Kuran müslümanlığı hakkında bilgiler

Müslüman ve mümin arasındaki fark!

müslüman ve mümin farkı

Müslüman ve Mü’min arasındaki fark nedir? sorusuna cevaplar verdiğimiz yazıya hoşgeldiniz. Kuran terimlerinden birisi olan mü'min (iman eden) ve Müslüman (Teslim olan) kelimelerinin farklarına değineceğiz.

Mümin ile müslüman arasındaki fark özetle ilk okul öğrencisi ve üniversite öğrencisi farkı gibidir. Farklı yollardayken İslam’a yeni giriş yapan ve iman şartlarını kabul eden kişiye Müslüman denir. Kuran okuyup bütün hükümleri gönülden kabul eden ve şüphe etmeden savunanlara Mü’min denir. Allah’ın emir ve yasaklarına titizlikle uyanlara ise Muttaki denir. Bu yüzden yeni müslüman olanların "Amenna: iman ettik" demeleri kabul edilmemiş ve "Eslamna: teslim olduk" demeleri istenmiştir. Yani her mümin müslümandır ama her müslüman mümin değildir.

Araplar "iman ettik" dediler. Deki: "siz iman etmediniz lakin 'teslim olduk' deyin, İman henüz kalplerinize girmedi. Eğer Allah’a ve onun elçisine itaat ederseniz sizin amelinizden bir şey eksilmez. Şüphesiz Allah bağışlayandır, merhamet edendir. Mü’minler ancak o kimselerdir ki; Allah’a ve elçisine iman ettiler sonra şüphe etmediler. Mallarıyla ve canlarıyla Allah yolunda mücadele ettiler. İşte onlardır doğru sözlüler. [49/Hucurât Suresi 14-15]


Öyleyse her mümin müslümandır ama her müslüman mü'min değildir. Müslümanlık, kalben iman etmeden önceki teslim olma aşamasıdır. Allah'ın varlığını ve tek ilah olduğunu, Kuran'ın son nebiye indirilmiş olduğunu kabul edenler müslüman olur. Bu yüzden şehadet getirerek islama girilir. Şehadet getirince ilk adımı atmış, doğru yola girmiş olunur.

Mümin olmak için ibadetleri, sevapları, günahları öğrenip içine sindirmek ve şüphe etmeden benimsemek gerekir. Mü'minler kalbindeki iman ışığı sebebiyle; şirk, hurafe, cehalet, zulüm gibi karanlık şeylerden rahatsız olur. İnsanlığa faydalı olmak için malını hayra harcar, canını dişine takar, iyiliği emreder kötülükten men eder, dine hizmet eder, ibadete devam eder, günahlardan sakınır. Ne iş güç nede başka bahaneler müminleri cihad etmekten alıkoyamaz. Bu kararlılıkla devam edince muttaki/takvalı olur.

Müslümanlar ise daha çok kendi hayatını düşünür. Önce kendimi kurtarayım, önce işime gücüme bakayım, düzenimi kurayım sonra dine bakarım, çocuklar büyüsün dindar olurum, yaşlanınca ibadete başlarım gibi ertelemeler ile ömrünü geçirir. Kalbine iman yerleşmediği için harekete geçemez, dine hizmet etmez, hurafelerden rahatsız olmaz, pasif iyi olmaktan gocunmaz, bir sohbette delil sunamaz, "Kuranda 7 canlı türü geçiyormuş" diyerek kulaktan dolma şeyleri aktaracak kadar bilgisi vardır. Cümleleri hep "şöyleymiş, böyleymiş" ile biter çünkü hiç açıp okumamıştır. Bu aşamada kalmak ise Musa peygambere "sen ve rabbin gidip savaşın" (5:24) diyenler gibi olmaktır.

Halkın çoğu müslümanlık aşamasında kalmıştır ve "elhamdulillah müslümanım" demekle yetinir. Kimisi kelime-i şehadetin, kelimei tevhidin anlamını bile bilmez. Hatta namazda okuduğu sureleri de yanlış ezberlemiştir, anlamını zaten bilmez. Vakitleri de bol olduğu halde kahvede okey oynamayı, tavla oynamayı, tv izlemeyi dini bilgiye tercih ederler. Bir soru ile karşılaşınca da "durumumuz yoktu okuyamadık, geçim telaşından sorgulamaya vakit olmadı" derler. Halbuki sorgulamak günün belli zamanlarında yapılabilir; yürürken, yemek yerken, bulaşık yıkarken, uyumadan önce düşünerek sorgulayabilir ve boş vakitlerimizde Kuran meali okuyarak dinimizi öğrenebiliriz.

İnsanlara bahane sunmak kolaydır ama ahirette dirildiğimiz zaman yüce Allahın karşısında cehalet bahene olarak kabul edilmeyecektir. Cehaletin sonucu da hurafeleri din edinmek gibi korkunç sonuçlara yol açar, hatta "onların çoğu şirk koşmadan Allaha iman etmez" (12:106) ayetine muhatap olmaya yol açar. Yüce Allah insan karakterini çok iyi bildiği için iman edenlerin birçoğunun şirk koşarak Allaha inandığını da Kuranı kerimde haber vermiştir. Öyleyse her müslüman, islama giriş aşamsından bir üst seviyeye geçip mü'min olmalıdır. Bunun için de Kuranı anladığı dilde okumalı ve şirk nedir iyi bilmelidir.

Vaad edilen cennete girmek için mümin olmak bile yetmez, muttaki/takvalı olmak gerekir. Yani imanını hayatına taşıyıp yaşam biçimi haline getirdikten sonra ölene kadar böyle devam etmelidir ki kıyamet gününde pişmanlık yaşamadan huzurla dirilebilsin. Ebedi saadet yurdu olan cennet, sadece muttakiler için hazırlanmıştır. Bakınız müslümanlar için hazırlanmadı, muminler için de hazırlanmadı, müminlikten muttakiliğe geçenler için hazırlandı. Bu çok çok önemli, müslüman ülkede doğmak cennete gitmeye yetmiyor.

Önce müslüman olacağız ki zaten ailemiz müslüman olduğu için biz de kendimize müslüman diyoruz ve bu içi boş bir iddia olarak kalıyor. Sonra mü'min olacağız yani Kuran hükümlerini içimize sindirip kabul edeceğiz. Bu da yetmez, bu hükümlere göre hayatımızı düzene sokacağız. Yani faizi, kumarı, alkollü içecekleri, zinayı, boş konuşmayı bırakacağız ve namaz kılacağız, tespihat yapacağız, oruç tutacağız, zekat vereceğiz, yanlışları elimizle dilimizle düzelteceğiz. Ancak o zaman cennete girmeyi hak edebiliyoruz, ancak o zaman nefsimizi arındırıp cennet ehli olmaya layık hale geliyoruz. Nasıl ki dünyada bir işe girebilmek için 16 yıl okula gidip eğitim alıyorsak, kendimizi o işe girmeye layık liyakatlı hale getirmeye çalışıyorsak, ebedi yaşam yerimiz olan ahiret için de kendimizi layık liyakatli hale getirmemiz gerekiyor.

Şüphesiz kazananlar muttakiler olacaktır. [78/Nebe Suresi 31]

Şüphesiz muttakiler cennetler ve nimetler içindedir. [52/Tûr Suresi 17]

Tüm bu süsler dünya hayatının metasıdır. Ahiret ise rabbin katında muttakiler içindir. [43/Zuhruf Suresi 35]

Rabbinizden mağfirete koşun ve cennete ki genişliği göklerle yer kadar. Muttakiler için hazırlandı. Onlar ki bollukta ve darlıkta infak ederler. Öfkesini yutanlar, insanları affedenlerdir. Allah güzel davrananları sever. Onlar ki çirkin bir iş yaptıkları zaman veya nefslerine zulm edince Allah’ı zikrettiler ve hemen günahları için istiğfar ettiler. Allah’tan başka günahları kim bağışlayabilir? Onlar işlediği yanlışta bilerek ısrar etmezler. İşte onların cezası rablerinden bağışlanma ve cennetlerdir ki onun altından nehirler akar. Orada kalıcıdırlar, ne güzeldir amel edenlerin ücreti. [3/Âli İmrân Suresi 133-136 ]


Buraya kadar müslüman ile mümin arasındaki farkı anlatmaya çalıştık. Şimdi İslama girmek için kabul etmek gereken ve imanın şartı olarak Kuranda geçen maddelere bakalım.

"…Ve kim; Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, elçilerini, son günü inkâr ederse artık muhakkak uzak bir dalalete sapmıştır." [4/Nisa 136]


1- Allah’a iman: Kainatı yaratan ve yöneten tek ilahın, sığınılacak tek mabudun Allah olduğunu kabul etmek.

2- Meleklere iman: Peygamberlere vahiy getiren (2: 97, 26:193), amellerimizi yazan (43:80, 82:10-12), ölürken nefsimizi alan (32:11, 16:32, 47:27), Allah’ın emrindeki akıllı canlılar (16:50, 21:27) olduğunu kabul etmek.

3- Kitaplara iman: Tarih boyunca kavimlere yol gösteren hak kitapların nebilere vahyedildiğini kabul etmek.

4- Resullere iman: Allah’ın elçilerinin hiç birini diğerinden ayırmamak ve onları kahin, mecnun, büyücü, yalancı, çıkarcı gibi ithamlardan tenzih etmek.

5- Son güne iman: Ölümden sonra diriliş günü olduğunu ve dünya hayatında yapılanların karşılığı olacağını kabul etmek, hesabını veremeyeceği işlerden kaçınmak.

Bumudin/23.07.2019

2 yorum:

  1. böyle güzel bir yazıya hiç yorum yapılmamış kimse okumamış mı
    Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar.

    YanıtlaSil
  2. Çok aradım, bu güzel yazıyı buldum.
    Çok güzel ve net anlatmışınız. Allah razı olsun 🤲 ne muradınız varsa versin. Kurandaki öbür terimlerede değinirseniz çok sevinirim. Teşekkürler.

    YanıtlaSil

Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?