Kuran müslümanlığı hakkında bilgiler

Tasavvuf ve İslam Arasındaki Farklar!

tasavvuf ve islam

Tasavvuf, nefs terbiyesi ve insan-ı kâmil olma yolunda ilerlemek olarak tanıtılsa da İslam'a zıt olan öğretilerin savunulduğu paralel dinin adıdır. Tasavvuf kitapları, müslümanları şeyhe kulluk ettirmek ve Kurandan uzak tutmak için yazılmış şeytani öğretilerle doludur. Sufizm dinindeki şeyh - mürid ilişkisi tasavvuf ismiyle İslama sızmıştır. Şeyh - mürid ilişkisi olan sufiler münkerde bile şeyhe  itaat ederek kula kulluk ederler.  İslam'da ise hoca - talebe ilişkisi vardır. Müslümanlar sadece maruf'ta itaat ederler.  Münker emirlere itaat etmezler. Örneklere geçelim;

Tasavvuf ve İslam farkı


Bölüm 1: Tasavvufta vahdeti vücud İnancı

''Genel hatlarıyla vahdet-i vücûd; Allah’ın tek varlık olduğu, evrenin Allah’ın dışlaşmış biçimi ve yansıması, Allah’ın da evrenin özü olduğu düşüncesidir.'' [1]

Vücudun birliği anlamına gelen vahdeti vücud, tüm maddenin Allah olduğunu söyler. Allah'ın zatı değil, isim ve sıfatlarının meydana çıkması diyerek gördüğümüz her şeyi Allah ilan ederler. Bunun sonucunda iyi ve kötü ayrımı olmayan, hak ve batıl tanımayan dinsiz bir güruh ortaya çıkar.

Sufiler yani tasavvufçular kelime-i tevhidi değiştirip ''La mevcude illa Allah: Allahtan başka varlık yok'' dedikler için gördüğümüz her şeyi Allah'ın yansıması olarak kabul ederler. Böylece bütün eşya Allahın belirmesi olur. Hatta putlar bile Allahın yansıması olduğu için putperestler esasen Allah'a tapmış olur. Taşa tapanlar da, ineğe tapanlar da aslında Allah'a tapmıştır. Öyleyse şirk diye bir günah yoktur. İşte bu itikada sahip olan sufiler, İslami terimleri kullanarak kendilerini evliya gibi gösterirler.

A) Şirkte ibni arabi örneği!

Muhyiddin İbni Arabi, tasavvufçular tarafından ''En büyük şeyh'' ilan edilmiştir. İslam alimleri ise ''En kafir şeyh'' demektedir. Çünkü puta tapanları savunmuş, şirk günahını kabul etmemiştir. Fususul Hikem isimli kitapta Nuh kavminin putlarını şöyle savunur:

"Eşyânın hepsi ilâhi isimlerin görünme yeridir ve onların vücûdu ise, mutlak vücûdun kayıtlanması ve taayyününden (belirmesinden) ibârettir. Bundan dolayı Nûh kavminin taptıkları putlar dahi, mutlak vücûdun kayıtlanması ve taayyünü olduğundan Nûh kavmi onlara tapmakla Hakk'ın dışında bir şeye tapmış olmazlar"[2]

İbni Arabi'ye göre yeryüzündeki ilk putperestler olan Nuh kavmi puta taparken hakka tapıyormuş, Nuh peygamberin 950 yıl süren tebliği gereksizmiş. Bu iddia'ya yüzlerce kez haşa denir. Eğer dinimizi tasavvufçulardan öğrenseydik Allah'ın dinine savaş açmış olurduk. Dinin kaynağı olan Kuran-ı Kerim'de ise Nuh kavminin cehennemlik olduğu haber verilir. ''Onlar hatalarından dolayı boğuldular, böylece ateşe dahil oldular. Kendilerine Allah'tan başka bir yardımcı bulamadılar. [71/ Nuh Suresi 25] Medet umdukları putlar onları terk ettiği için Allahtan başka yardımcıları yoktu, Allah ise salihleri gemiye bindirip yardım etmiş, zalimleri tufanda boğmuştur. İşte müşrik kavmin akıbeti böyle olmuştur. Putperestleri hakka tapan olarak göstermek küfrün en büyüğüdür. Bu yüzden ''en kafir şeyh'' ünvanını almıştır.

B) Şirkte cemalnur sargut örneği

Sufilerin kadın elçisi olan cemalnur sargut, mevlana hayranı olmasıyla bilinir. Her fırsatta müslümanları celaleddin rumi'ye ve mesneviye çağırır. Putperestleri savunan sufilerin yolundan gittiği için TRT1 kanalında filden kadın heykeline tapan hinduları savunmuştur.

''+Çok zevkle geziyoruz, bir hindu mabetine soktular beni. Hinu mabetinde filden kadının ayaklarını yıkıyorlar. Ama ben böyle birşey görmedim Gülben hanım; böyle bir hürmet, böyle bir saygı,böyle bir edep. Sanki karşılarında Allah var, Allah'ı yıkıyorlar. -Heykel bu ama. +Filden heykel. Şimdi orda baktığınız zaman onların taşa tapmaları mümkün mü? Hayır! Aslında onlar o taştaki hakikate, yani her yerden tecelli eden Allah'a tapıyorlar. -Onun şekli o demek istiyorsunuz. + şekli o, fil kadın, o onda görmüş Allahı. Kimimiz çocuğumuzda görüyoruz Allah'ı, kimimiz eşimize. Onların file taptığı kadar biz de birçok şeye tapıyoruz, birçok şeyi put ediniyoruz.  Bunların hepsinde asıl taptığımızın Allah olduğunu idrak edersek zaten farklılıklar kalkıyor aradan. [3]

Biz de birçok şeyi put ediniyoruz diyerek Ganeşa isimli putu savunan Cemalnur Sargut, sufizm dinindeki vahdeti vücud inancını benimsediği için ''Bunların hepsinde asıl taptığımızın Allah olduğunu idrak edersek'' diyerek putperestlerin de Allah'a taptığını savunmuştu. Karşısında Kuranı bilmeyen bir sunucu olduğu için rahatça şirki savunmuştu. Eğer Gülben hanım Kuranı anladığı dilde okumuş olsaydı aklına şu soru gelecekti: ''İbrahim peygamber neden putları kırdı? Madem putçular da Allah'a tapıyordu da Hz. Muhammed'in mücadelesi neydi?'' Bunu sorsaydı ''peygamberler yanlış yapmış'' demekten başka verecek cevabı olmayacaktı.

Bölüm 2: Tasavvufta kula kulluk etmek!

İslam dininde marufu emretmek, münkerden nehyetmek vardır. Yani müslümanlar iyiliği emreder, kötülüğü yasaklar. Tasavvuf dininde ise şeyh ne derse ona uyulur. İsterse münker ve şeriata ters olsun sorgulanmadan itaat edilmelidir. Ölü gibi teslim olacaksın diyerek bütün benliğini ele geçirmek isterler. ''Müritler şeyh'ine ölünün gassal'a teslim olduğu gibi teslim olmalıdır.'' [4]  Şeyhe ölü gibi teslim olmak da yetmez, Allah'tan daha fazla teslim olmanızı isterler. ''Üstadına Allah'tan daha fazla teslimiyet göstermeyen asla mürid olamaz.'' [5] Dikkat edilirse ''Allah gibi itaat'' istemiyor, ''Allahtan daha fazla itaat'' istiyor. Yani Allah'ı kendisine ortak sayıyor. Müritler Allah'a itaat ederse şeyhe ortak koşmuş oluyor. Bu durum kendini Allahtan üstün görmenin, firavun olmanın tasavvuf halidir.

A) İsmailağa Cemaati Örneği!

Cübbeli ahmet'in de mensup olduğu nakşibendi tarikatının halidi kolundan olan ismailağa cemaati'nin evliyası Mahmut Ustaosmanoğlu, tasavvufçuların kitaplarıyla büyüdüğü için onların görüşlerini tekrar eder. Müridlerin İrşadı isimli kitabında: ''Bir mürid mürşidi için niye emrediyor, niçin yasaklıyor derse mürid olamaz. Çünkü inat ediyor, inatla bu iş olmaz.'' [6] diyerek sorgulamayı yasaklamıştır. Çünkü sorgulayan müritler nasıl bir hurafe bataklığı içerisine düştüklerini fark ederler. İslam dini ise aklı kullanmayı emreder. Rabbimiz: ''Andolsun size içinde zikriniz bulunan bir kitap indirdik. Halen akletmiyor musunuz?'' [21/Enbiya Suresi 10] buyurarak Kuran okumamızı ve hayata bakış açımızı ayetlere göre düzenlememizi istemiştir. Aksi halde ''sorgulamadan her dediğimizi kabul edin'' diyenlere kulluk etmiş olunur.

B) Menzil cemaati örneği!

Yine Nakşibdendi tarikatından olan, Gavs dedikleri şeyhe günah çıkaran menzil cemaati de müslümanlara kula kulluk öğretir. Minah isimli kitaplarında şu ifadeler yer alır: ''Kuran ve ayetlere yemin ederim. Eğer meyhanenin piri Lat’a secde edin dese Müridler ona uyarlar.'' [7] Yani tarikat şeyhi lat putuna secde edin emrini verirse müritler hiç sorgulamadan puta secde ederlermiş. Münker emirlere bile itaat ederlermiş. Hatta namazı bırakmayı emretse bile gönül rahatlığı ile bırakırlarmış.''Şeyhimizin etba’ından iki alim konuşuyordu, birisi diğerine dedi: Eğer şeyh sana namaz kılmamanı emretse ne yaparsın? Öbürü dedi: emre kerhen uyarım. Soruyu soran alim dedi: ben gönüllü ve kalb hoşluluğu ile uyarım.'' [8] Allah teala namazı emrediyor, şeyh namazı bıraktırıyor. Müritler ise şeyhe ortak koşmamak için namazı bırakıyor. Kuran-ı Kerim bu duruma şöyle dikkat çekmiştir.

''Bilginlerini ve din adamlarını Allah’ın aşağısından rabler edindiler, Meryem oğlu mesihi de. Oysa tek ilah’a kulluk etmekten başkasıyla emrolunmadılar. Ondan  başka ilah yoktur. O münezzehtir ortak saydıkları şeylerden.'' [9/Tevbe Suresi 31] 

Her hangi birini rab edinmiş olmak için ona rab adını vermiş olmak şart değildir. Allah'ın emrine uygun olup olmadığını hesaba katmadan, onun emrine uymak, özellikle dinin hususlarına ait konularda onu kural koymaya yetkili sanıp ne söylerse neyi emrederse doğru kabul etmek, ona uyduğu zaman Allah'ın emrine ters düşeceğini düşünmeden hareket etmek, onun emrini taparcasına yerine getirmek, onu rab edinmek ve tapmak demektir. [9]

C) İtaat için uydurulmuş menkıbeler!

Tasavvuf dininde insanlar meşhur kişilerin hayat hikayesi anlamına gelen menkıbelere iman ederler. Bu menkıbeler içerisinde bir itikadı benimsetmek için uydurulan masallar da yer alır. Çoğu şeyhe kulluk ettirmek için uydurulan menkıbelerden bazı örnekler;

Kendini ateşe atan mürit!

Eğer mürit şeyhine teslim olur ve ona tam bir itaatle bağlanırsa bu takdirde şeyhten nasibini alır. Nitekim şeyh süleyman darani'nin çok dürüst ve sadık bir müridi vardı. Şeyhin ekmek işlerine bakardı, ona danışmadan hiç bir iş yapmazdı. Bir gün şeyhinin yanına gelir ve şeyhine hamuru yoğurup yoğuramayacağını sorar, şeyhi de ''Git yoğur'' der sonra tekrar döner gelir ve ekmek fırınını yakıp yakmayacağını sorar, oda yakmasını söyler. Bu mürit gidip hamuru yoğurduktan sonra tandırı yakıp kızdırır. Sonra şeyhin yanına döner ve ''efendim, tandırı yaktım, hazırladım şimdi ne buyurursunuz'' der. Şeyhi de ''öyleyse git tandırın içine gir'' der. Derviş itiraza kalkışmadan hemen gider ve kendisini o kızgın tandırın içine atıverir. Orada bağdaş kurup oturur ve Allah'ı zikretmeye başlar. Çünkü bu derviş hiç bir zaman şeyhin sözüne itirazda bulunmaz ve ona karşı çıkmazdı. Bir süre geçtikten sonra şeyh dedi ki: ''Benim bu dervişim hiçbir sözüme itirazda bulunmadı, kendisini tandıra atmasını söyledim. İtirazsız kalktı gitti sakın kendisini ateşe atmasın, gideyim de uyarayım ne yapıyor bir göreyim'' der. Şeyh hemen oturduğu yerden kalkar ve tandırın yanına varır. Bir de ne görsün, derviş tandırın içine girmiş orada bağdaş kurup oturmuş, orada Allahı zikretmekle meşkul, dervişin tek kılına bile zarar gelmemiş. Şeyh hemen dervişe el uzatır ve onu oradan çıkarır ve bu durum senin samimiyetinin bir sonucudur der. Bak ateş bile senin için gül bahçesine dönmüştür. Dervişi tandırdan aldıktan sonra sırtını sıvazladı, ona himmet eyledi ve onu muradına erdirdi. Derviş de gitti büyük şeyhlerden bir şeyh oldu. Bu durum onun şeyhine teslim oluşunun bereketidir. [10]

Şeyhe öyle bir teslim olun ki ''kendini ateşe at'' dese bile sorgulamadan ateşe girin, şeyh istediği için intihar edin, sonucu güzel olur, evliya olursunuz. Verdikleri mesaj bu şekilde, tandıra giren mürit yanmadı diyerek Kuran kıssalarını kendilerine uyarlıyorlar. İbrahim peygamber ateşe atılınca Allah teala ''Dedik: 'Ey ateş! İbrahime karşı serin ve esenlik ol'' [21/Enbiya Suresi 69] buyurarak müşriklerin tuzağından korumuştu. İşte bu kıssa'dan esinlenerek kendilerine tandırda yanmayan mürit menkıbesi uydurmuşlardır. Amaç nedir peki? Bu şeyhler niçin kendilerine mutlak itaat isterler? Cevap basit, kendilerine robotlaşmış askerler edinmek için. Bu zombi askerleri istedikleri gibi kullanmak ve darbe yapmak için mutlak itaat isterler.

D) Şeyhin münker emirlerine itaat!

Şeyh ‘’hemen kalk git, bir ok ve yay alıp bir boğazda bekle, oradan gelip geçenlerin yolunu kesip haramilik yap’’ derse dervişte hiç zaman kaybetmez hemen işe koyulur. [11]

Şeyh haramilik yapmayı emretse bile mürit sorgulamadan itaat ediyor. Böylece mürit edinme sebeplerini de açıklamış oluyorlar: ''Elimizde öyle akılsız müritler var ki istesek onları terörde bile kullanırız. Bize sorgusuz itaat etsinler diye tasavvuf kitaplarıyla beyinlerini yıkadık. Kendimizi Allah dostu ilan ederek sizin evlatlarınızı kölemiz yaptık.'' İşte verilen mesaj budur. Öylesine köle olmuşlardır ki evde karısıyla ilişkiye girmek için bile izin isterler.

E) Şeyhe köle olmak!

Müridin şeyhine danışmadan işlere girişmesi onun küstahlığından ileri gelir. Bu durumda müridin o işi rast gitmez. Kaldı ki bu tarikat edebine aykırıdır. Ona karşı çıkmaktır hatta müritler şeyhlerine o derece yakın olmalıdır ki evlerine gidecekleri zaman olsun, hanımlarıyla cinsel ilişkiye girecekleri zaman olsun mutlaka şeyhlerini haberdar etmelidirler. Yani şeyhlerden eve gitmek için izin isterlerken ‘’efendim bu gece evimize gidebilir miyiz? Gittiğimizde hanımımızla birlikte olabilir miyiz?’’ diye izin alması gerekir. Her konuyu şeyhlerine danışarak ve ondan izin alarak gerçekleştirmelidir çünkü eskilerin adetleri böyleydi. [12]

Eskilerin âdetleri müslümanlar için hüccet olmaz. Allah'a kul olanlar her işini bir kişiye danışarak yapmazlar, kendi aklını kullanırlar ve istişare ederler: ''Rablerine icabet ederler, namaza devam ederler. Onların işleri aralarında şura iledir. Rızık olarak verdiğimiz şeylerden infak ederler.'' [42/Şura Suresi 38]

F) Allah ile görüşen şeyhler!

Müritlerin gözünde yücelmek için Allah ile konuşma yalanları da lazımdır. Zira istediği zaman Allah ile görüşemeyen adama şeyh demezler. Bu yüzden istediği zaman vahiy alan şeyhler uydurmuşlardır.

Mürit şeyhi ne yaparsa yapsın, yaptığı şeyler ister iyilik ister kötülük olarak görülsün bütün bu yaptıklarını Allah’ın emri gereği yapıyor diye inanmalı. Bana ne yaparsa yapsın Allahın emridir. Yine mürit inanmalıdır ki her zaman yüce Allahın açık bir kapısı vardır. Şeyhi de o kapıdan dilediği zaman içeri girip çıkar. Bu giriş çıkışlarda yüce Allah’a mülaki olur, görüşüp danışıp döner. İster uyuyorken ister uyanıkken şeyh her halukârda Allahın huzuruna girip çıkabilir. Mürit bunlara böylece inanmak zorundadır. [13]

İstediği zaman Allah ile görüşen, danışıp gelen şeyh masallarıyla yüzlerce sahte peygamber üretiyorlar. Her tarikatın şeyhi vahiy alan sahte peygamber oluyor. Müritler ise bunlara inanmak zorunda, yoksa nasıl yücelecek şeytanın kıllı çocukları?

E) Müritlerin cinsel istismarı!

Bu kadar putlaştırma, bu kadar yüceltme olur da istismar olmaz mı hiç? Allah ile görüşen, her dediği vahiy olan bu adamlar isterse soyunup çıplak oturur. Vardır elbet bildiği, koskoca şeyh'i sorgulamak ne haddimize değil mi?

I - Soyunan şeyhe itiraz edemezsin!

''Mürit ile şeyh arasında edep denilince, mürit şeyhinin hiçbir kusurunu görmeyecektir. Hatta şeyh müridinin yanında anadan doğma olarak çırılçıplak soyunup otursa bile yine hakkında kötü düşünmemek gerekir. Ola ki şeyhi müridini sınamak istiyordur. Eğer şeyhinde kusur olarak gördüğü bir durum olursa o kusurun şeyhinde değil kendisinde olduğunu bilmeli ve inanmalıdır, buna göre kendini düzeltmelidir.'' [14]

Soyunan şeyh hakkında kötü düşünmemek, kusuru kendimizde aramak gerekiyormuş. Edepli bir mürit böyle yapmalıymış. Hatta şeyhi cinsel organını çıkarıp sallasa ve seksi cümleler söylese bile, yatırıp tecavüz etse bile ses çıkarmamak gerekiyormuş.

''Avret yerini açmak o şahsa gerekliyse bunu yapar. Müstehcen söz söylemek, gayrı ciddi kelimeler kullanmak o şahsa gerekiyorsa bunları yapar. Bundan başka fani şeylerden bir şey o şahsa gerekiyorsa onları da yapar ve bu böyle sürüp gider.'' [15]

Anlatamaya gerek yok, görüyorsunuz. Müritlerin cinselliğinden faydalanmak için şeyh oluyorlar, kendilerini evliya ilan ediyorlar, mürit ediniyorlar. Müslümanların dinine, imanına, malına, ırzına, namusuna göz dikmişler. Tasavvuf denen şarapla ümmeti sarhoş ediyorlar. Halkımız bunlara itibar ettiği sürece badeci şeyhler tükenmez. (Kitap önerisi: Badeci şeyhin sır odası) Terbiyesizlik bununla da sınırlı kalmıyor. Karısını yabancı adamlara nikahlayan şeyh masalıyla ümmetin karısına göz dikiyorlar ve bu ahlaksızlığı peygamber sünneti olarak gösteriyorlar.

II - Karısını yabancı adamlara nikahlayan evliya!

''İmaduddin Abdulvehhab el Barisini ks. Bu zatın doğduğu yer olan barisin kazvin köylerinden Ebher’e yakın bir köydür. Allahu Teala onu Abdullah eş şami hazretleri vefat ettikten sonra 710 senesinde ululuk mertebesinin tahtına oturttu. Şimdi o 76 yaşındadır. O, peygamberden bu zamana gelinceye kadar gelip geçen uluların 19.kişisidir. Bu zatların hali kullukta bizim gibidir. Yerler, içerler, hasta ve tedavi olurlar. Bunlar Abdal tabakasına girmeden önce nikâhlanırlar; çocukları, malları, mülkleri olur. Fakat abdal tabakasına girdikten sonra o işi terk etmişlerdir. Artık ona bir daha dönemezler. Zevceleri ile sohbetten ve çocuklarından ayrılırlar. Bir daha tekrar zevceleri ve çocukları ile sohbet edemezler ki bu onların malumu olsun. Onlar sünnete riayet etmede, nikah hususunda mübalağa (abartı) ederler. Hatta öyle ki bir yabancı kimse evlerine geldiği zaman bir gün veya bir hafta kalsın ve o hanımı ile nikâhlanarak onun hakkını versin (sevişsin) isterdi. Daha sonra o adam o kadını bıraksın ve kadın da onun kim olduğunu bilmesin. Keza onlar peygamberden rivayet edilen sünnetlerin hepsine mükemmel bir şekilde riayet ederlerdi. [16]

Haşa, peygamberin sünnetinde abdal olmak ve karısını yabancı adamlara nikahlamak yoktur. Bu kılçıklı iftirayı da müritlerin karısına tecavüz edebilmek için uydurmuşlardır. Dini kullanarak insanları sömürmeye çalışırlar.

F) Yemeksiz yaşayan evliyalar!

Tasavvufta insanları aşırı yüceltmek için yemek yemeden yaşayan evliya hikayeleri uydurulmuştur. Kuran'da ise en büyük peygamberlerin bile yemek yediği yazar. Örneğin İsa as. ve annesi yemek yerlerdi. Allah'ın övdüğü kişiler bile yemek yiyorsa evliya denilen adamların yemek yememesi düşünülemez. Önce ayete sonra örneklere bakalım.

''Meryem oğlu mesih, Resul'den başkası değildir. Muhakkak ki ondan önce de resuller gelip geçmiştir. Onun annesi de sıddıka idi. İkisi de yemek yerlerdi. Bak nasıl açıklıyoruz onlara ayetleri, sonra bak nasıl dönüyorlar.'' [Maide Suresi 75]

Ayette görüldüğü gibi İsa ve onun sıddıka (dosdoğru ve çok samimi) annesi yemek yemişlerdir. Zira bir insanın dünya koşulları gereği yemeğe ihtiyacı vardır. Bünyesi hareket edebilmek için enerjiye ihtiyaç duyar ve bu enerjiyi sağlamak için yemek yer. Bu ayete muhalif olarak uydurulan menkıbeler şöyledir;

Veliler nasıl yemek yemeden durabilirler deyip hayrete düşme. Çünkü onlara ruhi gıda, daimi bir şekilde gelir. Ne kadar yemeseler de onlara Allah'ın izniyle bir zarar gelmez. [17]

Nakledildiğine göre Sehl ibn Abdullah, 15 günde bir yemek yerdi. Bütün ramazan ayı boyunca sadece bir kere yemek yerdi. Bazen 70 gün geçer de hiç yemek yemediği olurdu. Yemek yediği zaman zayıflar, aç kalınca kuvvetlendiği görülürdü. Mescid-i Haram'da 30 yıl Ebu Hammad ul-Esved'e komşu oldu da yerken veya içerken hiç görülmedi, her an Allah'ı zikrederdi. [18]

Bu iki örnekte Allah dostu ilan edilen kişilerin yemek yemeden yaşayabildiği söylenmiş, peygamberlerin bile yapamadığı şeyi veli dedikleri kişinin yaptığını iddia etmişlerdir. Tasavvuf dininde Kuran'a uymak gibi bir dert olmadığı için her türlü yalanı uydurabilirler. Bu veliler melek mi ki yemek yemiyorlar? Kuran'da meleklerin yemek yemediği yazmaktadır. İbrahim aleyhisselam'a gelip insan suretinde görünen melekler, kızarmış buzağı etini yememişlerdir. (Bak: Zariyat Suresi 24-28. Hud suresi 69-70]

G) İdrarı nurlu evliya!

Cüneydul Bağdadi der ki: ''Birgün şeyhimiz hastalandı. Hastalığının ne sebebini anlayabildik nede nasıl tedavi edileceğini bilebildik. Bize mütehassis bir doktor tavsiye ettiler, şeyhin idrarını bir şişeye koyarak ona götürdük. Doktor, idrara uzun uzadıya baktı. Sonra bize dönerek ''Zannederim ki bu idrar aşık birine ait olsa gerek''  dedi. Ben bir nara koyuvererek bayılmışım, idrar şişesi de elimden düşmüş. Dönünce durumu Sırri'ye anlattım. Gülümseyerek ''Allah canını almasın, nasılda gördü'' diye cevap verdi. ''Şeyhim! Demek ki muhabbet, idrarından bile belli olurmuş'' dedim. Bana ''Tabii'' karşılığını verdi. [19]

Bölüm 3: Tasavvuf ibadetleri!

Tasavvuf'un ibadetleri de İslamdan farklıdır. Örneğin rabıta ile şeyhe ibadet ederler. Peygamber döneminde ve sonrasında hiç bahsi geçmeyen şeyh'e rabıta yapmak, 19.yy'da Halidi Bağdadi'nin Hindistan yolculuğundan dönüşü sonrası islam'a sokulmaya çalışılmıştır. Böylece Allah'a ortak koşulacak yeni bir ibadet türemiştir. “Şeyhin şeklini hayal etmek, düşünmek, Hakkın zikrinden daha faziletlidir.” [20] diyerek rabıta yapmayı Allah'a ibadet etmekten üstün tutarlar.

Rabıta yapılışı şöyledir: ''Rabıtanın en üstün derecesi iki gözün altında olan hayal hazinesiyle mürşidin ruhaniyetinin iki gözünün arasına bakmaktır. Zira orası feyiz kaynağıdır. Ondan sonra mürşid'e karşı kendini alçaltarak son derece tevazu ile yalvarmak ve onu mevla ile kendisi arasında vesile kılarak mürşidin ruhaniyetinin hayal haznesine girip oradan kalbinin derinliklerine yavaşça indiğini düşünerek kendi nefsinden geçene kadar hayal etmektir.'' [21]

Yani mürit bağdaş kurup oturacak, karşısında şeyh varmış gibi düşünüp kendini alçaltacak. Şeyhin ruhunun kalbine girdiğini düşünecek ve kendinden geçecek. Böyle bir davranış sünnette yoktur. Tasavvufçular Allahın zikrinden daha üstün olan rabıta ibadeti uydurmuştur. Şeyhe rabıta yapmanın Kuran ve hadisten delili de yoktur. Bunun için savunma olarak ''Sen sevdiğin bir kadını düşününce şirk olmuyor da biz Allah dostunu düşününce şirk mi oluyor?'' derler. Oysaki kimse ''Kadın düşünmek hakkın zikrinden daha üstündür'' demez.

Şeyhi düşünmek bile hakkın zikrinden üstün olur da şeyhin karşısında dikilmek üstün olmaz mı? Marifet derneğinin yayınladığı bir videoda müritlere şeyh izleyerek 150 yıl ibadet etmiş gibi sevap kazanacaksınız demişlerdi. Müritler de trene bakar gibi izlemişti:  ''Bir eylullahın huzurunda bir an durmak, ihlas üzere 150 sene ibadetten efdaldir. Biz bu nimetin içindeyiz elhamdulillah. Efendi hazretlerimiz teşrif buyuracaklar ve huzuru şeriflerinde duracağız. Bu an varya 150 sene ihlas üzere ibadetten efdaldir. Aman göreyim sağa sola, bir tarafa bakmak caiz olmaz. Gönlümüzü bağlayalım rabıta-i şerif üzere. ''  https://youtu.be/cx57x2-7J1A

Şeyhin huzurunda bir an durmak 150 sene Allah'a ibadet etmekten daha üstünmüş, haşa. Bir beşeri izlemek Allah'a tapmaktan üstün değildir. Öyle olsaydı sahabeler peygamberi izleyerek sevap kasmaya çalışırdı ama salih amel yaparak sevap kasmaya çalıştılar. Trene bakar gibi şeyh izleyenlere ise şu ayet cevap verir: ''Yardım göreceklerini umarak Allah’ın aşağısından ilahlar edindiler. Halbuki Onlara yardım etmeye muktedir değiller. Kendileri onların hazır askerleridir.'' [36- Yasin Suresi 74-75]

Bölüm 4: Tasavvufta ruhçuluk!

Tasavvuf ehli, ölülerin aslında ölmediğini iddia ederek ruhlardan yardım isterler. Allah ise ''Şüphesiz sen de ölümlüsün, onlar da ölümlüdürler'' [39/Zumer Suresi 30] buyurarak herkesin öldüğünü bildirir. Bu ölüm dünya ahvalinden gafil olmaya sebep olur. Mekkeli müşrikler ise evliyaların ölmediğini, duaları işittiğini iddia ederek onlara yalvarırdı. Pişkince ''Biz taşa tapmıyoruz, taşın temsil ettiği kişiden medet umuyoruz'' diyorlardı. Bu konuya dikkat çeken ayet şöyledir:

''Dikkat edin! Katışıksız din Allah’ındır. Onun aşağısından evliya edinen kimseler ‘’Onlara tapıyoruz ki bizi Allah’a sunarak yaklaştırsınlar’’ (derler) Şüphesiz Allah, onların ihtilaf içinde oldukları konuda hükmünü verecektir. Şüphesiz Allah o yalancı ve nankör kişileri hidayete erdirmez/doğru yola iletmez.'' [39/Zumer Suresi 3]

Yani mekkeli müşriklerin itikadı şuydu: ''kendi başımıza Allah'a yaklaşamayız, daha yakın olan evliyalar bizi Allah'a sunarak yaklaştırır, biz kimiz ki Allah'a yalvaralım, önce aracılara kendimizi sevdiririz, aracılar bizi Allah'a sunarak yaklaştırır'' Bu sözler 1440 yıl önce mekkeli, müşrikler tarafından dile getiriliyordu. Peygamberimiz ise onlara ölülerden yardım istemenin şirk olduğunu öğretti. Her namazda Fatiha suresini okuyarak sahabilerin aklına tevhidi yerleştirdi. ''Sadece sana kulluk eder, sadece sana istiane ederiz'' (1:5) ayetini her rekatta tekrar ettirdi. Günde beş kere Allah'a kulluk ettiklerini ve sadece ondan yardım istediklerini kendilerine hatırlattılar.

Buna rağmen tasavvufçular ölülerden yardım istemekten vaz geçmezler. Allah'a din öğreterek şöyle derler:  ''İşlerinizde ne yapacağınızı şaşırdığınızda kabir ehlinden yardım isteyiniz.'' [22] Haşa, İslam dini türbelerden medet ummaya davet etmez. Ayetler ''Allahtan başkasına yalvarandan daha sapık kimdir?..'' (46:5) diyerek kabir ehlinden medet ummayı yasaklar. Tasavvufçular ise bu ayetleri kabul etmez. Lafa gelince Kuran yolunda ölürler ama icraata gelince tevhid ayetlerini görmezden gelirler.

Allah kuluna şah damarından bile yakın olmasına rağmen mutlaka aracılar tahsis etmek isterler. ''Eğer sen, bir şeyhe bağlanmadan bin sene kendi başına Allah’a kavuşmak için inleyip dursan, böylece O Mevla Tealayı bulman mümkün değildir.'' [23] diyerek kendilerini Allah ile kul arasına sokmaya çalışırlar. İslamda ruhban sınıfı yok derlerdi ama günümüzde ruhban sınıfı oluştu. Tıpkı mekkeli müşrikler gibi en yukarıya Allahı koyuyorlar, en aşağıya kendilerini koyuyorlar, ortadaki boşluğa evliya koyarak aracı tanrılar ediniyorlar. Ayetlerde geçen ''min duni Allahi: Allahın aşağısından'' ifadesi de bu durumu anlatır. Her müşrik kalben Allah'a inanır ama ona bağlanmaz, Allah'a bağlanmak yerine yardım göreceğini umduğu evliyalara bağlanır. ''Yardım göreceklerini umarak Allah’ın aşağısından ilahlar edindiler. Halbuki Onlara yardım etmeye muktedir değiller. Kendileri onların huzurunda askerlerdir.'' [36- Yasin Suresi 74-75] Kuranın kalbi olarak bilinen Yasin suresinde aracıların yardım edemeyeceği haber verilir. Kıyamet günü de bu aracılar onları terk edecektir: ''O gün onların hepsini toplayacağız sonra şirk koşanlara diyeceğiz: ‘’Ortaklarınız olduğunu iddia ettiğiniz kimseler nerede?’’Sonra onların fitnesi: ‘’Vallahi rabbimiz biz şirk işleyenlerden değildik.’’ demekten başkası olmadı. Bak nasılda yalanladılar kendilerini. Uydurdukları şey onlardan saptı.'' [6/Enam Suresi 22-24]

Bölüm 5: Tasavvufta insanları köpek yerine koymak!

Uydurulmuş dinin bir özelliği de evliya ilan edilen birkaç kişiyi överek bütün halkı aşağılamak, köpek yerine koymaktır. Bu aşağılanmayı kabul eden müritler ''ben şeyhin ayak tozuyum, kapısında köpeğim'' demeye başlar. İnsanlık onurunu ayaklar altına alarak kula kulluk eder. Bu hale gelmesine sebep olan şey tabiki tasavvuf kitaplarıdır.

Bir derviş köpeğin ayağını kırdı. Köpek koşup dervişi şeyhe şikayet etti. Ceza olarak selamet elbisesinin çıkarılmasını istedi. Ey kardeşim! Eğer bir köpek bile Allah katında böyle bir makama sahipse senin kendini köpekten üstün sayman haramdır. Kendini köpekten üstün görürsen bilmiş ol ki bu senin köpekliğindendir. [24]

Köpek menkıbesi uydurup kendimizi köpekten aşağı görmemizi istemişler. Başka bir kitapta yine kendini köpek olarak görmek gerektiği yazar: ''Seyri sülük ve mucahede edebi: Madde 17: Kendini gerçek manada salih saymamak bilakis nefsini azgın bir köpek gibi görmek ve insanlar zarar görmesin diye nefsin mutlaka hapsedilmesi terbiye edilmesi gerektiğini düşünmek.'' [25] Kendini hapsedilmesi gereken azgın bir köpek gibi görmek tasavvuf zihniyetini ortaya koyuyor.

Bir tarikat şeyhi şöyle demişti: ''Biz, ashabı kehf'in köpeklerine benzeyelim. Başka köpeklere benzemeyelim. Ashabı kehf'in köpeği Allah dostlarının yanından ayrılmadı biz de ayrılmayalım.'' [26] Burada üstü kapalı olarak ''Benim kapımda köpek olun'' demektedir. Kendisini Allah dostu ilan ederek ashabı kehf yerine koymuş, müritleri de mağara kapısında bekleyen köpeğe benzetmiştir. Halbuki müslümanlar ashabı kehf kıssasını okuyunca oradaki gençlere özenirler. Tasavvufçular ise köpek olmaya özendiriyor. Başka bir şeyh ise ''Ben kendi şahsımı menzil köpeği olarak görüyorum, gavsın evlatlarının köpeğiyim'' [27] demişti. Kendisini dinleyenleri tarikata köpek etmek için önce kendinin köpek olduğunu söylemişti. Müritler de tabi ki havlamıştı. Şaka değil, şeyhin kapısında ulumayı en büyük şeref olarak görüyorlar. ''Dervişler ve müritler bir köpek sadakatiyle şeyhlerinin kapısında beklemeyi ve ulumayı en büyük şeref bilirler.'' [28] İnsanları aşağılayıp köpek olmaya davet eden bu insi şeytanları tekfir etmek lazımdır. Aksi halde yeni yetişen gençler islamı yanlış tanıyacak ve dinden soğuyacaktır. Halbuki İslam öğretisini çoktan terk etmişlerdir.

Sonuç: Tasavvuf ve İslam doğu ve batı kadar birbirine uzaktır. Tasavvuf ve islam iki muhtelif dindir. Buna rağmen İslamın özünün tasavvuf olduğu söylenir. Halbuki tasavvuf, İslama sızmış hiv virüsüdür. Kurandan uzak kalalım diye yüzlerce hurafe kitabı yazmışlar, yüzlerce sahte peygamber uydurmuşlardır. Tasavvuf kitapları İslama savaş açmış hikayelerle doludur. (Oku: Tasavuf kitaplarında cinsel hikayeler)

Kaynaklar;
[1] Vahdet-i Vücud - Diyanet İslam Ansiklopedisi, cilt 42, sayfa 431
[2] İbni Arabi - Fususul Hikem, Cilt 1, Sayfa 258, Ahmed Avni Konuk, M.Ü İlahiyat Fakültesi vakfı yayınları, Aralık 2005 İstanbul
[3] Cemalnur Sargut - TRT1 Gülbence 26.10.2011
[4] Eşrefoğlu Rumi - müzekkin nüfus, Sayfa:481, İpek yayınları
[5] Feriduddin Attar - Tezkiretul Evliya, sayfa 219, Semerkand Yayınları, tercüme: süleyman uludağ; Feriduddin Attar - Tezkiretul Evliya - sayfa 193 - Süleyman Uludağ - İlim ve kültür yayınları 1985 İstanbul
[6] Mahmud ustaosmanoğlu, İrşadü’l Müridin sayfa 171 Yasin yayınları
[7] Seyyid sibgatullah el arvasi, Minah, 59.Minah, Sayfa: 62, Menzil Yayınları 1996
[8] Seyyid sibgatullah el arvasi, Minah, 232. Minah, sayfa: 143, Menzil Yayınları 1996
[9] Elmalılı Hamdi Yazır, Hak dini kuran dili, Cilt 4, sayfa 318, zehraveyn yayıncılık
[10] Eşrefoğlu Rumi- Müzekkin Nufuz, sayfa: 485, İpek yayınları
[11] Eşrefoğlu rumi - müzekkin nufus, Sayfa 525, İpek yayınları
[12] Eşrefoğlu rumi - müzekkin nufus, Sayfa 524, İpek yayınları
[13] Eşrefoğlu rumi - müzekkin nufus, Sayfa 442, İpek yayınları
[14] Eşrefoğlu rumi - müzekkin nufus, Sayfa 511, İpek yayınları
[15] Abdülaziz el debbağ, El ibriz, Cilt:2, Sayfa 189
[16] Molla cami: Nefahatul uns - Evliya menkıbeleri – sayfa 42, Huzur Yayınevi, 2016
[17] Müzekkin Nufus, Eşrefoğlu Rumi, Sayfa 533, Arslan Yayınları 1991
[18] İmam Gazali, Mükâşefetul Kulûb, sayfa 63, Çelik Yayınevi, Nisan 1980
[19] İmam Gazali, Mükâşefetul Kulûb, sayfa 61, Çelik Yayınevi, Nisan 1980
[20] Mahmut Ustaosmanoğlu, İrşadül Müridin, 3. Baskı, s.124
[21] Mahmut Ustaosmanoğlu: Ruhul furkan, 2.Cilt, Sayfa:79
[22] Mahmut ustaosmanoğlu - Ruhul furkan, C:II, S:82, Ahiska yayınevi
[23] Mahmut Ustaosmanoğlu: Ruhu’l-furkan, c,II, s.81
[24] İlahiname - Feridüddin Attar, Sayfa: 79
[25] Halidiye risalesi - mevlana halidi bağdadi, sayfa 111, Semerkand Yayınevi, 2013, tercüme: Suad demirtaş, 3.baskı
[26] Mahmut Ustaosmanoğlu: Hikmetli sözler 378
[27] Menzil şeyhi Fevzettin Erol - https://youtu.be/UX9m-w7rGX4
[28] Tasavvuf Terimleri sözlüğü, sayfa 315, süleyman uludağ.

Bumudin/23.11.2019

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?