Kuran müslümanlığı hakkında bilgiler

Mevdudi zihniyetine reddiye!

mevdudi
Mevdudi kimdir? 25 Eylül 1903 Hindistan’ın Haydarâbâd (şimdiki Maharashtra) eyaletine bağlı Evrengâbâd kasabasında doğdu. Kendisine büyük dedesi Ebü’l-A’lâ’nın (ö.935/1529) adı verildi. Annesi Rukiye Begüm, Âlemgîr Evrengzîb zamanında Orta Asya’dan Hindistan’a göç eden Türk asıllı bir ailenin kızıdır. İlk öğrenimine avukat olan babası Seyyid Ahmed Hasan’dan Farsça, Urduca, Arapça, mantık, fıkıh ve hadis dersleri alarak başladı. 1914’te Batı tarzında ve geleneksel usule göre eğitim veren Medresetü’l-fevkâniyye’nin sekizinci sınıfına kaydoldu. 1915″te ailesinin Haydarâbâd’a taşınmasının ardından eğitimini buradaki dârülulûmda sürdürdü. 1918’de Delhi’ye taşınarak burada çeşitli dergilerde yazılar yazmaya başladı. 1919’da kardeşi Ebü’l-Hayr ile birlikte Cebelpûr’da Kongre Partisi’ne yakın kişilerin çıkardığı Tâc isimli haftalık gazetenin editörlüğünü üstlendi. 1920 sonlarında sömürge idaresini tenkit ettiği bir yazısından dolayı gazete kapanınca Delhi’ye döndü. 1921 yılı başlarında Cem’iyyet-i Ulemâ-i Hind’in çıkardığı Müslim (1925’ten itibaren Cem’iyyet) adlı gazetenin editörlüğünü yaptı. 1920’li yıllarda Hindistan Hilâfet Hareketi’ne katılan Mevdûdî yazılarında çoğunlukla müslümanların içinde bulunduğu kötü durumu ele aldı. Hilâfet hareketinin başarısızlıkla sonuçlanmasının arkasından vuku bulan Hindu-müsiüman çatışmaları Mevdûdî’nin fikir hayatında derin izler bıraktı. Bir ara, İngilizler’in Hindistan’ı işgaline karşı çıkarak burada yaşayan müslümanların Afganistan’a göç etmesi gerektiğini savunan Hindistan Hicret Hareketi’ne katıldı. Bu arada Ebüzziyâd Niyâzî’den “ders-i nizamî” denilen farklı bir yöntemle Arapça, fıkıh, edebiyat, mantık ve kelâm okudu; ardından Fetihpûrî Medrese-si’nden de icazet aldı.

Mevdudi'nin karanlık zihniyeti

+Savaş esirine tecavüz edilir
+Zina eden taşlanarak öldürülür
+Peçe takmak farzdır


İnsanı hayrete düşüren, bu kadar da olmaz dedirten mevdudi tefsirindeki yanlışlara değinme gereği hissettik. Öyle alakasız yorumlamış ki arapça bilgisiyle övünen bir adam bunları nasıl söyleyebilir, Kuran bilen birisi nasıl bu denli saçmalayabilir diye sormadan edemiyorsunuz. Demek ki ne arapça bilmek ne müslümanım demek fayda etmiyor, evvela Kurana iman etmek gerekiyor. Müslümanlık aşamasından mümin aşamasına geçmek gerekiyor.

Savaş esirlerine tecavüz etmek!

İddia: 1-Bir askerin, kendisine ganimet payı verilmeden önce savaş esiri olarak aldığı cariye ile ilişki kurması haramdır. İslam hukukuna göre bütün esir alınan kadınlar devlete teslim edilir. Devlet de onları serbest bırakma, düşman elindeki müslüman esirlerle takas etme veya onları askerlere dağıtma hakkına sahiptir. Bir askere ancak devlet tarafından resmen verildiği takdirde bir cariye ile ilişki kurması helal olur.’’ 10-Eğer bir komutan belirli aralıklarla askerlerine cinsel ilişkide kullanılmak üzere savaş esiri kızlar dağıtıyorsa böyle bir hareket tamamen haramdır. Çünkü bununla zina arasında hiçbir fark yoktur ve İslam'a göre zina büyük bir suçtur.’’ [Mevdudi - Tefhimul Kuran, cilt 1, sayfa 347, insan yayınları]

Cevap: Mevdudi bu satırlarda özetle şöyle diyor: Eğer savaş esiri kızlara kendiniz tecavüz ederseniz haram olur ama yetkililer dağıttıktan sonra ırzına geçerseniz helal olur. Bu mantık "Eğer devletin vergi aldığı genel evde çalışırsanız zina olmaz ama kendi başınıza eskort olursanız zina olur" demek gibidir. İkisi de evlilik dışı cinsellik olduğu halde birini haram diğerini helal saymaktadır. Kendince Nisa 24-25.ayetleri tefsir ederken bu hezeyanı savunmuştur, hem de bahsettiği ayetler evlenmekten bahsediyorken.

Nisa 23.ayette evlenilmesi haram olan 1 ve 2.dereceden yakın akrabalar sayıldıktan sonra Nisa 24.ayette yine evlenmekten bahsedilir. “Muhsenat” kadınlar hariç “meleket eymanukum” helal der. Bu iki kelime Kuranı anlamak için önemlidir.

Ma meleket eymanukum; yeminle sahip olduğunuz şey, sağ elinizin sahip olduğu şey anlamına gelir.
Muhsenat; evli/korunan, hür/özgür, iffetli/namuslu gibi anlamlara gelir. Muhsenat kelimesinin geçtiği ayetler;
24/Nur 4: İffetli kadınlara iftira atan ve 4 şahit getiremeyenlere de 80 kırbaç vurun.
24/Nur 23: İffetli kadınlara zina iftirası atanlar lanetlenmiştir.
4/Nisa 25: İçinizden hür kadınla evlenmeye gücü yetmeyen elinizin altındaki imanlı genç kızlardan alsın.
4/Nisa 24: Elinizin altındakiler hariç muhsenat kadınlar da haramdır.
Muhsenat kelimesinin cümle içinde kullanımına göre ne anlama geldiği kolayca anlaşılmaktadır lakin 4:24 ayete gelindiği zaman kafa karışıklığı olmaktadır.

İhtimal 1: evliler de haramdır, elinizin altındakiler hariç.
Ayetin öncesi de sonrası da evlilikten bahsettiği için Nisa 24.ayetteki muhsenat kelimesine evli anlamı verebiliriz. “elinizin altındakiler hariç evli kadınlar da haramdır” olduğu anlaşılır. Çünkü 1 erkek 4 kadınla evlenebilir (4/3) ama 1 kadın 1 erkekle evlenebilir. Bu yüzden evli kadınla evlenmeniz de haram denmiştir.

Elinizin altındakiler hariç derken de esir düşünce dul hükmünde olanlardan bahsedilir. İman ederlerse evlenmek helal olur. Esirle ilgili hüküm de Muhammed 4.ayette açıklanır. "Esirleri fidye alarak yada bedelsiz salın" denerek komutana bırakılmıştır. Duruma göre takas yapılabilir, fidye istenebilir yada salınabilir. Kadın esirler fidye getirecek yakını yoksa hizmet ederek kendi fidyesini öder ve koruyucu ailelerine dağıtılır. Bu süreçte iman ederse dul hükmünde olur ve yeni hayatına bakar.

İhtimal 2: Hürler de haramdır, elinizin altındakiler hariç.
Hürlerin haram olmadığı Nisa 25.ayette açıklanır, “eğer hürle evlenmeye paranız yoksa elinizin altındaki imanlı genç kızlardan alabilirsiniz” diyerek mevcut kölelerle evlenme izni verilir. Öyleyse Nisa 24.ayetteki muhsenat kelimesine hür anlamı veremeyiz.

İhtimal 3: iffetliler de haramdır, elinizin altındakiler hariç.
Sadece iffetli esirler helal, diğer iffetliler haram anlamı da nisa 25.ayete terstir. Hür iffetli helaldir. Köleye de iffet şartı getirilmiş ve ailesinden kız isteme merasimiyle alınması şartı koyulmuştur. Sadece Nisa 25.ayet bize köle kadınların bir koruyucu ailesi olduğunu, cinsel birliktelik için evlenmelerine izin verildiğini, evlendikten sonra da zina ederlerse 50 celde kırbaç vurulacağını açıklamaktadır.

Tek ayetle bütün Sünnilik dini yıkılmaktadır. Peki mevdudi ne diyordu? “Komutan esirleri dağıtınca istediğiniz gibi kullanabilirsiniz” demişti. Bununla da kalmıyor, “kadından çocuğu olursa artık satılık köle olmaz ama sahibi ölene kadar hür de olamaz” diyerek ikinci zulmünü yapıyor.

İddia: Madde 5- Sadece cariye'yi alan kişinin o cariye'ye dokunmaya hakkı vardır. Cariye, efendisinin sulbünden bir çocuk doğurursa o çocuk da ilahi kanunun efendisinin kendi sulbünden olan diğer çocuklara verdiği tüm kanuni haklardan yararlanır. Çocuk doğurduktan sonra artık o cariye satılamaz ve efendisinin ölümünden sonra da hür olur.’’ [Mevdudi-Tefhimul Kuran, cilt 1, sayfa 347, insan yayınları]

Cevap: Mevdudiye göre esir kadına tecavüz ettikten sonra hamile kalırsa çocuk hür oluyor ama annesi satılamaz köle oluyor, özgürlük için sahibinin ölmesini bekliyor. Sözün bittiği yerdeyiz. Böyle bir dini başkasına önerebilir misiniz? Bir gayrimüslimi islama davet edeceğiniz zaman bu köleciliği nasıl savunursunuz? Adam demez mi “niye kadını köle yapayım satayım yahu, haydut muyum ben” diye.

Bir gayrimüslim böyle diyecek ise sünniler bu dine nasıl mensup olabiliyor? Çünkü empati yapamıyorlar, aynı durumda kendileri olsa ve savaşı kaybetseler “düşmanlarımız karımızı kızımızı ne güzel cariye yaptı, bir adamın yüzüncü cariyesi oldu, seks kölesi olarak kullanıyorlar, islamı uyguluyorlar” diyebilirler mi? Diyemezler tabi. İşte Sünnilik insanların empati yapmasını ve çok yönlü düşünmesini de engellemiştir, “Rabbena hep bana” demelerine yol açmıştır. Zaten hem “evlilik dışı ilişki zinadır” deyip hem “cariyeye ile evlenmeye gerek yok” deme çelişkisi bile mezheplerin uydurulmuş din olduğunu anlamaya yeterli. Allahın dininde çelişki olmaz.

2- Taşlayaraka öldürme hurafesi!

Göğsünüzü gere gere “islamda yok” diyebileceğiniz en açık konu recm meselesidir. İslamda recm olmadığı o kadar açıktır ki “acaba var mı” demek bile mümkün değildir. Çünkü zina cezasını açıklayan muhkem ayet vardır. Yani açık seçik biçimde "zina edene şu cezayı verin" diyen hüküm bildiren ayet.

"Zina etmiş kadın ve zina etmiş erkek, ikisinden her birine artık 100 kamçı vurun. Eğer Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsanız, Allah’ın dininde onlara karşı sizi acıma duygusu tutmasın. İkisinin azabına mü’minlerden bir taife şahit olsun." [24/Nur Suresi 2]

Nur 2.ayet bize “zina edenlere 100 kırbaç vurun, bu Allahın hükmünü uygularken acımayın” buyuruyor. Hangi zina edene? Evliye mi, bekara mı, dula mı? Bunlar belirtilmediği için “hepsine” olduğu anlaşılır. İster evli olsun, ister bekar olsun, ister dul olsun, zina cezası şahitler önünde kırbaç yemektir çünkü amel aynıdır.

Sünniler Nur 2.ayetin bekardan bahsettiğini iddia ederler, ayette bekar kelimesi geçmemesine rağmen bunun yetersiz bir ceza olduğunu savunurlar. Sünnilere göre evliyken zina edenleri kırbaçlamak ve boşamak çok hafif bir cezadır, hak ettikleri taşlanarak öldürülmeleridir. Peki bu hükmü nereden buluyorlar? Tabi ki Yahudilerin şeriatından alıyorlar ve islam şeriatına dahil etmeye çalışıyorlar. Kurandaki hüküm işlerine gelmeyince gidip tevrattan hüküm alıyorlar. Peki Müslümanlar hangi kitaptan sorgulanacak? “Bu kuran sana ve kavmine öğüttür, ileride ondan sorulacaksınız” (43/44) ayetine göre hesap gününde “neden kurana uymadınız” diye sorulacak. Neden tevrata uymadınız diye sorulmayacak.

Ayrıca evlinin zina cezasının da kırbaç olduğunu Nisa 25.ayet açıklar. Hürken evlenen kadın zina edince ne ceza veriliyor ise köleyken evlenen kadın zina edince yarım ceza verilir. Recmin yarısı olamayacağına göre 100 kırbacın 50 kırbaca düştüğü anlaşılır. Bu evli zinasının da kırbaç cezası olduğunu anlamaya yeterlidir.

Eğer islamda recm olsaydı mutlaka bir ayette “evliyken zina edeni taşlayarak öldürün, Allahın dinini uygularken acımayın” diyen ayet olurdu. Lakin “zina edeni kırbaçlayın, Allahın dinini uygularken acımayın” denmiş ve evli bekar ayrımı yapılmamıştır. Zina eden kim olursa olsun medeni durumu ne olursa olsun cezası kırbaçtır ve Allahın dininde kırbaç olduğu vurgulanmıştır. Bu ayetlere rağmen hiç kimse islamda recm olduğunu savunamaz, en azından Kurana imanı varsa savunamaz. Bakalım Mevdudi bu konuda ne demiş.

İddia: Bu bölümde (Nisa 24-25.ayetlerde) ''muhsanat'' kelimesinin iki anlamda kullanıldığına dikkat edilmelidir. 1- Kocalarının koruması altında olan evli kadınlar. 2- Evli olmasalar da ailesinin koruması altında olan hür kadınlar. Bu önemlidir çünkü ikisi arasındaki farkı anlamamak yanlış hükümler çıkarmaya neden olmuştur. Hariciler ve zina eden kadının recm edilmesi (taşlanarak öldürülmesi) kuralına inanmayanlar Nisa 25.ayeti kendi görüşlerine dayanak olarak almışlardır. Onlar şöyle derler: ''Bu ayette zina eden bir cariye için ceza olarak bunun yarısını vermek imkânsızdır.'' Bu nedenle onlara göre bu ayet İslam'da recm cezasının olmadığının bir delilidir. Eğer ''muhsanat'' kelimesinin anlamı doğru tespit edilirse yukardaki iddianın ne kadar yanlış olduğu anlaşılır. Zina eden cariye söz konusu olduğunda bu kelime kocasının koruması altında olan ''evli kadın'' anlamında kullanılmıştır. Bu, ayetteki ''evlendikten sonra'' ibaresinden de anlaşılabilir. Fakat zina eden cariyenin yarı cezasına çarptırılacağı zina eden müslüman kadın söz konusu olduğunda ailesinin koruması altında olan ''hür müslüman kadın'' anlamında kullanılmıştır ve recm cezasına karşı olanlar tarafından anlaşıldığı gibi ''Hür evli müslüman kadın'' anlamına gelmez. [Mevdudi-Tefhimul Kuran, cilt 1, sayfa 349, insan yayınları]

Cevap: Mevdudi yarım ceza ayetini görmüş ve köşeye sıkışmış, ne yapsam da islama recm eklesem diye düşünüp “Nisa 25.ayetteki muhsenattan kasıt evli kadın anlamına geliyor ama ailesinin koruduğu kadın anlamına da geliyor, ben söz konusu recm olursa ikinci anlamını alırım, söz konusu evli kadını cariyem yapmak olursa birinci anlamını alırım” diyerek çarpıtma yapmakta çare bulmuş. Muhsenat kelimesinin aile koruması anlamı yok, evliyken kocasının koruması anlamı var. Aile koruması anlamı varsa bile bu ayete uyumlu değil.

Eğer Nisa 25.ayet “ailesinin koruduğu kadın da haramdır, elinizin altındakiler hariç” anlamına da geliyor ise o zaman ailesiyle yaşayan bekar kızlar haram olurdu ve evde kalırlardı. Sadece ailesinin koruduğu esirlerle evlenmek helal olurdu. Yani Kuranda olmayan bir cezayı eklemek için kırk takla atıyor ama bunları düşünemiyor. Üstelik Kuranda olmayan bu ceza hadislerde türlü iftiralarla savunuluyor, “önce Kuranda vardı ama peygamber gömülürken odaya keçi girince yedi bitirdi, Ömer de halktan korkup Kurana ekleyemedi” diyor. Önceden varmış da keçi yemiş de Kurandan çıkmış da elimizdeki kuran eksikmiş de korunmamış da bilmem ne. Bir yığın zırva uydurmuşlar. (Bak: Hazreti keçi ayeti yedi)

3- Peçe hurafesi!

İslamda tesettür ayetlerine baktığımız zaman giyimin örfe göre olabileceği, önemli olan teberrüc yapmadan/alımlı yerleri (dekolte ve mini etek) açmadan giyinmektir. Yöresel kıyafetlerle de tesettürlü olunur, global kıyafetlerle de tesettürlü olunabilir. Baş örtüsü de dekolteyi kapatmak için bir araç olarak kullanılmıştır. (Bak: Nur 31 tefsiri) Kuranın hiçbir yerinde kara çarşaf da geçmez peçe de geçmez. Çarşaf vücudu iyi kapatıyor diye mezheplerin karar kılmasıdır. Peçe de kadın yüzü tahrik eder diyen mezheplerin görüşüdür. Yani Müslümanların başına ne geliyorsa bu mezheplerden geliyor, Kuransız Müslümanlık insanları karanlığa mahkum ediyor. Şimdi bu karanlık zihniyetin iddiasına bakalım.

İddia: Cilbab büyük bir örtüdür. İdna ise örtmek ve sarmak anlamlarına gelir; fakat bu kelime alâ eki ile kullanıldığında bir şeyi yukarıdan aşağıya bırakmak anlamına gelir. Bazı çağdaş müfessirler batının etkisiyle bu kelimeyi, yüz örtme emrini görmemezlikten gelmek için "örtünmek" diye tercüme etmişlerdir. Eğer Allah bu müfessirlerin iddia ettiklerini söylemek istemiş olsaydı, yüdnîne aleyhinne değil, yüdnîne iley-hinne derdi. Arapça bilen herkes yüdnîne aley-hinne'nin sadece "sarınmak örtünmek" anlamına gelmediğini bilir. Ayetin devamındaki min celabîbi-hinne sözleri de bu anlama meydan vermemektedir. Burada min eki (harficer) örtünün bir kısmı anlamına gelir ve "örtünme" ise örtünün sadece bir kısmı ile değil, tümü ile yapılır. O halde ayet açıka şu anlama gelir: Kadınlar örtülerine iyice sarınsınlar ve örtülerinin bir kısımını da yüzlerinden aşağıya bıraksınlar. [Mevdudi-Tefhimul Kuran, Ahzab suresi 59.ayet yorumu]

Cevap: Mevdudi yine Arapçayı tahrif ederek kendi görüşüne delil aramaktadır. Ahzab 59.ayette “cilbabı üzerlerine yaklaştırsınlar” emri geçer. Buradaki üzerilerine kelimesinden yola çıkarak “yukarıdan aşağı bırakılan şey demektir, yüzü de kapatır” demekte ve kadınları Afganistandaki taliban terör örgütünün yaptığı gibi burka ile kapatmak istemektedir.

''Ey nebi! Zevcelerine, kızlarına ve mü'min kadınlara söyle, üzerlerine cilbab (uzun elbise) yaklaştırsınlar. İşte bu onların tanınmasına ve (cahiliye erkekleri tarafından) incitilmemesine daha yakındır. Allah gafur ve rahim'dir.'' [Ahzab Suresi 59]

Ayetin metninden anlaşılan nuzul sebebi cilbabsız kadınlar iffetsiz sanılıyor ve terbiyesiz erkekler tarafından laf atılıyordu, mümin kadınlar cilbab denilen uzun örtü ile dışarı çıkınca iffetli oldukları anlaşıldı. Özellikle geceleri tuvalete giderken bu laf atmalar çoğalıyordu. İşte ayetin bahsettiği tanınmaktan kasıt iffetli yani muhsenat olarak tanınmaktır. Bazı peçe savunucuları ayetteki “tanınmaları ve incitilmemeleri için cilbab” ifadesini çevirip “tanınmaması için cilbab” yaparak peçeyi savunuyorlar. İffetli tanınmaktan bahseden ayeti alıyorlar ve “şahıs olarak tanınmamak” yapıyorlar. Böylece kendilerince yüz kapatmaya delil buluyorlar. Yüzünü kapatmak da neyin nesi kardeşim, suç mu işledin de yüzünü gizliyorsun. Ayrıca bu çarşaf ve peçe mevzusu milli güvenliğe de aykırı. İçindeki bir adam olabilir, soygun yaptıktan sonra çarşaf ve peçe takıp kaçabilir.

Oysaki Nur 31.ayette “zahir olan kısımlar hariç” denmiş ve abdest uzuvlarının zahir olan yerler olduğuna dikkat çekilmiştir. Yani bırakın yüz kapatmayı; kadınların yüzü, kolları, saçı, ayakları görünebilir. Kadın görünce tahrik olup saldırmak isteyen zihniyet, kendi bakışlarını indirmek yerine kadınları olabildiğince kapatmaya çalışmıştır.

Mevdudiye reddiye yazımızın sonuna geldik. Tevhidle ilgili konularda güzel görüşleri olmasına rağmen islam hukukuyla ilgili konularda hezeyan görüşleri vardır. Mevdudi kitaplarını okuyup islamı öğrenmek isteyenler bir kere daha düşünmeliler. Köleci, recmci olması Kuransız müslüman olduğunu anlamaya yeterli.