Kuran müslümanlığı hakkında bilgiler

Kitap eleştirisi: Nihan kaya iyi aile yoktur

iyi aile yoktur

Nihan Kaya iyi aile yoktur isimli kitabında çocuk gelişimi hakkında fikirlerini beyan ederken, bir yandan aileleri eleştiriyor bir yandan da kendince islam dinini eleştiriyor. İngiliz dili ve edebiyatı mezunu olan ve psikanaliz alanında doktora yapan yazarımızın İslam düşmanlığı o kadar dallanıp budaklanmış ki Kuran'da olmayan hükümlerin var olduğunu iddia ediyor, peygamber kıssalarını eleştiriyor, deizm empoze ediyor. Bunu cehaletinden ötürü yapmadığı, çocuk eğitimi ambalajıyla İslam düşmanlığı yaptığı her cümlesinden belli olan Nihan Kaya okurlarını şok ediyor, kitabı alanlar gözlerine inanamıyor ve aldığına pişman oluyor.

İyi aile yoktur içeriğinde Kurandan haberi olmayan ve kulaktan dolma bilgilerle eleştirmeye çalışan, kendini beğenmiş bir zihniyetle karşılaştık. Uydurma hadislerden, halk efsanelerinden beslenip Kuranı eleştirmeye çalışmış ama eline yüzüne bulaştırmış. Örneklere bakalım.

İyi aile yoktur kitap eleştirisi

+ Mürtedin hükmü meselesi
+ Kurban etme olayı
+ İç sesimiz nedir


Mürtedin hükmü hakkındaki yanlış kanı

İddia: "Kuran'da bir insanın dinden çıkması halinde öldürülmesi gerektiğine dair ayetler var. Kuran'a inanan bir müslümansanız, ateist olan kardeşinizin, evladınızın öldürülmesine karşı çıkmanız gerektiğini bilirsiniz. Doğru olanın ateist kardeşinizi korumak, ne pahasına olursa olsun ölüm emrine karşı çıkmak, onu bu emirden kurtarmak olduğunu sezgilerinizle duyarsınız." (sayfa 146)

Cevap: Dinden çıkanın öldürülmesiyle ilgili hükümler Kuran'da değil peygamber adına uydurulan hadislerde vardır. Kuran'da dinden çıkmakla ilgili ayetlere bakıldığı zaman, iki kere dinden çıkıp küfürde devam edenlerin doğru yola giremeyeceği bilgisiyle karşılaşırız. Ayetin meali şöyle;

Şüphesiz iman eden sonra inkar eden, sonra iman edip yine inkar eden sonra da küfürlerini artıranlar varya, Allah onlara ne mağfiret eder nede yola hidayet eder. (4/Nisa Suresi 137)


İşte bu ayet islamda mürted olmanın cezasını açıklar, ayetin hiçbir yerinde öldürmekten bahsedilmez. Tam aksine yaşam hakkı tehlikeye girmediği için iki üç kere dine girip girip çıkmakta ve küfrünü artırmaktadır. Küfrünü artırmak için yaşaması lazımdır, öldürülseydi küfrünü artıramazdı.

Yüce Allah inkarcıların cezasını ahirette verecektir. Peygamberimiz de Kuran müslümanı olduğu için yukarıdaki ayete dayanaraktan şöyle demiştir. "Size veyl olur, sakın benden sonra birbirinizi tekfir edip boyunlarınızı vurmayın, kıtali helal saymayın." [Buhari: 86/Kitabul Hudud 10, No: 14] Yani birbirinizi tekfir ederek öldürmeyin, mürtedin hükmünü ölüm yapmayın demektedir. Bu Kurana uygun hadisi sünni hocalardan ve mezheplerden duyamazsınız çünkü onlar Kuran ile uyumlu hadisleri gizleyip Kurana zıt hadisleri anlatırlar. Kabul ettirmek için de peygamberimizi överek lafa başlarlar, "muhammed mustafa sallalahu aleyhi vesellem efendimiz buyurmuş ki" diyerek her türlü hurafeyi nakledebilirler. Halk da Kuranı anlayarak okumadığı için uydurma hadisleri ayırt edemez.

İnanmayanlarla ilgili ayetlere baktığımız zaman; cezasının ahiret hayatında verileceği, din gününde onların yüzüne bakılmayacağı ve ateşe doğru yüz üstü sürüklene sürüklene götürülüp aşağılanacağı bilgisiyle karşılaşırız. Hal böyleyken hiçbir dinsiz "Kuranda dinden çıkanların öldürülmesi emrediliyor" diyemez. Diyenler de hayatında Kuran okumamış, kulaktan dolma bilgileri ayet zanneden kişilerdir.

Allah'ın ayetleri konusunda mücadele edenleri görmedin mi? Nasılda döndürülüyorlar. Kitabı ve onunla gönderdiğimiz resulleri yalanlayan kimseler artık yakında bilecekler. Boyunlarında prangalar ve zincirlerle sürüklenirler. Kaynar suya. Sonra ateşte kızdırılırlar. [Mumin Suresi 69-72]

Kuran'daki asmak kesmekle ilgili ayetler hep toplumsal bir suçun karşılığıdır. Yeryüzünde bozgunculuk çıkarmak/terör estirmek, hırsızlık yapmak gibi cana ve mala kast etme suçuna karşılık caydırıcı cezalardır. Örneğin yeryüzünde bozgun çıkaran teröristlerin cezası maide 33.ayete göre asılmaktır. Onun inancı her ne olursa olsun, topluma kan ve gözyaşı getirerek huzuru bozduğu için hem dünyada hem de ahirette acıklı azap vardır. Allah yeryüzünde çocukların özgürce koşup oynayacağı huzurlu bir ortam istemektedir. Kurandaki cezalar huzuru bozanlara yöneliktir. Dinden çıkan bir insan huzuru bozmadığı sürece eski hayatına devam edebilir. Lekum dinikum veliye din deyip geçilir. Herkesin inancı kendini bağladığı için dinde baskı yoktur. Hiç kimsenin "Vay efendim sen nasıl benim gibi inanmazsın, mürted oldun katlin vacip oldu, artık yaşaman haramdır" gibi sözler etmeye hakkı yoktur. Sünniler ise kendlerinde bu hakkı bularak, bırakın islamdan çıkmayı sünnilikten çıkanları bile mürted ilan ederler. Bu konudaki mezhep hükümlerine sünnilik ve islam farkı yazımızdan ulaşabilirsiniz.

Hz. İbrahim hakkındaki yanlış kanı

İddia: Bir çocuğa sembolik de olsa kurban edilmesinin doğru davranış olduğunu söylemek, yetişkin kardeşinizi Allah'a inanmadığı için öldürmek gerektiğine inanmaktan bile çok daha acı, çok daha korkunçtur. Bir çocuğa ''Bu kılıcın altına ineği, koçu değil seni yatırabilirdik'' demenin yetişkin bir insanla iyi bir tanrı arasındaki bir konu olabilmesine imkân yoktur. İyi bir tanrı, sizden saçının teline dokunma hakkınız olmayan bir canlıyı yatırıp kesmenizi istemez. Bu vahşeti -talep raddesinde kalsa bile- imanınızı test vesilesi haline getirmez. (sayfa 146) Çocuklara kurban hikayesini bu şekilde anlatmak ''Bak İsmail ne kadar iyi, çünkü itaat iyidir. Sen de boynunu uzatmalı ve ''babacığım lütfen kes'' demelisin. Eğer böyle diyebilirsen iyisin, diyemezsen kötüsün'' demektir. (sayfa 147)

Cevap: İyi bir tanrı nasıl olmalı konulu deizm toplantısı yapsaydık, kafamızda kurguladığımız superman karakterini ''iyi tanrı'' ilan edebilirdik. Lakin tanrının nasıl birisi olduğunu kendi kurgularımızla değil gönderdiği kutsal kitapla öğreniriz. Bunun dışındaki tanrı tanımları herkesin kendi fantezisi olur. Kimisi ''benim tanrım sırf inanmadığım için yakmaz'' der. Başkası ''benim tanrım peygamber göndermez, insanlarla muhatap olmaz'' der. Diğeri ''benim tanrım bir canlıyı kestirmeyi emretmez'' der. Hepsi de zan olur, gerçek tanrıyı açıklayamaz.

İbrahim peygamberin evladını kesmeye kalkışması Allah'ın müslümanlara emrettiği şeriat hükmü değil, İbrahim peygambere özel şahsi bir meseledir. Günlerce üst üste gördüğü rüya sonunda böyle bir işe kalkışmış, teslimiyetini Allah'a göstermiştir. Çocuğun teslimiyeti değil peygamberin teslimiyeti ölçüldüğü için "beni kes diyen çocuk iyidir" sonucu çıkmaz. Saffat 106. ayette "Doğrusu bu apaçık bir imtihandı" cümlesiyle bunun peygambere özel bir imtihan olduğu belirtilir. Aynı Kıssa Tevratın Tekvin (22: 9-13) bölümünde de geçmektedir. Şeriat hükmü gibi kesin bir emir olmadığı için müdahale edilmiş, çocuğa hiçbir zarar gelmemiştir. Koç inmeseydi bile çocuğa zarar gelmeyecekti çünkü insan kurban ettirmek Allah'ın sünnetinde yoktur.

Yazarın vermek istediği mesaj ''koç inmeseydi şimdi seni kesiyorduk diyerek çocuklarınızı korkutmayın'' demek olsa bile bunu Kuran'ı kötüleyerek yapması uygun değildir. Evet, çocukları bu şekilde korkutmak yanlıştır ve Kuran'dan ''koç inmeseydi şimdi çocuklarınızı kesiyor olacaktınız'' inancı da çıkmaz. O halde yanlış anlama sonucunda ortaya çıkan bu konudan ötürü Kuran kıssalarını kötülemek sadece İslam düşmanlığını dışa vurmaktır. Kitap yazan birinin iyice düşünüp araştırmış olması gerekir ki halk efsanelerini Kuran'a fatura etmesin.

Peki çocuklara nasıl bir dini eğitim verilmeli? Çocuklara öncelikle; iyilik sever olmak, dürüst olmak, tatlı dilli olmak, başkasının malına dokunmamak, hayvanları sevmek, çiçekleri sevmek gibi temel maruf değerleri öğretilmelidir. Daha sonra namaz ve oruç gibi ibadetler öğretilmelidir. Çünkü insan olunmadan müslüman olunmaz. Bu konuda örnek olarak Lokman peygamberin oğluna verdiği öğüt vardır;

Yavrucuğum! Namazı kıl, iyiliği emret ve kötülükten men et. Sana isabet eden şeye sabret. Şüphesiz bunlar azim gerektiren işlerdendir. [Lokman Suresi 17]

Kurban emri ise İbrahim peygamberin kâbe'nin temellerini yükseltmesinden sonra emredilmiştir. ''..bize ibadet usullerini göster..'' (2:128) diyerek oğlu İsmail ile birlikte dua etmişler, böylece hacda yapılacak ibadetler öğretilmiştir. Kurban kesmek de o zaman emredilmiştir. Yani çocuğunu kesmeye kalkışmasıyla kurban ibadetinin hiç alakası yoktur. İki konu birbirine karıştırıldığı için halk arasında "koç inmeseydi şimdi çocuklarımızı kesiyor olacaktık" söylemi oluşmuştur.

"İbrahim'e Beytin (kabenin) mekanını gösterdiğimiz zaman: bana hiçbir şeyi ortak sayma ve evimi temiz tut; tavaf edenler, ayakta duranlar, ruku edenler ve secde edenler için. İnsanlar arasında haccı ilan et ki yaya olarak veya yorgun binekler üzerinde her derin vadiyi aşarak sana gelsinler. Menfaatlerine şahit olsunlar ve rızık olarak verdiğimiz şeyden dört ayaklı güdülen hayvanlar üzerine (enam cinsine) malum günlerde Allah'ın ismini ansınlar, Böylece ondan yeyin ve doyurun muhtaç fakiri." [Hac Suresi 26-28]

Hac 28.ayette görüldüğü üzere kurban kesmek, kabenin temelleri yeniden yükselince gündeme geliyor ve hacda yapılması gereken bir ibadet olarak karşımıza çıkıyor. Enam cinsi hayvanlardan besmele çekerek kesip hem kendimiz yememiz gerektiği hem de fakirlere yedirmemiz gerektiği söyleniyor. Bu durumda İbrahimin oğluyla imtihanı ile kurban ibadetinin arasında hiçbir bağ olmadığı anlaşılıyor. Sadece kurban kelimesi geçtiği için birbirine karıştırılmıştır. Bu hata Kuranı bilmeyen islam düşmanlarının diline dolanmıştır. Bilmeden düşmanlık etmek de ayrı bir konu, demek ki öğrenmek istemediği için müslüman olamıyorlar, Allah da kendini kapatanlara iman nasip etmiyor.

İç sesin tanrı olduğu yanlışı

İddia: Pan'ın labirenti filminde pan hem doğa hem de tanrıdır. Doğru olanı doğada, doğamızda, omurgamızda nekşedilmiş gibi duyacağımıza işaret eder. Bizi şunun yada bunun cennete götüreceğine dair söylemler her zaman yanıltıcı olabilir. ama doğa, doğamız, sezgilerimiz, ta bağırsaklarımızdan duyduğumuz, çok derinden duyduğumuz bir şey bize şunun doğru yada yanlış olduğunu güçlü şekilde söylüyorsa o yanılmaz. Doğrunun hangisi olduğunu bulabilmek için her zaman içimize dönebiliriz. doğruyu bulmak için yöneleceğimiz sesin dışımızdaki doğanın bize söylediğini sandığımız şeyden ziyade içimizdeki doğa, dışarıda ve yukarıda büyük - sert bir tanrının sözü sandığımız söz yerine içimizdeki tanrı olduğunu geç anlarız. Kainatın dışarıdan içimize taşınması, tanrının yukarıdan içimize - kalbimize inip yerleşmesi: iman budur. İçimizde tanrı olan bebek ve simgelediği ne varsa hepsi bizzat o imandır. Cennetin ve cennetin bize söylendiği yer olmadığını o zaman anlarız. filmin vurguladığı gibi yeryüzü cehennemdir. (sayfa 148)

Cevap: Kitabın konusu aile olmasına rağmen her fırsatta islama saldıran Nihan Kaya, içimizdeki sese tanrı demekte ve dünyaya cehennem demektedir. Deizmin gereği olarak dini kavramları kendi çıkarları için kullanmaktadır. İçimizdeki ses tanrı değil, tanrının bize bahşettiği fıtrat programıdır. Allah her insanın ruhuna takva ve fucur şeyleri ilham eden fıtrat programını yüklemiştir. Böylece ne yaparsa yapsın içinden bir ses ona doğru olanı ilham eder ama insan bir seçim yaparak kendi kaderini çizer.

"Nefse ve onu düzenleyene. Böylece ona ilham etti fucurunu ve takvasını." [91/Şems 7-8] ayetinde her insana fucur ve takvayı ilham eden bir iç ses verildiği açıklanır. Fucurdan kasıt günaha düşmektir, takvadan kasıt iyilik yapmaktır. İç sesiniz kötülük yaptığınız zaman sizi uyarır, böylece bile bile yaparsınız. İyilik yapınca da onaylar, böylece içiniz rahatlar. Yani iç sesimiz tanrının verdiği bir özelliktir, tanrının kendisi değil. Fıtrat öyle birşeydir ki her insan benzer şeylerden hoşlanır. Örneğin Hucurat 12.ayetteki ''herhangi biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı?'' Sorusununu işitince hemen yüzümüz ekşir. Ayetin devamında ''işte tiksindiniz'' diyerek ne hissettiğimize vurgu yapılır. Bu cümleyi okuduktan sonra tiksinmeyen kişinin fıtratı bozulmuştur. Allah'ın içimize yüklediği fıtrat isimli program sayesinde hepimiz aynı şeylerden hoşlanırız. Sevilince mutlu olur, kavga gürültüden kaçarız. Sadece Allah'a bağlanınca özgür olur, dua edince rahatlarız.

Artık yüzünü hanif dine çevir, Allah'ın fıtratına ki insanları onun üzerine yarattı. Allah'ın yaratmasında değişiklik olmaz. İşte bu din ayakta kalmalıdır ve lakin insanların ekseriyeti bilmez. [Rum Suresi 30]

Ayrıca Pan'ın labirenti filminde "tanrıyı dinlemeyin içinizdeki sesi dinleyin" diye bir mesaj yoktur. O filmde "canınız pahasına masumları koruyun" mesajı vardır. Filmi kısaca özetleyecek olursak; 10 yaşında perili kitaplar okumayı seven Ofelia adında bir kız vardır. Babası 1944 İspanyasında savaşta ölmüş, annesi ise bir komutanla ikinci evliliğini yapıp hamile kalmıştır. Bu hamilelik kadını çok hasta etmiş, bütün enerjisini almıştır. Bir gün askeri üsse doğru yolculuk yaparken annesi rahatsızlanıp hava almaya iner. O sırada Ofelia, yerden bir taş bulup anıta yerleştirir. Oradan çıkan bir peygamber devesi böceği kızı takip eder. Odasına gelir ve kıza asıl şeklinde peri olarak görünür. Kızı labirente çağırır, orada keçi suratlı ağaçtan yaratık olan pan ile tanışır. Pan, kıza bir kitap verir ve orada gördüklerini yapmasını ister. Birinci görevi incir ağacının içindeki kurbağanın ağzına 3 tane büyülü taş atıp anahtarı kusmasını sağlamaktır. İkinci görevi; odasında tebeşirle bir kapı çizip kapıdan geçerek, gözleri avucunda olan yaratığı uyandırmadan, aldığı anahtar ile kasayı açıp kılıcı almaktır. Bunu da başarır ve üçüncü görevi yeni doğmuş kardeşini pan'a getirmektir. Üvey babasından habersiz odaya girip bebeği aldığı sırada yakalanır ve ormana doğru koşar. Labirente ulaştıklarında keçi suratlı pan, elinde kılıçla beklemektedir. Kızdan bebeği ister ve onun kanıyla geçidin açılacağını söyler. Kız ise masum bir bebeği öldürüp prenses olmaktansa, onu yaşatmayı tercih eder. Üvey babası ise elinde silahla peşindedir. Kızı yakalar, bebeği elinden alıp kıza ateş eder. Vurulan Ofelia'nın kanı geçide damlar. Masum bir bebeğin kanı yerine kendi kanı aktığı için geçitten geçer. Geçtiği boyutta tahta oturmuş halde anne ve babasını görür. Babası onu takdir eder, üçüncü görevi başarıyla geçtiğini söyler ve prenses olması için yanına çağırır. Kızın dünyadaki bedeni ölür ve başka boyutta adaletle hükmeden bir prenses olur. Masum bir bebeğin kanıyla değil, kendi kanıyla geçitten geçtiği için doğru olanı yapmıştır yani fıtratındaki iyilik duygusuyla hareket etmiştir. Ölünce de şehit olarak güzel bir yaşama geçmiştir.

Bu filmde anlatılan şey, "kendi çıkarınız için masumları öldürmeyin" mesajıdır. Ne dünyaya cehennem denmiştir ne de içinizdeki ses tanrıdır denmiştir. Pan da tanrı değil, kızın babasının uşağıdır. Ofelia'ya ''majesteleri'' diyerek hitap etmektedir. Fantastik bir filmdir. Bu filmden bir inanç çıkarıp "tanrı iç sesimizdir" demek Nihan Kaya gibi neye inanacağını şaşırmış kişilerin zannıdır. Kuran'a iman etmezseniz her türlü hezeyanı benimseyebilir, fantastik filmlerden inanç oluşturabilir, kendi yarattığınız tanrıya iman edebilirsiniz. Bu yüzden insanlığa ışık tutan Kuran'a sıkıca sarılmak gerekir. (Kuranı anlamak için ne yapmalı yazımız nereden başlamalı sorunuzu yanıtlayacak.)

Hep birlikte Allah'ın ipine (Kurana) yapışın; fırkalara bölünüp parçalanmayın, Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Birbirinizin düşmanı idiniz, Allah kalplerinizi uzlaştırıp kaynaştırdı da O'nun nimeti sayesinde kardeşler haline geldiniz. Ateşten bir çukurun kenarında idiniz sizi oradan kurtardı. Allah size ayetlerini bu şekilde açıklıyor ki, doğruya ve güzele yol bulasınız. [Ali imran suresi 103]

Sonuç: Bu yazımızda çocuk gelişimi hakkında bilgi verdiğini iddia ederek anneleri islamdan soğutmaya çalışan Nihan kaya'ya cevap vermeye çalıştık. Bizim cevaplarımız gözüne perde inmemiş temiz kişilerin anlayacağı türden olduğu için muhtemelen yazar hanım "peygamber sünnetinde var" diyerek Kurana reddiye yapacak, böylece uydurma hadislere iman edecektir. Nice küfürbazlar uydurma hadislere sığınarak islama çamur atmaya çalışıyor. İddialarına ayetlerle cevap verdiğimizde ise uydurma hadislere iman etmeye devam ediyorlar. Etsinler bakalım. ''Şüphesiz bu bir öğüttür. Öyleyse dileyen kişi rabbine doğru bir yol edinir.'' (Muzzemmil Suresi 19) Bizden uyarması, seçim kendisinin.

Biz bu iddialar karşısında müslüman olduğumuz için tekrar şükrettik, siz ne hissettiniz?

8 yorum:

  1. Az önce kitabın bu bölümünü okudum. Tekrar tekrar okudum. Ama evet tespitleriniz çok doğru. Başta kitaptan çok faydalandığımı düşünsem de bu bölümlere anlam veremedim. Çarpıtılmış ve iftiraya varan ifadeler.

    YanıtlaSil
  2. Kitapta peygamberimizin süt annesine verilmesini ve bu yüzden amine annemizin çocuğu hz. Muhammed i sevmediği gibi(bu ve buna ve benzer) kısım da vardı. Ona da değinir misiniz lütfen

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet o bölüm de cok kötü ben bunu yazarın insrg.hesabından dile getirdim beni engelledi

      Sil
  3. Ben kitabı instgram da çok övdükleri.için aldım ve okurjen tüylerim ürperdi. Açıkca islami olan şeyleri psikoloji adı altında yanlış empoze ediyor... Hz. Muhammed' in sav. Annesi hakkında çok aşalıyacı yorum var ve daha bir.sürü şey. Ben kendimden utandım nasıl aldım bu kitabı die. Ayrıca Nihan Kaya İnstgram hesabın dan yorum yaptım hemen beni engelledi.
    Ve daha çok üzüldüğüm şey bir çok tesettürlü müslüman olan hanımefendiler bu yazarın kitaplarının reklamını yapıyor.

    YanıtlaSil
  4. Çok merak ederek okumaya başlamıştım. Kendimden, yaşadıklarımdan izler bulurken; konu çok farklı bir yere geldi. Sizin bu yazdığınız iddialarla karşılaşınca, şöyle bir durdum. “Hayır, bahsedildiği gibi değil, ne saçmalıyor” diye şaşırdım. Sanırım amacı da bu: insanın çocukluk travmalarını kullanarak, kendi söylemlerine haklılık payı çıkarmak ve ideolojisini aşılamak. “Ne kadar doğru söylüyor, aynı benim yaşadıklarım” dedirterek, sonrasındaki asıl projesini kamufle etmek. (Evet proje olduğunu düşünüyorum) Kendisi Türk-İslam inancından çok uzak, sadece batı hayranlığı yaparak, sadece batıyı kendisine rehber alarak, asla benimseyemediği bir inancı/yaşayışı/kültürü sürekli eleştirme çabasında. Benimseyemiyorsa, ait olduğu yerde/kültürde yaşayabilir, nitekim yaşıyor da. Ama bu demek değil ki, kendisi gibi düşünmeyen insanları yanlış addedebilsin. Gelenek/görenek/töre/adet eleştirilebilir ama “hak” olan bir dinin “hak” olan hükümlerine SALDIRILAMAZ. Bu kelimeyi özellikle büyük yazdım, çünkü yaptığı fiil bu. Kendisinin hangi dine inandığı ya da inanmadığı kendisini ilgilendirir, ama hiçbir dinin kutsalını eleştiremez. Kuran'daki ayetleri, yalan yanlış iddialarıyla kendince çürütmeye (!) çalışamaz. Özellikle İslam'a saldırmaya çalışması ayrı bir ironi. Üstelik yalan iddialarıyla. Dilerim başkaları da, içindeki yaralı çocuğa dokunduğunu/anladığını sanarak, aslında deizm aşılamaya çalışan bu kişiye kanmaz. Aynı şekilde veganlığı da aşılama çabasında. Kendi inandığı bu doğruları aşılamaya da “özgürlük” adını veriyor kendince. Nitekim Boğaziçi'nde Kabe fotoğraflarını çiğneyen, dhkpc'li provakatörlere “masum çocuklar” demesi, gerçek niyetini açıkça ortaya koyuyor. Daha acısı; İslam'a kendince saldıran, kendince çürüttüğünü sanan, lgbt'yi (İslam'ın yasakladığı) savunan birini, Müslüman psikolog/paikiyatristlerin önermesi!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. "Boğaziçinde Kabe fotoğraflarını çiğneyen" kişiler öğrenci değildir, paralı provokatörler, trollerdir. Çünkü rektör atanmasını eleştirmekle kabenin ne alakası var?

      Sil
  5. Gerçekten de okurken aynı yerlere takıldım. Yazarın psikoloji alanında doğru tespitler yaptığını ama İslamafobi duygusunu her fırsatta kustuğunu gördüm üstelik tam araştırmadan, yarım yamalak, kulaktan duyma safsatalarla maalesef...

    YanıtlaSil
  6. Aile danışmanlığı eğitiminde hocam tavsiye etmişti ben de tavsiyesi üzerine şu an o kitabı okuyorum ve tam da bahsettiğiniz konulara kafam takıldı, moralim bozuldu kitabı aldığıma pişman oldum resmen. Emeğinize sağlık güzel bir eleştiri olmuş

    YanıtlaSil

Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?