlarını savunanlar, “Allah böyle der mi, Allah böyle yapar mı, böyle din olur mu, bilime uygun değil, çağa uygun değil” diyerek Allaha din öğretmeye kalkışırlar ve karanlıkta kalmayı hak ederler.

Allah çok bilmişlik yapan kibirli insanlardan önce akletme yeteneğini alır ve onu kendi haline bırakır. Kendi haline bırakılan kişi de kendini zeki, medeni, aydın, bilimsel sanmaya başlar ve Kuranı olduğu gibi kabul edenleri cehaletle, mantıksız olmakla, gericilikle suçlar. Bunu yaparken de “mecaz anlatım, temsili anlatım” gibi kelimelerin arkasına sığınır ve “müteşabih ayetler” ayetini diline dolar.

Muteşabih / benzemeli ayetleri diline dolayıp her şeye mecaz diyenler ise ayetin devamında da belirtildiği gibi sadece fitne çıkarmış olurlar. Yani birisi size “Kuran mecaz anlatımdır, kıssalar yaşanmamıştır, mucize yoktur” vs diyorsa onun fitneci ve hevasına uyan kibirli kişilik olduğunu anlayabilirsiniz.

Bu hevasına uyanların sadece mucizelere değil, diğer bütün konulara da muhalefet ettiği görülür. Örneğin “İslamda rituel ibadet yoktur, secde yere kapanmak değildir, namaz yoktur, oruç aç kalmak değildir, hac mekkeye gitmek değildir, kurban hayvan kesmek değildir, melekler canlı varlık değildir, cinler yabancı insandır vs” sürekli her konuda saçmaladığını görürsünüz. Hem de Kurancılık maskesiyle bunu yaparlar.

Burada tıpkı dinci ve dindar ayrımında olduğu gibi Kurancı ve Kuran müslümanı ayrımı ortaya çıkar. Dinci ve dindar, Kurancı ve Kuran müslümanı farkı nedir kısaca değinelim:

Dinci ve dindar farkı: Bir dinci din tüccarıdır, kendi çıkarları için dini kullanır, cehaletten beslenir, Allahtan korkmaz kuldan utanmaz, saygısızdır, herkesi kendi gibi düşünmeye zorlar, öfke saçar, çirkeftir, ağzı bozuktur, harama helale dikkat etmez. Güçlü tarafın yanında olur, hak ve adaletten yana olmaz.

Dindar ise saygılı, sevgi dolu, yüzüne bakınca içinin ferahladığı, karakterli, güzel huylu insanlardır. Kalp kırmaktan çekinir, tatlı dille tebliğ yapar, iyiye güzele davet eder, kötü şeylere karşı uyarır. Dindar kişiyi görenin imanı artar, ahireti hatırlar, namaza başlama isteği gelir.

Kurancı ve Kuran müslümanı farkı: Bir Kurancı hevasına göre konuşur, kendi fikrini Kurana söyletmeye çalışır, alakasız örnekler verir, ayetleri cımbızlar, dinden çıkmak ister ama cesaret edemez bu yüzden inanmadığı kitabı çarpıtarak inanıyor gibi yapar, dinde var olan her şeye yok der, peygamberden daha iyi bildiğini sanır, binlerce yıllık geleneği kötüler, medeniyet ve bilim kelimelerini diline dolayarak yapamayacağı tahrif yoktur. Allah böyle der mi, Allah böyle yapar mı gibi abuk subuk sorularla Allaha din öğretir.

Bir Kuran müslümanı ise kendi hevasını bir kenara bırakır ve Allaha teslim olmuştur, kendi düşüncelerini kitaba söyletmeye çalışmaz. Ayetleri bağlamından koparmaz, alakasız konuları birbiriyle bağdaştırmaz, ayet kırpmaz. Dini kendine uydurmaz, kendisi dine uyar. Kendi yaşantısını dine göre düzenler, dini kendi yaşantısına göre düzenlemez. Her konuda az çok bilgilidir, vaktini faydalı işlerle geçirir, boş laflardan uzaktır. Düşük seviyeli insanların dedikodu yaptığını, orta seviyeli insanların günlük olayları konuştuğunu, yüksek seviyeli insanların fikirleri konuştuğunu bilir ve sürekli kendini geliştirir. Kuranı anladığı dilde büyük bir teslimiyetle okumuştur ve bilinç altını Allahın mantığıyla süslemiştir.

Dinci ve dindar farkı gibi Kurancı ve Kuran müslümanı farkı da iyi bilinmelidir ki sapkınların yaptığı tahrifat Müslümanlara kötü örnek olmasın. Halk kitlesi “Kurancılar sapıktır, namaza oruca hacca mucizeye her şeye yok diyorlar, biz çocuklarımızı bu sapıklardan koruyalım da tarikatlara yollayalım, çocuklarımız ehli sünnet çizgisinde büyüsün” diyerek Kurana dönmenin sapıtmak olduğunu sanmakta ve yağmurdan kaçarken doluya tutulmaktadır.

Bir tarafta her şeye yok diyen Kurancı sapkınlar; diğer tarafta 6 yaşındaki kız çocuğuyla evlenmeyi normal gören, şeyhe kulluk etmeyi dindarlık sanan, rivayetlere vahiy diyen tarikatçı sapkınlar. Halk ise ortada duran, vasat ümmet olan Kuran Müslümanlığını bilmediği için dinini Kurandan öğrenmeyi sapıtmak sanmaktadır. Oysa Kuran Müslümanlığının sahabelerin yoludur ve Kurana uyan ülkeler dünyanın en aydın Müslüman ülkesi olurlar.

Mucize inkarcılarına cevaplar yazımız da Kurancı ve Kuran müslümanı farkını görmüş olduk. Yapılan tahrifatlardan birine cevap verdik. Diğer tahrifatlara cevapları okumak için #Reddiye linkine tıklayabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?