Kuran müslümanlığı hakkında bilgiler

İslam Şeriatında Kişisel ve Yönetimsel Konular

İslam dini iki bölümden oluşur. Birincisi kişisel konular, ikincisi yönetimsel konular. Bu ikisi bilindiği takdirde hem islam doğru anlaşılır hem yöneticiler doğru seçilir.

1) Kişisel konular!

İslamda kişisel konular; inanç esasları, ibadetleri, giyim tarzı, yemek kültürü, hobileri gibi şahsına münhasır konulardır. Yani dünyevi cezası olmayan konular dinin kişisel boyutudur.

İnanç Esasları

Bir insan neye nasıl inanacağını kendisi araştırıp bulmalıdır. Kendi kafa yapısına uygun olan dini benimseyebilir. Herkes şöyle inanacak diye kural yoktur çünkü herkesin kendi aklıyla karar vermesi gerekir. Allah da insanlara akıl verip iman delillerini sunarak seçim yapmalarını istemiştir. Güçlü taraf baskı yaparak "bizim gibi inanacaksın yoksa sürgün edilirsin yada asılırsın" diyemez.

Giyim ve Örtünme

Giyinmek hem kültürel zenginliktir hem kişinin edep yerlerini kapatarak saygınlık kazandırır. Dünyanın farklı yerlerinde farklı elbiselerle giyinenler vardır. Böyle olması bizzat yüce Allahın isteğidir. "size edep yerinizi örtecek ve süslenecek elbise indirdik" (7:26) buyurarak elbisenin iki işlevine dikkat çekmiştir. Birincisi cinsel organları kapatan iç çamaşırı, ikincisi süslenmek için dış elbiseler. Bu giyim kültürü dinin kişisel boyutuna örnektir. Erkekler; ister tişört pantolon giyer, ister takım elbise giyer, isterse uzun kandura giyer. Kadınlar da ister pantolon tişört giyer, ister şort giyer, isterse uzun elbise giyer, isterse tesettüre girer. Bunlar herkesin kendi bileceği iştir, Allah ve kul arasındadır.

Ancak müslüman kadınların giyminden ayrıca bahsedilmiştir. Nur 60.ayette Müslüman kadınların dışarı çıkarken yelek, tunik, ferace, pardesü gibi şeyleri üzerine giyip çıkması istenmiştir. Orta yaşı geçen yani 60 yaşına gelmiş kadınların ise üzerine birşey almadan çıkmasında günah olmadığı söyenmiştir. Burada önemli olan teberrüc / dikkat çekme amacı olmadan giyinmektir.

İbadetler

Namaz, oruç gibi ibadetler de kişisel konulardır yani Allah ile kul arasındadır. Hiç kimsenin "neden bugün namaza gelmedin, neden oruç tutmuyorsun" gibi şeyler sorma hakkı yoktur. Yani Allahın kıyamet günü soracağı soruları insanlar dünyadayken soramaz. Ancak iyi niyetle tebliğ yapabilir, mesela "bak kardeşim, sen namaz kılmıyorsun ama hayat dünyadan ibaret değil, ahiret var, gel sen de yaratıcına ibadet et" diyerek tatlı dille namaza davet edebilir. Karşısındaki kişi de "teşekkür ederim, ben kendimi hazır hissedince başlayacağım" diyebilir, "ben inanmıyorum kılmam" da diyebilir veya "haklısın, en azından birkaç vakti kaçırmayım" diyerek başlayabilir. Hepsi de kişinin kendi kararıyla olur.

Hiç kimsenin sünnilik şeriatındaki gibi namaz kılmayanı, oruç tutmayanı ödürmeye hakkı yoktur. Alimlerin bildiği sünnilik hükümlerine göre birkaç gün namaza gelmezseniz cezanız idam edilmek oluyor, haşa. "Sen nasıl Allaha ibadet etmezsin, madem ısrar ediyorsun o zaman artık yaşayamazsın" deyip öldürmüşler ve bu zulme "islam fıkhı" demişlerdir. Halen bu hükümler medreselerde islam fıkhı olarak okutulmaktadır. Bunun sonucunda inandığını uygulamayan ve inandığını uygulayan hurafeciler ortaya çıkmaktadır. Aldıkları sünnilik eğitimini gerçek sanarak uygulayanlar, yeryüzünü birbirine katıp fitne çıkarmaktadır.

afganlar
Yakın zamanda şahit olduğumuz Taliban dinci örgütün Afganistanı işgal etmesinden sonra Afgan halkı akın akın göç etmeye başladı, uçağın tekerinden tutup kaçmaya çalışanlar bile oldu. Peki bunu neden yaptılar? İslam geldi diye sevinmeleri gerekmez miydi? Neden şeytan görmüş gibi ülkeyi terk etmeye çalışıyorlar, akın akın ülkemize mülteci olarak geliyorlar? Çünkü herkes biliyor ki sünnilik dinini uygulayan dinci örgütler, insanlığa sıkıntı ve baskıdan başka birşey getirmezler. Bu yüzden insanlar yerini yurdunu bırakıp sünniliğin uygulanmadığı, kişisel haklara saygılı olan avrupa ülkelerine kaçıyorlar. Müslüman insanlar sünnilik şeriatı gelince arkalarına bakmadan kaçıyorlar. Kaçmayıp savaşsalar güçleri yok, kurtuluş savaşı verecek liderleri yok, kalsalar artık orada hayat yok.

Taliban, ışıd gibi sünni örgütlerin yönetime geçince ilk yaptıkları şey; televizyon kırmak, kız çocuklarını okuldan alıp cariye yapmak, kadınlara çarşaf ve peçe takmak, sakal kesen erkekleri kırbaçlamak, pantolon giymeyi yasaklayıp şalvar giydirmek, resim ve müzik gibi sanat dallarını yasaklamak, namaz kılmayanı öldürmek, kendileri gibi inanmayanları asıp kesmek gibi baskı ve zulümler getiriyorlar. Yani kişisel konularda insan haklarını çiğniyorlar. Tabiri caizse Allahtan çok Allahçı oluyorlar. Koskoca Allah kişisel konularda seçim yapma hakkı veriyor, şuculuk buculuk gibi mezhepler insanları zorla dindar yapmaya çalışıyor. Olacak iş mi bu? Hadi sen zorla namaz kıldırdın, peki Allah bu namazı kabul edecek mi? Huşu yoksa ibadetin kabul olması da, sevap kazanmak da mümkün değil. Bu yüzden dinin kişisel ve yönetimsel boyutu iyi bilinmelidir.

2) Yönetimsel konular!

İslamın yönetimsel konuları; işin ehli liyakatli olacak (4:58), kendi aleyhine bile olsa adaletten şaşmayacak (4:135), kafasına göre değil şura ile karar alacak (42:38), şeriata uygun yönetecek (5:49, 45:18) farklı düşüncelere saygı duyacak, gelişmeye açık olacak, ülkenin kalkınmasını sağlayacak, eğitim sistemini düzeltip bilinçli ve ferasetli nesiller yetiştirecek, sadece kendi yandaşlarına değil ihtiyaç sahibi herkese sosyal yardım ulaştıracak, kendi maaşıyla geçinecek ve devlet hazinesine el sürmeyecek, emeviler gibi koltuk saray sevdasına düşmeyecek, rüşvet/rant peşinde koşmayacak, suçlara misliyle ceza verecek bir yönetim şeklidir. Yönetime gelmek isteyen lider adaylarında bu özellikler bulunmalıdır.

Ehliyet ve Liyakat: Ehil olmak ve layık olmak; hem şirketlerde hem ülke makamlarında önemli konudur. Liyakatsiz işçi şirketi zarara uğratır, liyakatsiz yönetici ülkeyi zarara uğratır. Örneğin bir ükenin bakanlıklarına o bölümle ilgili kişiler atanmalıdır. Mesela maliye bakanı olabilmek için doğuştan ekonomiye yatkın olması ve eğitimle kendini bu konuda geliştirmiş olması gerekir. Günümüzü düşünürsek üniversitelerin ekonomi bölümünden mezun olmak, maliye bakanı olmak için şart olmalıdır. Diğer bakanlıklar için de seçilecek kişide yatkınlık ve eğitimli olması aranmalıdır. Çiftçilikten, bitkilerden anlayan birisi ziraat fakültesi okuyarak tarım bakanı olabilir. Cumhur başkanı da aynı şekilde kamu yönetimi gibi bölümden mezun olmalıdır.

Bunun gibi her makamın eğitimli kişilerce yönetilmesi, işe layık olması gerekir. Bir makama torpille atama yapılırsa zarara uğramak kaçınılmazdır çünkü yanlış kişi işe alınmış ve alınan kişi yandaş olarak kendi aklını rafa kaldırmıştır. "Senin sayende bu işe girdim, artık ne dersen o olacak" diyerek görevi kötüye kullanacaktır. Mesela Emevi halifesi Muaviye, babadan oğula geçen saltanatı başlatıp kendi evladı olan yezidi yönetime geçirince olanlar oldu, ortalık karıştı, sahabeleri şehit etti, islam yeryüzünden silindi gitti. O dönemlerde ortaya çıkan sünnilik ve alevilik yüzünden Kuran müslümanlığı unutuldu.

Yönetici seçerken asla dinin kişisel boyutuna bakılmamalıdır. Mesela "bu kişi camide poz veriyor, bu kişi Kuranı tecvitli okuyor, bu kişi bizim gibi yoğurda şeker ekleyip yiyor, bizim gibi köylü kıyafeti giyiyor, bizim gibi saz çalıyor.." diyerek seçilmez. Çünkü bunlar kişisel konulardır ve yönetimsel konularda faydası yoktur. Mesela bir lider her cuma günü namaza gitse ama saraylarda yaşayıp fakirlerin halini görmese onun namazının millete ne faydası vardır? Yahut tecvitli Kuran okusa ama kendi vatandaşları yoksulluktan intihar ediyorken sığınmacılara maaş bağlasa bu tecvitli Kuran okumanın millete ne faydası vardır? Herşey orantılı olmalıdır, dindarsa bunu her alanda göstermelidir.

Bu konuda Hz. Ömerin şöyle dediği rivayet edilmiştir: Birinin Kuran okuması sizi aldatmasın, o dilimizdeki bir laftır. Asıl siz onu hayatına koyabilene itibar edin. (El hattab, iktida el ilm, el amel, no 109)

Geçmişte de günümüzde de dinin kişisel boyutunu kullanarak başa geçenler olmuştur, bunlar süte damlayan mürekkep gibi fark edilmiş ve halkın ferasetiyle gönderilmiştir. Gönderilemeyenler ise padişahlar olmuştur. Padişahlar; kendi evladını tahta geçirme, akrabalarını bakan yapma, halkı kulu olarak görme, koltuğuma göz dikecek korkusuyla kendi kardeşini öldürme gibi cürümler sebebiyle gün geçtikçe azıtmış, muhalif sesleri susturmuş ve cahil bıraktığı halkı kendisine kul köle edinmeye devam etmişlerdir. Bu yüzden krallık, padişahlık gibi tek adam düzenleri islama uygun değildir.

İslami şeriat yönetimi nasıldır?

İslami şeriat, yasamanın Allah tarafından yapıldığı (4:60), yürütme ve yargının müminler tarafından yapıldığı yönetim şeklidir. Şeriat sadece hırsızın elini kesmek (5:38), zina edeni kırbaçlamak (24:2) değildir. İnsanların hırsızlık yapma gerekçelerini ortadan kaldırmak, faizsiz kredi vermek, üretime yatırım yapıp insanlara iş imkanları sağlamak, fakirlere sosyal yardımlar yapmak gibi işler yapıldıktan sonra el kesmekten söz edilebilir. (Bak: Hırsızlık cezası)

Zinayı önlemek için de önce evliliğe teşvik edilir, yeni evlenecek gençlere karşılıksız para hibe edilir, eşya alması için 10 asgari ücret kadar yardım yapılır. Bunları yaptıktan sonra zina ederken yakalanırsa 100 kırbaç vurulur. Esas olan önce suç unsurlarını ortadan kaldırmaktır, bütün imkanlara rağmen suçu tercih edenlere ceza verilir.

"Sonra seni emrimizden bir şeriat üzere kıldık, sen ona uy. (Hayatın anlamını) bilmeyenlerin hevasına uyma." (45/ Casiye 18)

"Aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet ve onların hevalarına uyma. Allah'ın sana indirdiklerinin bir kısmından seni şaşırtmamaları için diye onlardan sakın. Şayet yüz çevirirlerse, bil ki, Allah bir kısım günahları nedeniyle onlara bir musibeti tattırmak istemektedir. Şüphesiz, insanların çoğu fasıklardır." (5/Maide 49)


Bütün güç sahiplerinin tek amacı vardır o da dünyaya hakim olmak ve kendi istediği gibi yönetmektir. Bu amaçlarını çizgi filmlerde bile görebilirsiniz, çocuklara izletilen karakterler hep dünyayı ele geçirmeye çalışırlar. Hakimiyet mucadelesi kıyamete kadar sürecektir. Allah da en büyük güç olduğuna göre "Allah'ın indirdiğiyle hükmet ve onların hevalarına uyma, seni emrimizden bir şeriat üzere kıldık, sen ona uy" demesi en doğal hakkıdır. Kendi yarattığı ve sahibi olduğu dünyayın ilahi kanunlara göre yönetilmesini istemektedir. Aksi halde şeytan hakim olur ve ilk yapacağı şey organiği bozmak olur.

"işbaşına geçtiğinde yeryüzünü ifsad etmek, ekini ve nesli yok etmek için çalışır. Oysaki Allah, fesadı sevmez" (2:205)


Peki islama uygun yönetim nasıl olur? Allahın emirlerinin oylanmayacağı sınırlı demokrasiyle mümkün olabilir. Bunun için de partisiz parlamento uygun olabilir. Bakanlar, vekiller sınavla seçilirler ve futbol takımı tutar gibi parti tutmadıkları için daha sağlıklı oylama yapabilirler. Siz sağcısınız siz solcusunuz kavgası olmadan herkes bireysel kararıyla oylamaya katılır. %70 oy birliği olursa yasa kabul edilebilir. Örneğin; yere tükürene 100 lira ceza yazılsın, karısını dövene 6 ay hapis cezası verilsin, sokak hayvanlarına eziyet edenler akıl hastanesine kapatılsın, filanca semte köprü yapılsın, çiftçiden vergi alınmasın ve yerli üretim artsın, filanca ülkeye yatırım yyapalım, falanca ülkeye asker gönderelim gibi önergeler oylanır.

Bunlar gibi güncel ve milli konularda parlamento kararı ile hareket edilir lakin Allahın emirleri oylanamaz. Mesela "faizle ev almaya helal diyelim, zinayı serbest bırakalım yoksa avrupa birliğine giremeyiz, eşcinselliği özgürlük olarak görelim yoksa yobaz derler" gibi önergeler getirilemez. Çünkü müslümanlar kınanmaktan korkmazlar, Allahın rızası kul rızasından önce gelir. Günümüzde kınanmaktan korkup ilahi emirlerden yüz çevirerek dinden çıkanlar olmakta lakin kendilerini müslüman sanmaktadırlar.

Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse bilsin ki Allah yakında öyle bir toplum getirir ki onlar Allahı sever, Allah da onları sever. Müminlere karşı izetli, kafirlere karşı mucahhit olurlar Allah yolunda. Kimsenin kınamasından da korkmazlar. İşte bu Allahın lutfudur, onu dilediğine/layık olana verir. Allah geniştir, bilendir. (5/Maide suresi 54)


İslami yönetimle ilgili diğer konu ise şura ayetidir. Akıl akıldan üstündür düsturuyla ileri gelenlerin ortak karar alması istenir. "..onların işleri şura iledir.." (42:38) ayetinde müslümanların yönetim şekline atıf yapılmıştır. Kuranda övülen kadın yönetici olan Belkıs da, "süleymanla savaşalım mı?" diyerek devletin ileri gelenlerine yani bakanlara danışmıştır. (27:32) Savunma bakanı da "biz güçlü bir orduyuz, istersen savaşırız" diyerek mevcut durumu bildirmiştir. Ancak sonradan öğrenmişlerdir ki yerüyüzndeki hiçbir ordu süleymanın ordusundan güçlü olamaz. Hz. Ömer de bir hutbesinde kadınlara fazla mehir vermeyin demiş, kadının teki 4:20 ayetini gösterip itiraz etmiştir. Yani lider Hz. Ömer bile olsa tek başına karar alırken yanılabilmektedir çünkü insan unutkandır.

Peygamberimiz yönetimdeyken de sahabeleri yeteneğine göre görevlendirmiştir. Hz. Muhammedin Cumhurbaşkanı olduğunu gören insanlar ona tapınma eğilimine girmişler ve "bizi güt, sana teslimiz" demişlerdir. Bunun üzerine insanların bizi güt demesi yasaklanmış ve bizi gözet demesi istenmiştir. (2:104) Gütmek halkı sömürmektir, gözetmek ise halkın çıkarlarını korumaktır. Halkı gözeten bir yönetici kendi yaşam standardı ile fakirlerin yaşam standardını eşitler. Böyle yapmayıp "Ben yönetici oldum, artık en iyi şeylere layığım, ben sarayda kalmayacağım da siz mi kalacaksınız, ben milyon dolarlık makam aracına binmeyeceğim de siz mi bineceksiniz, ben altın varaklı eşyalar kullanmayacağım da siz mi kullanacaksınız, itibardan tasarruf olmaz" diyenler gözetmeyi değil gütmeyi seçmiştir. Bu gütmeyi devam ettirmek için de "ben gidersem ülke batar, ekonomi batar, aç fakir kalırsınız, giyiminize karışırlar vs" korkutmalar ile yönetimde kalmaya çalışırlar. Buna rağmen peygamberimize "ben sizin çobanınızım" sözü isnad edilerek iftira edilmiştir.

Halkı gütmenin bir üst seviyesi köleleştirmektir. Mısır kralı Firavun da özgürlük düşüncesini de kaldırmış, insanları doğuştan köle olduğuna inandırmış, herşeyin sahibi olarak kendisini tanıtmıştı. İnsanları karın tokluğuna çalıştırmış, sadece işçi sayısını karşılayacak kadar çocuk yapmalarına izin vermiş, yeni doğan erkek bebekleri topluca kesmişti. (28:4) Hz. Musa bu katliamdan kurtulup onun sarayında büyümüş, sonunda israiloğullarına daha insancıl bir yaşam vaad ederek firavundan kaçırmıştı. Eğer bu insanlar Musaya değil de firavuna itaat etselerdi ömür boyu kölelikten kurtulamazlardı. Bu yüzden halkı kulu kölesi olarak gören, saray düşkünü, ilahlık taslayan yöneticilere itaat etmemek gerekir.

Peki kime itaat etmek gerekir? "Sizden olan ulul emre de itaat edin" (4:59) ayetine göre yöneticiler bizden olmalı yani ilim ve hikmet sahibi, islam birliğini sürdürüp müslüman ülkelerle iş birliği yapacak kişiler olmalıdır. İslam düşmanlarıyla iş birliğinde olanlar ise Allah katında zalimler kategorisine girer ve ahirette zalimlerle birlikte haşrolunur.

Ey iman edenler! Yahudi ve hristiyanları dost edinmeyin çünkü onlar birbirinin velisidir. Kim onları dost edinirse artık onlardan birisi olur. Allah (islam düşmanlarını dost edinen) zalimler kavmine hidayet etmez. (5/Maide Suresi 51)


"..Eğer onların güçleri yetse sizi dininizden döndürünceye kadar sizle savaşmaya devam ederler.." (2:217) ayeti de yedi düvelin müslüman karşıtı olduğu bize bildirmektedir. Öyleyse yöneticiler bu ayetlerin farkında olmalı ve tarafını iyi seçmelidir. Ortada iki ilah vardır, birisi gerçek ilah olan yüce Allah, diğeri sahte ilah olan melun İblis. Dünyadaki her insan bu iki ilahtan birini seçmektedir, Allahtan yana olanlar dünya ve ahiret saadetine kavuşacaktır, Allahtan yana olmayanlar ise otomatikmen iblisi ilah edinmiş olacaktır. İblisten yana olmak için illede satanist olmak gerekmez, bir ayeti beğenmeseniz ve "böyle hüküm mü olurmuş, Kuran çağ dışı artık" deseniz bile şeytana tapmış olursunuz.

Dinin iki boyutunu ele alarak islam şeriatını anlatmaya çalıştık. İnsanların kaçtığı, tiksindiği, öcü gibi gördüğü şeriat sünnilik şeriatıdır. İnsanların beğendiği, kimsenin rahatsız olmadığı, huzur içinde yaşadığı şeriat ise islam şeriatıdır. Allahın emir ve yasaklarından oluşan İslam dini dünya ve ahiret saadeti vaad etmekte, hiçbir kimsenin bilemeyeceği gaybi bilgileri sunmakta, kendisine teslim olanların bilinç seviyesini yükseltmektedir. Yani ne kadar müslüman olursanız o kadar gelişirsiniz, ne kadar şucu bucu olursanız o kadar hurfaeci olursunuz.

İslam şeriatının ekonomik sistemini incelemek için İslami ekonomi nasıldır yazımızı okuyabilirsiniz.

4 yorum:

  1. Peki maide 38'e göre el kesilmemesi veya zina yapana 100 sopa vurulmaması İslam şeriatına aykırı mıdır? Yoksa Allah bunların cezalarını da bizim görüşlerimize mi bırakmış

    YanıtlaSil
  2. Laiklik İslam'a ters mi yani?

    YanıtlaSil
  3. niçin ahzab 59 da ortunme ile ilgi ayeti sakladiniz? bu siteye yakışmadı

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İslamda tek tip giyim baskısı yoktur anlamında yazılmıştır, müslüman kadınlar elbette ayetleri rehber edinerek giyinirler.

      Ayrıca Ahzab 59.ayetten çarşaf giymeyi anlayanlar için "İslamda Tesettür" yazımız mevcuttur.

      Sil

Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?